Kıssa ve Hurâfe Nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

KISSA 

Bir haberi nakletme, bir olayı anlatma hikâye etmek. Bu Arapça’da ‘kassa kelimesiyle ifade edilir. Anlatılan hikâye ve olaya da “kıssa” denilir. Buhâri, bab başlıklarında “kıssa”yı “olay” anlamında kullanmıştır: “Bâbu Kıssati Ehl-i Necran, Bâbu Kıssati Gazvet-i Bedr…”

Aynı kökün “kesmek”, “kısaltmak” anlamı da vardır.

“Kıssa” kelimesi esas olarak “izlemek”, “izi takip etmek” anlamına gelmektedir. Kehf 16/64 ve Kasas 28/11’de bu anlamda kullanılmıştır: “(Musa): İşte aradığımız o idi dedi. Tekrar izlerini takib ederek geriye döndüler” (ferteddâ alâ âsârihimâ kasasâ)

“(Musa’nın) kız kardeşine “Onun, izini takip et” dedi. O da onlar farkına varmadan onu uzaktan gözetledi” (el-Kehf 28/11).

‘”Kıssa” edebiyatında “hikaye” anlamında kullanılır. Hikâye ise olmuş veya olması muhtemel olayları belirli bir takım noktaları ön planda tutarak anlatan edebiyat türü”dür. Kur’an’daki kıssalar meydana gelmiş Olayları anlattığı için “gerçek kıssa”lardir: “İşte (İsa hakkındaki)”gerçek kıssa” (el-kasasu’l-hakku) budur” (Âlu İmran, 3/62), Kıssanın gerçek olmayan bir türü vardır ki buna hikâye denir. Kıssa denilebilecek hikâyeler nadir olur. Bir haber veya hikâyenin kıssa olabilmesi, yaşanmış ve kaleme alınmış bir özelliği olması gerekir.

Kur’an, kıssaların gerçeğini anlattığı, yani tarihte meydana gelmiş olanlarını anlattığı için ondaki kıssalara hikâye denilmez. Çünkü hikaye; meydana gelmemiş fakat vukua gelmesi muhtemel olayları temsil yoluyla anlatır. Kur’an’ın anlattığı kıssalar ise, bazı müsteşriklerin iddia ettiği gibi, tarihi hakikatlerle ilgisi olmayan, sırf öğüt vermek maksadıyla söylenmiş hikâyeler değildir. Kur’an’ın anlattığı kıssalar tarihî hakikatler, geçmişlerin haberleridir: “Böylece sana geçmişlerin haberlerinden bir miktar anlatıyoruz. Gerçekten sana katımızdan bir zikir (ibret verici olayları taşıyan bir kitap) verdik” (Taha, 20/99); “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık” (el-Kehf, 18/13).

Kur’an’ın bu ifadeleri, hem okuma-yazma bilmeyen, dolayısıyla eski kitapları okuyup da içindekileri öğrenmesi mümkün olmayan ümmî Peygamberin bir mucizesi, hem de Kur’an’a eskilerin masalları: Esâtıru’l evvelin (el-Kalem, 68/15) diyen müşriklere bir cevaptır. Çünkü Kur’an eskilerin masallarını değil, geçmişlerin gerçek haberlerini, tarihlerini anlatır.

Kur’an’da Kıssalar – Kur’an, insanları doğru yola iletmek için gönderilmiştir. Bunun için de hikmet ve güzel öğüt metodunu kullanmaktadır. Yaşanmış olayları etkili bir üslupla anlatmış, bunu yaparken, benzer olayların insanların başına her zaman gelebileceğini vurgulayarak dersler çıkarılmasını istemiştir.

Kur’an, muttakiler için bir öğüt ve insanlar için bir açıklama (beyan)dır:

“Bu (Kur’an) insanlara bir açıklama, (Allah’tan) korkanlara yol gösterme ve öğüttür” (Âlu-imrân, 3/138).

“(Ey Muhammed) sen hikmetle, güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve anlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, yolundan sapanları, en iyi bilen O’dur ve O, yola gelenleri de en iyi bilendir” (en-Nahl, 16/125).

Kur’an’ın metod olarak kullandığı beyan, öğüt ve hikmet unsurları kıssada bir araya gelmiş bulunmaktadır. Kur’an’ın içine aldığı beş konu (iman, ibadet, muamelat, ukûbat, ahlâk ve kıssalar) dan kapsam itibariyle en geniş olanı ahlâk ve kıssalardır. Gerçekten de, peygamberlerin gönderiliş gayesi imanlı ve ahlâklı insanlar yetiştirmek olduğu için Kur’ân-ı Kerim’in yarısına yakın bölümü, insanlara ders ve ibret olmak üzere anlatılan geçmiş peygamberlerin ve milletlerin kıssalarıdır.

Kıssanın insan eğitiminde büyük rolü vardır. Geçmiş insanların başından geçen olayları ve sebeplerini anlatmak, buğünün insanına da yol gösterir, ders verir. Çünkü insan, yaratılışı, eğilimleri ve zaatlarıyla aynı insandır. Tarihte yaşamış insanlar ve milletler için sözkonusu olan, bugünün insanı için de sözkonusudur. Mesela; inkârcıların ve zâlimlerin acı sonları Kur’an’da, Firavun ve ordusunun denizde boğulmasına yol açan zulümleri anlatılmak suretiyle gözler önüne serilir. Yine sıkıntılara göğüs yererek, Allah’a olan iman ve tevekkülünü kaybetmeyen kimselerin, sonuçta büyük mertebelere ulaşacakları ve sabırlarının mükâfatını görecekleri Hz. Yûsuf kıssasında en güzel şekilde anlatılır.

Kur’an’da geçen kıssalarda esas gaye; “tarihi bilgi vermek olmadığı için, yer ve zaman belirtilen teferruata girilmez. Esas gaye: “muhtelif milletlerin tarihlerindeki bir takım özellikleri belirtmek, diğer peygamberlerin hayatında, Hz. Muhammed’in hayatında karşılaştığı hadiselere benzeyen hadiseleri açıklamak, hak ve hakikatin daima galebe çaldığını, daima üstün geldiğini göstermek; Peygambere ve mü’minlere teselli vermek, her peygamberin karşılaşmış olduğu muhalefetin eninde sonunda yıkıldığını ve eridiğini tarihi misallerle tesbit ederek mü’minlerin azmini kuvvetlendirmektir” (Mehmed Sofuoğlu, Tefsire Giriş s.97)

Kur’an kıssaları Peygamber Kıssaları ve Geçmişlerin Haberleri diye iki kısımdan meydana gelir.

Peygamber Kıssaları – Kur’an’da peygamberlerden yirmibeş veya yirmisekizinin hayatları hakkında yeterli malumat verilmiştir. Bilmen, Tefsir Tarihi, I, 84).

Kur’an’da “Peygamber Kıssaları” ifadesi değil, “peygamberlerin haberleri: Enbâu’r-rusul” tabiri geçer: “Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz (ki kavminden gördüğün haksız davranışlara karşı kalbin kuvvet bulsun, ruhun açılsın). Bunda da sana hak ve inananlar için bir öğüt ve ibret gelmiştir” (Hud, 11/120)

Kur’an’da Hz. Adem, Nuh, Hûd, Salih, İbrahim, İsmail, İshak, Lût, Yakub, Yusuf, Şuayb, Mûsa, Davud, Süleyman, İdris, Lokman, Zü’lkifl, İlyas, Üzeyr, Eyyub, Yunus Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed (s.a.s)’in kıssaları geçmektedir.

Geçmişlerin Haberleri – Kur’an’da ‘geçmişlerin haberleri’ (Taha, 20/99) ifadesiyle; Zülkarneyn, Ashabu’l-Kehf, Ashâbü’l-Uhdûd, Ashâbü’l-Fîl, Ashabu’r-Ress Ashâbü’l-eyke, Âd, Semûd, Lût, Nuh kavimleri kastedilir. Ayrıca İsrâ, Hicret, Bedr, Uhud, Benû Nadîr, Ahzâb, Mekke Fethi, Huneyn Gazvesi, İfk Hadisesi, Münafıklara ait kıssalar yer almaktadır.

Genellikle muharref Tevrat ve İncil’de nakledilen Yahudi-Hristiyan kültürüne ait kıssalara İsrailiyyat adı verilir. Kur’an geçmiş milletlere ait haberlerin doğru olanlarını içine aldığı için, doğru olup olmadığı bilinmeyen, çoğu zaman uydurma olan bu gibi rivayetlere ihtiyaç kalmamıştır.

İsrailiyatın nakledilmesinde bir sakınca olmadığını ifade eden hadisler olduğu gibi, onun naklini yasaklayan hadisler de vardır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ölçü Kur’an ve Sünnettir; İsrailiyyat Kur’an ve Sünnete uygun olup olmamasına göre değerlendirilerek:

1. Kur’an ve Hadisin ruhuna aynen uyan İsrailiyyat alınır. Bu grupta mütalaa edilen haberler, hadis kitaplarının Fiten, Ehâdîsu’l-Enbiya ve İsrailoğullarından bahseden bölümlerinde zikredilmiştir. Sahih-i Buhârî’nin bir babı “İsrailoğullarından naklolunan haberler babı” adını alır. Bunlardan Kur’an ve Hadisin ruhuna aykırı olanlar atılır. Bu ikisi dışında kalanlar alınmaz, benimsenmez, kitaplara yazılmaz.

Kur’an’da “en güzel kıssa” (Ahsenü’l-Kasas) olarak anlatılan Hz. Yûsuf’un kıssasında çok yönlü dersler vardır: Sabır ve sıkıntılara katlanmanın büyük mükafatı, Allah’tan hiçbir zaman ümid kesmemek, nefsin ve şeytanın kotu isteklerine uymayarak Allah’a bağlanmak, bilmeyerek kötülük yapanları affederek onlara güzel ahlâk dersi vermek, üzerine aldığı görevi en iyi şekilde yerine getirerek güvenilir olduğunu isbat etmek, emanete hıyanet etmemek ve üzerinde hakkı olanların hakkını gözetmek.

Eğitim ve Öğretim Aracı Olarak Kıssa– Çocukların ve gençlerin eğitiminde tarihî, dinî ve ahlâkî kıssaların büyük bir önemi vardır. Gerçek veya gerçekleşmesi muhtemel olayları canlı bir dille, edebî bir üslupla tasvir etmek, okuyanlar üzerinde büyük bir etki bırakır. Kötülüklerin ve ahlâksızlıkların korkunç neticeleri, en güzel şekilde hikâye üslubuyla anlatılır ve insanlar bu yolla kötülüklerden sakındırılır. İyi işler ve güzel ahlâklıların örnek davranışları da hikâye yoluyla etkili bir biçimde aktarılarak gençler bu iyi hareket ve davranışlara teşvik edilir.

İslam’ı insanlara sevdirmek için kıssa ve menkıbelerden büyük ölçüde yararlanılmıştır. Eğitim maksadıyla bu çeşit ahlâkı hikâyelerin anlatılmasında bir sakınca yoksa da, Kur’an ve Sünnet’te bir dayanağı olmayan bir şeyi teşvik etmek veya yasaklamak için, dini bir hüviyet vererek hikâye uydurmak yasaktır. Kıssanın insanlar üzerinde bıraktığı tesiri kötüye kullanarak, şahsî çıkarları için hikâye uyduran ve nakleden kıssacı (kassâs)lara tarihte rastlanmıştır.

Tasavvuf’un konusu da ahlâkın güzelleştirilmesi (tehzîbu’l-ahlâk) ve nefsin terbiyesi olduğu için konularını işlerken kıssalardan büyük ölçüde yararlanır. Mutasavvıfların anlattığı kıssalar çoğunlukla İsrâiloğulları kıssaları ile örnek şahsiyetlerin ahlâk ve davranışlarını konu alan hilye ve menkıbelerdir.

Halit ÜNAL

***

HURÂFE VE HURÂFECİLİK

Uydurulmuş hikâye ve rivayet. Bu hikâye ve rivayetleri aktarına ve benimseme tutumu. Bunlar genellikle dinin bir parçası veya gereği olarak aktarıla geldiği gibi, benimseyenlerce de dindenmiş gibi benimsenmiş olan, gerçekteyse dinle ilgisi bulunmayan, sonradan katılmış hikâye ve rivayetlerdir .

Hurafenin bu durumuna açıklık getirebilmek için, dine sonradan katılan diğer unsurları anlatan kelimelere, kavramlara da kısaca değinmek gerekecektir. Bunları şöylece sıralayabiliriz:

a. Bid’atler: Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet’te bulunmayan ve Ashabca da bilinmeyen, özellikle din esaslarına ilişkin sonradan çıkma kimi ibadet ve davranış biçimleri ve inanca yönelik yorumlar.

b. İsrailiyyat: Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssaların yorumu ve benzeri durumlarda ayrıntıya ilişkin bilgi vermiş olmak adına Kitab-ı Mukaddes, özellikle Tevrat ve Tevrat yorumlarından aktarılan bilgiler. Ehli kitap rivayetleri…

c. Bâtıl İnançlar: Dinde kesinlikle yeri olmayan, fakat günlük hayatta dinin bir parçasıymış gibi gösterilen ve gerçekte dindışı olan, hatta dinin özüne ters düşen kimi inanç ve davranış biçimleri.

d. Esâtîr: Eski batıl dinlerin inanç ve yorumlarından olup da, halkın arasında sürüp giderken, müslümanlaşma sırasında “Müslümanlaştırılarak” dine katılan mitolojik hikâyeler, efsaneler . . .

e. Hurafeler: İsrailiyyat ve esâtîrden olmadığı halde bütünüyle sonradan uydurulan ve genellikle İslâm’ın gerçeğiyle bağdaşmaz batıl inançları veya çarpık davranış biçimlerini telkin eden hikâyeler.

Nitekim, “hurafe” kelimesinin kökeni de, bu tür bir olayın adlandırılmasıyla ilişkilidir. Hurafe, gerçekle, Arap kabilelerinden Uzle’ye mensup bir şahsın adı olup, anlattığı inanılmayacak şeylere de (onun adına izafetle) ‘hadis-i Hurafe’ denilmiştir. (Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Hurafe Kelimesi).

İbarede geçen “hadis-i Hurafe”nin anlamı, “Hurafe’nin çıkardıkları, uydurdukları, ortaya attıkları, söyledikleri bütünüyle temelsiz hikâyeler”dir. Yukarıda sıralanan dine sonradan katılmış şeylerden “hikâye” türündeki İsrailiyyat’tan bir bölümü Tevrat’ta vardır. Bir bölümü ise Tevrat tefsirlerinde olup, bunlar ya esatîrden alınma ya da bütünüyle uydurmadır. Tevrat’ta bulunanların bir bölümünün de Tevrat’ın yeniden yazılması sırasında katılmış olması mümkündür. Bu itibarla, İsrailiyyat’ın büyükçe bir bölümünün gerçek Tevrat’la ilgisi olmadığı cihetle hurafe olarak değerlendirilmesi yanlış olmayacaktır. Semavî kökenli olmayan batıl dinlerin mitolojisinden kaynaklanma esatîr’in ise, apaçık bir hurafe olarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü, bu dinlerdeki her şey insanların uydurmasıdır. Bunlara ek olarak, sonraki yıllarda yeni yeni uydurulan hikâyeler de, hep, hurafe sınıfına dahildir.

Hurafecilik’e gelince: Bu deyim, ilk bakışta hurafeleri benimsemek gibi görünüyor olsa da, boyutları bu kadar değildir. Tabiin -hatta Ashabın son dönemi- devrinden itibaren, camilerde halka öğüt verenlerden kimileri daha çok dinleyici bulup, çıkar sağlamak için anlattıklarını hikâyelerle süslemeğe başlamışlar ve bu arada İsrailiyata başvurmakla yetinmeyip, kendileri de kimi hikâyeler uydurur olmuşlardır. Gerek hadis ve gerekse tefsir tarihlerinde kendilerinden “kıssacılar” olarak söz edilen bu kişiler, halkın dinin özünü unutarak hikâyelerle oyalanmasına yol açtıkları için dine büyük zarar vermişlerdir. Hurafecilik, işte o günden bu yana sürüp gelmiştir.

Zübeyr YETİK

Kıssa ve Menkıbelerin Faydaları, Kur’an Kıssalarının Önemi

office 365 satın al

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“O kitap güneş gibi parlak gözüktü bana.” Kastamonulu Ulviye Hanımın Risale-i Nur’u Tanıması

Münire Özdemir Anlatıyor: RİSALE-İ NUR'U NASIL TANIDIĞINI ŞU ŞEKİLDE ANLATMIŞLARDI Ulviye anne Risale-i Nur’u tanıma …

Kapat