Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Kitapların Koruyucusu: “Yâ Kebîkeç”

Kitapların Koruyucusu: “Yâ Kebîkeç”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Emârât-ı Müselmânî’den anda nesne yok ancak
Elinde bir müzahref nesne var nâmı kebîkeçtir

Osmanzâde Tâib

Yazar: Nejla KAYA
Araştırmacı, Yazar

“Yâ Kebîkeç” deyimin ilk olarak nezaman kullanıldığı sorusunun cevabımuallak. Ancak çok eski zamanlardan itibaren bu kelimenin ne anlama geldiği sorusu tartışılagelmiş. Bazı kişiler kelimenin kurtçuklari kitaptan uzak tutan bir sihirli cin ya da meleğin adı olduğunu iddia etmiş. Bazıları ise buna botanik bilimi açısından yaklaşmayı denemiş. Bu yolla yaklaşanlar söz konusu bitkinin ne tür bir bitki olabileceği konusuna kafa yormuş. Genel olarak ortaya atılan görüşlerden biri, söz konusu bitkinin maydanozgiller familyasından olduğu ve sayfa arasına konduğunda yaydığı  kokunun kurtçukları kitaptan uzak tuttuğu şeklindedir.”

Kebikeç kelimesi kitap sevdalılarının,
sahaf müdâvimlerinin, yazma koleksiyonerlerinin bildiği, ancak ‘bu dünyaya uzak olanların hakkında bir fikir yürütemediği kelimelerden biri. İddialı olur mu bilmiyorum, ama bir kişinin kitaba olan merakının derecesini anlamak için belki bu kelimeyi bilip bilmediğini ölçü olarak almak mümkün olabilir. Hâlihazırda Ankara merkezli olan, kültür hayatımızın en nitelikli dergilerinden biri de bu ismi taşıyor. Aziz Gökçe, derginin bu isimle yayınlanma gerekçesini şu satırlarla ifade ediyor: “Nasıl ki kebikeç kitaplan zararlı haşerelerden koruyorsa, bu dergi de bilimi ve bilim adamlarını koruyacak, böylece kebikeç görevini bir kez daha yerine getirmiş olacak.

Bu kelimeye daha ziyade yazma eserlerin ilk ya da son varağında tesadüf etmek mümkündür. Bilindiği üzere yazma eserlerin korunması ve saklanması son derece güçtür. Yazmaların en önemli düşmanlarından biri de kitap kurtlarıdır. Her ne kadar sahaf terminolojisine kitap delisi, kitap âşığı  olan insanları nitelemek için bu tabir bir benzetme olarak kullanılsa da,
gerçek anlamda kitap kurdu, kitapların en büyük düşmanıdır. İşte bu sihirli sözcüğün kitapları söz konusu haşereden koruduğuna inanılır.

Bu deyimin ilk olarak ne zaman kullanıldığı sorusunun cevabı muallak. Ancak çok eski zamanlardan itibaren
bu kelimenin ne anlama geldiği sorusu tartışılagelmiş. Bazı kişiler kelimenin kurtçukları kitaptan uzak tutan bir sihirli cin ya da meleğin adı olduğunu iddia etmiş. Bazıları ise buna botanik bilimi açısından yaklaşmayı denemiş. Bu yolla yaklaşanlar söz konusu bitkinin ne tür bir bitki olabileceği konusuna kafa yormuş. Genel olarak ortaya atılan görüşlerden biri, söz konusu bitkinin maydanozgiller familyasından olduğu ve sayfa arasına konduğunda yaydığı kokunun kurtçukları kitaptan uzak tuttuğu şeklindedir. Bazı çalışmalarda ise bu bitkinin bir tür zehir yaydığı, bu zehrini insanlara değil, ama kurtçulara zarar verdiği yönündedir. Yine bu bitkinin öz suyunun mürekkep içine karıştırıldığı ve böylelikle de kurtçuklan uzak tuttuğu da rivayet olunur. 

Bazı kaynaklarda söz konusu bitkinin Türkçede “Düğün çiçeği” olarak adlandırılan bitki olduğu kayıtlıdır. Bunun dışında bu bitki için sarı çiçekli düğün otu, keffü’s-sebu, kırlangıç otu, kes-i viran, şecerüd-defadı, kibrit çiçeği, kurbağa ayası, kağıt hane çiçeği, sırtlan ayası, sütleğen gibi isimler de kullanılır.

Bilindiği üzere eski yazmalarda yer alan bazı malzemeler adeta kurtçukları davet eden türdendir. Bal mumu, nişasta hamuru ve doğal yapıştırıcı maddeler bu cezbedici unsurlardan sadece birkaçıdır. Kebikeç otunun kitabın arasına konması durumunda bu küçük kitap düşmanlarının kitaptan uzak duracaklarına inanılmaktadır. 

İşin sihirsel boyutuna gelince..
Kebikeç’in Süryanî kültüründe böceklere hükmeden kralın adı olduğu söylenir. Bundan dolayı kelimenin Süryani dilinde yer aldığı şeklinde bir iddia ortaya atılmıştır. Ancak Cavit Orhan Tütengil, Süryanice’de “C” harfinin olmamasından dolayı bu tezin doğru olamayacağını öne sürer. Hüsrev Hatemi bir adım daha ileri giderek bu kelimeyi Süryani başpiskoposlarından Aziz Günel’e
sorar ve ondan, kesinlikle Süryanice
menşe’li olmadığı cevabını alır. 

Öte yandan kelime için kelimenin Farisî kökenli ya da Sanskritçe menşeli bir sözcük olduğunu düşünenler vardır. 
Kelimenin Sanskritçeden türediğini iddia edenlerin ortaya attığı görüşe göre “Kebikeç, Hindistan’da hamam böceklerinin kralının adıdır. Dolayısıyla ondan meded ummak, kitapların her türlü haşerattan korunmasını güvence altına almak anlamına gelir.

Kelimenin hüdhüd kuşu ile bağlantısını kuranlar da bulunuyor. Onların iddiasına göre de bu kuşun tüyleri yazmaları koruyucu bir takım özelliklere sahiptir. Dolayısıyla bu tüylerin kitap arasına konması, yazmaların ömrünü uzatan önemli bir etkendir.

Kitapların sonuna, bazen de ilk sayfasına bu ibare “yâ kebîkeç, yâ hafîz, yâ kebîkeç” gibi formüllerle yazılırdı. Ancak görünen o ki, bu yazma işleminin çok da ise yaradığı söylenemez. Nitekim bu durumu Hilmi Yavuz bir yazısında Abdulbaki GölpınarIı’dan yaptığı alıntı ile şu şekilde dile getirir:

“Hocanın biri molasından bir kitap ister. Molla kitabı eline alınca görür ki, lime lime, güve delik deşik etmiş. Hocam, der, kitabı güve yemiş!
Hoca bağırır yâ kebikeç yazmadın 
mı? Molla cevap verir: Yazdım, yazdım ama önce Kebîkeç’i yemiş de sonra kitabı yemiş”.

Gerçekten bugüne intikal eden pek çok yazmada bu durumu somut olarak gözlemlemek mümkündür. Hâsılı kebikeç kelimesi her ne kadar yazma eserleri korumada hükmünü icra edemese de kültür hayatımızın en mühim unsurlarından olarak yaşamaya devam ediyor.

Kaynakça
Tuba Çavdar; “Kebikec, Yavuz Argıt Armağanı, İstanbul 2010, s. 204-205
Adam Gacek; “Arapça Elyazmalarında Kebikeç” Kebikeç, sayt: 5, 1997, s. 5-8
Aziz Gökçe: “Kebikeç’in Aslı-Faslı Kebikeç Adı Üzerine Bir Araştirma, Kebikeç, sayı: 3, 1996, s. 5-7
Muzaffer Gökman; Evimizin Kütüphanesi, İstanbul 1966
Orhan Şaik Gokyay, “Kebikeç Duası Türk Dili, sayı: 280, Ocak 1975, s. 9-16
Hüsrev Hatemi; “Yá Kebikeç, Kebikeç, sayı: 4, 1996, s. 5
Ergin Deniz Özsoy; “Kebikeç ve Kitap Yurdu Melunu” Kebikeç, sayı:6, 1988, s. 5-7
Cavit Orhan Tütengil: “Yå Kebikeç Kebikeç, say: 2, 1995, s. 5-6
Hilmi Yavuz; “Ya Kebikeç”, Kebikeç, sayı: 1, 1995, s. 5-7

1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin Eskişehir Hatıraları

https://youtu.be/n_midHGz634

Kapat