Hem de öyle ki Tanzimat sonrası sultan ve seraskerinki gibi değil, Yavuz’ınki gibi bir pala…
Hâdise meşhur: “Üzengi öpmeye hasret” batı elçileri Yavuz’dan huzura kabullerini rica ederler.
Sultan Selim’i alır bir düşünce.
Bu “herif”lerin gözünü kamaştırmak, “Devlet-i Âliye-i Osman”ın azâmetini göstermek için ne yapması gerektiğini sorar.
Vezirlerinden biri şahâne bir elbise diktirmesini ve giymesini tavsiye eder.
Bir diğer vezir itiraz eder.
“Sultanım” der. “Bu adamların en aşağıda bulunanı bile karı gibi süslü ‘telebbüs eder’ zaten. Siz öyle bir şey alın ki üzerinize, adamlar gözlerini alamasınlar ondan. Söyleyeceklerini bile unutsunlar.”
“Ne olabilir o.”
“Enli ve parlak bir pala!”
***
İnsan bazen şaşırıyor, iki arada bir derede kalıyorsunuz. Size kaleminizi istimal için bir mesuliyet verilmiş; doğruları yazmazsanız eğer, “dilsiz şeytan olma” vebali altına girme düşüncesi bile insanı buram buram terletmelidir.
Bu durumda birileri alınıp ya da yanlış anlayıp, sizi “faziletfüruşluk” yapan biri zannedebilir ki “sui zann”a vesile olma vebali de görünür ufukta.
“Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşit vaziyetini takınamaz.”
Velâkin…
Hele “gıpta damarını tahrik etmek”? Şer’an cevaz verilen “gıpta” için bile hassas olunmasını emreder Üstad.
O vakit ne yapacak insan?
Hangi vebal daha “az” ağırsa onu yapmak zorunda kalacak. Çünkü Mecelle kaidesi budur: “Cemm-i zıddeynin ictimaında ehvenini tercih etmek evladır.”
Bediüzzaman Hazretleri bu düstura “ehven-i şer” yahud “adalet-i izafiye” namlarıyla yadeder.
Hani Hoca Nasreddin’in “zekatını da verseniz yeter” (Lemaat) dediği “kıssadan hisseleri” var ya. Birini hatırlamanın tam zamanıdır:
Âmi biri bir başkasına mektup yazmış. Kullandığı mürekkep kuruduğu için yanlışlıklarını kazıması için bir de “yazı kazıyıcı kalem” (Tashih Kalemtraşı) getirir Hoca’ya. Koca Nasreddin bir, mektuptaki hatalara bakar; bir de getirilen ufacık tashih kalemtraşına.
“Bu hataları tashih için bu ufacık çakı yetmez evlat” der tane tane ve ekler.
“Bu mektuptaki hatiatı tashihe ancak bir pala lazımdır.”
***
Biz de affınıza sığınarak diyoruz ki “Risale-i Nur’a sadakat”, onu tam ve doğru anlamayı gerektirir.
“Evet, mümin kardeşini sever ve sevmeli. FENALIĞI İÇİN YALNIZ ACIR. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.” (Mektubat, 263) ifadelerini – 35 yıllık camia hayatımda- aşağıdaki gibi anlamayan, yani yerinde ve müstakim anlayan tek tük insan gördüm. (Onlara da beyan-ı Üstadane ile ‘ hasların hası’ deniyor.)
Dost ya da kardeşinin zahiri kusur gördüğü bir hali tahkik etmeyip, işin aslını ve o davranışının İslami menşeini sorup öğrenmeden “Vur pençe-i Ali’deki Şemşir aşkına” diyen “sevdalı”lardan olmaktan da Allah’a sığınmışımdır hep.
“İkram” etmek sadece nimet sunmak değil tavır ve davranışla da “muaşeretli” olmayı; mesela bile bile yalan yere “itham” etmemeyi iktiza eder.
Birilerinin kulakları çınlasın dememek için kendimi güç tutuyorum.
***
Denilebilir ki bu “yanlış anlama”lardan “biri” sadece bu misal midir? Arz edeceğim.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Barla’da “menfa”dadır. Yıl 1927’dir. Münazarat’ın ilk neşrindan (telif değil neşir) yaklaşık 14 yıl sonradır. (Kastamonu Lahikası, 78)
“İnkılabdan (II. Meşrutiyet’in ilanı) ve o muhitten ve TE’SİRAT-I Hariciyeden neşet eden bir halet-i ruhiye ile yazdığı bu gibi eserlerinde hatiat var.” (Kastamonu Lahikası, 78)
Bir TV programında ne demişti “bir kadim dost”?
“Zaten II. Said döneminde o fikrinden vazgeçmişti.”
Yani Üstad’ın “hatalıyım” beyanından çok hafif bir ifade kullanmış. Yalsızuçanlar’ın es geçtiği bir nokta var yalnız. O da Bediüzzaman Said Nursi’nin hiçbir zaman Sultan Abdulhamid’in bizzat şahsına taarruz etmediğidir.
Sonradan “Sultan-ı masum” dediği zata, isim tasrih etmeden îma yollu itirazları, ya devrinde “mecbur kaldığı istibdad”a (Münazarat) yapılan birer “dostane ikaz”dır, ya da çevresinde ondan habersiz iç ve dış mihrakların sevkiyle yaptıkları yanlışlıklara dikkat çekmektir. (Münazarat)
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024