Ana Sayfa / KASTAMONU / Camiler & Külliyeler / KERPİÇTEN CAMİ YAKIŞMAZ / Yunus MÜREBBİ

KERPİÇTEN CAMİ YAKIŞMAZ / Yunus MÜREBBİ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

 

K Ü R S Ü

Yunus MÜREBBİ

KERPİÇTEN CAMİ YAKIŞMAZ

Nasrullah Camii…

Kastamonu’nun simge eserlerinden birisi olan bu eserin adı Kastamonu’yla özdeşleşmiştir adeta… Ve farkında mısınız bilmem; Nasrullah Kadı’nın adı asırlardır hep taptaze. Hep dipdiri, hep capcanlı yaşamaktadır.

Peki hiç merak ettiniz mi Nasrullah Camii’nin nasıl yapıldığını?

İşe Kastamonu deryasından küçük bir damla… Nasrullah Camii’nin ilginç doğuş hikâyesi;

(Kastamonu Hikâyeleri adlı kitaptan alınmıştır)

Nasrullah Kadı’nın oğlu bir gün atıyla çıktığı gezinti esnasında Dokuzkat köyüne de uğrar. Köyde kerpiç kesen işçilerin başında bulunan ustabaşı hemen dikkatini çeker. Bu adam, birkaç gün önce babası Nasrullah Kadı’nın yanında gördüğü adamdır. Nasıl ki Karamanlı Müderris Yakup Efendi oğluna iyi bir eğitim vermişse; Nasrullah Kadı da kendi oğlunu iyi yetiştirmiştir. Akıllı, bilgi sahibi ve ahlaklı olmasının yanında, doğru bildiğinden şaşmayan ve yanlışı kim yaparsa yapsın karşısında durup tepkisini ortaya koyan Nasrullah Kadı’nın oğlu, ustabaşının kestirdiği kerpiçlerle babası Nasrullah Kadı’nın bir bağlantısı olduğunu sezer ve merakını yenmek için işçilere doğru yönlendirir atını.

“Kolay gelsin ağalar!”

Ustabaşı, Nasrullah Kadı’nın oğlunu uzaktan pek seçememiştir ama yanlarına gelince tanır. Kadı Efendi’nin çalışmaları denetlemek için oğlunu gönderdiğini düşünür.

“Hoş geldin beyim!” diyerek atına yaklaşır ve inmesine yardım eder.

Nasrullah Kadı’nın oğlu ile birlikte otururlar. Önemli miktarda kerpiç kesilmiş ve kurumaları için geniş alana serilmiştir. Bir müddet sohbetin ardından Nasrullah Kadı’nın oğlu ustabaşına sorar;

“Ustam! Bu kerpiçleri niçin kesiyorsunuz? Ne yapacaksınız?”

Ustabaşı kısa bir şaşkınlık geçirir. Kadı Efendi’nin bir denetleme girişiminde bulunmadığını anlayınca rahatlar ve Nasrullah Kadı’nın oğlu’na cevap verir;

“Beyim, babanız Kadı Efendi şehir merkezine bir cami yaptırmayı murat ederler. Bu kerpiçleri onun için kesiyoruz.”

Bu sefer şaşıran Nasrullah Kadı’nın oğlu olur.

“Ya! Demek cami yaptıracak? Şehir merkezine hem de! Peki şehrin neresine yaptırıyor bu camiyi?”

“Frenkşah Sultan Hamamı’nın karşısındaki araziye beyim.”

Nasrullah Kadı’nın oğlu, bir müddet ustabaşına bakar ardından gözlerini kesilmiş ve kurumaya bırakılmış kerpiçlerle dolu geniş düzlüğe çevirir. Hiçbir şey söylemeden oturduğu yerden kalkar ve atına yönelir. Hem ustabaşı, hem de kerpiç kesmekte olan işçiler merakla Nasrullah Kadı’nın oğlu’na çevirirler bakışlarını. Atının üzerine binen Nasrullah Kadı’nın oğlu, yüksek sesle ustabaşına şu sözleri söyler;

“Söyleyin Kadı babama; Kastamonu gibi bir şehrin ortasına kerpiçten cami yapılmaz. Mademki hayır işleyecek, mademki cami yaptıracak; bu şehre yaraşır, adına yakışır taştan bir cami yaptırsın.”

Ve atını kurumaya bırakılmış kerpiçlere doğru sürerek birçoğunu atının ayakları altında ezip Kastamonu’nun yolunu tutar.

Ertesi gün ustabaşı Nasrullah Kadı’nın yanına varır. “Hoş geldin ustabaşı! Çalışmalar nasıl gidiyor? Ne zaman başlıyorsunuz cami inşaatına?”

Ustabaşı cevap yerine yere kilitlenmiş gözlerini, alnından süzülen ter taneciklerini sunar Nasrullah Kadı’ya. Kadı Efendi, bir terslik olduğunu sezer;

“Ne oldu ustabaşı? Niye cevap vermiyorsun? Kerpiç kesimi bitmedi mi hâlâ?”

“Kadı Efendi! Nasıl izah edeyim bilmiyorum ki!”

“Neyi, nasıl İzah edeceksin ustabaşı?”

“Kadı Efendi! Dün oğlunuz geldi köye. “Eeeee! Bilirim çok gezer. Ne var bunda?”

“Önce oturdu, hasbihal ettik bir süre. Ardından kerpiçleri niye kestiğimizi sordu. Ben de sizin şehir merkezine bir cami yaptırmak istediğinizi, bunun için kestiğimizi söyledim.”

“Ne var bunda? Ne zamandır söylenip duruyordu ‘Şu şehirde bir eserin olmayacak mı?’ diye. Peki sonra?”

“Ne olduğunu biz de anlamadık. Birden kalktı ve atına bin­di! Bana dönerek; ‘Söyleyin babama, şehrin merkezine kerpiçten cami olmaz, yapacaksa adına yakışır taştan bir cami yaptırsın!’ dedi ve kurumaya bıraktığımız kerpiçlerin üstüne sürdü atını. Birçoğunu kullanılamaz hale getirip çekti gitti.”

Ustabaşının bu son sözleri karşısında adeta donup kalmıştı Nasrullah Kadı. Ustabaşı, Kadı Efendi’nin kızacağını, bağırıp çağıracağını düşünüyordu. Nasıl kızmasındı ki? Onca uğraş, onca emek heba olup gitmişti. Nasrullah Kadı, kendi kendine konuşur gibi hafif bir sesle;

“Ya! Demek Öyle dedi?” diyerek ayağa kalktı ve odanın içinde bir iki tur attıktan sonra ustabaşına döndü;

“Ustabaşı! Sağlam kalan kerpiçlerle köyde ufak bir cami yapmak mümkün mü?”

“Elbette Kadı Efendi!”

‘Güzel! O halde Dokuzkat köyünde bir cami yapıyoruz ustabaşı!”

Ustabaşı, Kadı Efendi’den hiddet beklerken oldukça sa­kin bir görüntü karşısında kalmıştı. Üstelik şehir merkezinde cami yapılmak amacıyla kesilen kerpiçler de Dokuzkat köyünde kullanılacaktı. Peki ya Kastamonu şehrinde bir cami? Merakını yenemeyen ustabaşı sordu;

“Peki, burada bir cami yapmayacak mıydık Kadı Efendi?”

Nasrullah Kadı biraz mahcup, biraz mütebessim bir çehreyle cevap verdi;

“Bizim oğlan haklı ustabaşı! Bu güzel şehrin hem de tam ortasına kerpiçten bir cami yakışmaz. Buraya, Kastamonu adına yaraşır taştan bir cami yaptıracağım.”

Ve Nasrullah Kadı’nın oğlunun atının ayakları altında ezdiği kerpiçler, bugünkü Kastamonu’nun en önemli simgelerinden birisi olan Nasrullah Kadı Camii’nin yapılmasına vesile oldu. Ruhun şad olsun Nasrullah Kadı. Ve oğlunun!..[1]



[1]
Arslan, Erdal, Kastamonu Hikâyeleri, İskenderiye Yayınları, Aralık – 2007, Sayfa: 91 – 92

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
GİRİŞ / Yunus MÜREBBİ

K Ü R S Ü Yunus MÜREBBİ GİRİŞ Kastamonu… Milenyum olarak adlandırılan 21. yüzyılın ilk …

Kapat