Ana Sayfa / Yazarlar / Kibriya ve Azamet / Himmet UÇ

Kibriya ve Azamet / Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Kibriya ve Azamet

Bediüzzaman Ayet ül Kübra isimli eserinde tarikatlerin temel argümanı olan lailaheillallah kelimesi üzerinde durur. Bu kelimenin beyanı ve tafsili konusunda bu eserini kendisi över, ondan daha üstün bir beyan olamayacağını anlatır. Klasik kalbi tefekkürün yerini gözleme ve yoruma dayanan bir tevhid yorumu almıştır. Bu, Bediüzzaman’ın yaptığı yeniliktir dinin anlamında. Bediüzzaman bu bahisleri ile tarikatlerin soyut düşüncesine somutluk getiriyor. “Sonra o sükunetsiz misafir kendi kalbine dedi. Ehli imanın hususan ehli tarikatın her vakit tekrarla lailaheillallah demeleri tevhidi yad etmeleri gösterir ki Tevhid’in pek çok mertebeleri vardır.” Tevhid bahsi başlı başına bir mülahaza ve tefekkür alanıdır, onu başka bir vakte erteleyip, şimdi, t e v h i d i anlatırken Bediüzzaman beş hakikat ile bu mana okyanusunun etrafında dolaşır. Bu beş muhit hakikattan biri K i b r i y a v e A z a m e t hakikatidir.

Kader ve tevhid konularında zaman ve mekanın bahislerin arka planında olduğunu görüyoruz, çünkü kaderin anlaşılmasında engel dünyevi dünya ve ay ile bağlı zaman anlayışı mızıkçılık eder, dünyevi zaman anlayışını aşınca bu bahisler daha müşahhaslaşır. Mesafe ve zaman icrayı zorlaştırır, elimizin yakınındaki şeylere kolay ulaşırız, ama başka bir şehirdeki şeye ulaşmak başka vasıtaları gerektirir.

Şimdi Kibriya ve azamet hakikatını anlatırken Bediüzzaman uzaklıktan hareket eder, “binlerce sene birbirinden u z a k bir mesafede bulunan yıldızları aynı anda aynı tarzda icad edip tasarruf eden “Binlerce sene birbirinden uzak olan şeyleri aynı anda ve aynı tarzda icad etmek tasarruf etmek nasıl bir büyüklük ile olur, burada hem azamet hem de büyüklük sözkonusudur. Öyle bir ilah ki binlerce sene birbirinden uzak ve büyük şeyleri aynı anda yaratıyor ve aynı anda yönetiyor. Gücü ve görüş alanını binlerce sene ve uzaklık etkilemiyor, işte bu büyüklük ve azamettir, secdeye kapanınca Allahuekber diyor ve bu azamete secde ediyoruz. Cümlenin ikinci kısmı “ve zeminin şark ve garp ve cenub ve şimalinde bulunan aynı çiçeğin hadsiz efradını bir zamanda ve bir surette halk edip tasvir eden” birincide bir yıldız söz konusu idi, şimdi ise bir çiçek hareket noktasıdır. Burada da uzaklıktan hareket eder, uzaklık terimleri doğu, batı, güney ve kuzeydir. Bu dört uzaklık terimi ile kibriyayı anlatır, yeryüzünün bu uzak yerlerinde çiçeğin sayısız örneklerini, bir zamanda, bir surette tasvir ediyor. Bir papatya olsun, aynı papatya aynı tasvirle biçimlendirme ile her yerde yapılıyor, bütün bunlar bütün yönlere uzaklıkları ne olursa olsun bütün çiçekleri tasvir eden birini gösteriyor. Bu onun kibriyası yani büyüklüğü demektir, azameti demektir, zaman ve mekan onun görme ve kudresine engel olamaz bu yüzden Kibriya ve azamet sahibidir.

Üçüncü cümlede zaman daha farklı ve azamet ve Kibriya bu yüzden daha farklı anlatılır. Bu ser mahiyeti çok da bilinmeyen j e o lo jik zamanlara gider. “Hüvellezi helekassamavati velardi fi sitteti eyyam, yani gökleri ve zemini altı günde yaratmak gibi geçmiş ve gaybi ve çok acib bir hadiseyi hazır ve göz önünde bir hadise ile isbat etmek” Burdaki zaman öncekiler gibi eşzamanlı değil, sınırı nerede başladığı bittiği bilinmeyen bir zamandır, bu yüzden o zaman için “geçmiş ve gaybi ve çok acib”dir. Burada bizim klasik zaman algımızdan farklıdır. Gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. Yeryüzünün farklı mekanlarındaki tasarruf ile yine yeryüzünün maziye doğru sınırları belli olmayan zamanlarında tasarruf etmek Kibriya algısını farklı boyuta taşır. Ne kadar etraflı düşünüyor. Allah’ın azamet ve kibriyası zihinde kararlılık kazanmazsa o zaman ibadetler için gerekli korku ve şevki kişi bulamaz. Bugün vakit namazlarında camilerin boşluğu, Müslümanların zihninde azamet ve Kibriya hakikatinin karar kazanmamasındadır. Namazı geciktirip bitmek üzere kılanlarda da bu azamet ve Kibriya kavramları eksiktir. Bu yüzden Bediüzzaman “biz namazın davasını güdüyoruz, suçumuz namazdır” diyor. Demek namaz kılmamak büyük fiili bir tevhide kaydı lakaytlıktır.

Bir başka cümle eş zamanlı bir cümledir. “ve onun gibi acib bir tanzir olarak zeminin yüzünde bahar mevsiminde , haşri azamın yüzbinden ziyade misallerini gösterir gibi, iki yüz binden ziyade nebatat taifelerini ve hayvanat kabilelerini beş altı haftada inşa edip, kemal-i intizam ve mizan ile, iltibassız,noksansız, yanlışsız, beraber, birbiri içinde idare, terbiye, iaşe, temyiz ve tezyin eden,” bir anda tam on iki fiil azamet ve kibriyayı gösteriyor.

Kemal-i intizam

Mizan-1

İltibassız-2

Noksansız-3

Yanlışsız-4

Beraber-5

Birbiri içinde-6

İdare-7

Terbiye-8

İaşe-9

Temyiz-10

Tezyin -11

aynı anda onu aşkın fiili varlıklarda farklı şekilde işlemek, hepsini nazarı ile ihata edip kudreti ile yönetmek, işte Kibriya ve azamet okuyup geçmek, tefekkürsüz gazete gibi okumak; işte bunları hissetmeden okuyup geçmek, tefekkürsüz talebelik. Metin üzerinde düşünmek yok, çünkü düşündürmek hassasından haberi olmayanlar tarih boyunca yorumu tefekkürü yasaklamışlar, skolastik bu demek. Metinlerin Ortaçağında yürümek.

İşte Kibriya ve azamet hakikatini zaman ve mekan farklılıklarını nazara alarak düşünüp zihne mal etmek ve onu secde ye kapanırken mülahaza etmek.

Daha sonra yine örnekler devam eder. “yülicülleyle finnehari yülicünnehare filleyl ayetinin sarahatiyle zemini döndürüp, gece gündüz sahifelerini yapan ve çeviren ve yevmiye hadisatıyla yazan değiştiren aynı Z a t, aynı anda, en gizli, en cüzi olan kalplerin hatıralarını dahi bilir ve iradesiyle idare eder.” önceki cümleler dış gözlem idi bu ise monolog interior, yani insan içine dönük yorumlar.

Özet cümle, toparlayan cümle. “ve mezkur fiillerin herbiri birtek fiil olduğundan, zaruri olarak onların faili dahi birtek vahid ve kadir olan fail-i Zülcelallerinin bedahetle öyle bir Kibriya ve azameti var ki; Hiçbir yerde, hiçbir şeyde, hiçbir cihetle, hiçbir şirkin imkanını hiçbir ihtimalini bırakmıyor, köküyle kesiyor.

Madem böyle bir k i b r i y a   ve  a z a m e t-i kudret var ve madem o Kibriya nihayet kemaldedir ve ihata ediyor. Elbette o kudrete acz ve ya ihtiyaç ve o kibriyaya kusur ve o kemale noksaniyet ve o ihataya kayd ve o nihayetsizliğe nihayet veren bir şirke meydan vermesi ve müsüüde etmesi hiçbir vecihle mümkün değildir. Fıtratını bozmayan hiçbir akıl kabul etmez.

İşte şirk, kibriyaya dokunması ve celalin izzetine dokundurması ve azametine ilişmesi cihetiyle öyle bir cinayettir ki hiç kabil-i afv olmadığını Kur’an-ı Mucizül beyan tehdid ile, “şirkin affedilmez bir günah olduğunu ferman” ediyor.

İşte tevhidin okyanusunun etrafını ihata eden beş hakikatten biri a z a m e t ve Kibriya …

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Latife-i Rabaniyeni Tatmin Et Huzur Bul! / Muhammed Numan ÖZEL

Latife-i Rabaniyeni Tatmin Et Huzur Bul! İnsanlık şu anda hemen herkes bir şeyden şikayet etmektedir. …

Kapat