Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Yazıları / Kurtuluş Savaşımız İnebolu ve Kastamonu’dan başlamıştır / İhsan Atasoy

Kurtuluş Savaşımız İnebolu ve Kastamonu’dan başlamıştır / İhsan Atasoy

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kurtuluş Savaşımız İnebolu ve Kastamonu’dan başlamıştır

Araştırmacı-Yazar İhsan ATASOY’un Kastamonu Ağabeyleri Paneli konuşma metnidir

Risale Akademi’nin 17. ziyafeti hakikaten çok duygusal başladı ve öyle devam ediyor. Salihlerin zikri ibadettir; ibadet sevabı kazandırıyor. Bu süre, bize çok sevaplar kazandıracak bir zaman dilimidir. Şimdi bana ayrılan İnebolu kahramanlarından önce şöyle bir giriş yapmak istiyorum.

İnebolu veya Kastamonu veya Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki o kahramanları yattıkları yerden –tabiri caizse- o arslanları ayağa kaldıracak olan ahir zamanının o memur-ı rabbanisinin, o büyük maneviyat rehberinin bir parça şahsiyetini bize bildirecek ve Anadolu’da meydana gelen çok dehşetli hadisenin mahiyetini anlatacak ve manevi bir murakabesi olan bir hadise ile başlamak istiyorum. 

Dün akşam İnebolu’da da bu paragrafı okuyarak sohbet etmiştim. Üstad diyor ki: “Birinci Cihan Savaşının evvelinde bir vakıa-i sadıkada –sadık bir vakıa, rüya demiyor, sadık bir vakıa, kelimeler çok önemle seçiliyor- gördüm ki, Ararat dağı denilen meşhur Ağrı dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları etrafına dağıttı. Sonra uyandım baktım ki, merhum validem yanı başımdadır. Dedim: Ana korkma! Cenab-ı Hakkın emridir. O hem Hakîmdir, hem Rahîmdir.” 

Şimdi burada annesine söylediği cümle imanın, dehşetli hadiseler karşısında nasıl bir itminana sevk ettiğinin bir ifadesidir. Hadise ne kadar korkunç olursa olsun Cenab-ı Hak Hakîmdir, abes iş yapmaz. Rahîmdir şefkatimize dokunacak şey Cenab-ı Hakkın merhameti dairesinde cereyan ediyor. Ve devam eder: “Anladım, uyandım ki, (bu iki kelime çok çok önemli yan yana) büyük bir infilak ve inkılap olacak.” İnfilakın kelime anlamı patlama demektir. İşte savaş, Birinci Cihan Savaşı, o demektir. Onun öncesinde görülüyor. Oldu mu o infilak? Oldu. Dağlar gibi İslam ülkelerini parça parça etti mi? Dağıttı. İnkılap değişim demektir. Daha manevi misyonu olan bir kelime. O daha sonra olacak. İnfilakin arkasından inkılap. Oldu mu? Oldu. 1923’ten itibaren o inkılap başladı. Ne oldu? “Kur’an etrafındaki surlar kırılacak.” İnkılap, infilaktan sonra. Kırıldı mı? Kırıldı. Bütün şeair-i İslamiye kaldırıldı mı? Kaldırıldı. Camiler, tekkeler, medreseler, burası kurtarılmış yerler. Son anda kurtarılmış yerdir burası. Bakın buradaki toplantı çok anlamlı. Evet tekkeler zaviyeler yıkıldı, yakıldı. Camiler satılığa çıkarıldı emval-i metruke adıyla. Bütün bunlar yaşandı. Şeair-i İslamiye tahrip edildi. Kur’an’ın mahfazası olan harfler değiştirildi. Ta ki onu anlayan nesiller ortada kalmasın. Bunun için yapıldı bunlar. 

Evet kıyafet inkılabı bir şeair-i İslamiyenin tahribidir. Kırılan başka bir kalıptır bu. Ezan-ı Muhammedi kalıbı da kırıldı. Hülasa Kur’an etrafında kırılmayan bir sur kalmadı. Kur’an kendi kendini müdafaa ile karşı karşıya kaldı. “Kur’an’a hücum edilecek ve kendisini müdafaa edecek. Anladım ki, onun icazı kendisine hücum edenlere karşı Kur’an’ı müdafaa edecek bir hakikat icaz.” İcaz aciz bırakmak demek. Karşısındakini, diz çöktüren hakikat. “Ve bu icazın bu zamanda bir nevinin ortaya çıkmasına namzet olduğumu anladım.” Diyor, bu vakıa-i ruhaniyeden, sadıkadan. 1913 veya 1914 savaşın öncesi. “Bu icazın ortaya çıkarılmasına aday olduğumu anladım diyor.”

Bediüzzaman’ı tanımak için onun aynı zamanda ibnüzzaman olduğunu anlamak lazım. Nasıl dehşetli bir zamanda gelmiş? Nasıl yıkılışların, maddi manevi devrilişlerin çağında geldiğini bilmemiz lazım ki, onu ve ondan sonra onun etrafında halkalanan kahramanları anlayabilelim. Dolayısı ile şimdi “Ben kaderin mahkumuyum” diyor. “Mekke’de de olsam buraya gelmem lazımdı.” Herkesin Anadolu’dan hicret ettiği dönemde Anadolu’nun bağrına hicret etti Bediüzzaman. Ona dağın üstünden aşan yolu gösterdiler. “Yurt dışına çıkaralım. Bu ilim mahvolmasın” diyerek ricada bulundular ama Üstad o derin murakabe neticesinde işte Kastamonu’daki, işte İnebolu’daki, Isparta’daki, Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki o kahramanları adeta manevi projektörle görür gibi Anadolu’yu tercih etti. Bu Osmanlının bakiyesi bu topraklarda ne kadar savaşların kaynağı mesafesinde olsa bile o bakiyenin arkasından gelen nesiller arasında bu davayı yeniden diriltmek için kahramanların varlığına inanır. Bence Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fıtratı, ruhu, kalbi ne kadar İslamiyetten tecerrüd etse bile fıtratı ve vicdanı İslamiyetle yine bağlı görülüyor. Teşhis bu. Bu teşhise dayanarak, güvenerek Bediüzzaman Anadolu’yu tercih eder adeta Nemrut ateşlerinin içinde hicret eder.

İşte bu dehşetli hicret sırasında İnebolu’da kahve sohbetlerinde, davanın derdiyle yanan İslam’ın bu topraklarına İstiklal Mücadelesinden sonra başımıza gelen bu felaket nedeniyle bazı hamiyet sahipleri bir araya gelirler. Derler ki: “Biz din için, namus için, şeair için, İslam için bu topraklardan düşmanı def ettik. Fakat gördük ki, bu değerlerimizi yok eden bir irade ve istibdat fikri ile karşı karşıyayız.” Biri der ki: “Artık bu deccalin geldiğinin işaretidir.” O zaman diğer birisi der ki: “Hadis var. ‘Onun zamanında geldiğinizde Mehdi’ye asker olun.’ Herhalde Mehdi de gelecektir.” Bir başkası da bir başka Hadis-i Şerifi hatırlatır mecliste. Der ki: “Efendim onun döneminde zulüm çok artacak. Mehdi geldiği zaman yeryüzünden zulmü kaldıracak.” Ne ile kaldırılır zulüm, o zamanın anlayışına göre? Zulüm kılıçla kaldırılır. “Her birimiz birer kılıç elde edelim gelmeden önce hazırlanalım” derler. Ve İnebolulu kahramanlar henüz o hakiki mürşide talebe olmadan önce bu kararı alırlar ve her birisi birer kılıç elde eder. Her gece sabahlara kadar kılıçlarını bilerler. “Mehdi çıkarsa onun askeri olacağız” diye. Çok ilginçtir bu tablo.

Nihayet Kader-i İlahi Bediüzaman’ı Kastamonu’ya, bu mübarek toprağa gönderir. Niçin? İşte o yatmış kahramanları bir mıknatısın değerli metalleri etrafına çekmesi gibi cevheri olan o insanları etrafına toplamak üzere Kastamonu’ya, kader buraya sevk eder. Evet Mehmet Feyziler, Hilmi Erkallar, Çaycı Eminler, Taşköprülü Sadıklar gibi bir çok kahraman. 

Şimdi İnebolu deyince İstiklal Savaşımızın kurtuluş meşalesinin bu topraklarda yakıldığını ifade etmek isterim. Samsun’da filan değil. İnanmayın. Kurtuluş Savaşımız İnebolu ve Kastamonu’dan başlamıştır. Üstad İstanbul’da istiklal fetvasını verdikten sonra “Anadolu’ya gel” denildiği zaman “Ben en tehlikeli yerde mücadele edeceğim” der. Sarıyer’den Anadolu’nun Karadeniz’e açılan burunlarından var olan topların bir cihazını alırlar. Çünkü onlar topları nakletme imkanına sahip değiller. Büyük toplar. Ama hiç olmazsa İngilizler kullanamasın diye topları kullanılmaz hale getirirler. O cihazları bir kör kuyuya atarlar. Bununla beraber Sadaretin emrindeki silahları gizlice hakikat de gizlidir. Üstad bu gibi şeyleri hiçbir şekilde anlatmaz. Onun asıl kurtuluşu ebedi, sonsuz hayattır. Bunlar onun için çok önemsenmeyecek şeylerdir. Ama bir gün tarihin tozlu rafları içinde bu belgeler çıkacak. Üstad silahları İnebolu’ya gönderir. Maddi kurtuluşlar İnebolu içinden Anadolu içlerine kadar Kastamonu’dan, Çankırı, Ilgaz yoluyla Anadolu toprağına sevk edilir. Mücadelenin asıl merkezi bu iki şehirdir. İstiklalimizin bilinmeyen bir yönüdür bu. Mehmet Akif gibi İstiklal şairimiz, Eşref edip gibi zatlar, Sebilürreşad’ı İstanbul’da çıkaramaz buraya gelir çıkarırlar. Nasrullah camiinde Akif’in o ateşli konuşmaları İstiklal Savaşının ateşleyici bir unsurudur.

Bunları niye anlatıyorum? Manevi istiklalimizin ve kurtuluşumuzun önemli iki şehri Kastamonu ve İnebolu’dur. Bediüzzaman onun için buraya gönderilmiştir. Çok ilginç bir tesbit. Dün İnebolu’da bu tesbiti yaptım. İnkılaptan sonra istiklal için en çok mücadele etmiş bu iki şehre, en dehşetli istibdat uygulanır. Hatta Anadolu’da istiklale karşı gösteri yapan şehirler vardır. Adapazarı, Düzce vesaire. Ama İstiklale sahip çıkan, mücadele eden şehirler vardır. Bu inkılaptan sonra en çok zulme uğrayan insanlar da o istiklale maddi olarak göğüs geren, sahiplenen fertler ve toplumlar olur. İşte birisi Kastamonu’dur, birisi de İnebolu’dur. Adeta, “Neden siz bu ülkenin istiklali için çarpıştınız, çalıştınız? Niye şeair-i İslamiyeye sahip çıktınız?” der gibi intikam alırcasına onlara dehşetli zulümler yapılır, baskılar uygulanır. 

Kılıçlarını bileyen o heyetin içinden bir Nazif Çelebi bir vesile ile 1918 yılında Üstad Batum’a giderken uğradığı İnebolu’da büyük camide abdest alırken duyar ki, daha önce ismini duyduğu Bediüzzaman bizim şehrimize uğramıştır, bir Cuma günü. Cuma namazı kılmak üzere bir heyetle beraber uğramıştır. Abdest alırken bütün halk başına toplanır. Tekrar namazdan sonra vapura doğru giderken Nazif Çelebi ile 17 yaşlarındaki bir gençle Üstad göz göze gelir, hürmetle önünde eğilir, selamlaşırlar. Hepsi bu. 30 sene geçmiştir aradan. Kahvede bir sarhoştan, “Kastamonu’da devlete meydan okuyan bir hoca var. Hapiste, gözaltında. Büyük kerametleri var” diye anlatırken duyar. Bediüzzaman’ın buraya geldiğini duyar duymaz hemen ertesi gün bir arabayla Kastamonu’ya gelir ve Üstadın huzuruna girer. O anda Üstadın ona; “Ben seni ta o günden talebeliğe kabul etmiştim.” der. 30 sene sonra Üstad hatırlar o sahneyi ve bağrına basar. Nazif Çelebi artık gerçek kumandanı bulmuştur. Ondan aldığı Risalelerle döner. Ne yapacağını bilir ve ondan sonra Risale-i Nurları çevresindekilere neşretmeye başlar. Artık kılıçları bir kenara bırakırlar. Kalemi ellerine alırlar. Bediüzzaman “Bu dönem kılıç, silah dönemi değil, kelam ve kalem dönemidir” der. Ve hakikaten yüzlerce, binlerce nüsha, evet İnebolu Isparta’dan sonra Türkiye’de ikinci Risale-i Nurların yazılıp çoğaltıldığı, teksirle de çoğaltıldığı ikinci yerdir.

 

Anadolu’da artık İnebolu baskısı Nur Talebeleri arasında yaygın bir ifade olarak kullanılır. İnebolu kahramanlarının destanı daha çok ama inşallah bu vesile ile İsmail Bey bana bir ufuk açtı, İnebolu kahramanlarının nâ-tamam bir dosyası vardı. Bu vesile ile inşaallah onu da tamamlayarak yazmak, tabi anlatacağımız şeyleri de inşallah oradan okumak nasib olur. Bu bir giriş mesabesinde oldu bu. Cenab-ı Hak bizleri bu kahramanların gittiği bu onurlu yoldan gitmek nasib eylesin, kıyamette de onlarla beraber haşreylesin.

risaleakademi.org

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Kurtşeyh Dede ve Devrekâni

SEYYİD KURTŞEYH DEDE VE DEVREKÂNİ Ülkemizin her köşesi tarih, kültür ve medeniyet barındırmakta. Tarihte önemli …

Önceki yazıyı okuyun:
Taşköprülü Sadık Bey / Abdulkadir Badıllı

Taşköprülü Sadık Bey Bediüzzaman Said Nursi’nin Talebesi Abdulkadir Badıllı Ağabeyin Kastamonu Ağabeyleri Paneli konuşma metnidir Selamünaleyküm. …

Kapat