Kelime, Tefekkür ve Medeniyet

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

  yazdı.

İnsanlar kelimelerle düşünmekte, düşündükleri nispette de değer kazanmaktadırlar. Gelişmiş ülkelerde günlük hayatta ve eğitim hayatında kullanılan kelime sayısı, geri kalmış ülkelerden kat kat fazladır. Gelişmişlik nispetinde sahip olunan kelime sayısı artmaktadır. Bu hakîkati şöyle de ifade edebiliriz: Dilleri gelişmiş olan milletler terakki etmeye daha müsaittirler.

Mefhumlar ve varlıklar zihnimizde kelimelerle yer alırlar. Zihnimizde düşüncenin oluşumu kelimelere bağlıdır. Bir insan, kelimelerle düşünür, konuşur yine kelimelerle fikir üretir. Kelime haznesi ne kadar genişse üreteceği fikirler de o kadar geniş olur.

“Yapılan incelemelere göre kimi ünlü yazarların söz dağarcıkları 5000 sözcük dolayındadır. Verlee adlı bir bilgin basit kimselerin 2000’den biraz çok, eğitim görmüşlerin ise en çok 4000–5000 dolayında sözcük kullandığını ileri sürer.” [2] Bu sayıların çok üstünde ve altında kalanlar da bulunmaktadır: Vokabüleri (kelime varlığı) zengin bir yazar olarak bilinen Peyami Safa,  eserlerinde 6.400 civarında çeşit kelime kullanmıştır. Ahmet Midhat Efendi, eserlerini 13.000 kelimeyle yazmıştır.”

Merhum Cemil Meriç: “Hakikatte dil davası yok, Türk insanının hafızasından iğdiş edilmesi var.” diyor. Kelimeleri tarih yoğurur. Kelimeler, mânâlarını zaman içinde kazanırlar. Dil bir milletin tarihi macerası içinde gelişir.

“ABD’de birinci sınıf ders kitaplarında toplam 12 bin kelime kullanılmıştır. Fransa’da toplam 9 bin,   İtalya’da 12 bin, Türkiye’de ise 6 bindir.”

Bir arabanın deposunda ne kadar yakıt varsa gideceği mesafede buna paralel olarak az ya da çok olur. Eğer bir litre benzini varsa on kilometre gider; deposunda yüz litre benzini varsa bin kilometre yol gider. İnsan beyni de böyledir. Kelimeler insan beyninin yakıtı gibidir. Kelime haznemizde az kelime varsa az fikir üretebiliriz çok kelime varsa daha çok fikir üretebiliriz.

Türkiye’de gelişmenin önündeki en önemli engellerden birisi de uzun bir süredir yaşadığımız dil fakirliğidir. Gelişmenin temelinde tefekkür, tefekkürün temelinde ise kelimeler varsa öncelikli olarak yapmamız gereken elbette dilimizi ve dil eğitimimizi gözden geçirmektir.

Milletler dillerini ve kültürlerini; imanları, irfanları ve tecrübeleri ile zaman içinde geliştirirler. Milleti oluşturan fertler tıpkı arılar gibi ortak kültüre ve dile renk ve koku taşırlar. Asırlarca devam eden bu sosyal hayatın sonunda millî birikim oluşur. Türk milletinin gücü gelişmiş bir medeniyet dili olan Türkçede saklıdır. Türkçe üç bin yıllık bir birikimin neticesidir.

Dilimize yapılan müdahalelerin çoğunun temelinde dili daha anlaşılır kılmak değil sadeleştirme adı altında anlaşılmaz tatsız tuzsuz bir dil haline getirme gayretleri yatmaktadır.

Buna en açık bir misal olarak Nurullah Ataç’ın şu itirafını gösterebiliriz:

“Ben yıllardan beri öz Türkçenin savunuculuğunu yapıyorum diye bazıları benim Türkçeyi çok sevdiğimi zannediyorlar. Hayır, ben bu milletin Latince kökenli bir dil konuşmasını istiyorum, fakat mevcut zengin haliyle bu çok zor. Ancak bu dili körelte körelte bir kabile dili haline getirirsek buna mecbur olur.”

Milli bir hayat tarzına ve duruşuna sahip olmak istiyoruz ama hepimizin dilinde imkân yerine olanak, hayat yerine yaşam, hanım yerine bayan, tamam yerine okey kelimeleri dolaşmaktadır. Yüzlerce yıllık bir geçmişi olan kelimelerin yerine sonradan uydurulmuş kelimeleri kullandığımız zaman yüzyılların birikimi bizim için kullanılamaz ve anlaşılamaz hale gelir. Yani ne hafızadan, ne tefekkürden ne de kültürden bahsedebiliriz.

Merhum Cemil Meriç: “Hakikatte dil davası yok, Türk insanının hafızasından iğdiş edilmesi var.” diyor. Kelimeleri tarih yoğurur. Kelimeler, mânâlarını zaman içinde kazanırlar. Dil bir milletin tarihi macerası içinde gelişir.

Bu bilinçli çalışmalar sonucu milletimiz yüzlerce yıllık birikimleri sonucu oluşturduğu kendi öz varlığı olan Türkçeyi hakkıyla konuşamaz ve anlayamaz bir hale gelmiştir. Elbette biz de bu tahribe karşı tamir vazifesi ile kendimizi tavzif edilmiş kabul etmeliyiz. Hem günlük hayatımızda kullandığımız kelime sayısını arttırmanın hem de öz dilimizi muhafaza etmenin yollarını aramalıyız.

Yabancı istatistikleri vermek bir adet, bazen de bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor hoşlansak da hoşlanmasak da. Bazı araştırma sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum:   

“İngilizler ve Almanlar, okul öncesi çocuklarına 2000 kelime, 7–12 yaş grubundaki çocuklarına en az 5000 kelime öğretmeyi hedeflemektedirler. Bir insanın günlük hayatında azami 3000 kelime kullandığını kültürlü bir insanın kelime dağarcığında yaklaşık olarak 22.000–27.000 kelime bulundurmasının,  kullanmasının gerektiğini, kendini yetiştirmiş bir insanın ise 40.000 kelime bilmesi gerektiğini tespit etmişler ve eğitimde hedef göstermişlerdir.” [1]

Biz de ise günlük hayatta yetişkin bir insanın ortalama 300–400 kelime gibi oldukça az bir kelime ile konuşması ağlanacak mı yoksa gülünecek mi bir durumdur. Artık buna siz karar verin.

“Yapılan incelemelere göre kimi ünlü yazarların söz dağarcıkları 5000 sözcük dolayındadır. Verlee adlı bir bilgin basit kimselerin 2000’den biraz çok, eğitim görmüşlerin ise en çok 4000–5000 dolayında sözcük kullandığını ileri sürer.” [2] Bu sayıların çok üstünde ve altında kalanlar da bulunmaktadır: Vokabüleri (kelime varlığı) zengin bir yazar olarak bilinen Peyami Safa,  eserlerinde 6.400 civarında çeşit kelime kullanmıştır. Ahmet Midhat Efendi, eserlerini 13.000 kelimeyle yazmıştır.” [3]

Eğitim kurumlarımızda okutulmakta olan ders kitapları, kullanılan kelime sayısı bakımından batı ülkelerindekilerle karşılaştırılınca ne kadar yetersiz kaldığı açıkça görülmektedir: “ABD’de birinci sınıf ders kitaplarında toplam 12 bin kelime kullanılmıştır. Fransa’da toplam 9 bin,   İtalya’da 12 bin, Türkiye’de ise 6 bindir.” [4]

Muasır medeniyetler seviyesine yükselmek için öncelikle dilde pasif olan kelimeleri aktif hale getirmeliyiz. Verilerden de açıkça görüldüğü gibi gelişmiş ülkelerde hem günlük hayatta hem de eğitimde kullanılan kelime sayısı geri kalmış ülkelere nispetle çok yüksektir. Medeniyet ile kullanılan kelime sayısı arasında çok sıkı bir irtibat vardır.

Elhasıl, yeniden Türkçeyi asli köklerine yönelerek işlemeli ve zenginleştirmeliyiz. Bu görev herkese düşmektedir. Türkçeyi okurken, yazarken ve konuşurken mümkün olduğu kadar argodan, uydurma kelimelerden sakınmalıyız ve kelimelerin doğru telaffuzuna dikkat etmeliyiz.

ALTTAKİ TABLOYU UNUTMAYALIM!!!

İşte hâl-i pür-melalimiz!

Ankara Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma

Konu: İlköğretim Okulları Ders Kitaplarında Kelime ve Kavramlar

•         A.B.D.                   Ders kitaplarında ……………………71.618

•         ALMANYA          Ders kitaplarında ……………………70.400

•         JAPONYA                Ders kitaplarında …………………… 44.224

•         İTALYA               Ders kitaplarında …………………… 31.762

•         FRANSA              Ders kitaplarında……………………  30.193

•         S. ARABİSTAN   Ders kitaplarında……………………. 13.576

•         TÜRKİYE            Ders kitaplarında…………………….   7.260

[1] KARAKUŞ, İdris. (2000). Türkçe Türk Dili ve Edebiyatı Öğretimi, Sistem Ofset Yayınları, Ankara.
[2] AKSAN, Doğan, (1998).  Her Yönüyle Dil / Ana Çizgileriyle Dilbilim,TDK Yay., Ankara.
[3] TOSUNOĞLU, Mesiha, (2000).  “Kelime Servetinin Eğitim Öğretimdeki Yeri ve Önemi”, Millî Eğitim Dergisi, S.144.
[4] GÜÇLÜ, Abbas (28.11.1998). “Türkçe Nasıl Zenginleşir?”  Milliyet.

İrfan Mektebi Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kur’ân ve Sünnet Perspektifinde Nur Talebelerinin Namaz Tesbihatı

KUR’AN VE SÜNNET PERSPEKTİFİNDE NUR TALEBELERİNİN NAMAZ TESBİHATI   Tesbihat, Allah ile kul arasındaki irtibatı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Zübeyir Gündüzalp Ağabey’in kaleminden: Nur talebelerinin istişaresi nasıl olur? (Video)

https://youtu.be/uyRiGf24OZg

Kapat