Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / “Kültürel Irkçılık” Olarak İslamofobi – İslâm Karşıtlığı

“Kültürel Irkçılık” Olarak İslamofobi – İslâm Karşıtlığı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Prof. Dr. Özcan HIDIR
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

Tarihî kökenleri olmakla beraber Soğuk Savaş’ın ve özellikle de 11 Eylül sonrasında sıklıkla gündeme ge(tiri)lip raporlara konu olan İslamofobi-İslâm karşıtlığı ile “ırkçılık (rasizm)” -ve nihayet “ayırımcılık”- arasındaki ilişki, yeterince üzerinde durulmuş bir konu değildir. Esasen ilk bakışta bu yönde bir ilişki belirgin de değildir. Bu durumun ırkçılığın temelde genetik-ırksal bir temelde düşünülmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Hâlbuki belirttiğimiz üzere, son dönemlerde ırkçılığın farklı kategorilerinden de söz edilmekte ve bu meyanda “kültürel ırkçılık” olarak niteleyebileceğimiz İslamofobi de ırkçılık ve ayırımcılığın yeni bir şekli olarak görülmektedir.1 Buna göre müslümanlar “etnik-dinî” bir grup gibi düşünülüp2 onlara yönelik genellemeci bir tutumla korku, nefret ve ayırımcılık ortaya konmaktadır. Bu ise hemen kategorik olarak tüm müslümanların dinî fanatizme sahip oldukları ve modern toplumun benimsediği eşitlik ve özgürlükler gibi bazı değerleri peşin olarak reddettikleri ön yargısı üzerine bina edilmektedir. Bununla birlikte İslamofobinin “kültürel ırkçılık” olarak tanınması, henüz yeterince kabul görmüş ve insan hakkı ihlâli olarak algılanmış değildir. Hâlbuki bir gruba, ırka yönelik nefret suçlarını düzenleyen maddeler pek çok devletin anayasasında da mevcuttur. Şu halde İslâm ve müslüman nefreti demek olan İslamofobinin de cezaî müeyyideye tâbî olması gerektiği açıktır.

Ne var ki, buna yönelik çaba-talep, çağrı ve çalışmalar var olmakla3 beraber, İslamofobik söylem-eylemler genelde ifade-fikir hürriyeti kapsamında -bu anlamda fikir hürriyeti sınırsız kabul edilir- değerlendirilmekte ve herhangi bir cezaî müeyyide de söz konusu olmamaktadır.4 Hâlbuki kin ve düşmanlığı tahrik ve nefret söyleminin toplumsal barışı zedelediği sâikiyle dünyanın önde gelen hukukçuları, fikir-ifade özgürlüğünü sınırlamanın meşru olduğunu söylemişlerdir.5 Konunun vuzûha kavuşması için burada öncelikle ırkçılık kavramını özellikle de İslamofobi ile bağlantısı bakımından “kültürel ırkçılığı” irdelemek gerekir.

Irkçılık-“Kültürel Irkçılık” Kavramları

Muhtelif dillerdeki anlamları ve “etnisite” ile “ırk” arasındaki benzerlik-farklılıklar bir yana, farklı tanımları yapılan ırkçılık, genel olarak, sosyal grupların kalıtımla geçen bedenî özellikler sebebiyle farklılaştığını ve bu farklılıkların onlar arasındaki statü ve ilişkinin belirleyicisi olması gerektiğine inanan akıma denir.6 Bu anlayışta “biyolojik özellikler” belirgin olarak öne çıkar; bazı etnik gruplarla diğerleri arasında kesin sınırlar çizilerek onların genetik olarak diğerlerine üstün olduğu kabul edilir.7

Buna karşılık modern dönemde genetik-biyolojik özelliklerden ziyade “kültürel ve etnik-dinî” özellikleri temel belirleyici olarak alan yeni bir ırkçılık anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu meyanda kişinin veya grubun etnik özellikleri değil, kültürel-dinî âidiyeti, norm-değerleri, dinî pratikleri temel belirleyici alınmakta ve onlara yönelik ayırımcı tutumlar ortaya konmaktadır.8 “Kültürel ırkçılık” veya “modern ırkçılık” olarak nitelenen bu yeni ırkçılık, daha ziyade göçmen gruplara yönelik ve hâkim toplumlar arasında azınlık halinde yaşayan yabancılara ve özellikle de müslümanlara yönelik korku-nefret tutumları olarak ortaya çıkmaktadır. Her bir ırkçılık türünde de ortak yön, önyargı, etiketleme, grup temelli insan düşmanlığı, nefret söylemi ve ayırımcılıktır.9

Modern ırkçılık ve “kültürel ırkçılık” diye nitelenen bu ırkçılık türü, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ortaya çıkmış ve ancak İslamofobinin de belirginleşmeye başladığı Soğuk Savaş’ın bitişi sonrası dönemde hız kazanmıştır. Ne var ki ilgili araştırmaların da ifade ettiği üzere10 bu kültürel ırkçılık, daha ziyade müslümanlara yönelik negatif tutumların paradigma değişimine uğrayıp yepyeni bir döneme girdiği, korkunun (İslamofobi) artık İslâm ve müslüman karşıtlığına dönüşmeye başladığı 11 Eylül 2011 hadisesi sonrasında zenefobi ve bilhassa İslamofobi ile doğrudan bağlantılı hale gelmiş; hatta tamamen onunla anılır olmuştur. Nitekim ilgili bazı araştırmaların da gösterdiği üzere, 11 Eylül bu anlamda paradigmal bir değişim ve kırılma olmuş, genelde Batı’da, özelde de Amerika’daki müslümanlara -bilhassa da Arap asıllı müslümanlara- yönelik negatif ve düşmanlığa varan tutumlar şiddet içerikli söylem ve eylemler alabildiğine artmıştır.11 Bu tarih sonrasında ABD başta olmak üzere Batı’da pek çok ülkede müslümanlara bakış daha da negatifleşmiş; polis ve istihbarat kurumlarınca, ırkçı-kültürel ırkçı tutumla, etnik ve dinî-kültürel temelli dosya/profil oluşturulması da yaygınlaşmıştır ki, insan haklarına dair pek çok araştırma-raporda buna dair bulgular yer almıştır.12

Bu ırkçılık türü bazı tutum ve davranışlarla ortaya çıkar. Bunlardan en önemlisi, hâkim toplumun norm ve değerlerinin temel alınarak o toplumda yaşayan dinî-kültürel azınlıkların bu hâkim norm ve değerlere birebir uymasının beklenip ona göre değerlendirilmeleridir. Dolayısıyla bu ırkçılık türünde kültür, norm-değerler belirgin-vurgulu olarak öne çık(arıl)makta, bu norm ve değerlerin topluma kabulde temel ölçü olduğu, hâkim kültür, norm ve değerlerin taşıyıcılarının üstün olduğu îmâ edilmektedir. Genel ırkçılık eğilimini özünde taşımakla beraber, daha ziyade kültürel hiyerarşi oluşturularak hâkim kültürün ayırıcı vasıflara sahip olarak üstün olduğu ve buyönüyle kültürel asimilasyoncu tutum13 olarak karşımıza çıkan olgunun, Avrupa-Batı ülkelerinde son dönemlerde sürekli gündeme getirilen “asimilasyona eğilimli entegrasyon” politikalarının zeminini teşkil ettiği ve bunlarla örtüşen yönlere sahip olduğu izahtan varestedir. Bir diğer karakteristiği ise, azınlık halindeki grupların içerisinde yaşadıkları ülke-toplumun imkân ve kaynaklarını adil olmayan şekilde kullandıkları ve kaynaklarını tükettikleri inancıdır ki, esasen bu olgu Avrupa ve ABD’deki genelde göçmenlerle özelde de müslümanlarla ilgili tartışmalarda
belirgin olarak öne çıkmaktadır.

Öte yandan kültürel ırkçılığın başka bazı karakteristik özellikleri olarak “ön yargı”, “etiketlemeler” ve “grup içi-grup dışı” sayma davranışları da zikredilir. Buna göre, kalıp ön yargı ve etiketlemeler sebebiyle, aynı etnik, dinî-kültürel gruba mensup kimseler (grup içi), kendileri dışındaki kimselere (grup dışı) göre kendilerini üstün görme eğilimi göstermektedir.14 Bu meyanda ön yargı ve etiketlemeler çoğunlukla muhatap gruplara yönelik olarak zihinlerde ve kolektif şuurda oluşan dışlayıcı, kategorik ayırımcı, indirgemeci, homojen, genellemeci imaj ve tutumlarla birlikte oluşur ve bu olgu belli olaylarla birlikte otomatik şekilde aktif hale gelerek kültürel ırkçı tutumları tetikler.15 Zira önyargı ve etiketlemelerde çoğunlukla belli gruplara yönelik olarak irrasyonellik, uygun olmayan genellemeler, “biz ve onlar”, veya “ya bizdensin ya da bize karşı” türü kategorik ayırımlar,16 homojen tutumlar, ötekileştirmeler, izole edip yabancılaştırmalar ve aksi argümanları peşin reddetme tavırları gözlemlenir.17

Nitekim Amerika’da siyahlardan ve beyazlardan oluşan belli denekler üzerinde yapılan bazı araştırmalarda siyahların şiddet yanlısı olduğuna dair ortaya çıkan otomatik refleks ve ön yargı18 ile özellikle 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında ABD başta olmak üzere Batı’da müslümanlardan söz edilince genelde doğrudan tehlike, şiddet-terörün akla gelmesine dair tutumlar,19 “Her müslüman terörist değildir ama her terörist müslümandır.” türü kalıp yargı ve ön kabuller, bu etiketlenmiş-ön yargılı imaja örnek verilebilir. İslamofobi konusu anlatılırken de ifade edileceği üzere, 1997 yılında İslamofobiye dair ilk sistemli araştırma-raporda da vurgulandığı20 gibi, müslümanlara yönelik kültürel ırkçı bakışı da besleyen bu ön yargılı bakış, İslamofobinin en önemli bileşenini oluşturmaktadır. Buradan hareketle aşağıda kültürel ırkçı bakış ile İslamofobi ilişkisi irdelenmeye çalışılacaktır.

Irkçılık-Kültürel Irkçılık ve İslamofobi İlişkisi

İslamofobinin ilk-yalın anlamı göz önüne alındığında İslâm’dan veya Müslümanlardan korkma-çekinme halinin (fobi) ırkçılık olarak görülmemesi gerektiği söylenebilir ki, son dönemlerde buna dair bazı çalışmalar bir yana, Batı’daki genel kabul de bu yöndedir. Ne var ki, yukarıda özellikle “kültürel ırkçılık” olarak söz konusu ettiğimiz modern dönemde ortaya çıkan kategori ve buna dair karakteristik tutumlar göz önüne alındığında, İslamofobinin müslümanlara yönelik ırkçılığa götüren-yol açan ön yargıları, imajları ve etiketlemeleri beslediği21 ve bütün bunların da neticede, müslümanlara yönelik “kültür-din temelli ırkçı bakışı” ortaya çıkardığı âşikârdır. Müslümanlara yönelik bu bakış ve tutumda genel ırkçı bakıştaki genetik-kalıtsal özellikler değil, norm-değerler, giyim-kuşam tarzı, kamusal alanda İslâmî kimlikle görünürlükler, camilere-minarelere yönelik tutumlar, hayata bakış ve olaylara yönelik kategorik tutum ve reaksiyonlar devreye girer.

Bütün bunları ise İslamofobi temelli birer kültürel ırkçılık olarak yorumlamak mümkündür ki, bu yönde bazı değerlendirmeler de yapılmaktadır.22 Bu meyanda son yıllarda Avrupa-Batı’da İslamofobik-anti İslâmist ve ırkçı partilerin yükselişe geçmiş olmasını, potansiyel olarak Avrupa’da zaten belli oranda var olan ırkçı bakışın yeni bir şekle bürünmesini, bir anlamda “Avrupa’nın yeni normali” haline gelmesini23 ve bunun da çoğunlukla “İslamofobi-İslâm karşıtlığı” ve İslâm’ın merkezî şahsiyeti (üsve-i hasene) olan Hz. Peygamber üzerinden24 tezahür etmesini zikredebiliriz. Bu ise yukarıda “grup içi” diye tanımladığımız insanlar arasında müslümanlara yönelik tabiî bir refleks olarak da gelişebilmektedir ki, bazı araştırmalarda bu “otomatik olarak aktive olan tutum”, “bilinçsiz negatif tutum” veya “bilinçsiz ırkçılık” olarak nitelenir.25

11 Eylül sonrasında ABD ve Avrupa’da insanların, müslümanların -özellikle de Arap asıllı olanlar- bulunduğu ortamlardan refleksif olarak uzak durma eğilimi göstermeleri, müslümanlara bakışlarında ve tavırlarında meydana gelen tabii olmayan değişiklikler, müslüman komşu ve doktor istememeleri buna örnek verilebilir. Hâlbuki bu tutumu sergileyen kimselere “Müslümanlara karşı ön yargılı mısın?” diye sorulursa, muhtemelen -en azından bir kısmı- “Hayır” cevabını vereceklerdir.26 Medya dilinin ve medyadaki negatif müslüman imge ve imajlarının burada önemli rol oynadığını özellikle belirtmek gerekir.27 Burada rol oynayan bir diğer etken de müslümanların Batı ülkelerinde özellikle kamusal alanda dinlerini yaşama biçimi, dinî metinleri bağlamını dikkate almaksızın lafzî anlamda yorumlamaları ve Batı’ya karşı homojen, katılımcı olmayan, ön yargılı, reaksiyoner ve kurban psikolojisi ile hareket eden tutumlarıdır ki, bu olgu ayrı bir yazının konusudur.

“Irkçılık-kültürel ırkçılık” ile yakın bağlantılı olan “ayırımcılık” ile de İslamofobinin ilişkisi irdelenmelidir. Burada öncelikle, İslamofobi ile iç içe olmakla beraber nüanslarla ayrılan yönlere de sahip “Müslümanfobi” tabirinin öne çıktığı vurgulanmalıdır. Zira ayırımcılığın somut planda yöneldiği adres, müslümanlardır. Zira son yıllardaki EUMC raporlarında da görüldüğü üzere, müslümanlara yönelik korkunun ayırımcı tutumlara yol açtığı veya en azından bu korku ile ayırımcı tutumlar arasında bağlantı-ilişkinin varlığı ifade edilir. Bu meyanda müslümanlara yönelik ayırımcılık, İslamofobinin bir parçası olarak düşünülmekte28 ve Ineke van der Valk’ın Islamofobie en Discriminatie adlı çalışmasında görüldüğü gibi, bu ilişkiyi doğrudan ele alan çalışmalar yapılmaktadır.

Bu ayırımcılıkta etnisite-ırk da rol oynamakla beraber, özellikle Avrupa-Batı ülkelerindeki Arap (daha ziyade Fransa-İspanya-Belçika-İtalya-Hollanda), Türk (daha ziyade Almanya-Avusturya-Hollanda-Belçika-İsviçre), Hind-Pakistan-Bangladeş (daha ziyade İngiltere) ve Afrika kökenli müslümanlar29 söz konusu olduğunda esasen, grup kimliği olarak din-kültür bilhassa öne çıkar(ılar)ak başat rol oynamaktadır. Bu açıdan bakılırsa İslamofobi, müslümanların etnik-dinî bir grup-kategori olarak etiketlendiği yeni bir ırkçılık türü olarak ortaya çıkar.30 Buna göre müslümanlar söz konusu olduğunda ırkçılık-ayırımcılık “etnisiteden dine-inanca” doğru yönelen, bir seyir izlemektedir.31 Bu itibarla da Türk, Arap, Pakistanlı vurgusundan ziyade “müslümanlar” vurgusu öne çıkarılarak “müslümanfobi” oluşturulur. Irkçılık ile İslamofobinin ve daha ileri boyutta kültürel ırkçılığın ilişkisi de bu şekilde ortaya çıkar.32 Özellikle 11 Eylül 2001 sonrasındaki süreçte -bilhassa da günümüzde- Batılı bir kimsede ırkçı tutum ve eğilimlerin artış göstermesi ile bu kimsedeki İslâm’a ve müslümanlara yönelik negatif ve İslamofobik tutumun artışı arasında -neredeyse birebir- ilişki söz konusudur. Bu durumda müslümanların Batı’ya göre ikinci sınıf bir ırkın temsilcileri gibi görülmesi söz konusudur. Bunun tabiî sonucu da bu şekilde görülen grup veya kimselerin izole edilmesi, kültürel asimilasyona tabi tutulması durumlarıdır ki, günümüzde Batı’da iş piyasası ve okullar başta olmak üzere kamusal alanda müslümanlara yönelik olarak bu tür tutumlar alabildiğine görülür. Bütün bunlar aslında, İslamofobi ve daha somut anlamda da İslâm-müslüman nefretinin ırkçılık-ayırımcılık ile tezahür ettiği durumlardır. Mesela bugün Batı’daki bazı ülkelerde belirgin olarak öne çıkan müslüman bir isimle iş başvurusu yapan birinin başvurusu otomatik olarak reddedildiği durumlar olabilmektedir. Aynı kişi aynı vasıflarla sadece ismini değiştirip Batılı bir isimle bu başvuruyu yaptığında ise görüşmeye çağrılabilmektedir.33

Sonuç olarak, özellikle 11 Eylül 2011 terör hadisesi sonrasında genelde Batı’da özelde ise Amerika’da paradigmal anlamda değişim gösteren İslamofobi, ayırımcılığın ileri bir boyutu olarak ifade edebileceğimiz “kültürel ırkçılık” tutumu şeklinde bir mahiyet de arzetmiştir. Bu ise başlıca üç aşamada tezâhür eder:
Birinci aşamada müslümanları “öteki” ve “grup dışı” sayma, ikinci aşamada grup dışı sayılanın (öteki-müslümanlar) dışlanması buna karşılık grup içi kabul edilenin üstün görülmesi, üçüncü aşamada ise öte olarak görülenin imajının bozulmasına yönelik çalışmalar yapılmasıdır. Hâl böyle olmakla beraber, “kültürel ırkçılık” olarak anılmaya başlanan İslamofobinin, bu yönde gayret ve çağrılara rağmen, “anti-semitizm”de olduğu gibi, hukukî-kanunî bir statüye kavuşamamış olması, Batı’daki müslümanların en önemli problemleri arasında olduğunu söyleyebiliriz. Bu problemin çözümü için başta İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT-OIC) başta olmak üzere, müslüman ülke ve kurumların, İslamofobi ile ırkçılık-kültürel ırkçılık arasındaki, son yıllarda bazı çalışmalarda belirgin olarak öne çıkmaya başlayan, ilişkiyi bilhassa vurgulamaları elzemdir.

Dipnotlar

1 İslamofobi-kültürel ırkçılık ilişkisine dair bir çalışma için bkz. Hıdır, Özcan, “İslamofobi-Irkçılık-‘Kültürel Irkçılık’ İlişkisi”, Ombudsman Akademik Dergisi, S. 7, Temmuz-Aralık 2017, s. 23-49.
2 Sajid, A., “Islamophobia: A New Word for an Old Fear”, Islamophobia and Anti-Semitism adlı edisyon içinde, ed. Schenker, Hillel-Zayyad, Ziad Abu, Princeton, 2005, 1-12.
3 Son yıllardaki bazı insan hakları ve İslamofobi ile alakalı AB raporlarında ırkçı, antisemitik, zenefobik ve İslamofobik söylemler karşısında devletlere açık-net tutum takınmaya çağrılmaktadır. Mesela bkz. ECRI, 2013, s. 37). Yine İslâm İşbirliği Teşkilatının (Organization of Islamic Cooperation/OIC) tarafından 2008 yılından itibaren hazırlanan “İslamofobi” raporlarında bu yönde çağrılar olduğunu söylemek gerekir (bkz. https://www.oic-oci.org/page/?p_id=182&p_ref=61&lan=en, son erişim: 19.11.17).
4 Hollanda Özgürlükler Partisi lideri G. Wilders’in Kur’an’a, Hz. Peygamber’e ve müslümanlara ırkçı-ayırımcı bakan ve hakaretler içeren 16 dakikalık “Fitna” filmine yönelik açılan davayı Amsterdam Mahkemesi’nce “fikir özgürlüğü” gerekçe gösterilerek “beraat” kararı verilmesini zikredebiliriz (bkz. Hıdır, Özcan, Avrupa’da Müslüman Olmak, s. 123-127).
5 Bu konuda Jeremy Waldron’a ait The Harm in Hate Speech (Cambridge, 2014), söylediğimize vurgu yapması bakımından önemli bir çalışmadır.
6 Şentürk, R.-Canatan, K., “Irkçılık”, DİA, XIX, 124.
7 Barker, The New Racism: Conservatives and the Ideology of the Tribe, Maryland, 1981, s. 15 vd.; Seidal, G., Culture, nation and race in the British and French New Right in R. Levitas. The Ideology of the New Right, Oxford 1986, s. 21-25; Reeves, F., British Racial Discourse: A Study of British Political Discourse About Race and Race-related Matters, Cambridge, 1983, 14.
8 Pettigrew-Meertens, “Subtle and Blatant Prejudice in Western Europe”, European Journal of Social Psychology 25, 1995, 57-75.
9 Strabac, Zan-Listhaug, Ola, “Anti-Muslim Prejudice in Europe: A Multilevel Analysis of survey data from 30 countries”, Social Science Research, 37, 2008, 268-86.
10 Stone, R., Islamophobia: Issues, Challenges and Action. Stoke-on-Trent, UK 2004.
11 DeAngelis T., “Understanding and preventing hate crimes”, APA Monitor on Psychology, 32/10, (2001), 60.
12 Amerika için bkz. Davidi, a.g.e., s. 8 vd. Hollanda’da polisin yabancılara ve özellikle de müslümanlara yönelik etnik-dinî profil/dosya oluşturmasına dair bkz. 2016 Yılı Hollanda İnsan Hakları Raporu, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İstanbul, 2017, s. 18.
13 Modood, T., “Political Blackness and British Asians”, Sociology, 28/3 (1994), 117-124.
14 Bu yönde bazı değerlendirmeler için bkz. Davis, K., “Ethnic minorities: Now and in the future”, Amerikan Psikoloji Derneği’nin 100. yılı toplantısında sunulan tebliğ, Washington D.C., 7.
15 Bu tür değerlendirmeler için bk. Hewstone, M.,-Brown, R., Contact and conflict in intergroup encounters, 25. 16 11 Eylül sonrasında Amerikan Başkanı J. W. Bush’un müslümanları kastederek “ya bizdensin ya da bize karşı” söylemi böyledir (bkz. Davidi, a.g.e., s. 23).
17 Allport, G., The Nature of Prejudice. Reading, MA: Addison- Wesley, 1954, 34. Ayrıca bkz. Davidi, a.g.e., s. 21, 22.
18 Eberhardt, J. L., Golf, P. A., Purdie, V. J., Davies, P. G., “Seeing Black race, crime, and visual processing”, Journal of Personality and Social Psychology, 87/6, 2004, 876-893.
19 Strabac, Zan-Listhaug, Ola, “Anti-Muslim prejudice in Europe: A multi-level analysis of survey data from 30 countries”, Social Science Research, 37 (2008), 268-286.
20 The Runnymede Trust, Islamophobia: A Challenge for Us All, London: Runnymede Trust, 1997.
21 Bu yönde bkz. Alietti, Alfredo-Padovan, Dario, “Religious Racism. Islamophobia and Antisemitism in Italian Society”, Religions, 2013, 4, 584-602.
22 Hıdır, a.g.m., s. 23-49.
23 Hıdır, Özcan, “Aşırılık Avrupa’nın Yeni Normali”, AA Analiz Haber, 16.12.2016, http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/asirilik-avrupa-nin-yeni-normali-/707657.
24 “Hz. Peygamberfobi” olarak niteleyebileceğimiz bu karşıtlık-düşmanlığın tarihten günümüze olan kaynakları, tipolojileri ve örneklerine dair kapsamlı bir kitap için bkz. Hıdır, Özcan, Batı’da Hz. Muhammed İmajı, İnsan Yay., İstanbul, 2019.
25 Fazio, R., Jackson, J.R., Dunton, B., Williams, C.J., “Variability inautomatic activation as unobtrusive measure of racial attitudes: A bona fide pipeline?”, Journal of Personality and Social Psychology, 69, 1013-1027.
26 Davidi, a.g.e., s. 19-20.
27 Davidi, a.g.e., s. 20, 21.
28 Van Berkel, Fenne, Islamofobie en Antisemitisme in Nederlan. Een onderzoek naar de definitievorming Van islamofobie en antisemitism in Nederland, -yayımlanmamış master tezi-, Utrecht Üniversitesi 2016, s. 8.
29 Bu konuda bkz. Hıdır, Özcan, Star Gazetesi Açık Görüş, “Avrupa’da Müslümanlar ve Radikalleşme”, 09.04.2016.
30 Sajid, a.g.m., s. 1-2.
31 Bu yönde bkz. Van der Valk, a.g.e., s. 33-34.
32 Bu yönde bkz. Amin, S., “Understanding Islamic Politics and Culture”, ASEM Watch 77, 118-123.
33 Bu yönde bkz. Hıdır, a.g.m., s. 23-49.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslâm Daveti / Cemal Abdünnâsır

"İslâm Daveti, dâvetlerin en kuvvetlisidir. Çünki bunda kul ve Rabbi arasında bir perde, insanla Mabudu …

Kapat