Ana Sayfa / Yazarlar / Kimin Hayratı?

Kimin Hayratı?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

     Bir cuma sabahına uyandı İcabiye nine. Eski dinçliği olmasa da bir gayret kalktı abdest aldı. Namaza durmadan “Eyüp Efendi” diye seslendi. “Sabahın hayrolsun, ezan okundu” dedi. Kuşların cıvıltısı, horozların ötüşü eşlik etti tüm bunlara. İcabiye nine evinin önündeki sedire oturdu Eyüp Efendisi de yanına..

     İcabiye nine uzun süren sessizlikten sonra tereyağı çalkalamak için kalktı. Eyüp Efendisi de atını çıkarıp sürdü mısır tarlasına. Eyüp Efendisini yollayan İcabiye nine tahta kapıyı aralayıp şöyle bir sokağa baktı. Çeşme boştu. Çamaşır yıkamak için en uygun zamandı. Aldı leğen ve çamaşırlarını tuttu çeşmenin yolunu. Artık yaşlanmıştı. Ellialtı yıl önce gelin geldiği köy onun asıl vatanı olmuştu. İşte bu gittiği meydan çeşmesi gelinlikle attan indiği ilk yerdi. Gözünün önünden hızlıca geçen maziye derin bir ah çekti. “Gençlik” dedi. Çamaşırlarını yavaşça ovalamaya başladı, önüne koyduğu leğende. Yoldan geçen Koreli Hanımı “Kolay gele İcabiye” dedi. İcabiye nine de “İki gözüm kolaysa başına gele” dedi. Kore de savaşan kocasından yadiğar lakabıyla kendi ismini unutturan Koreli Hanımı “Ah İcabiye kim kaldı ki yanımda çamaşırını yıkayayım” dedi. Kahırlanarak yoluna devam etti. Koreli Hanımı’nın hiç ziyaretine gelmeyen vefasız evlatları vardı. O yine de tek desteği olan bastonuyla ağır ağır sokağın başına çıkardı. Gelmeyeceklerini bilse de gözlerdi yollarını. Ama nafile. Ne gelen olurdu ne giden. İcabiye nine çamaşır yıkamayı bitirip soluklanırken çeşmeye su içmeye gelen kuşları izledi. Gülümsedi. Yüklendi leğen ve çamaşırlarını tuttu evinin yolunu.

     Eyüp Efendisinin hergün özenle tımarladığı atının nal sesini , at arabasının gıcırtısını duyduğunda hemen dış kapının dilini kaldırıp kapıyı açardı. Bu arada araba gıcırtısını duyunca koşan sadece İcabiye nine değildi. Mahallenin bütün çoçukları at arabasına binmek için kıyasıya yarışırlardı. Eyüp Efendisi de hiçbirini kıramaz hepsini tek tek bindirirdi. Heveslerini alan çocuklar meydan çeşmesinde oyun oynarlardı. Her gün aynı saatte o yoldan Çavuş dede geçerdi. Çavuş dedenin ismini kimse bilmezdi. Askerde çavuş olduğu için herkes ona “Çavuş” derdi. Çavuş dede huysuz ve geçimsizdi. Özellikle Koreli Hanımıyla hiç geçinemezdi. Onu görünce hemen yüzünü ekşitirdi. Köydeki bakkaldan ekmeğini alıp giderken çocuklar başına toplanır ekmeğinin yarısını yerlerdi. Ne kadar yolunu değiştirmeye çalışsa da çocuklara her zaman yakalanırdı. Bunu gören İcabiye nine ile Eyüp Efendisi “Çavuş senin şu ekmekten bize de nasip olsun” derlerdi. Çavuş dede suratını ekşitip bir şey söylenmeden geçer giderdi. Akşam karanlığı çökünce de yalnızlaşırdı. İnsan insana muhtaçtı. Bir sese bir soluğa. İcabiye nine her ne kadar onu ziyaret etse de ona yetmezdi. Gönlü evlatlarını isterdi. 

     Her yeni gün başka bir alemin kapısıydı elbette. Bugün her günden farklıydı. Herkes at arabalarına bakraçlarını, kovalarını yüklemiş başka köylerden su getiriyordu. Telaş, heyecan, üzüntü… Birçok duygu karmaşası. İcabiye nine hemen sokağa çıktı ve neler olduğunu anlamaya çalıştı. Aynı köye gelin gelen kız kardeşinin yanına gitti. Adına Hacı Şamile derlerdi. “Hayırdır Şamile ne oldu nedir bu köylüdeki telaş?” “Sen duymadın mı? Muhtar çeşmelere su getireyim derken tüm çeşmeler kurumuş.” “Demeee!” dedi. İcabiye nine hemen meydan çeşmesine koştu. Ondan da su akmıyordu. Meydan çeşmesi çok kıymetliydi. Eyüp Efendisi ona burada sevdalanmıştı. İlk gelin olarak bu çeşmenin önüne inmişti. Günler haftaları haftalar ayları kovaladı köye hala su gelmemişti. Susuzluğa hiç kimse bir çare bulamamıştı. Bir yerden su çıksa ve köy susuzluktan kurtulsa diye gece gündüz dua ediyorlardı. Tarlada çalışan herkes tembihlendi. Tarlaya çapa vururken, tarlayı sürerken su çıkarsa mutlaka haber vereceklerdi. İnsanların pınarları gözyaşlarıydı bağırlarından kopan sıkıntılar, sevinçler göz pınarlarından nasıl çağlıyorsa; bu köyün bağrından da çağıldayacak pınarlar elbette çıkacaktı.

     Tüm bunlar yaşanırken Hacı Şamile hastalandı ve bacağı kesildi. Eşini de kaybetti. Evlatları da olmamıştı. Yalnızlar halkasına O’da katıldı. Koreli Hanımı, Çavuş dede ve Hacı Şamile yalnız kalmışlardı. Yalnızlık, sessizlik ve susuzluk. Gönülleri kana kana sevgi içseydi belki de gidecekti tüm sıkıntıları. Lakin imtihandı bu. 

     Bir gün bir haber geldi. Susuzluğun üzerinden tam onbir yıl geçmişti. Köye koşarak “Su bulundu! Su bulundu! “ diye haykıran bir genç geldi. Herkes birbirine sarıldı, ağladı sonra da heyecanla suyun çıktığı yere gitti. Lakin hevesleri kursaklarında kaldı. Çünkü çeşme yapacak paraları yoktu. Köylü kara kara düşündü. Ellerinde ne var ne yok toplamaya karar verdiler. Elbette fedakarlık gerekti ama zor olan azı vermekti. Hacı Şamile elinde kalan yüzüğünü, Koreli Hanımı lastik ayakkabısını, Efendisi de at arabasını, Çavuş dede de ekmek parasını feda etmişti. Çocuklar belki ekmekten arabadan mahrum kalacaklardı ama susuz kalmayacaklardı. Çeşme yapıldıktan sonra elbet üzerine bir şeyler yazılırdı. Çeşme inşaa tarihi, Kur’an’dan bir ayet ve kimin hayratı olduğu. Sahi kimin hayratıydı? Kurda, kuşa, insana yapılan bu çeşme kimin hayratı? Bu hayrat evlatların unuttuğu fedakâr, çalışkan Anadolu’nun hayratıydı. Su kıymetliydi. Toprak kıymetliydi. Anadolu insanı kıymetliydi. Bu yüzden Anadolu’da “Su gibi aziz ol!” diye dua edilirdi. İşte duaları bile bu kadar kutsiydi.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Tarihimizde Mushafların Bezenmesi

Yazar: Çiçek DER.MAN Özet: Türk sanatkârları eserlerinde, sadelik içinde ahengi bularak karmaşadan, teferruattan uzak, seyredene …

Kapat