Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / ‘Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri’ – II

‘Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri’ – II

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” Kitabı – 2

Yazar: Ömer SEVİNÇGÜL

BÖLÜM 001-005

001. İMAN, KÜFÜR, ŞİRK, NİFAK…

‘İman, inanmak, dinin temellerini kabul edip onaylamak, iradenin kullanılmasından sonra kalbe ekilen nur, Peygamberin teklif ettiklerini kalben kabul edip diliyle söylemek diye tanımlanır. Tahkikî ve taklidî olmak üzere iki türlü iman vardır. Tahkikî iman, hakikati bulmaya çalışarak, araştırarak, düşünerek inanmaktır. Taklidî iman ise, ondan bundan işittiklerine inanmak, birilerini taklit etmektir. Taklit özellikle imanî konularda tehlikelidir. Böyle bir iman mum gibidir, ufak bir üfürükle sönebilir. Hakikate dayalı iman ise, güneş gibidir, üflemekle sönmez… Küfür, lügatte “örtmek” manasına gelir. Allah’ı inkâr eden adam da, hakkı örtmesi sebebiyle “kâfir” diye adlandırılmıştır… Şirk, Allah’ın yanı sıra başka ilahlara da inanmak, ona ortak koşmaktır… Nifak ise, içi dışı başka olma, inanır görünüp inanmama manasına gelir. Nifak üzere olana münafık denir. Nifak ve münafık kelimeleri “nafıka” kelimesinden türetilmiştir. Nafıka, bir tür tarla faresinin gizli yuvasıdır. Bu kurnaz hayvanın iki yuvası bulunur. Tehlike anında gizli yuvaya saklanır, kendini emniyete alır. Onun bu davranışıyla münafığın davranışı arasında bir benzerlik olduğu açıktır.’

1. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Son sözü “Lâilahe illallah” olan kişi cennete gider.”
Muaz radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Lâilâhe illallah kelimesi “Allah’tan başka ilâh yoktur” manasına gelir. Bütü peygamberlerin ortak davasıdır. Tevhid dininin sembolüdür.’

2. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim, “Lâilahe illallah” der ve Allah’ın yanı sıra tanrı diye tapınılanları reddederse, Allah onun malını ve kanını haram kılar.”
Târik radıyallahu anh. Müslim
‘Yani o bir mümindir, tevhid ehlidir, emin bir konumu vardır. Cihad esnasında canına ve malına dokunulmaz.’

3. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kişi dört şeye inanmadıkça mümin sayılmaz: Allah’tan başka ilâh yoktur. Muhammed onun kulu ve gerçekten Resûlüdür. Ölümden sonra diriliş haktır. Her şey kader ile takdir edilmiştir.”
Hazreti Ali radıyallahu anh. Tirmizî

4. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kalbinde zerre kadar iman bulunan kimse cehennemden çıkacaktır.”
Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî
‘Kâfir olarak ölen kimse sonsuza dek cehennemde kalır. Mümin olarak ölen kişi ise, günahı kadar ceza çektikten sonra cehennemden kurtulur. Bu hadis bize imanın dereceleri olduğunu da gösteriyor.’

5. Biz, erginlik çağına yaklaşmış bir grup gençtik. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle beraberdik. Önce imanı, sonra da Kur’an’ı öğrendik. Kur’an sayesinde imanımız daha da arttı.
Cündüb radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Yani, icmalî olan imandan tafsilî imana geçiş yaptık. Önce meselenin özüne inandık, daha sonra imanımızı kemâle erdirdik.’

6. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mümin, sürekli olarak rüzgârın eğici etkisi altında kalan bir bitkiye benzer, başından belâ eksik olmaz. Münafık ise çam ağacı gibidir, kesilip kaldırılıncaya kadar hiç etkilenmez.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Allah, müminlere belâlar vererek onları imtihan etmekte, işledikleri bazı hataları bu yolla silmektedir. Suçu büyük olan münafığın cezası ise genellikle burada verilmemekte, ahiretteki büyük mahkemeye ertelenmektedir.’

7. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İmanın yetmiş küsur tane dalı vardır. Hayâ da imandan bir daldır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘İman bir ağaca benzer, onun da dalları vardır. Bunlardan biri de hayâdır. Hayâ, utanma hissi, nefsin sıkılmasıyla yüzde peyda olan kızartı, bir fiili işlemekten nefsin çekinmesi, kınanmaktan sakınarak onu terk etmesi demektir. Hayâ hissi, insanı bazı günahları işlemekten alıkoyar.’

8. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah buyurdu: “Hayırlı bir iş yapana on kat sevap verilir ya da daha fazla artırırım. Günah işleyene günahının misli kadar ceza verilir. Bana bir karış yaklaşana ben bir kol boyu yaklaşırım. Bana bir kol boyu yaklaşana ben bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim. Benden başka ilâh edinmeksizin bana yeryüzünü dolduracak kadar çok günahla gelen kimseyi ben de bir o kadar afla karşılarım.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Müslim
‘Allah, günaha misli kadar ceza vermekle adaletini, sevaba on kat ya da fazla ödül vermekle lütfunu göstermektedir. Yaklaşırım, koşarım, karşılarım gibi ifadeler kinayeli tabirlerdir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin “Allah buyurdu” diye başlayan hadislerine “kudsi hadis” denir. Bu hadis onlardan biridir.’

9. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, ümmetimden bir adamı yaratıkları arasından seçer ve onun için doksan dokuz tane defter açar. Her defter göz alabildiğince büyüktür.
Adama, “Bu defterde yazılı olanlara bir itirazın var mı? Yazıcı meleklerim sana haksızlık etmişler mi?” diye sorar.
Kul, “Hayır, Rabbim!” der.
Allah tekrar sorar: “İleri süreceğin bir mazeretin var mı?”
Kul, “Hayır, ey Rabbim!” der.
Allah, “Evet! Katımızda bir de güzel amelin var. Bugün sana asla haksızlık etmeyiz!” buyurur.
Üzerinde “Eşhedü en lâilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah: Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve şahadet ederim ki Muhammed Allah’ın Resûlüdür” yazılı bir belge çıkartılır.
Sonra, Allah, “Ağırlığını hazırla!” der.
Kul, “Ey Rabbim! Defterlerin yanında bu belge nedir ki?” der.
Allah, “Sana asla haksızlık edilmeyecek!” buyurur.
Amelleri tartan terazinin bir kefesine defterler, öbür kefesine o belge konur ve tartılır. Defterler hafif kalır, belge ağır basar.
Çünkü, hiçbir şey Allah’ın isminden daha ağır olamaz!”
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî
‘Bu hadis imanın her şeyden daha önemli olduğunu dile getiren hadislerdendir.’

10. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her ümmetin Mecusileri vardır. Bu ümmetin Mecusileri de kaderi inkâr edenlerdir. Bunlardan ölen olursa cenazesinde bulunmayın, hastalanan olursa ziyaretine gitmeyin. Onlar deccalın taraftarlarıdırlar. Deccala yapacaklarını onlara da yapmak Allah’ın hakkıdır.”
Huzeyfe radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Mecusi, ateşe tapan demektir. Deccal ise, dini yıkmak için çaba harcayan kişidir. Her zamanda bu tür adamlar bulunur, ancak en büyükleri ahirzaman deccalıdır.’

11. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İki şey var ki bunlar gerektiricidir” buyurdu.
Bir adam, “Ya Resûlullah! Gerektirici olan o iki şey nedir?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Müşrik cehenneme girecektir. Şirk koşmayan cennete girecektir” buyurdu.”
Câbir radıyallahu anh. Müslim
‘Müşrik, şirke giren, başka tanrılar edinen demektir.’

12. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İman, kalben bilip onaylamak, dille ikrar edip söylemek, beden organlarıyla amel etmektir.”
Hazreti Ali radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Beden organlarıyla amel etmek iman ağacının meyvesidir. Amelin olmaması kişiyi kâfir etmez. Lâkin amelin terki tehlikelidir. Her bir günah içinde küfre götürecek bir yol vardır. Zira, inandıklarını yapmayan şahsın nefsi yaptıklarına inanmaya meyillidir.’

13. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir insan, iyi ya da kötü her şey kaderde yazılıdır diye inanmadıkça, kendine gelecek olanı atlatamayacağını, elinden gidecek olanı tutamayacağını bilip onaylamadıkça iman etmiş olmaz.”
Câbir radıyallahu anh. Tirmizî
‘Kaderde olan başa gelecektir, evet. Fakat bu gerçek insanın iradesini yok etmez. Zira kişi kaderinde olanı bilmez. İradesiyle seçer, yapar ya da yapmaz. Sonra anlar ki bunlar kaderde varmış. Kadere iman insanı kibirden kurtarır. Muvaffakiyeti nefsine vermemeyi, Rabbinin bir lütfu olduğunu itiraf etmeyi netice verir.’

14. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kur’an’ın haram kıldığı şeyleri helâl sayan kimse Kur’an’a inanmamış demektir.”
Süheyb radıyallahu anh. Tirmizî
‘Ben Kur’an’a inanıyorum deyip sonra bir kısmını inkâr etmek, hafife almak, artık zamanı geçti demek büyük hatadır, insanı imanından eder. Mümin, Kitabın haram kıldıklarını haram, helâl kıldıklarını helâl bilmeli, öyle iman etmeli. Gereklerini yapmak ya da yapmamak ayrı mesele. İnanmakla birlikte emirleri yaparsa sevap kazanır, yasaklardan sakınmazsa günah işlemiş olur.’

15. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Muhammed’in nefsini kudret elinde tutan zâta yemin ederim ki, Yahudi olsun, Hıristiyan olsun, bu ümmetten her kim beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölürse, cehennemliklerden olur.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Bu işitmek kâmil manada olmalıdır. İslâmın ne olduğu kendisine yeteri kadar anlatılmalıdır. Olumsuz sıfatlarla işitmiş olmak işitme sayılmaz. Böyle bir adam işitmemiş adam gibidir, öyle muamele görür.’

16. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ümmetimde iki grup vardır ki bunların İslâm’dan nasipleri yoktur: “İmanı olana günah zarar vermez” diyenler ve “İnsan ne yapıyorsa kendi iradesiyle yapıyor, kader yoktur” diyenler.
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî
‘Evet, günah işlemek insanın imanını yok etmez, bunun zıddını savunmak nassa aykırıdır. Fakat günah zarar vermez demek de büyük bir hatadır. Müstakim yol şudur: Günah zarar verir, insanı cenhenneme de sürükleyebilir, ancak günah işleyen kimse inkâr etmedikçe kâfir olmaz. Bir sonraki hadis bu gerçeği gayet güzel bir şekilde ifade etmektedir.’

17. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bana Cebrail aleyhisselâm gelerek “Ümmetinden her kim şirke girmeksizin ölürse cennete girer” diye müjde verdi” dedi.
Ben, “Zina etse, hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum.
“Zina da etse, hırsızlık da yapsa” cevabını verdi.
Ben tekrar, “Zina etse, hırsızlık yapsa da öyle mi!” dedim.
“Evet, zina etse, hırsızlık yapsa da!” buyurduktan sonra, dördüncüsünde, “Ebû Zerr patlasa da cennete girecektir!” diye ekledi.
Ebû Zerr radıyallahu anh. Buharî

18. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Lâilahe illallah” diyene saldırmayın. Bir adama günahı yüzünden kâfir damgası vurmayın. Kişiyi bir ameli sebebiyle İslâmın dışına atmayın.”
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘İnkâr etmeyen ama günahlar işleyen bir adama kâfirsin, zındıksın, Müslüman değilsin demek yanlıştır, tehlikelidir. Söyleyenin imanına zarar verir.’

19. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu ki:
Her kim, “Allah’tan başka ilâh yoktur. Muhammed onun kulu ve elçisidir. İsa, Allah’ın kulu, elçisi, Meryem’e lütfettiği kelimesi ve ruhudur. Cennet ve cehennem gerçektir” diye tanıklık ederse, ameli ne olursa olsun, Allah onu cennete koyacaktır.”
Ubâde radıyallahu anh. Buharî
‘Cennete koyacaktır, evet. Fakat bu hadis o kişinin günahından dolayı ceza çekmeyeceği manasında anlaşılmamalıdır. Zira, pek çok ayet ve hadis bu konuya yeteri kadar açıklık getirmiştir.’

20. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnanan kişinin durumu hayret vericidir! Çünkü, her işi onun için bir hayırdır. Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, hayır işlemiş olur. Bir zarar gelse sabreder, yine hayır işlemiş olur. Bu durum sadece mümine hastır.”
Süheyb radıyallahu anh. Müslim
‘Şükür ve sabır iki kanattır, insanı cennete uçurur.’

21. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim, “Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed’i seçtim ve onlardan razı oldum” derse kesinlikle cennete girer.
Ebû Said radıyallahu anh. Ebû Dâvud

22. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu duayı çok yapardı:
“Ya Mukallib-el Kulûb! Sebbit kalbi alâ dinike: Ey kalpleri evirip çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sabit eyle!”
Ben, “Ya Resûlullah! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık, bizim hakkımızda korkuyor musun?” diye sordum.
Bana, “Evet! Kalpler, Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir” diye cevap verdi.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî
‘Allah, bilinen manada parmak sahibi olmaktan münezzehtir. Burada iki parmak tabiri ilahî kudretin büyüklüğüne bir remiz olarak kullanılmıştır.’

23. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Benim bir cariyem var. Koyunlarıma çobanlık ediyordu. Bir süre önce bir koyunumu yitirdi. “Ne oldu?” diye sordum. “Kurt kaptı” dedi. Koyunun kaybolmasına üzüldüm. Kendimi tutamayıp yüzüne bir tokat vurdum. Bu davranışıma ceza olarak adak adadım. Bir köle azat etmeye karar verdim. Onu azat edebilir miyim?” diye sordum.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, cariyeye, “Allah nerede?” diye sordu.
Cariye, “Göktedir” dedi.
“Ben kimim?” diye sordu.
Cariye, “Sen Resûlullahsın” diye cevap verdi.
Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana yönelerek, “Bunu azat et, çünkü iman etmiş!” buyurdu.
Muaviye radıyallahu anh. Müslim
‘Cariye, yasal bir savaşta esir alınan kadın, dişi köle demektir. İslâmiyet kölelik kurumunu, insanların yararına olarak bir anda kaldırmamış, silinip gitmesini zamana yaymıştır. Malum olduğu üzere, bin yıllar içinde oluşan bir sosyal yapıyı bir anda silip yok etmek kabil değildir. Daha büyük sancılara sebep olur. Bu hikmetten dolayı kölelik müessesesinin kaldırılması zamana yayılmış, tedricen gerçekleştirilmiştir. Ancak, İslâm dini kölelere nice haklar getirerek insanca yaşamalarını sağlamıştır.’

24. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeleri, “Ya Resûlullah! Kimimizin aklından, dile getirilmesi hâlinde günah olacak vesveseler geçiyor, bundan dolayı korkuyoruz” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?” diye sordu.
Oradakiler, “Evet!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İşte bu imandan gelir” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘İmanî konulardaki vesvese kişinin imanından kaynaklanır. Zira şeytan müminle uğraşmayı kendine iş edinmiştir. Kâfir zaten onun emrindedir. Bu durumda telaş etmemek gerekir. Ehemmiyet verilirse şişer, büyür, şüpheye dönüşür. Ehemmiyet verilmezse silinip kaybolur. Bu nevi vesveseler tahrik edici de olabilir. Bu sayede mümin hakikati araştırır, bulur, imanını güçlendirir.’

25. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle söylediğini işittim:
“İmanın tadını, Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed’i seçip bunlardan razı olanlar duyarlar.”
Abbas radıyallahu anh. Müslim

26. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şu üç nitelik kimde varsa o kişi imanın tadını hisseder:
Allah ve Resûlünü, bu ikisi dışında kalan her şeyden ve herkesten daha çok sevmek.
Bir kulu yalnız Allah rızası için sevmek.
Allah onu küfürden kurtarıp İslâm’ı nasip ettikten sonra, tekrar küfre düşmekten ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak.”
Enes radıyallahu anh. Buharî
‘Mümin çoktur, ama imanının tadını hissedebilen azdır. İşte bunun yolu gösteriliyor. Bu da tahkiki imanla mümkündür.’

27. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mümin, bir delikten iki kez sokulmaz!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Zira o, bir sonraki hadiste de belirtildiği üzere, imanın nuruyla bakar, hakikati görür, tehlikeyi sezer, dikkatli davranır. Bir kimsede bu özellik yoksa kâmil manada iman etmemiş demektir.’

28. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Müminin ferasetinden sakının, zira o Allah’ın nuruyla bakar” buyurdu ve ardından şu ayeti okudu:
“Bunda düşünüp de gerçekleri görebilenler için ibretler vardır.”
Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî

29. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden şunu işittim:
“Allah, geleceği kesin olan diriliş gününde insanları bir araya topladığı zaman, bir görevli şu ilanı yapar: “Bir amel yaparken Allah’ın yanı sıra bir başkasını tanrı edinen kimse sevabını ondan istesin! Şüphesiz, Allah şirkin her türlüsünden uzaktır!”
Ebû Sa’d radıyallahu anh. Tirmizî
‘Allah bütün varlıkların yaratıcısıdır. Bunların durumları kullukta birbirine eşittir. Hepsi acizdir, fakirdir, muhtaçtır. Hiçbirinin ilâh olmaya liyakatleri yoktur. Onlara ilahlık payesi verenler imanını yitirir, hayırdan mahrum kalırlar.’

30. “İman edenler, inanıp da inancını zulümle lekelemeyenler, işte onlardır doğru yolda olanlar!” ayeti inmişti. Bu ayet Müslümanlara çok ağır geldi, “Hangimiz nefsine zulmetmiyor ki?” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Hayır!” dedi, “Bu ayette Allah’ın yanı sıra başka tanrılar edinmek kastediliyor. Lokman, oğluna ne demişti hatırlamıyor musunuz: “Yavrum! Allah’ın yanı sıra başka tanrı edinme, çünkü bu büyük bir zulümdür.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî

31. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, aramızda ayağa kalkıp şu beş cümleyi söyledi:
“Allah asla uyumaz, uykudan pek ıraktır. Adalet terazisini indirir de, kaldırır da. Gece ameli gündüz amelinden, gündüz ameli de gece amelinden önce Allah’a yükseltilir. Onun perdesi nurdur. Perdeyi açacak olsa, Zâtının nuru bütün yaratıkları yakardı!”
Ebû Musa radıyallahu anh. Müslim
‘Bütün varlıklar ilahî isimlerin gölgeleri mesabesindedir. Hatta bazı âlimler “gölgelerinin gölgeleridir” demişler. Allah, mahlukatıyla kendisi arasına perdeler koymuştur.’

32. Ubâde radıyallahu anh, ölümü sırasında oğluna, “Oğulcuğum” dedi, “başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe imanın tadını alamazsın. Çünkü ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kâlemi yarattı ve ona kıyamete kadar olacak şeyleri yazmasını emretti” dediğini işittim. Oğulcuğum, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, “Kim bu inanç dışında ölürse benden değildir!” dediğini de işittim.”
Ubâde radıyallahu anh. Tirmizî
‘Evet, her şey kader kitabında yazılıdır. Ancak kişi kaderini bilemez. Hürdür, irade sahibidir, tercihler yapar ve tercihlerinin sonucuna katlanır. Allah, sınırsız ilmiyle olmuşları ve olacakları bilendir. Fakat kuluna mani olmaz. Çünkü irade nimetini veren de odur.’

33. Kureyş müşrikleri, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldiler, onunla kader konusunda tartışma yapmak istediler. Bunun üzerine şu ayet indi:
“Biz her şeyi bir kadere ‘ölçüye, plana’ göre yarattık.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

34. Bakî kabristanındaydık. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve oturdu. Biz de çevresine oturduk. Elindeki çubukla yere çizgiler çizmeye başladı. Sonra, “Sizden şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olan hiç kimse yoktur!” buyurdu.
Orada bulunanlar, “Ya Resûlullah, öyleyse hakkımızda yazılana güvenip ona dayanmayalım mı?” dediler.
“Çalışın! Herkes kendisi için yaratılana erişecek. Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme uygun işler yapacaklar!” dedikten sonra şu ayeti okudu:
“Fakat bundan böyle kim vermesi gerekeni verir, günahlardan sakınır ve en güzeli onaylarsa, biz de onu en kolay olana eriştiririz.”
Hazreti Ali radıyallahu anh. Buharî
‘Siz kaderinizde olanı bilemezsiniz. Tercihlerinize göre amel edersiniz. Yaptıktan sonra anlarsınız ki bunlar kaderinizde varmış.’

35. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elinde iki kitap olduğu hâlde ‘iki kitap varmış gibi’ yanımıza geldi, “Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?” diye sordu.
“Hayır, Ya Resûlullah, bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!” dedik.
Bunun üzerine sağ elindekini göstererek, “Bu, âlemlerin Rabbinden gelmiş bir kitaptır. İçerisinde cennetliklerin, onların babalarının ve kabilelerinin isimleri vardır ve sonunda da özetleri yer almıştır. Bunlar ne artırılır ne de eksiltilir, hiç değişmeden sonsuza kadar sabit kalır” buyurdu.
Sonra sol elindekini göstererek, “Bu da âlemlerin Rabbinden bir kitaptır. Bunun içinde de cehennemliklerin, onların atalarının ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da özetleri yer almıştır. Bunlar ne artırılır ne de eksiltilir!” buyurdu.
Sahabeler, “Ya Resûlullah! Madem her şey önceden olmuş bitmiş, artıp eksilmeyecek biçimde kitaba yazılmış, öyleyse niye amel ediliyor?” dediler.
Resûlullah şu cevabı verdi: “Siz, amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun. Zira, cennetlik olan kimsenin ameli, daha önce ne tür amel yapmış olursa olsun, cennet ehlinin ameliyle sonlanır. Keza, cehennemlik olanın ameli de, daha önce ne tür amel etmiş olursa olsun, cehennem ehlinin ameliyle sonlanır!”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sonra elindeki kitapları atıp ‘atar gibi yapıp’ elleriyle işaret ederek dedi ki: “Rabbiniz kullarının kaderini yazmaya artık son verdi, onların bir kısmı cennetlik, bir kısmı da cehennemliktir.”
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî
‘Not: Kaderle ilgili ince meseleleri Kulluğum Sultanlığımdır isimli eserimizde misallerle izah ettik, dileyen oradan okuyabilir.’

002. İSLÂM, İHSAN, DİN…

‘İslâm, teslim olmak, tam bir güvenle bir daha geri almamak üzere kendini vermek demektir. Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin getirdiği hak dinin adıdır. Esasen bütün peygamberlerin dini İslâmdır… İhsan ise, her ne yaparsa onu güzel yapmak, güzel davranmak, güzelce vermek manasına gelir. Dilimizde “iyilik etmek” manası yaygındır. Gerçi, iyilik etmek bir ihsandır, ama ihsan bundan ibaret değildir. Hüsn, yani güzellik kelimesinden gelen bu kelime, her amelini güzel yapmaktır. Meselâ, hadisin ifadesiyle “Allahı görür gibi namaz kılmak” bir ihsandır. İşini güzel yapmak da bir ihsandır. Nitekim, ayette “Allah muhsinleri sever” buyuruluyor ki, geniş bir manası vardır. Bu ayet bir ilkedir, hayatın her alanında uygulanabilir. İşini güzel yapan her insan, ihsan etmiş olur. Ona muhsin, yani ihsan eden denir.’

36. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında oturuyorduk. Elbisesi bembeyaz, saçı sakalı simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuktan eser yoktu. Onu hiçbirimiz tanımıyorduk.
Resûlullahın yanına oturdu, dizlerini onun dizlerine dayadı, ellerini dizlerine koydu, “Ya Muhammed! Bana İslâmı anlat” dedi.
“İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şahadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, ramazan ayında oruç tutman, hac etmenden ibarettir” buyurdu.
Adam, “Doğru söyledin” dedi.
Biz, adamın hem sorup hem de tasdik etmesine şaştık.
Adam devam etti, “İman nedir, anlat” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İman, Allah’a, Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, bir de hayır ve şerrin Allah’ın takdiri ile olduğuna inanmandır” diye cevap verdi.
Adam, “Doğru söyledin” dedi.
Sonra, “İhsan nedir?” diye sordu.
Resûlullah, “İhsan, Allah’ı görür gibi ona ibadet etmendir. Zira sen onu görmesen de o seni görür” buyurdu.
Adam, “Bana kıyametin vaktini bildir” dedi.
Resûlullah aleyhisselâm, “Bu konuda kendisine sorulan kişi sorandan daha bilgili değildir” dedi.
Nihayet adam, “Bana kıyamet alâmetlerini anlat” dedi.
Resûlullah, “Cariyenin efendisini doğurması, yalınayak, çıplak, fakir kimselerin ve koyun çobanlarının yüksek bina yapmakta yarıştıklarını ve bunlarla övündüklerini görmendir” buyurdu.
Sonra bu adam gitti.
Daha sonra, Resûlullah bana, “Ey Ömer! Soranın kim olduğunu biliyor musun?” diye sordu.
“Allah ve Resûlü en iyi bilir” dedim.
“O, size dininizi öğretmek üzere gelen Cebrail aleyhisselâmdı” buyurdu.
Ömer radıyallahu anh. Buharî

37. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İslâm beş temel üzerine yapılandırılmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna tanıklık etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe’ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

38. “Ya Resûlullah! İslâm hakkında öyle bir bilgi ver ki, bana yetsin ve İslâm hakkında sizden başka hiç kimseye soru sormaya gerek kalmasın” dedim.
Şu cevabı verdi: “Allah’a inandım de, sonra da doğru ol!” buyurdu.
Süfyan İbni Abdullah radıyallahu anh. Müslim
‘Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem iman ve amelden oluşan İslâm dinini veciz bir biçimde tanımlamıştır. Önce iman etmek, sonra da tarif edilen yolda dosdoğru yürümek. Müstakim yoldur bu. Kendilerine nimet verilenlerin yolu. Emredilenleri yapmaktan ve yasaklananlardan sakınmaktan ibarettir.’

39. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına varmıştım. Bana, “Ey Hatim’in oğlu Adiy! Müslüman ol ki kurtulasın!” buyurdu.
Ben, “İslâm nedir?” diye sordum.
“Allah’tan başka ilâh olmadığına, benim de onun Resulü olduğuma tanıklık etmen ve iyi kötü, tatlı acı her şeyiyle kadere inanmandır!” buyurdu.
Adiy İbni Hatim radıyallahu anh. İbni Mâce

40. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülillâh mizanı doldurur. Sübhanallah ve Elhamdülillâh yerle gök arasını doldurur. Namaz nurdur. Sadaka delildir. Sabır ışıktır. Kur’an ise lehine ya da aleyhine bir belgedir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini pazara çıkarır, kimisi kurtarır, kimisi de mahveder.”
Ebû Malik radıyallahu anh. Müslim

41. Numan İbni Nevfel, “Ya Resûlullah! Ben farz namazlarımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, helâli helâl, haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir şey eklemesem cennete gider miyim?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Evet!” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Numan, “Vallahi hiçbir ilave yapmayacağım!” dedi.
Câbir radıyallahu anh. Müslim

42. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Necid halkından olan bir adam geldi. Saçları karmakarışıktı. Sesini bir mırıltı hâlinde işitiyor, ama ne dediğini anlayamıyorduk. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme iyice yaklaşınca anladık ki, İslâm hakkında sorular soruyormuş.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Gece ve gündüzde beş vakit namaz var” deyince, adam, “Bu beş dışında bir borcum var mı?” diye sordu.
“Ramazan orucu var.”
“Bunun dışında oruç var mı?”
“Hayır! Fakat istersen nafile tutarsın.”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona zekatı söyleyince, adam, “Zekat dışında borcum var mı?” diye sordu.
“Hayır, ama nafile olarak verirsen o başka!”
Adam geri dönüp giderken, “Bunları ne artırırım ne de eksiltirim” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir” buyurdu.
Talha radıyallahu anh. Buharî
‘Hem bu hadis, hem de bir önceki hadis bütün müminler için büyük bir müjde ihtiva etmektedir. Özellikle günümüz insanları için fevkalade önemlidir. Zira farzları yapan, büyük günahları terk eden bir müminin cennetlik olduğu dile getirilmektedir.’

43. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim bizim namazımızı kılar, bizim kıblemize yönelir, bizim kestiğimizi yerse, işte o Müslüman’dır.”
Enes radıyallahu anh. Buharî

44. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim namazı kılar, zekatı verir ve Allah’ın yanı sıra başka bir ilâh edinmeksizin ölürse, ister hicret ‘dini için göç’ etsin, ister doğduğu yerde ölsün, onu affetmek Allah üzerine hak olur.”
Ebû Derda radıyallahu anh. Nesaî

45. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimsenin malayaniyatı ‘yararsız işleri’ terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

46. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah nazarında, kuvvetli mümin zayıf müminden daha sevimli ve daha hayırlıdır. Aslında her ikisinde de bir hayır vardır. Sana faydalı olan şey konusunda çaba göster. Allah’tan yardım dile, aciz ‘eli ermez gücü yetmez’ biri gibi olma. Başına bir musibet gelirse, “Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!” deme. “Allah takdir etmiştir. Onun dilediği olur!” de! Çünkü, “eğer” kelimesi şeytan işine kapı açar.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Hadis birçok önemli meseleyi vuzuha kavuşturmaktadır. Kuvvet toplamak meşrudur, yeter ki hak namına kullanılsın. Elden gelen yapılmalı ve neticeye erişmek için çaba harcanmalıdır. Yerinde oturmak tevekkül sayılmaz. Olup biten hâdiseler karşısında “kader” diyerek teselli bulmak mümkündür. Hadise olup bittikten sonra hayıflanmanın bir manası yoktur. Fakat gelecek için böyle deyip tembellik etmek olmaz.’

47. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Namaz, oruç ve zikir infak sayesinde yedi yüz misli katlanır.”
Muaz İbni Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘İnfak, Allah yolunda başkaları için yerli yerince harcama yapmaktır. Bu hadis bize gösteriyor ki, bir amel başka amellerin sevabını artırabilir. İnsanın manevi makamı yükseldikçe ibadetlerinin sevabı da artmaktadır. Tıpkı yüksek dereceli memurların ücretlerindeki artış gibi.’

48. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden kim içiyle dışıyla Müslüman olursa, yaptığı her bir hayır için en az on mislinden yedi yüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir günah da sadece misliyle yazılır. Bu durum, kul Allah’a kavuşana kadar böyle sürer.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Sevabın en az on misliyle yazılması lütuftur, günahın bire bir yazılması ise adaletin gereğidir. Buradan da anlaşılıyor ki, cehennem amellerin cezasıdır, fakat cennet Rahman olan Rabbimizin bir ihsanıdır. İnsanın şu cüzi amelleri kendisine bu dünyada verilen nimetleri bile karşılamaz.’

49. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte oturuyorduk. O sırada devesine binmiş bir adam geldi. Devesini mescidin avlusuna bağladıktan sonra, “Muhammed hanginizdir?” diye sordu.
Biz, “Şu dayanarak oturan beyaz kişi!” diyerek Resûlullahı gösterdik.
Adam, “Ey Abdulmuttalib oğlu!” diye seslendi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Buyur, seni dinliyorum” dedi.
“Sana bir şeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidersem bana darılma.”
“Haydi istediğini sor!”
“Rabbin ve senden öncekilerin Rabbi adına soruyorum. Seni bütün insanlara peygamber olarak Allah mı gönderdi?”
“Yemin ederim, evet!”
“Allah adına soruyorum. Gece gündüz beş vakit namaz kılmanı sana Allah mı emretti?”
“Allah’a yemin ederim, evet!” dedi.
“Allah adına soruyorum, senenin şu ayında oruç tutmanı sana Allah mı emretti?”
“Allah’a yemin ederim, evet!”
“Allah adına soruyorum. Bu zekatı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı sana Allah mı emretti?”
“Allah’a yemin ederim, evet!”
Bu soru cevap faslından sonra adam, “Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabilemin elçisiyim. Adım, Dımam İbni Sâlebe” dedi.
Enes radıyallahu anh. Buharî

50. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İslâm garip olarak başladı, başladığı gibi garip hâle dönecektir. Gariplere ne mutlu!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Garip nitelemesi bazı hadis âlimlerine göre olumlu anlamdadır. Hayret verici, şaşırtıcı, harika, sıra dışı manasında kullanılmıştır. İslâm, başlangıçta nasıl harika bir surette başarılı olduysa sonunda da öyle olacak, demektir. Nitekim, bir sonraki hadis bu manayı kuvvetlendirmektedir.’

51. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ümmetim yağmur gibidir, öncesi mi daha hayırla, yoksa sonrası mı bilinmez.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

52. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müslüman, öbür Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmedikleri kimsedir. Muhacir, Allah tarafından yasaklananları terk edendir.”
İbni Amr radıyallahu anh. Buharî
‘Bu hadis hicret kavramına yeni bir boyut getirmiştir. Günahları, haramları, kötülükleri terk etmek hicret sayılır.’

53. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müslüman, öbür Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir. Mümin, insanların canları ve malları konusunda güvenilir bildikleri kimsedir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî
‘Yani bu özellikler Müslümanda ve Müminde bulunması gereken niteliklerdir.’

54. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Her çocuk fıtrat üzerine doğar. Sonra onu annesi ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın organları tam olan bir yavru doğurması gibi. Siz kesmeden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Fıtrat üzere doğar, yani İslâm dinini tasdik hususunda kabiliyeti vardır. Göz sahibi olarak doğması nasıl fıtrattansa, İslâm dinine uygun bir yapıda dünyaya gelmek de öyledir.’

55. Yahudiler, Hazreti Ömer radıyallahu anha, “Siz bir ayet okuyorsunuz ki o ayet bize inmiş olsaydı o günü bayram yapardık” demişlerdi.
Hazreti Ömer radıyallahu anh dedi ki: Ben o ayetin indiği anı ve yeri, indiği sırada Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bulunduğu noktayı biliyorum. Arefe günü inmişti. Ben de Arafat dağındaydım. Bir cuma günüydü. Kastettikleri ayet şuydu:
“Bugün dininizi sizin için bütünledim, size olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslâmı seçtim.”
Tarık İbni Şihab radıyallahu anh. Buharî

003. İSLÂM DİNİ, MÜSLÜMAN, İSLÂM ÜMMETİ…

‘İslâm dinine inanan kimseye müslim denir. Müslüman terimi müslimin çoğul şeklidir, müslimler demektir. Lâkin lisanımızda tekil olarak da kullanılır… Din, Peygamberin bildirdiği biçimde kulluk görevlerini belirleyen ilahî yol, bu yolu tanımlayan kanunların tümü, millet, şeriat diye tanımlanır. Esasen din, millet ve şeriat terimleri aynı manaya gelir, sadece adlandırılma yönleri farklıdır. Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin getirdiği dine inanan kimselerin tümüne birden İslâm ümmeti denir.’

56. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “İslâmın alâmetleri nelerdir?” diye soruldu.
“Kendimi Allah’a teslim edip başka şeyleri terk ettim, demen, namaz kılman, zekat vermendir. Müslüman Müslüman’a haramdır ‘onun canına, malına, onuruna hürmet eder, sataşamaz’. İki Müslüman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse Müslüman olduktan sonra müşrikleri bırakıp Müslümanlara katılmadıkça hiçbir ameli kabul edilmez” buyurdu.
İbni Hakim radıyallahu anh. Nesaî
‘Müşrik Allah’ın yanı sıra başka varlıklara da ilahlıktan pay veren demektir. Bu varlık bir put, bir hayvan, bir insan olabildiği gibi bir felsefe de olabilir. Doğaya ya da sebeplere ilahlık yakıştırmak da şirke girer.’

57. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Siz, insanlar için ortaya çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız” ayeti hakkında şöyle buyurdu:
“Siz, yetmiş ümmeti yetmişe tamamlayan sonuncu ümmetsiniz. Siz, onların en hayırlısı ve Allah katında en değerli olanısınız.”
İbni Hakim radıyallahu anh. Tirmizî

58. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah sizi üç tehlikeden korudu: Peygamberinizin hepinizi helak edebilecek bedduasından, bâtıl ehlinin hak ehline tam manasıyla galip gelmesinden, sapkınlık üzerine birleşmenizden.”
Ebû Malik radıyallahu anh. Ebû Dâvud

59. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Garbın adamları kıyamet kopana kadar hak üzere galibiyete devam ederler.”
Sa’d İbni Ebû Vakkas radıyallahu anh. Müslim
‘Garbın adamları tabiri, Hicaz bölgesine oranla daha batıda yaşayacak olan bir Müslüman toplumu hatıra getirmektedir. Zaman ilerledikçe İslâm dini batıya doğru yayılmış, bu bölgelerdeki müminler dine büyük hizmetler etmişlerdir. Hadisin beşaretine göre, kıyamete kadar da galibiyetleri sürecektir inşaallah.’

60. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ümmetimden bir grup galip olmaktan hiç geri kalmaz. Allah’ın emri gelince de onlar galiptir.”
Mugire radıyallahu anh. Buharî
‘Allah’ın emri, yani kıyamet gelinceye dek bu grup üstün gelecektir. Müminlere ümit veren önemli bir müjdedir bu. Vahye dayanarak istikbale dair haberler veren Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elbette hak söylemektedir, verdiği haber aynen çıkacaktır.’

61. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ümmetimden bir grup hak üzere savaşmaya devam eder. Kendilerine meydan okuyanlara karşı zafer kazanırlar. Bunların sonuncuları deccalla savaşırlar.”
İmran radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Deccal, dini yıkmak için çaba harcayan azgın kişi demektir. Her zamanda böyle adamlar bulunur ve onlara deccal demek mümkündür. Fakat en büyükleri kıyametten önceki zamanlarda çıkacaktır. Belki de çıkmıştır! Müslümanlar onunla savaşacaklar, evet. Onun bir tek şahıs olmadığı başka hadislerden anlaşılıyor. Bir manevi şahsiyetin çekirdeği olacak. Mehdinin askerleri bunlarla savaşacaklar. Bu savaşın maddi olması da gerekmez. Zira ilimle, fikirle, hikmetle de olabilir.’

62. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bana düşmanlık etmekten sakın, aksi hâlde dinini terk etmiş olursun!” buyurdu.
Ben, “Ya Resûlullah! Allah sizin elinizle bana hidayeti ulaştırmışken ben size nasıl düşmanlık ederim!?” dedim.
“Arap kavmine düşmanlık edersen bana düşmanlık etmiş olursun” buyurdu.
Selman-ı Farisî radıyallahu anh. Tirmizî
‘Hadiste Arap kavminin zikredilmesi işarettir ki, ileride kimi insanlar dine düşmanlıklarını Arap kavmine düşmanlık biçiminde gösterecekler. Öyle de olmuştur ve olmaktadır. Dine açıktan muhalefet edemeyen bazı münafıklar Arap düşmanlığı yaparak mücadele ettiler. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Arap kavmindendir, İlahî Kitabımızın dili Arapça’dır ve İslâmiyet nuru bize oradan gelmiştir.’

63. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide girdi. Orada iki rekat namaz kıldı. Biz de onunla beraber kıldık. Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü ve şöyle buyurdu:
“Rabbimden üç şey istedim. İkisini verdi, birini geri çevirdi. Rabbimden, ümmetimi genel bir kıtlıkla helak etmemesini istedim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulmak suretiyle helak etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da istemiştim, ama bu talebim geri çevrildi.”
Amir İbni Sa’d babası radıyallahu anhdan. Müslim

64. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, bizden öncekilere cuma gününü nasip etmedi. Böylece, cumartesi Yahudilerin, pazar Hıristiyanların oldu. Allah bizi yarattı ve cuma gününü bulmayı bize nasip etti. Gerçi cuma, cumartesi ve pazar günlerinin hepsi ibadet günleridir. Onlar ‘bizden önceki ümmetler’ kıyamet günü de bize tabi olacaklardır. Biz, dünyaya en son geldik, fakat kıyamet günü en önde olacağız. Herkesten önce hesaplarımız görülüp bitirilecek.”
Huzeyfe radıyallahu anh. Müslim

65. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, ümmetim için bana iki güvence indirdi: “Sen içlerindeyken Allah onları helak etmez. Allah onları istiğfar ederlerken de helak etmez.” Zamanı gelince ben aralarından ayrılır giderim, ama geride güvence olarak istiğfarı bırakırım!”
Ebû Musa radıyallahu anh. Tirmizî
‘Helak terimi, bu dünyada başa gelen umumi musibet manasındadır. Nitekim eski kavimlerin başlarına gelmiştir. Kimi rüzgârla, kimi selle, kimi depremle yerle bir olmuşlardır. İslâm ümmetinin helake karşı güvencesi istiğfarıdır, tevbesidir, af talebidir. Bu hadis, gerek ferdi günah için, gerekse umumi günah için istiğfar edip af dilemenin önemini vurgulamaktadır.’

66. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah bir ümmete rahmet diledi mi, peygamberlerini kendilerinden önce dünyadan alır ve onu ümmete bir öncü ve hazırlayıcı yapar. Bir ümmetin helâkini diledi mi, onları peygamberleri hayattayken cezalandırır, onun gözü önünde helak eder. Böylece, inkârları ve yalanlamaları sebebiyle helaklerinden dolayı peygamberin içi rahatlar.”
Ebû Musa radıyallahu anh. Müslim

67. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kıyamet gününde, ümmetimin alâmetlerinden biri secde sebebiyle alınlarında oluşan parlaklık, öbürü abdest sebebiyle kollarında meydana gelen parlaklık olacaktır.”
Abdullah İbni Büsr radıyallahu anh. Tirmizî

68. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden önce geçen ümmetlere nazaran sizin ömrünüz, ikindiden guruba kadar olan süre gibidir. Tevrat ehli gün ortasına kadar Tevrat ile amel ettiler, daha fazla devam edemediler, onlara kıratlarla ücretleri verildi. Sonra İncil sahipleri ikindi namazına kadar İncile göre çalıştılar, daha fazla devam edemediler, onlara da kıratlarla ücretleri verildi. Bize ücretimiz onlarınkine oranla iki kat verildi. İki kitap mensupları, “Ey Rabbimiz! Bize bir kat, bunlara iki kat verdin, oysa biz amel bakımından onlardan ileriyiz!” dediler. Allah, “Ücret verirken size bir haksızlık yaptım mı?” buyurdu. Onlar, “Hayır!” dediler. “Öyleyse, bu benim lütfumdur, dilediğime veririm” buyurdu.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî
‘İnsanlık ömrü bir güne benzetilirse Müslümanların ömrü ikindi ile akşam arası kadardır. Öbürlerine oranla kısadır, ama bereketledir. Bu hadis, “kıyamet akşam vakti kopacak” rivayetine de bir açıklama getirmektedir.’

69. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Benim ümmetim kendisine merhamet edilmiş bir ümmettir, ahirette azap görmeyecektir. Ümmetimin azabı fitneler, depremler ve öldürülmeler yüzünden dünyada olacaktır.”
Ebû Musa radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Bu misebetler kısmidir. Eski kavimlerinki gibi umumi bir helak değildir. Günahlarına mukabil bazı arzî ve semavî afetler başlarına gelecek, onları günahlarından arındıracak. Kâinatta hiçbir hadise tesadüfî olmadığı gibi sel, deprem, fırtına gibi felaketler de elbette tesadüfî olamaz. Onların her biri birer askerdir, bir emre göre hareket eder, vazife yapar.’

70. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ümmetimden beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenlerin arasında bulunacak. Onlar, mallarını ve ailelerini feda etmek pahasına beni görmek isteyecekler.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

71. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İmtina edenler dışında bütün ümmetim cennete girecektir!” diye buyurdu.
Bunun üzerine, “İmtina edenler de kim?” dediler.
“Kim bana itaat ederse cennete girer, isyan eden imtina etmiş demektir!” buyurdu.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

72. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Rumlar insanların ekserisi olduğu bir sırada kıyamet kopar” buyurdu.
Müstevrid radıyallahu anh. Müslim

73. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizi bıraktıkları sürece siz de Habeşlileri bırakın. Sizi terk ettikleri sürece siz de Türkleri terk edin.”
Ebû Sekine rahimehullah. Ebû Dâvud
‘Bu kavimler sizinle savaşmadıkları sürece siz de onlarla savaşmayın.’

004. İHLAS, NİYET, RİYA, RIZA…

‘İhlas, her işi Allah için yapmak, ibadeti yalnız emredildiği için yerine getirmek, başka bir gaye gözetmemek, ibadette Allah’tan başka şahit istememek, amelleri kirlerden arındırmaktır… Niyet, kalbin bir işe yönelmesidir. İhlasın ruhudur. Niyet, kalbin fiilidir, dille söylense de olur, söylenmese de. Önemli olan kalbin gafil olmamasıdır. Niyetsiz amel olmaz… Riya, gösteriş, insanlar görsün diye ibadet yapma, kendini gösterme arzusu, bir işi Allah rızası için değil de insanlara iyi görünmek için yapma, iki yüzlülük diye tanımlanır… Rıza ise, razı olma, hoşnutluk, memnunluktur. Kaderdeki hükmün kaza olmasını hoş karşılama, acılı da olsa memnun olmadır. İster belâ gelsin, ister nimet, her ikisini de Allah’tan bilip aynı kabul etmektir. Müminde bulunması gereken yüksek bir niteliktir.’

74. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şurası muhakkak ki, insanlar kıyamet günü niyetlerine göre diriltileceklerdir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Burada niyetin önemi dile getirilmiştir. Amellere ruh veren niyettir. Allah evleviyetle niyetlere bakar. Zahiren şer gibi görünen hâdiseler dahi niyet sayesinde hayra inkılap eder. Niyeti ve ihlası düzelten ve besleyen kaynak ise şuphesiz imandır, marifetullahtır, muhabbetullahtır.’

75. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah bir topluma azap indirdi mi, o toplumun bütün bireylerine isabet eder. Ölümlerinden sonra herkes kendi niyetine göre diriltilir.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî
‘Hepsine isabet etmese de sadece azgınları cezalandırsaydı bu durum imtihan sırrına aykırı olurdu. Herkes ister istemez inanmak zorunda kalırdı. Elmas kim, kömür kim belli olmazdı.’

76. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Şu hâlde kimin hicreti Allah’a ve Resûlüne ise, onun hicreti Allah’a ve Resûlünedir. Kimin hicreti elde edeceği bir dünyalık ya da nikâhlanacağı bir kadın içinse, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.”
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Buharî

77. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim, Allah’ın yanı sıra başta tanrı edinmeden, tam bir ihlasla, yani Allah’ın birliğine inanarak, ona içtenlikle kulluk ederek, namaz ve zekat vazifelerini yapar hâlde dünyadan ayrılırsa, Allah’ın rızasını kazanarak ölmüş olur.”
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

78. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimse samimi olarak İslâma girerse Allah onun daha önceki iyi işlerini sevap olarak yazar, fakat kötü işlerini affeder. Müslüman olduktan sonra, yaptığı her iyi iş için en az on misli olmak üzere yedi yüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir kötülük için, şayet Allah affetmezse, sadece bir günah yazılır.”
Ebû Said radıyallahu anh Buharî

79. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! “Rablerine döneceklerini bildikleri için, ruhları ürpererek vermeleri gerekeni verirler, iyilik yapmak hususunda yarışırlar.” ayetinde sözü edilenler, şarap içenler ve hırsızlık yapanlar mı?” dedim.
Bana şu cevabı verdi: “Hayır. Aksine onlar, oruç tutan, sadaka veren, ama yaptıkları bu hayırların kabul edilmemesinden korkan kimselerdir. Bir sonraki ayette, “İşte onlar iyi işlerde yarış ederler” buyurulmuştur.”
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

80. Muaviye, “Bana bir mektupla tavsiyeni yaz, fakat çok şey yazma!” diye bana bir mektup yolladı.
Ben de cevaben şöyle yazdım:
“Selâm üzerine olsun! Bundan sonra: Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, “Kim halkın gazabını dinlemeden Allah’ın rızasını ararsa, insanların sıkıntısına karşı Allah yeter. Kim de Allah’ın gazabını dinlemeden halkın rızasını ararsa, Allah onu insanlara havale eder” dediğini işittim. Selâm üzerine olsun!”
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî
‘Amelinde Allah rızasını aramak ihlas, halkın rızasını öne almak riyadır.’

81. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ümmetimin bireyleri içlerinden geçeni gerçekleştirmedikçe ya da onları dile getirmedikçe, Allah onları niyetleri yüzünden hesaba çekmeyecektir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Bu hadiste de büyük bir müjde vardır. Zira içimizden geçenler yüzünden hesaba çekilseydik helak olurduk! Rahmanın merhametine bak ki, amele dönüşmese bile iyi niyete sevap veriyor da kötü niyeti affediyor.’

82. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden işittim:
“Bilgin tanınmak, kıt akıllılarla tartışmak, insanların ilgisini çekmek gibi maksatlarla ilim öğrenen kimseyi Allah cehenneme atar.”
Ka’b İbni Malik radıyallahu anh. Tirmizî
‘Hadis, ilimde ihlasın önemine dikkat çekiyor. İlim Allah rızası için öğrenilmeli. Başka bir niyetle, faraza şöhret, makam ya da mal kazanmak niyetiyle ilim tahsil etmek riyakârlıktır.’

83. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün, “Hüzün kuyusundan Allah’a sığının!” buyurdu.
Oradakiler, “Ya Resûlullah, hüzün kuyusu nedir?” diye sordular.
“O, cehennemde bir vadidir. Cehennem, o vadiden her gün yüz kere Allah’a sığınır.”
“Ya Resûlullah! Oraya kimler girecek?” denildi.
“Oraya amellerinde riya yapan okuyucular girecektir!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

84. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ahirzamanda din aracılığıyla dünyayı elde etmeye çalışan kimseler olacak. Bunlar, insanlara hoş görünmek için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki koyun postu yanlarında kaba kalır. Dilleri baldan tatlıdır, ancak kalpleri kurtlarınkinden bile vahşidir. Allah şöyle diyecektir: “Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa bana karşı yiğitlik mi taslıyorsunuz? Mukaddes Zâtıma yemin olsun, üzerlerine, içlerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, onların halîm olanları bile şaşkına dönecekler!”
İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî
‘Bu hadis bir önceki hadise de açıklık getiriyor. Gösteriş için Kur’an okuyan, şahsi menfaat temini maksadıyla dinden, imandan, amelden söz eden âlimlere şiddetli tokat vuruyor. Bu haber aynen zuhur etmiş, etrafı dünyası için dinini satan nice kötü âlimle dolmuştur. Âlimlerin fesadı umumi fesadın sebebidir. Zira avam insanlar âlimlere bakarak yollarını bulurlar. Örnek olması gerekenler saparsa, onların izinden yürüyenler de sapar. Bu da umumi bozulmayı netice verir. İlahî azabın başa gelmesine zemin hazırlar.’

85. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu şöyle buyurmuştur: “Ben kendisine ortak koşulanların ortaktan en ırak olanıyım. Kim bir amel yapar da buna benden başkasını ortak ederse, onu ortağıyla baş başa bırakırım.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Yani ameller sadece Allah için yapılmalı, hem Allah için, hem de başka bir maksatla olmamalıdır.’

86. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde, Allah katında en kötü olanlardan bir kısmını da iki yüzlülerdir. Bunlar, kimilerine bir yüzle, kimilerine başka bir yüzle giden insanlardır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

87. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kimin dünyada iki yüzü varsa, kıyamet günü onun ateşten iki dili olacaktır.”
Ammar radıyallahu anh. Ebû Dâvud

88. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Bağırsakları karnından dışarı fırlar. Onları, eşeğin değirmen taşını döndürdüğü gibi döndürür.
Derken, cehennemdekiler etrafına toplanırlar, “Ey filan! Sen bize dünyadayken iyiliği emredip kötülüğü yasaklamıyor muydun?” derler.
O da, “Evet, size iyiyi emrederdim ama kendim yapmazdım, kötüyü yasaklardım ama kendim yapardım” diye cevap verir.
Üsame radıyallahu anh. Buharî

89. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Biz o sırada Mesih Deccal meselesini konuşuyorduk.
Resûlullah, “Ben size, nazarımda sizin için Mesih Deccaldan daha ürkütücü bir şeyi haber vereyim mi?” buyurdu.
“Evet! Ya Resûlullah! Söyleyin!” dedik.
“O, şirkin gizli olanıdır. Bir adam kalkıp namaz kılar, bu namazını kendisine bakanlar sebebiyle güzel kılar, işte bu gizli şirke örnektir” buyurdu.
Ebû Said radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Şirk, yani Allah’ın yanı sıra başka ilâh edinmek Deccal fitnesinden daha tehlikelidir. Bunun bir sebebi de şirkin imana aykırı olmasıdır. Oysa dinin temeli imandır. Amelsiz cennete gidilebilir, ama imansız asla gidilmez. Üstelik, şirk illetine her birey tutulabilir, fakat ahirzaman Deccalı herkesi etkileyemez.’

90. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şüphe yok ki riyanın azı bile şirktir. Kim Allah dostuna düşmanlık yaparsa, şüphesiz Allah ile savaşa tutuşmuş olur. Allah, söz dinleyen, günahlardan sakınan ve halktan uzak duran kullarını hakikaten sever. Onlar, görünmedikleri zaman aranmazlar, hazır bulundukları zaman davet edilmezler, insanlar tarafından tanınmazlar. Kalpleri nurlu hidayet kandilleridir. Nice zor meselenin ve ağır belânın altından kalkarlar.”
Hazreti Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Bu hadis velileri tarif ediyor. Lisanımızda evliya diye anılan zatlar Allah’ın sevgili kullarıdırlar. Onlar genellikle tanınmazlar. Fakat görünmeyen nur kaynaklarıdırlar. İnsanların imanlarına hizmet ederler. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemden sonra irşat vazifesi hakiki âlimlerin ve velilerin omuzundadır.’

91. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dört haslet vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse tam anlamıyla münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir parça var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar.”
İbni Amr radıyallahu anh Buharî
‘Münafık, kâfir olup da Müslüman görünen kimsedir. Onun bazı alâmetleri bu hadiste belirtilmiştir. Kişi bazen de kâfir olmaz, fakat bu sıfatlardan bazılarını taşıyabilir. Bunlara hemen münafık damgası vurulmamalıdır. Zira bu özellikler her zaman nifaktan kaynaklanmaz.’

92. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
Kıyamet günü öncelikle sorgulanacak kimseler vardır. Bunlardan biri Kur’an’ı bilip okuyan, biri Allah yolunda ölen ve biri de malca zengin olandır.
Allah, Kur’an okuyana, “Ben Resûlüme indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?” diye sorar.
Adam, “Evet, Rabbim!” der.
“Bildiklerinle ne amelde bulundun?” diye sorar.
Adam, “Ben onu gece gündüz okurdum” der.
Allah, “Yalan söylüyorsun!” der.
Melekler de ona, “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar.
Allah ona, “Sen, falanca Kur’an okuyor, demeleri için okudun, nitekim onlar da bunu söylediler” der.
Sonra, mal sahibi getirilir. Allah, “Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?” der.
Zengin, “Evet ya Rabbi” der.
Allah, “Sana verdiğimle ne iş yaptın?” diye sorar.
Adam, “Yakınlarıma yardım eder ve sadaka verirdim” der.
Allah ona, “Sen, falanca cömerttir, demeleri için öyle yaptın, nitekim onlar da bunu söylediler” der.
Sonra, Allah yolunda ölen getirilir. Allah ona, “Niçin öldürüldün?” diye sorar.
Adam, “Senin yolunda cihad etmem emredilmişti, ben de öldürülünceye kadar savaştım” der.
Allah ona, “Yalan söylüyorsun!” der.
Melekler de, “Yalan söylüyorsun!” diye çıkışırlar.
Allah, “Sen, falanca cesurdur desinler diye cihada katıldın, insanlar da öyle söylediler” buyurur.
Ey Ebû Hureyre! Bu üç kişi Allah’ın ilk üç mahlukudur ki kıyamet günü cehennem onların zararına kabarır!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

005. İLİM, ÂLİM, TÂLİM…

‘İlim, bilme, bilgi sahibi olma, bir şeyin zihne yansıyan ve hafızada saklanan sureti diye tanımlanır. İlim sahibi kimseye âlim denir. İlim Rabbimizin sıfatlarından biridir. Allah alîmdir, yani sınırsız ilim sahibidir. İlim öğretmeye tâlim, ilim öğrenmeye taallüm denir. İslâm dini ilme büyük kıymet vermiş, ilimle meşgul olmayı en büyük ibadetlerden biri saymıştır. Nitekim, bu bölümdeki hadisler ilmin kıymetini gayet güzel bir biçimde göstermektedir. En yüksek ilim ise marifetullah, yani Rabbimizi tanıma ilmidir.’

93. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kısım insanlar Allah’ın kitabını okuyup ondan ders almak üzere Allah’ın evlerinden birinde toplanacak olsalar, üzerlerine mutlaka sekinet iner ve onları ilahî merhamet bürür, melekler kanatlarıyla sararlar. Allah, huzurundaki yüce bir toplulukta onları anar.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî
‘Sekinet, ruh huzuru, güven hissi, sükunet hali, dinginlik demektir. Kur’an hakikatlerini okuyup müzakere edenlerin üzerlerine iner. Onların ruhları dalgasız deniz gibi sakindir. Başkaları korkarken onlar korkmazlar, başkaları kaygılanırken onlar kaygılanmazlar, başklaları hüzünlenirken onlar hüzün nedir bilmezler. Daha cennete gitmeden kalplerinde cenneti yaşarlar.’

94. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah’tan faydalı ilim dileyin, faydasız ilimden Allah’a sığının” buyurdu.
Câbir radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Bu hadis ilim tahsil edenler açısından fevkalade önemlidir. Faydasız ilim tabirini iki türlü anlamak mümkündür. Biri, ilmin hakikaten faydasız olması, insana zaman kaybından başka bir şey kazandırmamasıdır. Günümüzde genel kültür adı altında öğrenilen pek çok bilgiler böyledir. Öbürü, zatında faydalı olmakla birlikte amel edilmemesi sebebiyle faydasız olması, sahibini mesuliyet altında bırakmasıdır. Kişi onları bilir, başkasına söyler, ama kendisi uygulamazsa fayda yerine zarar görür.’

95. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim ilim talep ederse, bu işi onun geçmişteki günahlarına kefaret olur.”
Sahbere radıyallahu anh. Tirmizî
‘Kefaret olur, yani günahlarının affına vesile olur. Zira iyi amel kötü ameli siler süpürür.’

96. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Benden Kur’an dışında bir şey yazmayın! Kur’an’dan başka bir şey yazan, onu hemen silsin!”
Ebû Said radıyallahu anh. Müslim
‘Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sahabelerine bir ikazıdır bu. Hadislerin ayetlere karıştırılması ihtimalinden dolayı böyle buyurmuştur. Fakat bir süre sonra hadis yazmaya da izin vermiştir. Nitekim, sıradaki üç hadis bu izni açıkça bildirmektedir.’

97. Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden işittiğim her şeyi yazıyordum. Kureyş, “Sen her şeyi yazıyorsun, halbuki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir insandır, memnunken de konuşur, öfkeliyken de” diyerek beni bu işten men ettiler. Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim. Sonra durumu Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme anlattım. Parmağıyla ağzına işaret ederek, “Yaz! Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki bundan haktan başka bir şey çıkmaz!” buyurdu.
İbni Amr radıyallahu anh. Ebû Dâvud

98. Medineli sahabelerden biri, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Ben senden bir söz işitiyorum, çok hoşuma gidiyor, ancak hafızamda tutamıyorum” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, eliyle yazar gibi yaparak, “Sağ elini yardıma çağır!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

99. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeleri arasında, İbni Amr dışında, benden daha çok hadis bilen yoktu. O yazıyordu, ben yazmıyordum.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

100. Bir keresinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına girmiş, odasını doldurmuştuk. Yanı üzerine yatıyordu, bizi görünce ayaklarını topladı, “Bilin ki, benden sonra, insanlar ilim talep etmek üzere size gelecekler. Onlara merhaba deyin, selâm verin ve ilim öğretin!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

101. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana emretti, ben de onun için Süryani yazısını öğrendim.
“Vallahi ben yazı işimde Yahudiye güvenemiyorum!” diye buyurmuştu.
Zeyd İbni Sabit radıyallahu anh. Buharî
‘Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem gerekli hâllerde mektuplar ve sözleşmeler yazdırıyordu. Daha sonraki nesillere intikal eden Nebevî mirasın bir kısmı da bu yazılı belgelerdir. Bazıları şimdi bile mevcuttur, müzelerde korunmaktadır.’

102. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her kim ilim istemek için bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Ondan hoşlandıkları için, melekler ilim arayanın üzerine kanatlarını gererler. Göklerdekiler, yerdekiler ve sudaki balıklar bile ilim talep edenin günahının affı için yalvarırlar. Âlimin âbide ‘ibadet edene’ üstünlüğü, dolunayın yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz, âlimler peygamberlerin mirasçılarıdırlar. Peygamberler, ne dinarı ne de dirhemi miras bırakmışlardır. Onların mirası ilimdir. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasibi elde etmiş olur.”
Ebû Derda radıyallahu anh. Tirmizî

103. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İleride fitneler ‘kargaşalar’ olacak. O fitnelerde kişi mümin olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Allah kime ilimle hayat vermişse işte onlar bu tehlikelerden kurtulurlar.”
Ebû Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce

104. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, benim sözümü işitip belledikten sonra başkasına ileten kimsenin yüzünü ölümden sonra dirilme gününde ak etsin. Nice ilim taşıyıcılar vardır ki âlim değildirler, ama kendilerinden daha âlim olanlara taşırlar.”
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce
‘İlim öğrenmeye teşvikin yanında onu yaymanın önemi de vurgulanmaktadır. Kişi vardır, ne ilim öğrenir ne de amel eder, bu adam dalalettedir. Kişi vardır, amel eder, fakat ilim bilmez, bu adam cahildir, kolay aldanır. Kişi vardır, ilim öğrenir, amel etmez, ilminden kendisi bile yararlanamaz, bunun durumu tehlikelidir. Kişi vardır, ilim öğrenir, amel de eder, ama ilmini kendine saklar, başkasına yaymaz, bu adam cimridir, mesuldür. Kişi de vardır, ilim öğrenir, kendisi amel eder, başkalarını yararlandırır, işte Efendimizin mirasını devralan hakiki âlimler bunlardır.’

105. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şüphesiz ki Allah, ilmi insanların ellerinden söküp almaz, ilmi âlimleri almakla alır. Âlimlerden kimse kalmayınca insanlar cahil imamlar ‘önderler’ edinirler, onlara sorular sorarlar. Onlar da fetva verir, hem kendileri sapar hem de onları saptırırlar.”
İbni Amr radıyallahu anh. Buharî
‘Hakikat ilminin âlimleri kandiller gibidirler, âlemi aydınlatırlar. Onların ölümü âlemin ölümü gibidir. İnsanlar karanlıkta kalır, önlerini göremez olurlar. O zaman körler körlere yol göstermeye kalkışır, hem sapar, hem saptırırlar. Hepsi birden uçuruma yuvarlanırlar.’

106. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, kimin hayrını dilerse, onu dinde fakih yapar.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî
‘Fakih, dinin inceliklerini anlayabilen âlim demektir. Terim olarak, İslâm hukukunu bilen kimseler için kullanılır.’

107. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ölen insanların amelleri kesilir, ancak sürüp giden bir sadaka, yararlanılan bir ilim, salih bir evlat bırakan üç tip insanın ameli devam eder.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Bunlar kişiye ölümünden sonra da sevap kazandırırlar. Çünkü, sebep olan yapan gibidir, diye genel bir ilke vardır.’

108. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bu ümmetin sonradan gelenleri önceden gelenlerine lânet ettiği zamanlarda kim bir hadisi söylemeyip saklarsa, Allah’ın indirdiğini saklamış olur.”
Câbir radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Sonradan gelenlerin önceden gelenlere lânet etmesi ileri derecede fesada, bozulmaya ve çürümeye alâmettir. Böyle karanlık bir zamanda hakikati dile getiren bir hadis hidayet kandili gibidir, insanları hakka götürür. Bu sebeple mutlaka dile getirilmesi, yayıması gerekir. Zira nur karanlıkta daha ziyade parlar.’

109. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Miras ilmini ve Kur’an’ı öğrenin, bunları halka da öğretin, çünkü benim ruhum alınacak.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî
‘İslâm toplumunda dinî ilimleri bilen âlimlerin bulunması gerekir. Eğer o toplum böyle âlimler yetiştirmezse hepsi vebal altında kalır. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bu ilimleri ümmetine tavsiye buyurmuştur.’

110. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bilin ki, rahat koltuğunda otururken, kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman, kişinin, “Bizimle sizin aranızda Allah’ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz, nelere haram denmişse onları haram sayarız” diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Allah Resûlünün haram kıldıkları da tıpkı Allah’ın haram kıldıkları gibidir.”
Mikdam radıyallahu anh. Tirmizî
‘Günümüzdeki bazı âlim taslaklarını görür gibi haber veren bu hadis de mucize nevindendir. Hadisin, sünnetin, bunları bilip bildirmenin önemi kesin bir ifadeyle dile getirilmiştir. Evet, Kur’an İslâmiyet âleminin güneşidir. Fakat sünnet de o güneşin ışıkları mesabesindedir. Resûlulllah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Kur’an’ın hem en birinci müfessiri, hem de en ileri tatbikçisidir. Allah onu bütün insanlara örnek olarak göndermiştir. Bu hususa giriş sayfalarında da temas ettik, bakılabilir.’

111. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cemaate namaz kıldırdıktan sonra şunları söyledi:
“Sizden biri, koltuğuna kuruluyor da Allah’ın haramlarını sadece Kur’an’da indirdiklerinden ibaret mi sanıyor! Dikkat edin! Vallahi, ben duyurdum, emrettim, birçok konuda yasaklar koydum. Bunlar, Kur’an’ın bir misli kadar vardır. Belki de daha çoktur. Allah celle celâlühu, kendilerine kitap verilenlerin ‘Hıristiyanların, Yahudilerin’ evlerine izinsiz girmenizi helâl kılmamıştır. Kadınları dövmenizi helâl kılmamıştır…”
İrbaz İbni Sariye radıyallahu anh. Ebû Dâvud

112. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa derhal almaya herkesten fazla hak sahibidir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî
‘Hikmet, iyiyi kötüden ayırma bilgisi, faydalı söz, hayırlı öğüt manasına gelir. İnsana faydalı olan bilgiler nerede bulunursa bulunsun onu elde etmeye mümin daha ziyade layıktır. Zira bütün güzelliklerin kaynağı esas itibariyle dindir, insanlar onu zamanla geliştirirler. Hayırlar insanlık âlemine peygamberler eliyle getirilmiştir. Bazen o peygamber unutulur, ama izleri kalır, nesilden nesile aktarılır. Güneş battıktan sonra ısısının bir süre daha yeryüzünde kalması gibi.’

113. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim ilim tahsili için yola çıkarsa, geri dönünceye kadar Allah yolundadır.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

114. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İlim üçtür. Bunlardan fazlası fazilettir. Muhkem ayet, sahih sünnet, âdil taksim.”
İbni Amr radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Muhkem ayet, anlamı açık olan ayettir. Sahih sünnet, senetli, belgeli, güvenilir kaynaklara dayalı sünnettir. Âdil taksimden maksat miras ilmidir.’

115. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, cahillerle tartışmak ya da makam elde etmek için öğrenmeyin. Bunu yapana ateş gerekir, ateş!”
Câbir radıyallahu anh. İbni Mâce

116. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim bildiği bir ilmi kendisine sorulunca gizlerse, Allah da onu ateşten bir gemle gemler.”
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

117. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah rızası için yapılacak yardımın en üstünü, kişinin bir ilim öğrendikten sonra onu Müslüman kardeşine öğretmesidir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

118. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mümin, sonu cennet olana kadar hayır işitmekten asla doymayacak.”
Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî

119. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir fakih şeytan için bin abidden daha çetindir.’
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî
‘Fakih, dinin inceliklerini anlayabilen âlim demektir. Âbid ise, ibadet eden manasına gelir. Hakla bâtılı ayırarak insanları aydınlatan bir âlim şeytanın en büyük hasmıdır.”

120. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yok edilmeden önce ilmi öğrenmelisiniz. Onun yok edilmesi, ortadan kaldırılmasıdır. Âlim ve talebe sevapta ortaktırlar, öbür insanlarda hayır yoktur!” buyurdu.
Ebû Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce

121. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Gökyüzüne dikkatle baktıktan sonra, “Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı zamanlardır. Öyle ki, bu konuda insanların elinden bir şey gelmez!” buyurdu.
Bunun üzerine, Ziyad İbni Lebid, “Bizler Kur’an’ı okuyorken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onu hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza ve kadınlarımıza okutacağız!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ona, “Anasız kalasın, ey Ziyad! Ben seni Medine âlimlerinden sayıyordum. İşte Tevrat, işte İncil! Yahudilerin ve Hıristiyanların ne işine yarıyor!” buyurdu.
Ebû Derda radıyallahu anh. Tirmizî
‘Kur’an yok olmayacak, fakat müminler ondan faydalanmayacaklar. Bu da onların cahil kalmalarına sebep olacak. Bu haber de aynen gerçekleşmiş, Kur’an duvarlarda bir resim gibi bırakılmıştır.’

122. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescitte otururken üç adam geldi. İkisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yönelerek önünde durdular. Birinci adam uygun bir yere oturdu. İkincisi, onun gerisine oturdu. Üçüncü adam dönüp gitti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Size üç adam hakkında bilgi vereyim mi? Bunlardan biri Allah’a sığındı, Allah da onu himayesine aldı. Diğeri hayâ etti, Allah da onun bu hayalı tavrını kabul etti. Üçüncüsü ise geri döndü, Allah da ondan yüz çevirdi.”
Ebû Vâkid el-Leysî radıyallahu anh. Buharî

123. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İlim talebi her Müslüman’a farzdır. İlmi, ona layık olmayan kimseye öğretmek, domuzun boynuna elmas, inci, altın gibi değerli takılar takmaya benzer.”
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Evet, ilim her Müslümana farzdır, ama hangi ilim? Ve ne kadarı? Bu hususta âlimlerimiz veciz bir izah yaparlar: Ameli farz olanın ilmi de farzdır. Söz gelişi, bir çocuk rüşde erdi mi gusül ona farz olur, o zaman gusül ilmini öğrenmek de farz olur. Zengin olana hac farz olur, onunla birlikte hac ilmi de farz olur. Öbür ameller de böyledir. Öz hâlinde iman ilmi ise daimî farzdır. Çünkü bunun belirli bir zamanı yoktur.’

124. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bana, “Ey Ebû Zerr! Senin evden ayrılıp Allah’ın kitabından bir ayet öğrenmen, yüz rekat namaz kılmandan daha hayırlıdır. İlimden bir bölüm öğrenmen, onunla amel edilsin ya da edilmesin, bin rekat namazdan daha hayırlıdır” buyurdu.
Ebû Zerr radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Hadiste sözü edilen namazlar nafile namazlardır.’

125. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide girince halka olmuş oturan iki topluluk gördü. Birinci topluluktaki kimseler Kur’an okuyor ve Allah’a yalvarıyorlardı. Öbür topluluktakilerse, ilim öğreniyor ve öğretiyorlardı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Her ikisi de hayır üzeredir. Şunlar Kur’an okuyor, Allah’a yalvarıyorlar. Allah, dilerse onlara verir, dilemezse vermez. Bunlar ise, öğrenip öğretiyorlar. Ben de bir muallim ‘öğretmen’ olarak gönderildim!” buyurdu ve ilim halkasına oturdu.
İbni Amr radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Zira ibadetin faydası kişinin şahsınadır, oysa ilmin faydası umumadır. İnsanlara rehberlik etmek için gönderilen Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin konumuna ilim halkası daha uygundur.’

126. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, biri âbid, öbürü âlim olan iki kişiden söz edilmişti.
“Âlimin âbide üstünlüğü, benim, sizden birinize üstünlüğüm gibidir. Allah, melekleri, göklerde bulunanlar, yuvalarındaki karıncalara, denizlerdeki balıklara varıncaya kadar yeryüzündeki bütün yaratıklar, halka hayrı öğreten kimsenin affı için dua ederler” buyurdu.
Ebû Ümame radıyallahu anh. Tirmizî

127. “Ya Resûlullah! Ben, senden pek çok hadis işittim. Ancak sonradan işittiklerimin önceden işittiklerimi unutturmasından korkuyorum. Bana geniş anlamlı bir söz söyle!” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah’tan sakınarak bildiklerini uygula, günahlardan uzak dur!” buyurdu.”
Yezid İbni Seleme radıyallahu anh. Tirmizî

128. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlar bilgi edinmek maksadıyla size sorular sormayı sürdürürlerken, sonunda, “Anladık, Allah her şeyin yaratıcısıdır. Peki Allah’ı kim yarattı?” diyecekler.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Bu soru daha sonraki insanlar tarafından aynen sorulmuştur. Oysa Allah, tanımı icabı, yaratan fakat yaratılmayandır. Yaratılan varlık ilâh olamaz. Allah’ı kim yarattı diye soran kişi öncelikle Allah’ı yaratılan bir varlık olarak kabul ediyor, sonra da sorusunu ona dayandırıyor. Bu bir safsatadır, aldatmadır. Allah yaratılan bir varlık olamaz ki yaratıcısı sorulsun, diye cevap vermek gerekir.

Not: Bu tür soruların cevapları Özel İnsanlar Arıyorum adı altında toplanan kitaplarımızda vardır, isteyen okuyabilir.’

‘Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri’ – I

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Yine Bir Mayıs Ayı ve Anneler Günü

Yine bir Mayıs ayı ve Anneler Günü, dinimizde olmayan ve uydurulmuş... Bugünkü anlamıyla ilk Anneler …

Kapat