Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Kıyas ve Kıyas-ı Maal Fârık Nedir?

Kıyas ve Kıyas-ı Maal Fârık Nedir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kıyas” sözlükte; takdir, eşitlik, bir şeyi diğer bir şey ile ölçmek mânasına gelir. Buna “mukayese” de denir.

Terim anlamı, muhtelif suretlerde tarif edilmişlerdir. Bu tariflerin ikisini takdim ediyorum:

Kıyas: Bir şer’i meselenin hükmünü esas alarak, o meseleye misil ve benzer diğer bir mesele hakkında hüküm ortaya koymaktır.

Kıyas; şer’i hükmü malûm olmayan bir hâdiseyi; şer’î hükmü bilinen başka bir hâdiseye benzetmekle hüküm vermektir. Şöyleki; iki hâdiseden birinin sebebi gibi bir sebep, diğerinde de bulunursa, onun hükmü gibi bir hüküm bu ikinci hâdise için de verilebilir.

Fıkıh kitaplarımız, kıyas ile tespit edilen hükümler ile doludur. Şunu da ifade edelim ki, kıyas yapmak zannedildiği gibi kolay bir iş değildir. Şöyle ki, bir hükmün çeşitli illetlerinin bulunması hâlinde bunların hangisinin fetvada esas tutulacağına karar vermek ancak konusunda uzman din bilginlerinin işidir.

Fahr-i Kâinat Efendimiz, ashabın fakih ve alimlerinden Muaz İbn-i Cebel Hazretlerini Yemen’e kadı olarak gönderdiğinde, kendisini imtihana tabi tutarak şu soruları sordular:

– Ya Muaz ne ile hükmedeceksin?

– Kur’an ile hükmederim Yâ Resûlallah.

– Ya Onda bulamaz isen ne ile hükmedeceksin?

– Sünnet-i seniyye ile hükmederim.

– Onda da bulamazsan?..

– Artık o zaman kendi görüşüm ile karar veririm ya Resûlallah, dedi.

Hazret-i Peygamber (a.s.m.) Hazret-i Muaz’ın bu cevaplarından çok memnun oldular ve

“Cenâb-ı Hakk’a hamd ederim ki, Resulünün elçisini, Resulünün razı olacağı şeye muvaffak buyurmuştur.”dediler

Sahabe-i kiram ve selef-i salihin birçok meselede kıyas ile amel ettiler. Diğer sahabe ve müçtehitler de bunu gördükleri hâlde reddetmediler. Böylece kıyas hakkında bir icma gerçekleşmiş oldu. Şu hâlde kıyasın hüccet olması icma ile de sabit oldu.

Fakat “asıl mes’ele” ile “kıyas edilecek mesele”yi birbirinden ayırmak, aralarındaki münasebet ve benzerlikleri tespit etmek kolay bir iş değildir. Bunu tayin için birçok kayıt ve şartlara ihtiyaç vardır. Bu şartlar, usul-ü fıkıh kitaplarında sayfalar dolusu bahsedilmiştir.

☆☆☆

Kıyas-ı maal fârık, birbirine benzemeyen şeyler arasında yapılan kıyas, yani, doğru olmayan ve hakikate uymayan mukayese demektir.

Kıyasın varlığından söz edilebilmesi için, birtakım rükünleri bulunması gerektiği gibi, kıyasın geçerli olabilmesi için bazı şartların bir araya gelmesi gerekir. Bu şartlar çoktur ve çeşitlidir. Bir kısmı “aslın hükmü” ile bir kısmı “fer” ile bir kısmı da “illet” ile ilgilidir.

Kıyas-ı maal fârık konusu, Fer’ ile ilgili şartlarda geçer.

Fer’ ile ilgili şartların birincisi, Fer’, hükmün illeti bakımından asıla eşit olmalıdır.

Eğer böyle olmazsa, fer’ aslın dengi ve benzeri bir olay olmadığından ona kıyas edilemez. Çünkü bir hükmün kıyas yoluyla başka bir olaya verilebilmesi, ancak bu olayın hükümle ilgisi olaya (asla) denk ve benzer olması halinde mümkündür.

İşte, bu şart gerçekleşmediği halde bir kıyas yapılırsa, bu kıyasa, “farklı iki olay arasında yapılmış kıyas” anlamına gelmek üzere “kıyas maal fârık” denir.

Fıkıh kitaplarında, fakihlerin farklı görüşlere sahip oldukları meselelerde, bu nevi kıyasın örneklerine çok rastlanır. Zira birçok meselede şu durum gözlenir: Bir fakih bir kıyas işlemini kendi görüşüne delil gösterir, aksi görüşte olan fakih ise bu kıyasın “maal-fârık” olduğunu ileri sürerek ona karşı çıkar.

Bu tarz münakaşalarda geçen bazı örneklerden faydalanarak “kıyas maal fârık” kavramına biraz açıklık getirmeye çalışalım:

– İslâm hukukçuları şuf’a hakkının farklı paylara sahip ortaklar arasında hangi ölçüye göre taksim edileceğinde ihtilâfa düşmüşlerdir.

Diyelim ki, ortaklardan biri ikide bir, diğeri dörtte bir paya sahiptir. Üçüncü ortağın bir başka kişiye sattığı pay üzerinde şufa hakkı kullanılırken, bu ortakların sayısı mı yoksa pay durumları mı dikkate alınacaktır?

Hanefî hukukçulara göre, ortakların sayısı esas alınır ve ortaklar bu haktan -pay oranları ne olursa olsun- eşit şekilde faydalanırlar.

İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre ise, ortaklar bu hakkı pay oranları ölçüsünde kullanabilirler. Onlar bu görüşü desteklemek üzere şöyle bir kıyası delil gösterirler: Şufa hakkı, malik olunan maldan elde edilen semereye ve gelire benzer. Çünkü her ikisi de mülkiyet hakkının birer uzantısıdır. Semere ve gelir İse -bütün hukukçulara göre- ortaklar arasında mülkiyet paylrı oranında taksim edilir. O halde şufa hakkı da semere ve gelire kıyasla, ortaklar arasında mülkiyet paylarına göre paylaştırılmalıdır.

Hanefîler bunun bir “kıyas maal fârık” olduğunu ileri sürerek çoğunluğun görüşüne itiraz etmişlerdir. Derler ki: Semere ve gelirin kaynağı mülktür. O halde her bir ortağın kendi mülkünden meydana geldiği kadarıyla semere ve gelir hak etmesi tabiîdir. Şufa hakkına dayanılarak satın alınan pay ise, mülkten doğmamaktadır. Zira başkasına ait bir malın, kişinin kendi mülküne ait bir semere gibi düşünülmesi makul değildir.

–  Hanefî hukukçular, büluğ çağına gelmiş ve temyiz kudretine sahip kızın kendi evlenme akdini kendi iradesiyle yapabileceğine hükmetmişlerdir. Onlar, aynı durumdaki kızın herhangi bir malının satışını kendi bağımsız iradesiyle yapabileceği hükmüne kıyasla bu sonuca varmışlardır. Onlara göre bu akitlerden her biri kadının kendisine ait hakların kullanılmasıdır, birinde kendi şahsı diğerinde kendi malı söz konusudur.

Diğer alimlere göre bu kıyas, bir “kıyâs maal fârık”tır. Makîs (evlenme akdi) ile makîs aleyh(alımsatım akdi) arasında kıyasa elverişli bir benzerlik yoktur. Çünkü alım-satım akdi malla ilgilidir ve bu, kadının sırf kendisine ait bir haktır. Evlenme ise, evlenecek kadının şahsı olduğu gibi aynı zamanda ailesi ile de ilgilidir. Evlenme akdi, sadece karı ile kocayı birbirine bağlayan bir bağdan ibaret değildir; diğer taraftan iki aileyi birbirine bağlar, aileye yeni bir üyenin katılması sonucunu doğurur. Bu yeni üye, aileye karışacak, ailenin sırlarına ve ahvaline muttali olacaktır. Öyleyse, evlenme konusunda, -alımsatımdan faklı olarak- velilerin de hakkı bulunduğum kabul etmek gerekir.

Kıyas maal fârık, sadece fıkıh konularında değil, kelam, tefsir gibi diğer konularda da geçmektedir.

Dipnotlar:

– bk. Şa’bân, İslam Hukuk İlminin Esasları, s. 127
– bk. Muhammed Şerîf Ömerî, el-Kıyâs fi’t-teşrî’ı’l-İslâmî, s. 120 vd.
– bk. Âmidî, el-İhkâm, III, 274.


Sorularla İslamiyet

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Fotoğraflarla en ilginç tasarımlı kitaplıklar

Alışılmış kitaplıklar istemiyorsanız bu kitaplıklar size câzip gelebilir. Bu ilginç tasarımlar, kitaplık yaptıracaklar için fikirler …

Kapat