Mehmet Nuri BİNGÖL |
KENEDEN KENEYE FARK VAR YAHUD GAYRETKEŞ TİPİ…
“ Kene” kelimesini lügatler şöyle açıklıyor: “ Biyolojik bir varlığın derisine yapışıp onun besinini emerek yavaş yavaş ölümüne yol açan asalak.”
Hani bir kıssa anlatır büyükler:
” Derya dengiz” bir orman… Yeşilin her tonu bir arada. O güzelim mekanda iskan eden hayvan, hayvancık, kuş ve kuşçuklara tebessüm etmektedir mezkur “hadravat.”
Ama gelin görün ki onların bazıları mekanın varlığına, oraya var eden “Sahib-i Hakiki”ye o veya bu sebebe takılarak şükür etmemekte, hatta “ bazı muvakkat arızalardan” ötürü devamlı şikayet düzmededir. Halbuki ne demiştir bir hakim:” Karanlıktan şikayet edeceğine bir mum yak!”
O nazenin ağaç denizinin bu şükürsüzlükleri ve kadir-kıymet bilmemeleri yüzünden ortadan kaldırılabileceğini “akıllarına” – insiyaki davrandıklarından- getirememektedirler!
Günlerden bir gün, bir “ giran” günde, hiç ummadıkları bir vakitte bir oduncu “güruhu” musallat olunca ağaç topluluğuna, oradan istifade eden hayvan, hayvancık, kuş ve kuşçuk bütün “mahlukat”, mezkur “koru” ortadan kaldırılırsa ne olacağını düşünmeyerek direnmemiş, “dik duramamış” ya da “hukukunu muhafaza” edememişler elbet. “ İnsiyak”la davranan “dabbe”ler ya…
Netice mi?
Bütün ağaç türleri yerle bir.
Sadece kuru, içi boşalmış, ucubeye dönmüş, “kene” misali kurtçuklarla başkalaşmış bir abanoz ağacı ayakta kalabilmiştir.
O da sapa bir yerde olduğundan… Kimbilir?
Avazı çıktığı kadar haykırmış birebir.
“Çok fazla da kızmayın oduncu ve baltalara… Baltalarının sapı bizdendir.”
Buna bir de Stokholm sendromu mu deniyordu ne?
Tefekkürümün burasında, Muhteşem Üstad’ın şu beyanını hatırlamamak mümkün müdür?
“ Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, yanında iken , şefkat-i cinsiye sebebiyle camusa saldırır. İşte dehşetli bir cesaret…
Hem darb-ı mesel olmuş; “ Keçi kurttan havfı, ıztırar vaktinde mukavemete inkılap eder. Boynuzu ile kurdun karnını deldiği vakidir. İşte harika bir bir şecaat……………
Bununla beraber imanın mahiyetindeki harikulade şehamet, izzet-i İslamiye’nin tabiatındaki alem-pesend şecaat, uhuvvet-i İslamiye’nin intibahıyla her vakit mucizeler gösterebilir.” ( Said Nursi, Asar-ı Bed’iyye, Envar Neşriyat, shf: 123-124)
1983’te “ulusal” (!) bir gazetede yayınladığım “Gayretkeş Tipi Aramızda” başlıklı sohbette de “vurgu”ladığım husus aynıydı elbet.
”Uhuvvet-i İslamiye’nin intibahıyla” icra edilmeyen her türlü faaliyetin sahibi “kene” misali bir yüktür cemiyete…Ve cemaata!…
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024