Ana Sayfa / Yazarlar / Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın Hak ve Hakikat Olduğuna, En Sâdık Deliller…

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın Hak ve Hakikat Olduğuna, En Sâdık Deliller…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

KUR’ÂN-I MU’CİZÜ’L-BEYAN’IN
HAK VE HAKİKAT OLDUĞUNA, EN SÂDIK DELİLLER…

“1- TEVHİDİN BÜTÜN İKTİZALARINI VE LÂZIMLARINI MERTEBELERİYLE MUHAFAZA ETMESİDİR.” (Mesnevi-i Nuriye) 
Bu hakikate örnek bir ayet ele alalım;
Namazı dos doğru kılarlar.” (Bakara,3)
“Bu cümlenin evvelki cümleyle bağlılığı ve münasebeti gün gibi âşikârdır!..”
(İşârâtü’l-İ’câz)
İfadesinde aynı ayetin başında, “onlar gayba inanırlar” demekle namaz emri arasında sıkı ve kat’i bir bağ kuruyor!..
Buna göre altı iman esasatı gaybîdir…
Bize şu an gaybi ve batîn olanlar, namaz ikamesiyle, hakikat ve Zahir bir duruma
geliyorlar!..
Şöyleki; Namazı ikame eden kişi, emre itaatle, Emir sahibi Zat-ı Zülcelal’e karşı “Allah’a imanı” bürhandır!..
Namaz da, Tadil-i Erkan, Müdavemet ve Muhafaza fiilleri ile, “Meleklere imanı” kaydettiriyor!..
Namaz emrini kabul etmekle belge ve senedi olan “Kitaba İmanı”nı delillendiriyor!..
Emri sünnetle amele dökmekle, “Peygambere İman” fiilini biatiyle gösteriyor!..
Namaz emrinin sebep ve neticelerini, hesap ve tartısını muhasebe etmekle,

“Ahirete İman” a dair Ahiret hazırlığın da korku ve ümitlerini, belgeliyor!..
taat emrinde yaşanacak bütün zorluk ve nimetlere karşı teslimiyetle,
“Kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine İman” itikadını
Müminlik sıfat ve mertebelerin de yazdırıyor!..

2- “ESMA-İ HÜSNANIN TENASÜB VE İKTİZASI ÜZERİNE HAKAİK-İ ÂLİYE-İ İLAHİYEDEKİ MUVAZENEYİ MÜRAAT ETMESİDİR.”
(Mesnevi-i Nuriye) 
“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir.” (Rum, 50)
“İşte, böyle bir kitap, evsâf-ı celâl ve cemâle, nihayetsiz kudret ve hikmete mâlik bir Zât-ı Zülcelâl’in nakş-ı kalem-i kudreti olabilir.” (10. Söz-Mukaddime)
demekle;”
Rahimiyetinin Azim bir meşheri olan bütün kainat üzerinde görülen ‘Esma-i Hüsna’sı kasdedilmekte.
“Biri, kâinatın heyet-i mecmuasındaki
teavün, tesanüd, teânuk, tecavübden tezahür eden
sikke-i kübrâ-yı Ulûhiyettir ki, Bismillâh ona bakıyor.” (14. Lem’a)
Ve bu isimlerin birbirleriyle bir vucudun kendi azaları ve kainat arasındaki
iç ve dış uyumu gibi bütün varlılar üzerinde,
tenasüp denilen uyum ve uygunluğun,
alışverişlerin muamele ve terkiplerin;
İlahi isimler olan ‘ESMA-İ HÜSNA’sının ‘Tecelli-i Azamı’dır!..
“Göğü yükseltti ve(yedi kat sema arasında bir uyum, bir ahenk ile) mizanı vaz’etti!…” (Rahman, 7)

“3- RUBUBİYET VE ULUHİYETE AİT
ŞUUNATI KEMAL-İ MUVAZENE İLE CEM’ETMESİDİR.”-Mesnevi-i Nuriye
“Cem’ sîgasıyla zikredilen ‘NA’BÜDÜ’ deki zamir, üç taifeye işarettir.
Birincisi: İnsanın vücudundaki bütün a’za ve zerrata raci’dir ki, bu itibarla şükr-ü örfîyi eda etmiş olur. (İşârâtü’l-İ’caz)
İnsanın üzerinde üç esas hak vardır; Allah’ın hakkı, Nefsin hakkı, Kulların hakkı, bunlar farz ve sünnetlerle belirlenmiştir!..
Sadece insan değil, mahlukatta, Allah’ın vazifeli kullarıdır!..
Hukuki olarak, aklı yetmeyen veya deli olan evladın mükellefiyeti, sorumluluğu veya velayeti nasıl babasına veriliyorsa,
Şuur ve aklî melekelere sahip olmayan nebatat, hayvanat ve camid olan eşyanın da velayetine,
Mahlukata HALİFE ünvanına sahip olan insan mükellef kılınmıştır!..
Evet mahlukat bütün hak ve hukukiyle, ibadet kaşlığında insana zimmetlidir,
insan ibadeti terk ettiğinde bu hakları ihlal etmiş bütün bir mahlukatın hakkına girmiş olur!..
“-‘iyyake nestain’- de müstetir zamir,
(-نَعْبُدُ-) nun fâili gibi, o üç cemaatten herbirine râcidir.
Yani,
“–Bizim vücudumuzun zerratı
veya
–ehl-i tevhid cemaatı
Ve yahut
–kâinat mevcudatı,
bütün hâcat ve maksatlarımıza,
bilhassa en ehem olan ibadetimize,
Senden (نَسْتَعِينُ-) iane ve tevfik istiyoruz.” (İşaratü’l-İ’caz)
Ve yine Efendimizin Kur’an-ı Azimüşşanla niyaz ettiği gibi niyaz ederiz;
“Rabbimiz! Unuturda bir hataya düşersek bizi onunla hesaba çekme!..” (Bakara-286)
“İkincisi,
küre-i arz simasında, nebâtat ve hayvanâtın tedbir ve terbiye
ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, intizam, insicam, lûtuf ve merhametten
tezahür eden sikke-i kübrâ-yı Rahmâniyettir ki, Bismillâhirrahmân ona bakıyor!..” (14. Lem’a)
Bir yağmur tanesine müekkel melekten istenen tesbih ve hamd görevi ile,
dört büyük melekten istenenler bir olmadığı gibi,
hayvanların her bir nevinin ibâdet görevi ile
insana yüklenen küllî ubûdiyet görevi de aynı değildir.
Fakat bunlar arasında ahenkli ve uyumlu tam bir muvazene vardır!…
Bu hususta mükemmel bir düzen ve denge de yardım ve muvaffakiyyet Zaten İbadet ve dileme fiilinin sünnetle yerine getirilmesinin asıl istenen istikamet ve isabete medar olacağı şu vecizeyle beyan edilmiştir!..
“Şeriat ve Sünnet-i Seniyyenin hükümleri, kaideleri içinde cilveleri cevelan eden Esmâ-i Hüsnânın her bir isminin feyz-i tecellisine, bütünüyle mazhar olmaya çalış.” (24. Söz)

Amennâ!..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Mümin adamın bakışı başkadır

Allah mağarada bizimle de mağazada bizimle değil mi? Ne hikmetse Allah'ın bizimle olduğu düşüncesi genelde …

Kapat