Ana Sayfa / HABERLER & Yorumlar / “..kim olursa olsun Asâ-yı Mûsâ’yı okuduktan sonra Rus anarşisine kapılmayacaktır!”

“..kim olursa olsun Asâ-yı Mûsâ’yı okuduktan sonra Rus anarşisine kapılmayacaktır!”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Necati Müftüoğlu, Bediüzzaman Hazretleri’nin Emirdağ haya­tı sırasında adliyede zabıt kâtibi olarak vazife yapmış bir devlet memurudur. Sonradan, birinci sınıf zabit başkâtibi olan merhum Necati Bey, bazen Emirdağ Savcı Vekilliğini de yapmıştır. Necati Müftüoğlu’nun gerek resmî vazifesi itibariyle, gerekse aynı ilçede yaşamalarından dolayı Said Nursî Hazretleri’yle ister istemez önemli karşılaşmaları ve münasebetleri olmuş.

Necati Müftüoğlu aynı tarihlerde Emirdağ Müftülüğünü yapan Abdülkadir Bilge’nin oğludur. Bu müftünün adı Emirdağ Lâhi­ka­sı’nda “Buranın korkak müftüsü” şeklinde geçmektedir. Bu­nun sebebi ve baba-oğul soyadı farkının nedeni, Abdülkadir Bilge başlıklı bölümde izah edilmiştir. Hz. Üstad, bir müftü oğlu olan Necati Bey’e daima “Kardaşım Oğlu” şeklinde hitap edermiş. O da Bediüzzaman’a “Efendi Hazretleri” dermiş.

Emirdağlı merhum Necati Müftüoğlu’nun doğum yılı 1916 olup, 15 Nisan 1996 tarihinde, 80 yaşındayken Afyon’da vefat etmiştir.

Allah rahmet eylesin. Amin

Ömer ÖZCAN

Necati Müftüoğlu anlatıyor:

“Hakkımda teveccüh-ü âmmeyi kırmak için bir yüzbaşı bana karşı beş vecihle kanunsuz hakaret ve ihanet ettiği aynı zamanda, belki aynı sa­atte, yüz tane böyle yüzbaşıdan ehl-i hakikat nazarında daha ehemmiyetli ve Ri­sale-i Nur’un erkânından bir kardeşimiz, bu yeni mektubu, haddimden yüz de­re­ce ziyade ihtiram verip o gibi ihanetleri hiçe indirerek yazmış.”(Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası I, Söz Bas. Yay., İst. 2010, s. 181.)

Ceylan Çalışkan ve Terzi Mustafa (Bilal), Efendi Hazretleri’ni, merkep ile Emirdağ’ın Çatallı köyüne götürüyorlardı. Biz de, zabit kâtibi Bolvadinli rahmetli İsmail Efendi ile o tarafta geziyorduk. Baktık, Efendi Hazretleri Çatallı köyünün şosesinden geliyor. Orada çiftçilerin evleri vardı. Yüzbaşı İsmail Bey de oradaydı. O zaman daha lojman yoktu. Üstad bize tebessüm etti. Derken Yüzbaşı İsmail pijama ile resmi ceket sırtında, ayağında terlik geldi Üstad’a bir şeyler söyledi. (İhanet ve galiz tabirler…)

Sonra bir gün Hüsrev Altınbaşak hakkında Isparta’dan bir talimat geldi. Evini basmışlar.

Bu talimatta “Isparta Cumhuriyet Savcılığının filan tarihli, yapılan tahkikatla Emirdağ’da iskâna memur edilen Bitlis’in Nurs köyünden Mirza oğlu Said Nursî’nin ifadesi alınarak, tutanağın gönderilmesi…” diyordu. Bu ifade alma işini Savcı Bey bana teklif ediyordu.

“Hay hay” dedim. “Hemen efendim. Allah, Peygamber hakkı için, hay hay… Gidiyorum Savcı Bey” dedim. Hemen izin aldım. Bu ara –rahmetli, kabri nur olsun– Kıbrıslı Fethi Bey (soyadı Önkaya olan Emirdağ Asliye Ceza Hâkimi), “Beyefendi ben de gideyim” dedi. “Kaymakam İbrahim Ergun Bey, “Ben de gideyim” dedi. “Müdde-i umumi (savcı) Nevzat Bey, “Ben de gideyim” dedi. Yüzbaşı İsmail “Ben de gideyim” dedi. Ben de o sıralar mahkeme başkâtibiydim.

Asliye Ceza Hâkimi Kıbrıs Larnakalı Fethi Önkaya, Kaymakam İbrahim Ergun, Savcı Nevzat Bey ve Yüzbaşı İsmail olmak üzere Efendi Hazretleri’nin yanına vardık. Zübeyir’e yer göstermesini söyledi. Zübeyir rahmetli bize yer gösterdi. Oturduktan sonra dedim:

“Efendim, arkadaşları tanıtayım.” Arkadaşların her birisini takdim ettikçe “Kardaşım” diye iltifatta bulunuyordu. Yüzbaşı İsmail Bey’e sıra gelince, Efendi Hazretleri, “İsmail seni affettim” dedi. Emin olun, o günkü telaffuz bu… Emin olun, böyle dedi. Dedi “Gayemiz İslamiyet’e, insaniyete hizmet…” Tabii elli yıllık bir zamandan sonra anlatıyorum bunları, tam ifade edemeyebilirim. Ben şimdi yetmiş iki yaşındayım.

Ben, “Efendim, elimizde şöyle bir talimat var. Nurun başkâtibi Hüsrev Altınbaşak’ın evini basmışlar. Nur Risaleleri meyanında Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar adlı iki eser yakalamışlar. Bunları soruyorlar.”

Bu ara beraberimizdeki hâkim, savcı falan hepsi bir şeyler sormaya başladılar. Efendi Hazretleri de umumi olarak Nur Külliyatının muhtevasını anlatıyor, izah ediyordu. Sıra Asâ-yı Mûsâ’ya gelince, “Haa!” dedi, “Bu Asâ-yı Mûsâ, şimalden gelecek Rus anarşisine karşı set çeken bir kitaptır. Gerek genç, gerek yaşlı kim olursa olsun Asâ-yı Mûsâ’yı okuduktan sonra Rus anarşisine kapılmayacaktır, set olacaktır” dedi. Zülfikar ise, Türkiye’deki Müslümanlarla, cenup Müslümanlarının kaynaşıp, işbirliği, ruh birliği yapmaları için yazılmış bir eserdir. Sonra ayrıldık oradan, daireye geldik.

Efendi Hazretleri’nin evine yapılan baskın

Bir gün yine aynı evde… Üstad’ın ikamet ettiği evde…

Tahrirat Kâtibi Necati kaymakam vekili, ben de savcı vekiliyim. İkimiz de Necati… Kaymakam ve savcı ise, ikisi de rapor alıyorlar.

Kaymakam vekili Necati sivil polislerle Efendi Hazretleri’ni taciz ediyormuş diye bana bir haber geldi. Hemen ben koştum, baktım Necati orada. Kitaplar yerlere saçılmış, arama yapıyorlar. “Necati ne oluyor?” dedim. “Arama yapıyoruz” dedi. “Savcı vekili benim, haberim yok!” dedim. “Lüzumu yok” dedi. “Nasıl lüzumu yok, savcının haberi olmadan kimsenin evine girilir mi?” dedim. “Biz girdik” dedi. “Nasıl girersin?” derken Efendi Hazretleri üzgün bir şekilde divanda oturuyordu. Sivil polisler aslında saygıyla davranıyorlardı Efendi Hazretleri’ne.

Emin ol Üstad, “Bir Necati var, Allah onu kahretsin. Bir Necati var, Allah ilelebet mesut ve bahtiyar etsin” dedi bizim yüzümüze.

“Sen ayıp ettin memleket çocuğusun” dedim Necati’ye. “Canım” falan diyecek oldu. “Canım manım yok! Sen Kaymakam İbrahim Bey’in, ben de Savcı Nevzat Bey’in vekiliyim” dedim. Tahkikat kalemine uğradım, anlattım.

Emin olun, bu adam karısından boşandı, perişan oldu. Çocuklarının tahsilleri yarıda kaldı. Sonra kendisi de gırtlak kanserine tutuldu; hastane köşelerinde perişan oldu, öldü.

Nevzat Müftüoğlu anlatıyor:

Necati Müftüoğlu’nun oğlu Nevzat Müftüoğlu babasının vefat anını şöyle anlattı:

Babam Necati Müftüoğlu 1996 senesinde, 80 yaşında iken vefat etti. Hem maddi hem manevi yönden kardeşlerimin hepsi Üstad’ın duasının bereketini görmüşlerdir. Babam rahmetli hep şöyle derdi: “Oğlum ben Efendi Hazretleri’nin duasını almışım. Siz başınızın çaresine bakın.”

Babamın vefatı esnasında hastanedeyiz. “Oğlum, bana abdest aldır” dedi. Destek olarak lavaboya götürdüm, abdest aldırdım. Sonra yatağına yattı ve sekarata girdi. Başında nöbetçi bendim. Odada loş ışık… Elini tuttum, dualar okumaya başladım. Bir ara gözlerini açtı, bana döndü. “Bak, bak, bak” diye parmağı ile tavanı gösteriyordu. Baktım tavanda bir şey yok. Hemen gözlerine eğildim, gözlerini yumdu. Sağ elini kaldırıp avucunu açtı. Sanki bir şey alıyor gibi getirdi, getirdi avucuma boşalttı. Tebessüm etti. Sonra ruhunu teslim etti. O zaman bütün güzelliğiyle Üstad’ın duasını almanın bereketini anladım.

Ağabeyler Anlatıyor-5’ten

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

“Ne Hürriyeti, Ne Hürriyeti!”

MUS­TA­FA CHİT TÜRK­ME­NOĞ­LU AĞABEY ANLATIYOR   ACİP BİR İS­TİH­DAM HA­Dİ­SE­Sİ: NE HÜRRİYETİ! (…)   “Mat­baa …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Sen onlara ismini yazdırma. Onlar ilerde lazım olur!”

15 Nisan 2011 tarihinde Isparta’da vefat eden mazlumların avukatı merhum Av. Hüsameddin Akmumcu’yu Isparta’da, kendi …

Kapat