Ana Sayfa / Yazarlar / Kıyamet Saati (Medine’ye Son Hicret)

Kıyamet Saati (Medine’ye Son Hicret)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bu ümmetin ömrü bin beş yüz yılı pek geçmeyecek.

Yıl, iki bin yüzden sonra. Hicri bin beş yüzden sonraki yıllar. Yer herhangi bir İslam ülkesi.
Medine’ye gidin, herkes Medine’ye gitsin. Ey iman eden ve İslam dinine mensup olan insanlar buralarda dininizi yaşayacağınız bir yer kalmadı. Gidin buradan uzaklaşın. Yoksa ya dininizi ya canınızı kaybedeceksiniz. Hz. Peygamber’in haber verdiği an bu an, zaman bu zaman. İnançsızlar iyice azdılar. Bir mahrumiyet döneminden sonra baksanıza günahlara nasıl dalıyorlar. Aç kurt gibi saldırıyorlar. Sokaklar fuhuşla doldu. Caddenin tam ortasına gelip zina ediyorlar. Hayvanlar gibi ve hayvandan farksız. En ahlaklı olanları bunu yolun kenarında yapıyor. Hz. Peygamber’in haber verdiği gibi oldu. Hadiste geçenleri yaşıyoruz, duyuyoruz, bazılarını da görüyoruz.
Bunlar sonsuz özgürlük diyorlar ama kime? Dine ve dindarlara değil. Herkese af diyorlar fakat dindarlara asla! Dünyada istediğini yap diyorlar fakat ibadet yasak! Her şeye geçit var, dine yok. Son sözleri ve sloganları: “Gördüğünüz yerde ezin onları. Alay edin, hakaret edin, horlayın, itin, vurun, gerekirse öldürün. Dünyayı onlardan temizleyin. Bir tanesi bile ayakta kalmasın. Evlerine baskınlar düzenleyin, camilerini yıkın, ibadet yerlerini yakın, gizlice ibadet ettiklerini tespit ederseniz hemen cezalandırın onları, yaşatmayın o dindarları.”
Bir tek Medine’miz kaldı. Müslümanlar yalnız orada rahatça ibadet edebiliyorlar. Mekke dahi elimizden gitti. Kabe’miz’de onların eline geçti ve sonunda Ka’be’yi de yıkmaya başlamışlar. Habeşli bir zenci tuğlalarını indiriyor ve müslümanlara karşı zafer kazanmış edası ile gülüyor. Bunlara nasıl dayanılır? Bu kadar musibet artık beklenen anın iyice yaklaştığını gösteriyor. Din yıkıcı Süfyanı ve Deccalleri gördük. Hz. İsa’yı, Hz. Mehdi’yi, Dabbe’yi ve diğer alametlerin hepsini gördük. Hepsi gözlerimiz önünde cereyan etti. Bazıları farkına bile varamadı. O şahısların gelmediğini zannediyorlar. Uyuyanlar uyandırılmadı. Yalnız bir tek alamet kaldı. Beklenen rüzgâr! O esince hepimiz cansız bir vaziyette yere serileceğiz. Sonra kıyamet, o azgın insanların başına kopacak. O rüzgar gelene kadar direneceğiz. Güzelce sabretmekten başka çaremiz yok. İnsanlık tarihinin en talihsiz insanları bizleriz. Önümüzde kıyamet, çevremizde azgın ve kudurmuş inançsız insanlar var. Dünyada ümidimiz kalmadı. Sabrediyoruz, o rüzgar gelene kadar sabrediyoruz.
Biri daha memleketini terk edip Medine’ye gitmeye karar verdi. Eşini ve çocuklarını yanına çağırdı. Onlara cennete giden yolu tarif etti. Ailesi onunla gitmeye ve hicret etmeye yanaşmadılar. Vedalaşırken yedi yaşındaki torununa şöyle dedi: “Sakın “Lâ ilâhe illallâh” demeyi unutma.” Sonra tehlikelerle dolu Medine’ye hicrete ve kurtuluş yolculuğuna başladı. Ondan bir daha haber alamadılar. Çok uzun zaman geçti, torunu büyüdü. Namaz nedir, oruç nedir, kurban nedir kimsenin bilmediği bir zaman geldi. O çocuk kırk yaşında idi ve kendi kendine şöyle diyordu: “Bari dedemizden duyduğumuz “Lâ ilâhe illallâh”ı söyleyelim.”
Hicret edenler Medine’de toplandılar. Hepsi aynı son için bir araya geldiler. Başlarına gelecekleri kitaplardan okudular. Her şeye hazırlıklı idiler. En sonunda sıranın Medine’ye geleceğini biliyorlardı. Orada ölecekler ve orada dirilecekler. Rasulullah’ın yanında ve onun güzel ikliminde. Onlar Nisan yağmurunun sonu idiler. Sahabeler ve o topluluk, ümmetin başı ve sonu olmak şerefine erdiler. Rasulullah’ın övgüsüne mazhar oldular. Medine’ye gelemeyenler imanlarını kaybettiler, dinlerini yaşamaları mümkün olmadı.
Dünyada ne kadar imanlı insan varsa hepsi Medine’dedir. Burada ne kadar yaşayacakları veya ne zaman ölecekleri onlar için hiç önemli değildir. Yalnız düşündükleri ve endişe ettikleri bir tek konu kalmıştır. Bütün inananlar o rüzgarın etkisi ile cansız yere yığıldıkları zaman Ravza-yı kim koruyacak? Ya kafirler Medine’ye gelip Rasulullah’ın kabrini açarlarsa? “Buna asla izin vermeyiz.” dediler. O rüzgar esmeden önce Son Peygamber’e son bir görevleri olduğunu anladılar. Bir araya geldiler. Toplantılar yapıp istişarede bulundular. Fikirler soruldu, görüşler alındı. Hiç vakit kaybetmeden canlarından çok sevdikleri Peygamberlerinin mezarını nakletmeleri gerektiği görüşü ağırlık kazandı. Onlar ne kadar önemli bir görev üstlendiklerinin farkında idiler. Herkes bu yönde görüş bildirdi ve nakil konusunda kesin karara vardılar. Artık fazla vakitleri kalmadığından emindiler. Kafirler nükleer veya kimyasal bir silah kullanmadan onlar ellerini çabuk tutmak zorundaydılar. Zaman kaybetmeden azgın inkarcıların bilemeyeceği bir yere mübarek naaşını nakletmeleri gerekiyordu. Görevlendirilen heyet bir gece sessizce, salavatlar ve gözyaşları ile Fahr-i Kainat Efendimizin çürümeyen, bozulmayan, tertemiz naaşını ve yanındaki arkadaşlarını kabirlerinden alıp kimsenin bilmediği bir yere götürüp defnettiler. Ümmetin son halkası olan felaket ve helaket asrının insanları, son görevlerini ifa etmişlerdi. Artık her şeye hazırdılar. Ölüm onları asla endişelendirmiyordu ve onlar Allah’dan korkuyorlardı.
Sonun başlangıcı duyuldu! Medine’den haberler için radyolarını açtılar. Zamanın süper gücü olan falan devletin başkanlık sarayında büyük bir patlama oldu. Bundan Medine’deki müslümanların sorumlu olduğu iddia ediliyor ve yaptırım uygulanacağı söyleniyor. Nükleer silah kullanma ihtimali kulislerde konuşuluyor. Bir daha böyle bir eylem yapmamaları için cezalandırılmalarının gerekli olduğu basın açıklamasında yer alıyor. Bu ihtimal gün geçtikçe kuvvet kazanıyor. Medine’de beş milyon insan var. Bunların arasında terör eylemini gerçekleştirenlerin olduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Bahane hazır her şey tamam görünüyor. Sadece düğmeye basmak kaldı. Geri sayım başladı. Her an düğmeye basıp keyifle müslümanların yok oluşunu seyredebilirler. Medine’nin nurlu insanları elbette bundan haberdardırlar. Telaş yok, panik yok, korku yok. Şehid olmalarına az bir zaman kaldı.
Ve o rüzgâr! Medine semalarında gezen düşman uçağından atılan nükleer bir bombanın patlamasıyla birlikte şehrin her yerini o beklenen rüzgar sardı. Son müslümanlar hemen orada cansız yere yıkıldılar. Sadece Medine dağlarında çobanlık yapan Müzeyne’li iki çoban hayatta kaldı. Onlar da dağlardan inip Medine’nin Seniyyetü’l-Veda mevkiine ulaştıkları zaman, o rüzgarın etkisi ile cansız bedenleri mübarek kutsal topraklara düştü.
Medine’de insan, dünyada müslüman kalmamıştır. Kafirler eğlenirler, sevinirler, zevklenirler, zafer kazandıklarını zannederler. Çığlık ve naraları semaya yükselir. Halbuki yenilginin ve hezimetin başlangıcında olduklarını bilemezler. Onları bekleyen iki şey vardır. Kıyamet ve cehennem! Ve bunlarla beraber gelen sonsuz pişmanlık! Dünya çok şeyler gördü. Hadislerde haber verilenlerin hepsi gerçekleşti. Herkes değil ama keskin gözler bunları gördü. Cariye hanımını doğurdu. Anneler kızlarına hizmet eder oldular. Kadınlar saçlarını deve hörgücü gibi yapıp ahir zaman caddelerinde yürüdüler. Erkekler kadınlara benzedi, kadınlar erkeklere benzedi. Çıplak olmadığı halde çıplaklar çıktı. Bunlar şeffaf veya dar elbiseler giyip sokaklarda gezdiler. Çobanlar bina dikmekte yarıştılar. Köydeki çobanlar şehirde yüksek binalar diktiler. Hormonlu meyveler yetişti. Bir nardan onlarca insan yiyip doydu. Kabuğundan onlarca insan gölgelendi. Kişi kırbacının ucu ile ayakkabısının bağı ile konuştu. Kemerindeki cep telefonu ile istediği herkesle konuşabildi. Baldırı evde hanımının ne yaptığını söyledi. Diz üstü bilgisayar ile eviyle bağlantı kurup eşini ekranda ve karşısında buldu. Vahşi hayvanlar insanlarla konuştu. Konuşma geni kopyalanan hayvanlar insan gibi konuşmaya başladılar. Artık gözler batıya çevrildi. Güneşin oradan doğması yakın olduğu için.
Kafirler dünyada iyiden iyiye sevindiler. Satanist imparatorluğunun onuncu yılını tüm dünyada coşkuyla kutladılar. Şeytanın insanlık tarihine katkıları anlatıldı. Yeni buluşlar, yeni fikirler, muhalefetle ve şeytanlıkla gelişir tezi ortaya atıldı. Önce söylenen iddialar yeniden dile getirildi. İdeolojiler, izmler yeniden revaç buldu. Mutlak özgürlük, kutsal kabul edildi. Dinler, özgürlüğün birinci düşmanı ilan edildi. Herkes özgür, dileyen dilediğini yapsın sloganları her yerde yankılandı. Bağrışmalar göklere yükseldi. Kadın, içki ve müzik bu zamana kadar onların en büyük üç oyuncağı olduğu gibi bundan sonra da böyle olmaya devam etti. Fakat her eğlencenin sonunda suratlar asılıyor, lezzetin bitmesinden gelen kasvet bütün bedenleri ve ruhları kaplıyor, kaşlar çatılıyor, yüzler buruşuyor ve mutsuzluk yüzlerden okunuyordu. O insanları güzel bir son beklemiyordu ve o insanlar da zaten güzel bir son beklemiyorlardı. Çünkü inançsızlıkları onları böyle bir teselliden ve müjdeden mahrum bırakmıştı. Halet-i ruhiyelerini sürekli bir sıkıntı, bıkkınlık, gayesizlik, ümitsizlik kaplamıştı. Kendilerinin de kabul ettiği, güzel olmayan bir sona doğru her gün biraz daha yaklaşıyorlardı. Karanlık duygular içinde hayattan tad alamayacak bir duruma gelmişlerdi. Düşünmemek için kendilerini sarhoşluğun sersemliğine atan et yığınları! Yazık ettiniz kendinize! Yazık oldu size ve bütün insanlığa. Dünya, yırtıcı hayvanların pençesinde can veren ceylanın sonuna benziyordu. Kalan artıklar için son demde çakallar ve sırtlanlar etrafı sarmış son iştahları ile son yemeklerini yiyorlardı. Leşten lezzet almak onlara yakışırdı zaten. Tiksinenlere ise Allah o son sahneyi göstermedi.
Günah perdesi ile açılan dünya sahnesi yine günah perdesi ile kapandı. Aniden büyük bir gürültü koptu! Dünya tersine döndü ve güneş batıdan doğdu!

(Yol)

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Allah razı olsun hocam

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Selahaddin Çelebi Ağabey’den Hatıralar (Video)

https://youtu.be/DP1DTwLqVE4 Ömer Özcan arşivinden.

Kapat