Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Risale ve Bediüzzaman Üzerine / Kur’ân-ı Kerim, Peygamber Efendimiz ve Risale-i Nur

Kur’ân-ı Kerim, Peygamber Efendimiz ve Risale-i Nur

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kur’ân ve Risale-i Nur

Risale-i Nur’un bütün bahisleri bir veya birkaç Kur’ân âyetinin tefsiridir. Bununla beraber, Risale-i Nur, bir âyeti tefsir ederken, “Bu âyetin mânâsı bundan ibarettir” anlamına gelebilecek ifadeleri hiçbir zaman kullanmaz. Onun yerine, “Âyetin binler mânâsından biri de budur” diyerek, o âyet hakkında daha önce yapılmış veya daha sonra yapılacak tefsirler için kapıyı açık bırakır. Çünkü, Risale-i Nur Müellifinin deyimiyle, “Zaman ihtiyarladıkça Kur’ân gençleşmekte” ve sürekli olarak onun yeni mânâları keşfedilmektedir. Risale-i Nur da, özellikle zamanımıza bakan yönleriyle, Kur’ân’ın pek çok mânâsını keşfetmiş ve bu mânâları orijinal bir üslûpla açıklayarak okuyucularının hayatına yansıtmıştır.

Risale-i Nur Külliyatının en önemli eserlerinden biri, “Mucizat-ı Kur’âniye Risalesi” adındaki Yirmi Beşinci Sözdür. Bu hacimli eserde, Kur’ân’ın 40 ayrı türdeki mucizeleri, örnekleriyle anlatılır. Aynı eserin başında “Kur’ân Nedir, Tarifi Nasıldır?” başlıklı bölümde bir tarif yer alır ki, Kur’ân’ı emsalsiz özellikleriyle özetleyen bu tarif, başlı başına bir muhteşem eserdir.

Yirmi Altıncı Mektubun “Şeytanla Münazara” adlı bölümü ise, Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunu Şeytanın en azgın taraftarlarına bile kabul ettirecek derecede olağanüstü bir mantık şaheseridir.

Emirdağ Çiçeği” başlıklı Risalede de Kur’ân’a yönelen bazı itirazlara karşı kaleme alınmıştır ve itiraz sebebi sanılan hususların her birinde Kur’ân’ın ayrı bir mucizesinin parladığını göstermektedir.

Yirminci Sözün İkinci Makamı, Kur’ân’da geçen peygamber kıssalarında parlayan Kur’ân mucizelerini gözler önüne serer. Zira bu kıssalarda Kur’ân ince işaretlerle binlerce yıl sonrasının medeniyet harikalarına dikkat çekmekte ve insanlığın manevî tekâmülünde olduğu kadar maddî gelişmesinde de rehberliğini ispat etmektedir.

Gerçekte, Risale-i Nur’un bütün bahisleri Kur’ân’ın özellikle bu zamana bakan anlamlarını açıklayan bahislerdir. Ve Kur’ân’a öylesine bağlıdır ki, bu hakikati bizzat Risale-i Nur Müellifi, şu sözleriyle dile getirir:

“Risalet-ün Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur’ân’dan başka me’hazı yok, Kur’ân’dan başka üstadı yok, Kur’ân’dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu.”

Bu özelliği sebebiyledir ki, Risale-i Nur’ları devamlı bir surette okuyan kimselerin Kur’ân’a dair bilgilerinde de, bu bilgileri hayatlarına yansıtmalarında da apaçık ve sürekli bir gelişme görülmektedir.

***

“Hafızlığa mı, yoksa Risale-i Nur’a mı çalışalım?” sorusuna Bediüzzaman Hazretlerinin verdiği cevap:

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sizlerin ümidimin pek fevkinde gayret ve faaliyetiniz beni, âhir hayatıma kadar mesrur ve müteşekkir edecek bir mahiyettedir. Bu defa mektubunuzda, “Hıfz-ı Kur’ân’a çalışmak ve Risale-i Nur’u yazmak, bu zamanda hangisi takdim edilse daha iyidir?” diye sualinizin cevabı bedihîdir. Çünkü, bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’ân’ındır. Ve her harfinde, ondan tâ binler sevap bulunan Kur’ân’ın hıfzı ve kırâati her hizmete mukaddem ve müreccahtır. Fakat, Risale-i Nur dahi o Kur’ân-ı Azîmüşşanın hakaik-i imaniyesinin burhanları, hüccetleri olduğundan ve Kur’ân’ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikini tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur’ân hıfzıyla beraber ona çalışmak da elzemdir.

Nur fabrikası ve Gül fabrikası devâirinde, mübarekler heyetinde, Lütfü’ler nümunelerinde, Hacı Hâfız’lar cemaatinde, Sıddık Süleyman, Hakkı’nın makamlarında bulunan herbir kardeşlerimize, hususan elli ümmîden çıkan Risale-i Nur talebelerine birer birer selâm ve dua ediyoruz ve dualarınızı istiyoruz.

***

Bediüzzaman’ın hafızlığa çalışmak isteyen bir talebesini tebrik ve teşvik eden mektubu:

Salisen: Tenekeci Mehmed Efendinin hıfz-ı Kur’ân’a çalışmak niyeti çok mübarektir. Cenâb-ı Hak onu muvaffak etsin. Elimizden geldiği kadar duayla yardım edeceğiz. Kur’ân-ı Azîmüşşânın herbir harfinin ekalli on hasene olmakla beraber, tekerrür ettikçe ve mübarek vakitlere rastgeldikçe ve melek ve sair zîşuur ruhânîler kıraatini dinledikçe, herbir harfi öyle bir çekirdek olur ki, hasenat cihetinden öyle bir mânevî sümbül teşekkül eder ki, o sümbülün taneleri, tekellüm vaktinde ağızdan çıkan bir kelimenin havanın dalgalarının âyinelerinde temessül eden milyonlarca, o kelime gibi kelimelerin adedine belki müsâvi gelir. Böyle herbir harfi bir hazine-i ebediyenin bir anahtarı olabilir bir kudsî kelâmı kalbinde yazmak, ne kadar mukaddes bir hizmet olduğu âşikârdır. İnşaallah, Bedreddin çoklara bir hüsn-ü misal olacaktır, daha çoklarını hıfz-ı Kur’ân’a sevk edecektir.

***

 

Peygamberinin dizi dibinde oturuyor gibi…

Risale-i Nur’un Kur’ân ile beraber ikinci kaynağı Hadistir. Peygamberimizi ve onun Sünnet-i Seniyyesini anlatmak hususunda da Risale-i Nur’un benzersiz bir üslûbu ve yöntemleri vardır.

On Dokuzuncu Söz, Peygamberimizi vazife başında gösterirken, insanı zaman ve mekân sınırlarının dışına çıkarır. O tabloda, Âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammed (a.s.m.), bütün çağlara ve bütün kıt’alara hitap ederken, bütün varlıkları arkasına alıp Âlemlerin Rabbine niyazda bulunurken seyredilir. Onun getirdiği Kur’ân nuruyla kâinat yetimlikten kurtulur, baştan başa şevk ve neş’e içinde zikreden sevimli dostlarla dolu bir meclise döner. Onun bir işaretiyle en inatçı toplumlar en köklü âdetlerini terk eder; onun bir sohbetiyle en cahil topluluklar medenî milletlere hocalık yapacak hale gelir.

On Dokuzuncu Mektup ise, Peygamberimizin üç yüzden fazla mucizesini öylesine delilli ve ispatlı bir şekilde anlatır ki, okuyan kimse, sanki bu mucizeler kendi gözleri önünde cereyan ediyor sanır. Aynı eserde, bir de Peygamberimizin manevî şahsiyetinin tasviri vardır:

– Peygamberliğini ilân ettiği andan kıyamete kadar gelip geçecek milyarlarca mü’minin gönüllerinde taht kuran;

– insanlık âleminin yıldızları hükmündeki milyonlarca âlim ve evliyanın üstadı olan;

– her an, ümmetinden her bir ferdin işlediği bütün hayırların bir misli de kendi defterine yazılan;

– her an dünyanın dört bir tarafındaki ezanlarda yâd edilen;

– bütün ümmetinin ve gökler ve yer dolusu meleklerin her an sayısız salât ve selâmlarına muhatap olan;

– Âlemlerin Rabbi tarafından sonsuz bir rahmete sınırsız bir şekilde mazhar olan;

– böylece her an akıl ve hayallerin kuşatamayacağı bir şekilde terakkî etmekte olan bir manevî şahsiyet…

Otuzuncu Söz, o Yüce Peygamberin en büyük bir mucizesi olan Miraç mucizesini, işte öyle bir manevî şahsiyet sahibinin bütün âlemlerde dolaşarak Yer ve Gökler Rabbinin eserlerini müşahede etmesi ve Onun huzuruna çıkması şeklinde anlatır.

On Birinci Lem’a, öyle bir Peygamberin sünnetine uymanın nasıl bir saadet, onun sünnetinden mahrum kalmanın da ne büyük bir bedbahtlık olduğunu gösterir.

Bu bahislerin yanı sıra, bütünüyle Risale-i Nur’un sayfaları, insana kendisini Peygamberinin dizi dibinde oturuyormuş hissini veren, Peygamber sevgisini bütün tatlılığıyla yaşatan ve Sünnet-i Seniyyeye uymayı bir iştiyak haline getiren birer muhabbet meydanıdır.

Sünnet-i Seniyyenin özlü bir değerlendirmesi için aşağıdaki bağlantıdan On Birinci Nükte’yi okuyabilirsiniz:

http://erisale.com/#content.tr.3.116

yazarumitsimsek.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Manevî Hayata Hizmetleri

Üstad Said Nursi’nin Manevi Hayata hizmetleri   Bedîüzzaman Hazretleri hayatını ‘eski Said’ ve ‘yeni Said’ …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hamamcı Kadı Salih Reis ve Paşa

AK SAKALLI HAMAMCI KADI SALİH REİS 13 HAZİRAN 1921 günü sabahleyin MUHİTTİN PAŞA yine Yarbaşı'na …

Kapat