Hedef tayin etme ve “tecdid” hareketi istikametinde yazılmış bütün eserleri gazete gibi değil külliyat anlayışıyla müzakereli okumak, önceki asır ve devirlerden daha çok bugünün Müslümanının daha açık bir meselesi olmuştur
Bu fark edişle umum ümmetin kul hakkını sırtlamak gibi teklifle yüzyü-
ze de getirir bizi…
Açıkçası bu vazife bir bakıma “şeair” sırasına girer ki şeairin ferdî farzlardan çok üstün olduğu çokların malumudur.
“Bu zamanda en büyük bir vazife, imanı kurtarma ve muhafaza etme vazifesidir.” (Kastamonu Lahikası) ifâdesiyle sırt sırta vermiş pek çok beyan bu hadiseye parmak basar; “takva ve âmel-i sâlih” yönünün gözardı edilmediği de aşikâr biçimde görünüyor.
Risâle-i Nur Külliyatı’nda ve Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin beyanlarında tek kanatlılık problemi yoktur. Buna rağmen bir kısım ehli diyanetin bu realite ile uzaktan yakından ilgisi bulunmayan zihnî bir kuruntu yaşamalarını anlamada zorlanıyorum.
Yaptığı hizmetin “fonksiyon”undan ötürü Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin, “Seni yirmi yıl hizmet etmiş bir talebe sayıyorum” dediği Zât ve çevresinin Üstad’ı, dolayısıyla da Risâle-i Nur Külliyatı’nı “tek kanatlılık” ile tenkit etmesini “taaccüble” karşılıyorum. Bunun sebebini şöylece açıklamaz mı?
“Hem ihlas ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun, istifadelerïne taraftar olmaktır. Yoksa `Benden ders alıp sevap kazandırsınlar’ düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir.” (İhlas Risalesi, s. 26) Risaleyle rekabet içindeki kimi zatlar da yukarıda verilen misale münasip bir pozisyonda bulunduklarına göre, ihlas sırrıyla uzaklıklarını hesaplamak zor olmasa gerek.
“Çok emarelerle anlamışız ki, bu ulûm-u îmaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.” (Mektûbât, s. 299) ve “… risaleler kendi malım değil. Kur’ân’ın malı olarak Kur’ân’ın reşehat-ı meziyatına mazhar olduklarını izhar etmeye mecburum. Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hâsiyetleri kuru çubuğunda aranılmaz.” (Tarihçe-i Hayat, s. 175) gibi “mecburiyet tahtında fâş edilmiş” beyanlardan anlıyoruz ki, Risale-i Nur Külliyatı’nı indî görüş ve dünyevî-yahut akademik-bakışlar altında “tefhim” etmenin imkân ve ihtimâli yoktur. “Ehl-i siyaset eserleri tam anlamaz.” (Emirdağ Lahikası) şeklindeki ihtar da meselenin bu yönünü işaretler. Yani meselenin yukarıdan halledeceğini diyenler hiçbir zaman Risale-i Nur’u anlamaz, kendine yontar her ifadeyi demektir.
- Cemaat Değil Cemaattan Yana Olmak - 19 Eylül 2024
- Müzeden Ayasofya-yı Kebir’e… - 12 Eylül 2024
- Romancı Olmak – Olmamak – Olamamak - 25 Ağustos 2024
- Vâizler Neden “Etkisiz Eleman”? - 22 Ağustos 2024
- Nur Üstad ve Abdülhamid Meselesi - 11 Ağustos 2024
- Bahardan Sonra Yaz (Öykü) - 5 Ağustos 2024
- Sahabe Bir Sıfat; Hataları İse Ferdidir. - 4 Ağustos 2024
- İsmail Tohumu Fidana, Ardından Ağaca Duracaktır. - 31 Temmuz 2024
- Bazı Dikkatler-2 - 30 Temmuz 2024
- Adem-i Îtimat Meselesi - 29 Temmuz 2024