Kerahet nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

KERAHET

İğrenme, nefret, tiksinme, zorla, mecburiyet yüzünden yapma. Harama yakın sayılan fiil veya şey.

Kerahiye ve hazr da eş anlamlı mastarlardır. Bunların zıddı istihsan ve ibaha’dır. Aynı kökten ism-i mef’ul olan “mekruh”; Allahü Teala ve Rasulü tarafından kesin olmayarak istenilen bir iştir. Temelde mekruh işler yasaktır. Ancak kesin haram anlamında bir yasak olmadığına dair bir işaret bulunur veya delilin kesin olmayışı böyle bir hükme neden olur. Kerih işin niteliği; sevimli olmaması ve hakkında rızasının bulunmamasıdır (İbnü’l Hümam, Fethu’l-Kadir, Mısır 1318, VIII, 79, 80).

Kur’an-ı Kerim’de çirkin görülen fiil ve davranışlarla ilgili birçok ayet vardır. Bazıları şunlardır:

“Ey iman edenler! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın”(el-Maide, 5/101).

“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Allah ise, kafirler hoş görmese de, kendi nurunu tamamlamaktan başkasına razı olmaz” (et-Tevbe, 9/32).

“Sizin hoşunuza gitmese de, düşmanla savaşmanız size farz kılındı. Bir şey sizin hoşunuza gitmez de, o şey sizin için hayırlı olur. Bir şey de sizin hoşunuza gider, fakat o şey sizin için şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz” (el-Bakara, 2/216).

“Onlar, Allah’a kendilerinin bile hoşlanmadıkları şeyleri isnat ederler, dilleri de yalan yere, en güzel sonucun kendilerine ait olduğunu söyler. Hiç şüphe yok ki, onların hakkı ateştir ve onlar cehennemin öncüleridir” (en-Nahl, 16/62).

Hz. peygamber’in hadislerinde de sevilmeyen, hoşa gitmeyen, Allah ve Rasulünün razı olmadığı amellere yer verildiği görülür. Ashab-ı kiramın hoşa gitmeyen davranışları olursa Allah elçisi onları uyarır ve doğru olan davranışı da gösterirdi. Buna şu hadisler örnek verilebilir: Hacc’ın, farz kılındığını bildiren ayet inince (bk. Älu İmran, 3/97), Rasulüllah (s.a.s), ashabına; “Şüphesiz Allah (c.c) size haccı farz kıldı, artık hac yapınız”, buyurdu. Birisi; “Her yıl mı?” diye sordu. Hz. Peygamber sustu. Üç defa soru tekrar edilince ise şöyle buyurdu: “Eğer evet deseydim, hac her yıl farz olurdu. Ben sizi kendi halinize bıraktığım sürece, siz de beni kendi halime bırakın. Çünkü sizden öncekiler, peygamberlerine çok soru sormaları ve verilen cevaplara uymamaları yüzünden helak oldular” (Müslim, Hacc, 412). Başka bir hadiste de şöyle buyurulur: “Allah sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş görmedi” (Buhari, İstikraz, 19).

Hanefilere göre, kesin delille sabit olan yasağa haram, zanni bir delille sabit olan yasağa ise mekruh adı verilir. Mesela; ayette şöyle buyurulur: “O, size murdar ölmüş hayvan etini, kanı, domuz etini, bir de Allah’tan başkası için kesilen hayvanın etini kesinlikle haram kıldı. Ancak kim darda kalırsa, saldırmamak ve sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan zaruret miktarınca yemesinde bir sakınca yoktur” (el-Bakara, 2/173). Burada, sübutu ve delaleti kesin olan ayetle konan yasak “haram” niteliğindedir. Haram; mütevatir veya meşhur hadisle de sabit olabilir.

Mekruh, bazı ayetlerde hoşa gitmediği bildirilen, fakat kesin haram olmadığına dair işaret bulunan fiiller olabileceği, bunlar ahad haber veya mürsel hadis gibi zanni deliller de sabit olabilir. Delilin durumuna göre, mekruh ikiye ayrılır. Tahrimen mekruh, tenzihen mekruh. Birincisi, harama yakın mekruhlar olup, zanni bir delil ile yapılmaması kesin olarak istenilen bir şey olup, vacibin karşıtıdır. Erkeklerin ipekli giymesi, altın yüzük takması, karısına karşı adaletli davranamayacağına dair kuvvetli bir zanna sahip olan kimsenin evlenmesi bu tür mekruhlar arasındadır. İkincisi ise, helale yakın mekruh olup, hoşa giden, beğenilen fiilin (mendub) karşıtıdır.

Tahrimen mekruhu işleyen kimse kınanır, tenzihen mekruhu işleyen kınanmaz. Her iki mekruhu terkeden ise övülür (İbnü’l-Hümam, a.g.e., VIII, 80-91 vd.; Ebu Zehra, Usulü’l-Fıkh, Daru’l-Fikri’l-Arabi tab’ı, t.y, s.45, 46).

Kerahet vakitleri

Beş vakit vardır ki, bunlara kerahet veya mekruh vakitler denir. Bunlarda bazı ibadetlerin yapılması yasaklanmıştır.

Ukbe b. Amir el-Cüheni’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Rasulüllah (s.a.s) bize üç vakitte namaz kılmayı ve ölülerimizi defnetmeyi yasaklıyordu. Güneşin doğmasından itibaren bir veya iki mızrak boyu yükselmesine kadar, güneşin gök yüzünde tam dik oluşundan batıya yönelmesine kadar ve güneşin sararmasından itibaren batmasına kadar” (Müslim, Müsafirin, 293; Ebu Davud, Cenaiz 51; Tirmizi, Cenaiz, 41; Nesai, Mevakit, 31, 34, Cenaiz, 89; İbn Mace, Cenaiz, 30; Darimi, Salat, 142).

Bu hadiste belirtilen üç vakit şunlardır:

a. Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar.

b. Güneşin, başımızın üzerinde, tam dik bulunduğu vakit.

c. Batmazdan önce, güneşin gözleri kamaştırmaz hale gelmesinden, batmasına kadar olan vakit.

Bu üç kerahet vaktinde ne kazaya kalmış farz namazlar, ne vitir gibi vacip namaz, ne de daha önce hazırlanmış bulunan bir cenaze namazı kılınamadığı gibi, daha önce okunmuş bir secde ayetinden dolayı “tilavet secdesi” de yapılamaz. Aksi takdirde iade edilmeleri gerekir. Ancak o günün ikindi namazına güneş batmazdan önce başlanmışsa, yarıda bırakılmayarak tamamlanır. Sabah namazını kılarken güneşin doğması ise, namazın bozulmasına sebep olur. Böyle bir namaz daha sonra iade edilir.

Bunların dışında iki vakit daha vardır ki, yalnız nafile namazları etkiler. Ebu Said el-Hudri’den şöyle dediği nakledilmiştir: ” Rasulüllah (s.a. s)’i şöyle derken işittim: Sabah namazı kılındıktan sonra, güneş doğuncaya kadar başka namaz yoktur. İkindi namazından sonra, güneş batıncaya kadar başka namaz yoktur” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 19, II, 42, III, 95).

Bu iki vakitte yalnız nafile namaz mekruhtur. Farz ve vacip bir namaz kılmak mekruh değildir. Cenaze namazı kılınabilir, tilavet secdesi de yapılabilir.

Hamdi DÖNDÜREN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İsm-i a’zamın altı nurundan bir nuru olan ism-i Hayy’ın bir cilvesi / Otuzuncu Lem’a’nın Beşinci Nüktesi

Otuzuncu Lem’a’nın Beşinci Nüktesi بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى …

Kapat