Kontrol Edilen Hayatlar

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Her çocukla beraber rızık nasıl artar, bizzat yaşayarak gördüm. Ve çocuk sayısı arttıkça işlerin nasıl kolaylaştığını… Meğer en zoru tek çocuklu olmakmış…

***

“Geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” (İsrâ, 17/31)

Böyle bir ayet bilirim ben. “Geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin” kısmında irkildiğim, “Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz.” kısmıyla rahatladığım bir ayet.

Nasıl öldürür insan evladını? Keser mi, biçer mi? Hangi şekilde öldürür? Biraz ardına düşüp, derinine dalınca ayetin, biraz tefsir karıştırınca anlıyorsunuz Rabbimizin ne anlatmak istediğini.

Çocuğun doğduktan sonra öldürülmesi en uç noktada yer alıyor. Daha çok cahilliyede öldürülen kız çocuklarını hatırlıyoruz. Günümüzde en çok yapılan öldürme anne karnına düşmüş bebeğin, ya zamansız(!) olması, ya ultrasonda problemli  olarak tespit edilmesi, ya da istenmemesi adına yaptırılan öldürmeler ki, yumuşatılmış ismi malumunuz “Kürtaj”dır. Çocuğun İslam’a ve ahlakî değerlere aykırı  yetiştirilmesi de çocuğu harcamak, bir nevi öldürmek anlamına geliyor.

Bir de on yıllardır uygulanan gizli öldürmeler var ki buna da “Doğum Kontrolü” deniyor. Doğum kontrolleriyle sadece çocuklar değil, nice kadınlıklar, erkeklikler öldürülüyor. Birileri bu milletin çocuktan korkmadığını, çocukları için rızık endişesi taşımadığını görünce, gece gündüz uğraşmış, emek(!) vermiş. Ailemizi planlama işini gönüllü olarak üstlenmişler. İnsanlık adına, bizim rahat etmemiz adına insanüstü (!) gayretler bunlar!

Doğurganlığı engelleyen, vücudunuza aklınıza gelmeyecek kadar zarar veren çeşit çeşit haplar, rahim içi ne idüğü belirsiz aletler, iğneler, bantlar, kordon bağlatmalar… Aman Allah’ım insan düşmana vermez, düşmana reva görmez bunları. Yıllardır zavallı kadınlar bunlardan neler çekti. Spiral vücut düzenini bozar, haplar kilo yapar, tüylenme, baş ağrısı, ruhsal sorunlar… Kadını kadın olmaktan çıkarıp acayip bir varlık haline getirdiler. Erkeklere reva görülen uygulamalar ise utanç verici…

Amaç ne? Çocuk olmasın, nüfus patlaması yaşanmasın. Birileri “nüfus”umuzu azaltırken, kendi  “nüfuz”larını artırma çabasındaymış meğer…

Ne yalanlar söylendi bize. “Aman fazla çocuk yapmayın”, “Zaman kötü, yetiştiremezsin”, “Bir maaşla geçim yapamazsın”, “Hayatını yaşa, çocuk dediğin ömrünü yer insanın”, “Çok çocuk cahillerin işi”… Hele o iğrenç “kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme” zırvası, sanki kadınları çocuktan ve eşinden nefret ettirmek için söylenmiş planlı bir zırvaydı…

Nasıl kandık, nasıl aldandık bu yalanlara. Yeni evlenen gençler “aman en az iki sene çocuğunuz olmasın” diye öğütlenmedi mi? İlk doğumunu yapan kadına “Yeter, başka çocuk yapma!” diye telkinler verilmedi mi? İki taneden fazla çocuğu olanlar “Ne çok doğurmuş, kedi yavrusu gibi” deyip aşağılanmadı mı?

Zamanla genç kızların hayallerinden anne olmak, çocuğunu sevmek, eğitmek çıktı. Yerini başkaca hayaller aldı. Okuyacak, kariyer yapacak, mevki sahibi olacaktı. Evlilik ve çocuk  30’dan sonra yapılacak işlerdi. Hele bir tane çocuğu olsun, ikincisi asla olmamalıydı. Sadece çalışan kadın böyle düşünse yine iyi. Evinde oturan, dışarıda çalışmayan kadınlarda çocuk istemez oldu. Çocuk her şeye engel! Evi kirletir, örtüleri çekiştirir, misafirliğe gidersin durmaz, çarşı pazar gezdirmez. Arkadaş toplantılarında iki çift laf ettirmez…

Çocuk annelerin zihninde bir eğlence, eve gelen bir renk olmaktan çıkmış, bir işkence aletine dönüşmüş sanki. Her yaptığı batar, her hali sıkıntıdır çocuğun. Henüz bir çocuğu olup, ikinciye tövbe diyen anneler, çocuklarını nasıl yalnız, kolsuz kanatsız bıraktıklarının farkındalar mı? Çocuk tek başına büyür, her isteği yapılır. Odası ayrı ve odasında yalnızdır çocuk. Bir çok çocuk annelerinin gereksiz endişeleri ve titizlikleri yüzünden yalnız bırakılıyor. Hele birde büyüyüp kendisi gibi tek  olan biriyle evlendi mi, akrabalık mefhumu tümden kayboluyor. Onlarında bir çocuğu olunca, çocuk sap gibi ortada kalakalıyor. Ortada hala yok, amca yok, teyze, dayı yok!

Özendirilen ve dayatılan çekirdek aile kavramı, zamanla acı meyvelerini veriyor. Üzerine titrenmiş, bir dediği iki edilmemiş, sıkıntı çekmemiş, idare nedir bilmemiş, çoğu kez şımartılmış çocuklar, yeteri kadar olgunlaşamadığı için yeni bir aileyi yönetmek için de yetersiz ve zayıf kalıyor…

Bir kadına en çok annelik yakışır. Annelik duygusu fıtrattan gelen mükemmel bir duygudur. Bu duygu ve arzu aslında her kadında olan fakat birçok kadında bastırılmış bir duygudur. Bir kadın çocuklarıyla yeniden çocukluğunu yaşar. Çocuklar küçükken annenin eğlencesi, büyüyünce arkadaşı olurlar…

Tartışmaya mahal vermemek adına belirtmeliyim ki, çok çocuğu savunurkenki maksadım, eğitimsiz ebeveynlerin elinde büyüyen, çoğu kez toplumun başına bela olan kuru kalabalıklar asla değil. Hatta bilinçsiz, insanlıktan, islamdan uzak ailelerin ne kadar az çocuğu olsa o kadar iyidir, diye düşünürüm. Ruhsal sağlığı yerinde olmayan, asabi, tahammülsüz annelerin, mutsuz, birbirine saygı ve sevgisi olmayan anne babaların çok çocuğu olmasın elbet. Gün boyu dışarıda çalışan, evine çocuğuna zaman ayıramayan, çocuğu bir bakıcı elinde büyüyen kadınların, çocuğunun gözlerine bakmaktan, ellerini tutmaktan aciz annelerin çok çocuğu olmasın!

Fakat öyle tanıdıklarım, arkadaşlarım var ki, çocuk yetiştirme konusunda muhteşem bir kapasiteye sahip. Hem eğitimli hem bilinçliler. Fakat ilk çocuğun üzerinden 10 yıl geçmiş. Sonra  ikinci çocuk ya oluyor ya da olmuyor. Konferanslara, seminerlere gidiyor kendini mütemadiyen geliştiriyor fakat bu bütün bilgi birikiminin sadece hamallığını yapıyor. Bu anne o kadar bilgi ve donanımla rahatlıkla 3-4 çocuğu büyütüp eğitemez mi? Ya da parasal bir sıkıntısı  olmadığı halde dışarıda çalışmak yerine kendi çocuklarını yetiştiremez mi?

(Söylemeden geçemeyeceğim; Şu anki devlet politikası, çok çocuğa sözde, kuru kuruya teşvik ettiği kadar, fiilen de teşvik etmeli ve doğan her çocuk için, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tatmin edici yardımlar yapmalıdır. Yoksa halkın kafasında ki, “az çocuk iyidir” imajını değiştirmesi  asla mümkün olmayacak.)

Zaman kötü ve çocuk yetiştirmek zorsa, neden iyi yetişmiş bir nesil için çaba göstermiyor, toplumun düzelmesine yardımcı olmuyoruz?

Toplum bozuluyor. Eğitimden uzak çoğu ailenin, imtihanın bir sonucu olsa gerek çok çocukları oluyor. Bazı kadınlar yıllarca çocuk sahibi olmak için çırpınırken, tek seferlik gayri meşru ilişkilerden birçok çocuk doğuyor ve çoğu terk ediliyor. Çocuk esirgeme kurumları, hiç bir zaman olmadığı kadar terk edilmiş çocuklarla dolu. Bir taraftan gıdalarla, tohumlarla yavaş yavaş kısırlaştırılan bir nesil, diğer taraftan neredeyse her semtte bir tüp bebek merkezi.  Birileri çocuk sahibi olmak için, birileride doğmasını istemediği çocuklar için  ciddi paralar harcıyor. Bu karmaşıklaşan yapı içerisinde uyanık bir güruh da fark ettirmeden ceplerini dolduruyor.

Bizler türlü sebeplerle çocuk sahibi olmaktan kaçınırken, nüfusumuz da Avrupa ülkelerinde olduğu gibi   yaşlanma yolunda ilerliyor. Yeni nesil gençlerin ahlaki yapıları ürküntü verici. Buna karşılık eğitimli mutlu ailelerin artık çok az çocukları oluyor. Çok odalı, devasa büyüklükteki evlerde en çok iki çocuk büyüyor. Parasal hiç bir sorunu olmayan ebeveynler çocuklarının hayal kurmasına bile izin vermeden nimetlere boğuyor…

Toplumda iyi yetişmiş, ahlaklı gençlere çok ihtiyaç var. Bilinçli, eğitimli her aileye büyük sorumluluklar düşüyor. Özellikle Müslüman hanımlar, haftanın hemen her günü vakıflara, sohbetlere, arkadaş toplantılarına zaman ayırdıkları kadar, kendilerini çocuk yetiştirmeye adasalardı eminim topluma çok daha faydalı olacaklardı. Yazık ki Müslümanlar bile kendi içlerinde çok çocuklu olanları dışlıyor, küçümsüyorlar. Az çocuklu olmayı bir ayrıcalık olarak görüyorlar. Sonu gelmeyen arapça, ingilizce, bilgisayar kurslarına usanmadan devam edip, çok çocuklu olmayı büyük bir külfet sayıyorlar!

Her çocuk bir ahiret yatırımıdır. Dili dönmeye başladıktan itibaren öğrettiğiniz her zikri, her sureyi çocuk her söylediğinde siz de ecrini alırsınız. Küçük bir çocuğun ağzından bir duayı dinlemek, özel bir mutluluktur. Müslüman neslin artması demek, Allah için secde edenlerin sayısının artması demektir. Müslüman nesil, batılın zehrine karşı en etkili  panzehirdir!

Yenidünya düzeninin mimarları(!), doğum kontrolleriyle beraber,  kalabalık ve mutlu aileleri, kaliteli bir nesli, kardeşlik, akrabalık mefhumunu da kontrol ediyor. Ve bu yamyamlar, necis elleriyle annelerin rahimlerine kadar uzanıp geleceğimizi adım adım yok etmeyi planlıyorlar… Kur’an’ın ve sünnetin hayatımızın tamamına yön vermesine izin vermeyen bizler, bir çok gizli dayatmayı kabul ettiğimiz gibi neslimizi kurutmak isteyenlerin dayatmalarınıda kolayca içimize sindiriveriyoruz.

Kadının en güzel oyuncağı olan çocuklarının yerine, başka oyuncaklar verdiler. Kabartmalı halılar, devamlı tozlanan mobilyalar, çocuksuzlara özel cafcaflı koltuklar, bir yürüyüş bandı, bir yalnız mekan… Dedeler, nineler evlerimizden çoktan gitmişti zaten…

Eskiden küçücük evlerde, kalabalık aileler yaşarmış. Şimdi kocaman evlerde çekirdek aileler… Demek ki ihtiyacımız olan şey geniş evler değil derya gibi geniş yüreklermiş. Ki cıvıl cıvıl çocuk seslerini baş ağrıtan uğultular olarak algılamayalım…

CAHİDE SULTAN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Üstad ders yaparken, benim artık bu âlem-i şahadetle irtibatım kesiliyordu”

Üzeyir Şenler 1934 Mersin doğumludur. Nüfustaki adı “Özer” iken Bediüzzaman tarafından “Üzeyir” olarak değiştirilmiştir. Şûle …

Kapat