Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / “Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – VII

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – VII

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” Kitabı – 7

Yazar: Ömer SEVİNÇGÜL

BÖLÜM 026-030

026. AMEL-İ SALİH, TAKVA…

‘Amel, iş, bir gayesi olan fiil, bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları, ibadet, taat manasına gelir. İlahî emirlere uymak ve yasaklardan kaçınmak demektir. İman ağacının meyvesidir. Amel imanı pekiştirir. İmansız amel kabul edilmez. Amelsiz iman ise günah demektir, Allah bu kulunu dilerse affeder, dilerse cezalandırır. Ne kadar azap da çekse, imanla ölen bir kul sonunda cennete girecektir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek birer amel olduğu gibi, adam öldürmemek, zina etmemek, sarhoşluk veren içkileri içmemek gibi fiiller de birer ameldir. Terim olarak, emredileni yapmaya amel-i salih, yasaklardan sakınmaya takva denir. Amellerin de kendi aralarında önem dereceleri vardır. Farz, vacip, sünnet, müstehab, mübah, mekruh, haram … gibi.’

482. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Hangi insan daha hayırlıdır?” diye soruldu.
“Ömrü uzun, ameli de güzel olandır” buyurdu.”
“Öyleyse insanların kötüsü kimdir?” diye soruldu.
“Ömrü uzun, ameli kötü olandır!” buyurdu.”
(Ebû Bekre radıyallahu anh. Tirmizî) 

483. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah bir kulun hayrını diledi mi onu çalıştırır!” buyurmuştu.
“Onu nasıl çalıştırır?” diye soruldu.
“Ölmeden önce iyi işler yapmayı nasip eder” buyurdu.
(Enes radıyallahu anh. Tirmizî)

484. Bir gün, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sahabelerine, “Şu kelimeleri kim benden alıp da onlarla amel edecek ve onlarla amel edecek olana öğretecek?” diye sordu.
“Ya Resûlullah, ben..!” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elimden tuttu, “Haramlardan uzak durursan insanların en abidi ‘ibadet edeni’ olursun. Nasibine rıza gösterirsen insanların en zengini olursun. Komşuna güzel davranırsan hakiki Mümin olursun. Kendin için istediğini başkaları için de istersen gerçek Müslüman olursun. Bir de, fazla gülme, zira çok gülmek kalbi öldürür” buyurdu.
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî)

485. Bir seferde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte yürüyorduk. “Ya Resûlullah! Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!” dedim.
“Önemli bir soru sordun. Bu, Allah’ın kolaylık nasip ettiği kimseye kolay gelir. Allah’a ibadet eder, ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekat verirsin, ramazan orucunu tutarsın, hac yaparsın!” buyurdu.
Sonra, “Sana hayır kapılarını göstereyim mi?” diye sordu.
“Evet, Ya Resûlullah” dedim.
“Oruç perdedir. Sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yok etmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin nişanıdır” buyurup şu ayeti okudu:
“Geceleri yataklarından kalkar, bir korkuyla, bir ümitle Rablerine yalvarırlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden başkaları için yerli yerince harcarlar.”
Sonra, “Bu işin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?” diye sordu.
“Evet, Ya Resûlullah!” dedim.
“Dinle öyleyse. Bu dinin başı İslâm, direği namaz, zirvesi cihattır!”
En sonunda, “Sana bütün bunların temelini bildireyim mi?” dedi.
“Evet, Ya Resûlullah!” dedim.
Dilini göstererek, “Şuna sahip ol!” buyurdu.
Ben, “Ya Resûlullah! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?” dedim.
“Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzüstü ateşe atan dilleriyle kazandıklarından başka nedir ki!” dedi.
(Muaz İbni Cebel radıyallahu anh. Tirmizî)

486. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Temiz rızık yiyen, sünnete uygun amel eden, kötülük yapmama hususunda güven uyandıran cennete girer” buyurmuştu.
Bir adam, “Ya Resûlullah ! Bugün insanlar arasında böylesi çoktur!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Benden sonraki zamanlarda da olacak!” buyurdu.
(Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî)

487. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Size, insanların en hayırlısı ve en şerlisini haber vereyim mi? İnsanların en hayırlısı, kendisinin ya da başkasının atı sırtında ya da yaya olarak, ölünceye kadar Allah yolunda çalışandır. İnsanların en şerlisi ise, Kitabullahı okuyup da uygulamayan kimsedir.”
(Ebû Said radıyallahu anh. Nesaî)

488. “Ya Resûlullah! Kurtuluşumuz nasıl olacak?” diye sormuştum.
“Dilini tut! Evin sana dar gelmesin! Günahlarına ağla!” buyurdu.
(Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Tirmizî)

489. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Bir adam gizli olarak hayırlı ameller yaparken, bir de bakarsın halk bunun farkına varmıştır da bu onun hoşuna gitmiştir?” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bu kimsenin iki ücreti vardır: Gizli yapmanın ücreti ve açıktan yapmanın ücreti.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî)
‘Kendisi insanlar işitsin diye yapmıyor, böyle bir niyeti yok, fakat başkaları bir şekilde haberdar oluyorsa ücretini alır. Fakat insanların görmesi için amel ediyor, niyetine halkın takdirini de katıyorsa bu ihlasa aykırıdır, riyakarlıktır, sevap yerine günah getirir.’

490. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Kişi hayır yapsa, insanlar da bu sebeple onu övse ne olur?” diye soruldu.
“Bu, mümin için peşin bir müjdedir” buyurdu.
(Ebû Zerr radıyallahu anh. Müslim)

491. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Farz olmayan amelden gücünüz yettiği kadar yüklenin. Çünkü, amelin hayırlısı, az da olsa devamlı olanıdır.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce)

492. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanların ekserisi şu iki nimet konusunda aldanmaktadırlar: Sıhhat ve boş vakit!”
(İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî)

493. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişi vardır, uzun süre cennetliklerin amelini yapar, sonra da ameli cehennemliklerin ameliyle son bulur.
Kişi de vardır, uzun süre cehennemliklerin ameliyle amel eder de sonunda cennetliklerin amelini işler.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim)
‘Mümin ümitle korku arasında bulunmalı. Amel eden kendini garantide görmemeli. Günaha dalan ise rahmetten ümidini kesmemeli. Sonunda kimin nasıl öleceği belli olmaz. Bunu sadece Allah bilir. Hadis bu manayı güzelce dile getiriyor.’

494. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sakın ha kararsız olup da, “Ben insanlarla beraberim. İyilik yaparlarsa ben de iyilik yaparım, kötülük yaparlarsa ben de kötülük yaparım” demeyesiniz! Aksine, kararlı olun. İnsanlar iyilik yaptı mı siz de iyilik yapın. Kötülük yaparlarsa, zulme meydan vermeyin.”
(Huzeyfe radıyallahu anh. Tirmizî)
‘Siz hakkın yanında olun, onu savunun. Haksızlıklara karşı mücadele verin. Ben de herkes gibiyim deyip de kendinizi teselli etmeyin. Nemelazım, ben kendimi kurtarayım yeter deyip oturmayın. Tek başınıza da kalsanız imanın, İslâmın, hakkın, adaletin yanında olun. Önce kendi nefsinizde tatbik edin. Sonra da hakkın tesisi için çaba harcayın.’

495. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Üç kişi vardır, Allah onları sever. Üç kişi de vardır, Allah onları sevmez.
Allah’ın sevdiği üç kişiye gelince: “Bir adam bir grup insanın yanına gelir, Allah adına bir şeyler ister, var olan bir yakınlık sebebiyle istemez. Onlar isteneni vermezler. İçlerinden biri, grubun haberi olmadan gizlice verir. Bunu Allah’tan başka kimse bilmez.
İkinci adama gelince, bir grup insan yolculuk etmektedir. Gece boyunca yürürler. Uykuları gelince konaklarlar. İçlerinden biri kalkar, Bana yalvarıp yakarır.
Üçüncü adam ise, orduya katılmıştır. Ordu düşmanla karşılaşır, yenilir. Fakat o ilerler, öldürülünceye ya da başarıncaya kadar savaşa devam eder.
Allah’ın sevmediği üç kişi de şunlardır: Zina eden ihtiyar, kibirli fakir, zalim zengin.”
(Ebû Zerr radıyallahu anh. Tirmizî)

496. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah şu yedi kısım insanı hiçbir gölgenin olmadığı diriliş gününde kendi sayesinde gölgelendirir: Âdil yönetici, ibadet eden genç, tekrar gelene kadar kalbi mescide bağlı kişi, Allah için birbirlerini sevenler, Allah rızası için bir araya gelip Allah rızası için ayrılan iki kişi, güzel ve soylu bir kadın tarafından davet edilince “Ben Allah’tan korkarım” deyip zinadan uzak duran kimse, yalnız başına zikrederken ağlayan.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

497. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yedi şeyden önce amelde acele edin:
Unutturucu fakirliği mi bekliyorsunuz?
İsyan ettirip azdırıcı zenginliği mi bekliyorsunuz?
Çürütücü hastalığı mı bekliyorsunuz?
Aklınızı giderecek ihtiyarlığı mı bekliyorsunuz?
Birdenbire gelen ölümü mü bekliyorsunuz?
Deccalı mı bekliyorsunuz? Bu beklenen gizlidir.
Yoksa Kıyameti mi bekliyorsunuz? Kıyamet ise hepsinden daha ürkütücü, daha acıdır.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî)

027. İTİDAL, İSTİKAMET, İFRAT, TEFRİT, VASAT…

‘İtidal, orta hallilik, aşırılıktan uzaklık, ılımlı bir hâlde bulunmak, ifrat ve tefrite düşmemek, mutedil olmak demektir. İfrat, artı aşırılık, olması gerekenden fazlalık biçiminde sınırı aşma, pek ileri gitmek manasına gelir. Zıddı, tefrittir ki, “eksi aşırılık” demektir, olması gerekenden azı ile sınırı aşmaktır. Olması gereken miktara “vasat” denir. Vasat, istikamettir. Fatiha suresinde, “Bizi doğru yola ilet” diye dua ederken vasatı istiyoruz… İstikamet, doğrultu, yön, dosdoğru bir yolda olma, her türlü sapmadan ve aşırılıktan uzak bulunma, emredileni yapmakla beraber yasaklanandan da kaçınma diye tarif edilir. Doğru yol, Kur’an’ın tarif ettiği ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yürüyüp ümmetine miras bıraktığı yoldur. Bu yolun esasları ayetlerle açıklanmış, ayrıntıları ise hadislerle tarif edilmiş ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tarafından yaşanarak gösterilmiştir.’

498. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İbadetlerinizde mutedil ‘ılımlı’ olun, aşırı gitmeyin. Hiçbirinizi ameli kurtaracak değildir.”
Sahabeler, “Seni de mi amelin kurtarmaz, Ya Resûlullah!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Evet, Allah rahmet edip mağfiret buyurmazsa beni de amelim kurtarmaz!” diye cevap verdi.
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce)
‘Buradan anlaşılıyor ki, cehennem amellerin cezasıdır, adaletin neticesidir, fakat cennet Rabbimizin fazlıdır, lütfudur, ihsanıdır.’

499. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sorular sordular. Soru sormakta o kadar aşırı gittiler ki, bir gün Resûlullah minbere çıkıp, “Sorun! Her sorunuza cevap vereceğim!” dedi.
Cemaat, bu sözü işitince, korkuyla başlarını öne eğdiler. Bir belânın gelmesinden korktular. Ben sağıma soluma bakmaya başladım. Bir de ne göreyim, herkes elbisesini başına sarmış ağlıyor!
Derken, münakaşa ettiği zaman babasından başka birisine nispet edilen bir adam, “Ya Resûlullah! Babam kimdir?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Baban Huzeyfe’dir” buyurdu.
Hazreti Ömer radıyallahu anh, “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, peygamber olarak da Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemedan razıyız. Fitnelerden Allah’a sığınırız” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İyinin de, kötünün de bugünkü kadar bol indiğini hiç görmedim. Bana cennet ve cehennem gözle görülecek hâle getirildi. Onları şu duvarın önünde gördüm” dedi.
(Enes radıyallahu anh. Buharî)

500. Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anh ile karşılaşmıştık.
Bana, “Nasılsın?” diye sordu.
“Hanzala münafık oldu!” dedim.
“Sübhanallah! Sen neler söylüyorsun?” dedi.
Ben açıkladım, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda olduğumuz sırada bize cennetten, cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluyoruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca unutuyoruz!” dedim.
Ebû Bekir radıyallahu anh, “Vallahi ben de aynı şeyi hissediyorum” dedi.
Birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gittik, durumu anlattık.
Bize, “Nefsimi kudret elinde tutan Zâta andolsun, dışarıda da benim yanımdaki hâl üzere olabilseydiniz, melekler yataklarınızda ve yollarda sizinle tokalaşırlardı. Fakat ey Hanzala! Bazen öyle, bazen böyle olur” dedi. Bu sözü üç kez tekrarladı.
(Hanzala radıyallahu anh. Müslim)

501. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ey insanlar, size hac farz kılınmıştır. Şu hâlde haccı eda edin!” buyurmuştu.
Dinleyenlerden biri, “Her sene mi, Ya Resûlullah?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cevap vermedi. Adam sorusunu üç kere tekrar etti.
Bunun üzerine, “Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın. Evet, deseydim, her yıl haccetmek vacip olurdu. Buna güç yetiremezdiniz. Sizden öncekileri helak eden şey, çok soru sormaları, bir de peygamberleri hakkında ihtilafa düşmeleridir. Size bir iş emredersem, gücünüz yettiğince yapın. Bir şeyi yasaklarsam, ondan uzak durun!” buyurdu.
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

502. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her şeyin bir şevki, her şevkin de bir bitiş zamanı vardır. Bu şevki hisseden kişi, işini yaparken ılımlı davranırsa, o işi başarmasını umabilirsiniz. Şayet aşırı gitmesi sebebiyle parmakla gösterilecek hâle gelmişse, ona itibar etmeyin!”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî)
‘Şevk, bir işi yapmak hususunda hissedilen arzu, istek demektir. Kişi hırs göstererek taşkınlık ederse fayda yerine zarar görür.’

503. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide girmişti. İki direk arasına gerilmiş bir ip gördü.
“Bu da ne?” diye sordu.
“Bu, Zeyneb radıyallahu anhanın ipidir. Namaz kılarken uykusu gelince buna tutunuyor” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Öyle olmaz! İpi hemen çözün! Şevkiniz varken namaz kılın. Uykunuz gelince de yatın!” buyurdu.
(Enes radıyallahu anh. Buharî)

504. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Eski toplumlardan biri kendisini zora soktu. Allah da zorluklarını artırdı. Manastırlarda, kiliselerde bulunanlar bunlardan artakalanlardır” buyurduktan sonra şu ayeti okudu:
“Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu Biz yazmadık, kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar, ama buna da gereği gibi uymadılar.”
(Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
‘Ruhbanlık, iyi kul olma adına dünyadan el etek çekmeye denir. Allah emretmemesine rağmen Hıristiyanlar böyle bir uygulama yaptılar, fakat zorluğu sebebiyle bunun gereklerini yerine getiremediler.’

505. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Selman radıyallahu anh ile Ebû Derda radıyallahu anhı kardeş yapmıştı. Selman radıyallahu anh, bir defasında Ebû Derda radıyallahu anhı ziyaret etti. Evde, Ebû Derda radıyallahu anhın hanımını perişan bir kıyafet içinde gördü.
“Bu ne hâl?!” dedi.
Kadın, “Kardeşiniz Ebû Derda’nın dünya ile ilgisi kalmadı” diye açıkladı.
Ebû Derda radıyallahu anh geldi. Selman radıyallahu anha yemek getirdi, “Buyur, sen ye! Ben orucum!” dedi.
Selman, “Hayır, sen yemezsen ben de yemem” dedi. Beraber yediler.
Akşam olunca, Ebû Derda radıyallahu anh gece namazı için Selman radıyallahu anhtan izin istedi.
Selman, “Uyu” dedi. Beraber uyudular.
Bir süre sonra Ebû Derda namaza kalkmak istedi.
Selman tekrar, “Uyu!” dedi. Uyudular.
Gecenin sonuna doğru Selman radıyallahu anh, “Şimdi kalk!” dedi.
Kalkıp beraber namaz kıldılar. Sonra, Selman ona, “Senin üzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı var, ailenin de hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver” dedi.
Ertesi gün, Ebû Derda radıyallahu anh, durumu Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme anlattı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Selman doğru söylemiş!” buyurdu.
(Ebû Cuheyfe radıyallahu anh. Buharî)

506. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir taşın üzerinde namaz kılmakta olan bir adam gördü. Onun yanından geçip Mekke’nin kenarına geldi. Orada bir müddet durdu. Sonra ayrıldı.
Dönerken adamı aynı vaziyette namaz kılarken buldu.
Bu hadise üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘konuşmak üzere’ ayağa kalktı, ellerini birleştirdi, “Ey insanlar! Ilımlı olun!” dedi. Bu sözünü üç kere tekrarladı. Sonunda, “Siz ibadetten usanmadıkça, Allah da size ihsan etmekten usanmaz!” buyurdu.
(Câbir radıyallahu anh. İbni Mâce)

507. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ruhsat ‘kolaylık’ sayılan bir amel işlemişti. Bazılarının bundan uzak durduklarını işitti. Bunun üzerine, “Allah için söyleyin, bazıları benim yaptığım şeyi beğenmiyor, ondan uzak duruyorlarmış, öyle mi? Vallahi, ben Allah’ı onlardan çok daha iyi biliyorum! Korkum da onlarınkinden daha fazla!” buyurdu.
(Aişe radıyallahu anha. Buharî)

508. Benim, “Ömrüm oldukça gündüzleri oruç tutacak, geceleri namaz kılacağım” dediğim Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme haber verilmiş.
Bana, “Bunu söyledin mi?” dedi.
“Annem babam sana feda olsun Ya Resûlullah! Evet söyledim” dedim.
“Buna güç yetiremezsin. Bazen oruç tut, bazen ye. Gece hem namaz kıl, hem de uyu. Ayda üç gün oruç yeter. Allah hayırlı amellere on kat sevap verir. Böylece, bu üç gün, yıl orucu yerine geçer” buyurdu.
Ben, “Daha fazlasına güç yetirebilirim” dedim.
“Öyleyse, bir gün oruç tut, iki gün ye” dedi.
Ben, “Bundan başkasına da güç yetirebilirim” dedim.
“Öyleyse, bir gün tut, bir gün ye. Bu Dâvud aleyhisselâmın orucudur. Bu en üstün oruçtur” dedi.
Ben yine, “Ben bundan daha fazlasına güç yetirebilirim” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bundan üstünü yoktur!” buyurdu.
(İbni Amr radıyallahu anh. Buharî)

509. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir hasırı vardı. Geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılar, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. İnsanlar, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelip aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayıları gittikçe artıyordu.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onlara yönelerek şunu söyledi:
“Ey insanlar! Gücünüz kadar amel edin. Siz kulluktan usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah’a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır.”
(Aişe radıyallahu anha. Buharî)

510. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin evine bazı erkekler geldi, onun evdeki ibadetlerini sordular.
Anlatılan ibadetleri az bularak, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kim, biz kim! Allah onun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir” dediler.
İçlerinden biri, “Ben, artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım” dedi.
İkincisi, “Ben de hayatım boyunca her gün oruç tutacağım” dedi.
Üçüncüsü de, “Kadınlara hiç temas etmeyeceğim” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onlara, “Siz bunları söylemişsiniz! Vallahi, Allah’tan en çok korkanınız ve Onun yasaklarından en uzak duranınız benim. Buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim. Hem namaz kılar, hem de uyurum. Kadınlarımla beraber de olurum. Sünnetimi beğenmeyen benden değildir!” buyurdu.
(Enes radıyallahu anh Buharî)

511. Yanımda bir kadın vardı. O sırada Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeri girdi.
“Bu kim?” diye sordu.
“Falancadır, geceleri hiç uyumaz” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Yeter! Gücünüz kadar amel edin. Siz usanmadıkça, Allah da usanmaz. Allah için en iyi amel sürekli yapılan ameldir” buyurdu.
(Aişe radıyallahu anha. Buharî)

028. GUSÜL, TEYEMMÜM…

‘Gusül “boy abdesti” demektir. “Ey inananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünüpken, yolcu olmanız dışında, gusül yapana kadar, namaza yaklaşmayın!” ayetiyle farz kılınmıştır. Ağız ile burnun içini ve vücudun dışını yıkamaktan ibarettir… Teyemmüm, su bulamama durumunda toprakla temizlenmektir. “Hastaysanız ya da yolculuktaysanız ya da tuvaletten gelmişseniz ya da kadınlara ilişir de su bulamazsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin, onu yüzlerinize, ellerinize sürün” ayetiyle meşru kılınmış ve müminlere büyük bir kolaylık sağlanmıştır.’

512. Müslüman olmak arzusuyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelmiştim. Bana gusletmemi emretti.”
(Kays İbni Asım radıyallahu anh. Tirmizî)

513. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dört şeyden dolayı guslederdi:
Cenabet olunca, cuma günü gelince, kan aldırınca, cenaze yıkayınca.
(Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud)

514. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Erkek, kadının dört uzvu arasına çöker de kadına temas ederse gusül vacip olur.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

515. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Cuma günü abdest alan kimse bununla fazilet kazanır. Bu, güzel bir ameldir. Farzı da yerine getirmiş olur. Kim de guslederse, gusül daha faziletlidir.”
(Enes radıyallahu anh. İbni Mâce)

516. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her Müslüman yedi günde bir kere yıkanmalıdır. Bu gün cuma günüdür.”
(Câbir radıyallahu anh. Nesaî)

517. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müslümanların cuma günü yıkanmaları üzerlerine hak olmuştur. Varsa koku da sürünsün!”
(Bera radıyallahu anh. Tirmizî)

518. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hem Ramazan bayramında, hem de Kurban bayramında guslederdi.
(İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce)

519. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Bir kimse elbisesinde ıslaklık bulsa, fakat ihtilam rüyasını hatırlamasa yıkanması gerekir mi?” diye soruldu.
“Evet, yıkanmalıdır!” diye cevap verdi.
Sonra, ihtilam olduğunu görüp de yaşlık göremeyen kimsenin ne yapması gerektiği soruldu.
“Ona gusül gerekmez” buyurdu.
(Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud)
‘İhtilam, uyku esnasında meni gelmesidir.’

520. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her bir kılın dibinde cünüplük vardır. Saçları yıkayın, deriyi paklayın.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

521. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem açıkta yıkanan bir adam görmüştü. Halka bir konuşma yaptı, “Allah diridir, ayıpları örtücüdür, hayâ etmeyi, örtünmeyi sever. Öyleyse biriniz yıkanınca örtünsün” buyurdu.
(Yâla radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

522. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden hiç kimse, cünüpken durgun suyun içinde yıkanmasın.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim)

523. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cünüplükten dolayı gusledince, önce ellerini yıkar, sonra namaz abdesti gibi abdest alırdı. Parmaklarını suya batırır, onlarla saç diplerini ovardı. Deriyi ıslattığı kanaati hasıl olunca, tepesinden üç kere su dökerdi. Sonra da bedeninin geri kalan kısımlarını yıkardı. En sonunda ayaklarını yıkardı.
(Aişe radıyallahu anha. Buharî)

524. Aişe radıyallahu anhaya, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cünüplükten gecenin başında mı yıkanırdı sonunda mı?” diye sordum.
“Bazen başında, bazen de sonunda yıkanırdı” dedi.
Ben, “Allahuekber! Bu meselede genişlik veren Allah’a hamdolsun!” dedim.
“Vitir namazını gecenin evvelinde mi kılardı, sonunda mı?” diye sordum.
“Bazen evvelinde bazen sonunda kılardı “ dedi.
Ben, “Allahuekber! Bu meselede genişlik veren Allah’a hamdolsun!” dedim.
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kur’an’ı açıktan mı okurdu sessiz mi?” diye sordum.
“Bazen açıktan okur, bazen de sessiz okurdu” dedi.
Ben yine, “Allahuekber! Bu meselede kolaylık koyan Allah’a hamdolsun!” dedim.
(Gudayf rahimehullah. Ebû Dâvud)

525. Bir sokakta Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle karşılaştım. Cünüp olmam sebebiyle oradan sıvışıp evime gittim. Yıkandıktan sonra Resûlullahın yanına geldim. Resûlullah bana, “Ey Ebû Hureyre, neredeydin?” diye sordu.
“Cünüptüm, pisken sizinle oturmak istemedim” dedim.
Bu cevap üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Sübhanallah! Müslüman pis olmaz!” buyurdu.
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

526. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, cünüpken uyumak istediği zaman, önünü yıkar, namaz abdesti gibi abdest alırdı.
(Aişe radıyallahu anha. Müslim)

527. Ümmü Süleym radıyallahu anha, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Rüyasında, erkeğin gördüğünü gören kadının gusletmesi gerekir mi?” diye sordu.
Ben, “Allah hayrını versin, bu nasıl soru!” diye ayıpladım.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, “Ey Aişe, bırak sorsun!” dedi.
Sonra cevap verdi, “Evet! Suyu görürse gusletmesi gerekir! Kadının da suyu vardır. Öyle olmasa benzerlik olmazdı. Kadının suyu üstün gelirse, çocuk dayılarına benzer. Erkeğin suyu üstün gelirse, çocuk amcalarına benzer” buyurdu.
(Aişe radıyallahu anha. Müslim)

528. Bazen Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cenabetten yıkanır, sonra bana sokulur, kendisini ısıtmamı isterdi. Ben de onu bağrıma bastırıp ısıtırdım. Bundan dolayı ben ayrıca yıkanmazdım.
(Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud)

529. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Siz Acem diyarını fethedeceksiniz. Oralarda hamam denen evler vardır. Sakın onlara örtüsüz girmeyin! Hastalık gibi bir özrü olmadıkça kadınların oralara girmesine izin vermeyin.”
(İbni Amr radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

530. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah ve ahiret gününe inanan kimse örtüsüz olarak hamama girmesin! Kim Allah’a ve ahirete inanıyorsa, bir özrü olmadan hanımını hamama sokmasın! Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, üzerinde içki bulunan sofraya oturmasın!”
(Câbir radıyallahu anh. Tirmizî)

531. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni bir görev için göndermişti. Yolculuk esnasında cünüp oldum. Su da bulamadım. Bunun üzerine, hayvanların bulanması gibi ben de toprağa bulandım.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına dönünce durumu anlattım.
“Sana şöyle yapman kâfi idi!” diyerek iki avucuyla yere vurdu, sonra avuçlarını çırptı. Sağ eliyle sol avucunun sırtını, sol eliyle de sağ avucunun sırtını meshetti. Sonra da yüzünü meshetti.
(Ammar İbni Yasir radıyallahu anh. Buharî)

532. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“On yıl boyunca su bulamasa da, temiz toprak Müslümanın abdest suyudur. Suyu bulunca, bedenini onunla yıkasın, zira bu daha hayırlıdır.”
(Ebû Zerr radıyallahu anh. Tirmizî)

533. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir sefer sırasında geceleyin istirahat molası vermişti. Yanında Aişe radıyallahu anha da vardı. Onun kolyesi kaybolmuştu. Bunun aranması, askerleri yolundan alıkoydu, sabah vakti girdi. İnsanların yanında su yoktu. Ebû Bekir radıyallahu anh, kızına, “Herkesi yolundan alıkoydun. Yanlarında su da yok!” diye çıkıştı. Bunun üzerine, Allah vahiy indirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme temiz toprakla temizlenme ruhsatı verdi.
(Ammar İbni Yasir radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

534. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir kenara çekilmiş, cemaatle birlikte namaz kılmayan bir adam gördü.
“Ey filan! Cemaatle birlikte niye namaz kılmıyorsun?” diye sordu.
Adam, “Ya Resûlullah, cenabet oldum, su da yok” dedi.
“Su yerine toprak kullan, o sana yeter” buyurdu.
(İmran radıyallahu anh. Buharî)

535. Bir sefere gitmiştik. Soğuk bir gecede ihtilam oldum. Yıkanırsam helak olurum diye korktum. Toprakla temizlenip arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Bu hadiseyi Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme anlattılar.
Bana, “Ey Amr! Sen cünüp olduğun hâlde arkadaşlarına namaz mı kıldırdın?” diye sordu.
Yıkanmama engel olan durumu bildirip dedim ki: “Ben Allah’ın şöyle söylediğini işittim: “Kendinizi öldürmeyin, Allah sizlere karşı rahimdir.”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güldü. Hiçbir şey söylemedi.
(Amr İbni Âs radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

029. ABDEST, MEST, MİSVAK…

‘Bu bölümde abdest almak, misvak kullanmak, bazı hâllerde mest giymek konusuyla ilgili hadislere yer verilmiştir… Abdest, namaz ve benzeri ibadetlerden önce gerekli olan su ile temizlik ibadetidir. Abdest kelimesi farsçadır, arapçası “vudu”dur. Ayette, “Namaz kılmak niyetiyle kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Islak ellerinizi başınıza hafifçe sürerek meshedin. Ayaklarınızı da topuklarınızla birlikte yıkayın” buyurulmak suretiyle, hem abdest emri verilmiş, hem de abdestin farzları tarif edilmiştir. Su bulunmaması durumunda toprak kullanılarak bu emir yerine getirilir. Toprakla temizlenmeye “teyemmüm” denir… Misvak, kullanılması sünnet olan diş temizleme âletidir. Aynı adla anılan bir ağacın parçasıdır. Esas olan dişleri temizlemektir. Sünnette ağız temizliğine büyük önem verilmiştir.’

536. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Eğer ümmetime zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

537. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gece kalkınca ağzını misvakla ovardı.
(Huzeyfe radıyallahu anh. Buharî)

538. Ben geceleyin Resûlullah için üzeri örtülü üç kap hazırlardım. Biri abdesti için, biri misvak için, biri de içmesi içindi.
(Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce)

539. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İstikamet üzere olun! İstikamet üzere olsanız, bu ne iyidir! Amellerinizin en hayırlısı namazdır. Abdesti ancak kâmil müminler dikkatle gözetirler.”
(Ebû Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce)

540. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, abdesti varken yeniden abdest alana on kat sevap yazar.”
(İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî)

541. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mümin bir kul abdest aldı mı, yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile birlikte dökülür gider. Ellerini yıkayınca, elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte ellerinden dökülür gider. Ayaklarını yıkayınca, ayaklarıyla yürüyerek işlediği bütün günahları su ile dökülür gider. Kişi, abdestin sonunda günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim)

542. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden kim abdest suyunu hazırlar, ağzına ve burnuna su çeker, sümkürürse, yüzünden, ağzından, burnundan günahları dökülür. Yüzünü yıkarsa, yüzüyle işlediği günahlar dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile birlikte parmak uçlarından dökülür gider. Sonra başını meshedince, başının günahları saçın etrafından su ile birlikte akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider. Sonra kalkıp namaz kılar, Allah’a hamd ü sena eder, ona layık tazimini gösterir, kalbinden Allah’tan başkasını çıkarırsa, bütün günahlarından arınır, annesinden yeni doğmuş gibi olur.”
(Amr İbni Abese radıyallahu anh. Müslim)

543. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlar kıyamet günü huzura davet edilince, ümmetim bir pırıltıyla gelirler. Bu, abdestin izidir. İmkanı olan pırıltısını artırsın!”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

544. “Ya Resûlullah! Ümmetinden, görmediğin kimseleri öbür dünyada nasıl tanıyacaksın?” denildi.
“Abdest sebebiyle alınlarında nur, kollarında nur, ayaklarında nur taşıyacaklar” buyurdu.
(İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce)

545. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem öğle vakti yanımıza geldi. Kendisine abdest suyu getirildi. Abdest aldı. Halk, onun abdest suyundan arta kalanı kapışmaya başladı. Bir parça alabilen, onu vücuduna sürüyordu. Hiç alamayan da arkadaşının elindeki yaşlığa dokunmaya çalışıyordu.
(Ebû Cuhayfe radıyallahu anh. Buharî)

546. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Abdesti olmayanın namazı da yoktur. Üzerine besmele çekmeyenin abdesti yoktur.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî)

547. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Abdest alırken besmele çekmeyenin abdesti yoktur!”
(Ebû Said radıyallahu anh. İbni Mâce)

548. Bir sefere çıkmıştık. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizden geride kaldı, sonra tekrar kavuştu. Bu sırada namaz vakti girmişti. Biz abdest alıyor, ayaklarımıza meshediyorduk.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ökçelerin ateşte vay hâline!” dedi. Bunu iki veya üç kere tekrarladı.
(İbni Amr radıyallahu anh. Buharî)

549. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına bir adam geldi. Resûlullah, onun yeni abdest aldığını, ama ayaklarının üzerinde tırnak kadar bir yeri yıkamadan bırakmış olduğunu gördü.
“Git abdestini güzel al!” buyurdu.
Adam gidip yeniden abdest aldı, sonra namazını kıldı.
(Hazreti Ömer radıyallahu anh. Müslim)

550. “Ya Resûlullah! Bana abdest hakkında bilgi ver!” dedim.
“Abdesti tam al. Parmaklarının aralarını hilalle. Burnuna su vermekte abartılı davran. Oruçluysan abartılı yapma” buyurdu.
(Lakit İbni Sabıra radıyallahu anh. Tirmizî)

551. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin her namaz için abdest aldığını söylemiştim.
Bana, “Siz nasıl yapıyordunuz?” diye sordular.
“Aldığımız abdest bozuluncaya kadar bize yetiyordu” diye cevap verdim.
(Enes radıyallahu anh. Buharî)

552. Hazreti Osman radıyallahu anh su istemişti. Getirdim. Onunla üç kere ellerini yıkadı. Sonra ağzına, burnuna su alıp onları yıkadı. Sonra, üç kere yüzünü, arkasından da dirseklerine kadar üç kere ellerini yıkadı. Sonra başına meshetti. Sonra da topuklarına kadar ayaklarını üçer kez yıkadı. “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi, şu abdestim gibi abdest alırken gördüm. Abdesti bitince de şöyle demişti:
“Kim şu abdestim gibi abdest alır, arkasından iki rekat namaz kılar, namazda kendi kendine konuşmazsa, geçmiş günahları affedilir.”
(Hazreti Osman radıyallahu anh. Buharî)

553. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden biri abdest alınca burnuna su çeksin, sonra sümkürsün.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim)

554. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem abdest aldı. Bu esnada bir avuç su ile üç kere ağzının içini, üç kere de burnunun içini yıkadı.
(Hazreti Ali radıyallahu anh. İbni Mâce)

555. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, uzuvlarını birer kere yıkayarak abdest alıp, “Bu abdest, Allah’ın bunsuz hiçbir namazını kabul etmeyeceği kimsenin abdestidir!” buyurdu.
Sonra abdest uzuvlarını ikişer sefer yıkayarak aldı, “Bu, abdestlerin kıymetlisidir!” buyurdu.
Sonra üçer kez yıkayarak abdest aldı, “Bu, abdestin en mükemmel olanıdır. Hem benim, hem de Allah’ın dostu olan İbrahim aleyhisselâmın abdestidir. Kim bu şekilde abdest alır, tamamlayınca, “Eşhedü en lâilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resûlühu: Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve şahadet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir” derse, kendisine cennetin sekiz kapısı birden açılır, hangi kapısından dilerse ondan girer!” buyurdu. 
(İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce)

556. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Namazdayken abdesti bozulan kişi, namazdan hemen çıksın, abdest alsın, namazını yeniden kılsın.”
(Hazreti Ali radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

557. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Namaz kılarken abdesti bozulan kimse namazdan derhal çıksın. Namazı cemaatle kılıyorsa, oradan burnunu tutarak ayrılsın.”
(Hazreti Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud)

558. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim benim abdestim gibi abdest alırsa, geçmiş günahları affedilir.”
(Hazreti Osman radıyallahu anh. İbni Mâce)

559. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Fetih günü bütün namazları tek abdestle kıldı. Bunu gören Hazreti Ömer radıyallahu anh, “Ya Resûlullah, bugün şimdiye kadar hiç yapmadığın bir şeyi yapmış olmalısın?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ona, “Ey Ömer, bunu bilerek yaptım” buyurdu.
(Büreyde radıyallahu anh. Müslim)

560. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadınlarından birini öptü, sonra da abdestini tazelemeden namaza gitti.
(Aişe radıyallahu anha. Tirmizî)

561. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, abdest almakta olan Sa’d radıyallahu anha, “Bu israf da ne?” buyurdu.
Sa’d, “Abdestte de israf olur mu?” diye sordu.
Resûlullah, “Evet, akan bir nehir kıyısında olsan bile!” dedi. 
(İbni Amr radıyallahu anh. İbni Mâce)

562. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına bir bedevi geldi, abdesti nasıl alacağını sordu.
Resûlullah ona uygulamalı olarak gösterdi. Uzuvlarını üçer kere yıkadı. Sonra başını meshetti. Şahadet parmaklarını kulaklarına soktu. Başparmaklarıyla kulaklarının dışlarını meshetti. Şahadet parmaklarıyla kulakların içini meshetti.
Sonra da, “Abdest işte böyle alınır! Kim buna bir şey eklerse kötü bir iş yapmış olur, sınırı aşar, haksızlık eder” buyurdu. 
(İbni Amr radıyallahu anh Ebû Dâvud)

563. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Abdest nasıl alınır?” diye sordum.
Şöyle açıkladı: “Önce ellerini yıka. Sonra yüzünü yıka. Sonra dirseklerine kadar kollarını yıka. Başını meshet. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıka. Bunları yaptın mı günahlarından arınmış olursun. Ardından, Allah için secdeye kapanırsan, hatalarından temizlenir, annenden doğduğun günkü gibi olursun.” 
(Amr İbni Abese radıyallahu anh. Müslim)

564. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi, abdest aldıktan sonra elbisesinin bir kenarıyla yüzünü silerken gördüm. 
(Muaz radıyallahu anh. Tirmizî)

565. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin abdest aldıktan sonra kurulandığı bir havlusu vardı. 
(Aişe radıyallahu anha. Tirmizî)

566. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Abdest esnasında vesvese veren bir şeytan vardır. Adı, Velehan’dır. Şu hâlde, suyun vesvesesinden kaçının!”
(Ubey İbni Ka’b radıyallahu anh. Tirmizî)

567. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Güzelce abdest aldıktan sonra iki rekat namaz kılan ve namaza bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vacip olmasın!”
Bunu işitince, “Bu ne güzel!” dedim.
Önümde duran birisi, “Az önce söylediği daha da güzeldi!” dedi. Baktım, Ömer radıyallahu anh imiş. O, sözüne devam etti: “Sen yeni geldin. Sen gelmeden önce şöyle demişti:
“Sizden kim abdestini güzelce alır, sonra da: “Eşhedü en lâilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resûlühu” derse, kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır, hangisinden isterse oradan cennete girer.”
(Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

568. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, “Yolculuk sırasında üç gün üç gece boyunca mestlerinizi çıkarmayabilirsiniz. Küçük ya da büyük tuvalet mesti çıkarmanızı gerektirmez. Sadece gusletmek gerektiğinde çıkarmalısınız” buyurdu.
(Saffan İbni Assal radıyallahu anh. Tirmizî)

569. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, mestleri ve örtüsü üzerine meshetti.
(Bilâl radıyallahu anh. Müslim)

570. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem abdest aldı. Yüzünü, kollarını üçer kez yıkadı. “Kulaklar baştandır” diyerek başını da üç sefer meshetti.
(Ebû Ümame radıyallahu anh. Tirmizî)

571. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ordu göndermişti. Askerler soğukla karşılaşıp üşüdüler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldiklerinde, onlara sarıklarının ve ayakkabılarının üzerine meshetmelerini emretti.
(Sevban radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

572. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem abdest alırken çoraplarının ve ayakkabılarının üzerine meshetti.
(Mugire radıyallahu anh. Tirmizî)

573. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Mest üzerine meshetmenin müddeti yolcu için üç gündür, yolcu olmayan için bir gün bir gecedir!”
(Huzeyme radıyallahu anh. Tirmizî)

574. Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi, ayakkabısı ve mestiyle namaz kılarken gördük.
(İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce)

030. EZAN, MÜEZZİN, KAMET, EZAN DUASI…

‘Namaza davet maksadıyla hadiste belirtilen mübarek sözleri okumaya ezan, okuyana müezzin denir. Ezan İslâm dininin şiarlarından biridir. Her nerede olursa olsun bir Müslüman ezanı işitti mi orada namaz kılındığını, Müslüman kardeşlerinin bulunduğunu anlar. Bu da muhabbeti, kardeşliği, tanışmayı ve birleşmeyi getirir. Sünnet olmakla birlikte ehemmiyeti çok büyüktür. Orijinal lâfızlarıyla okunması gerekir. Tercümesini okumak bidattır, dalalettir, sünneti hafife almaktır… Kamet ise, namazın farzından önce cami içinde okunan ezandır. Kişi, tek başına namaz kılarken de, farza başlamadan önce kamet getirir. Kametin ezandan farkı “Kad kameti’s-salât!” ibaresinin de yer almasıdır… Ezan ya da kamet okuyan veya işiten kimsenin ezan duası okuması lazımdır. Ezan okunurken dinlemek, müezzinin söylediklerini tekrar etmek, ezan bittikten sonra ezan duası okumak sünnettir.’

575. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlar, ezan okumanın ve ön safta namaz kılmanın sevabını bilselerdi, bunun için de kura çekmekten başka çare kalmasaydı, mutlaka kura çekerlerdi.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

576. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Namaz için ezan okunduğu zaman şeytan yel yepelek kaçar, ezan bitince gelir. Kamet getirilmeye başlanınca yine uzaklaşır, bitince döner, kişi ile kalbinin arasına girer. “Şunu hatırla, bunu düşün!” der, daha önce aklında olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki, kişi kaç rekat namaz kıldığını bilemeyecek hâle gelir.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî)

577. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müezzin, sesinin gittiği yer miktarınca affedilir. Yaş ve kuru her şey onun lehinde şahitlik eder.
Namazı cemaatle kılan kimseye yirmi beş kat namaz yazılır ve iki namaz arasındaki günahları affedilir.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

578. Müslümanlar namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. Namaz için kimse nida etmiyordu. Bir gün bu meseleyi konuştular.
Kimi, “Hıristiyanlar gibi çan çalalım” dedi.
Kimi de, “Yahudilerinki gibi bir boynuz edinip öttürelim” dedi.
Hazreti Ömer radıyallahu anh, “Bir adam çıkarsak da namazı ilan etse!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ey Bilâl! Kalk, namazı ilan et!” buyurdu.
(İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî)

579. Müslümanları namaza çağırmak için bir çare aranıyordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bunun için bir çan yapılmasını emretmişti.
O günlerde bir rüya gördüm. Rüyamda yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. “Ey Allah’ın kulu, bu çanı bana satar mısın?” dedim.
Adam, “Pekala, ama bunu ne yapacaksın?” dedi.
Ben, “Bununla insanları namaza çağıracağım” dedim.
Bana, “Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?” dedi.
Ben de ona, “Elbette!” dedim.
“Öyleyse şunu söyle!” diyerek bana şunu öğretti:
“Allahuekber! Allahuekber! Allahuekber! Allahuekber!
Eşhedü en lâilahe illallah! eşhedü en lâilahe illallah!
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah! eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!
Hayye ala’s-salât! hayye ala’s-salât!
Hayye ala’l-felah! hayye ala’l-felah!
Allahuekber! Allahuekber
Lâilahe illallah!”
Rüyamdaki adam tekrar söze başlayıp, “Namazı kılacağın zaman şunu söylersin” dedi ve şunu öğretti:
“Allahu ekber! Allahu ekber!
Eşhedu en lâilahe illallah!
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!
Hayye ala’s-salât!
Hayye ala’l-felah!
Kad kameti’s-salât! Kad kameti’s-salât!
Allahuekber, Allahuekber
Lâilahe illallah!”
Sabah olunca, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme rüyamı anlattım.
Bana, “İnşaallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrendiklerini Bilâl’e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Onun sesi seninkinden daha gür!” buyurdu.
Ben de Bilâl ile birlikte kalktım. Ben kelimeleri sırayla söylüyordum, o da yüksek sesle tekrar ediyordu.
Hazreti Ömer radıyallahu anh bunu evinde işitmiş. Hemen geldi, “Ya Resûlullah! Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki onun gördüğü rüyanın aynısını ben de gördüm!” dedi.
Bunu işiten Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Elhamdülillâh! Şimdi bu daha sağlam oldu!” buyurdu.
(Abdullah İbni Zeyd radıyallahu anh. Tirmizî)
‘Ezandaki kelimelerin kısacık mealleri şöyledir:
Allah daha büyüktür.
Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur.
Şahadet ederim ki Muhammed Allah’ın Resûlüdür.
Haydin namaza!
Haydin felaha ‘kurtuluşa’!
Allah daha büyüktür.
Allah’tan başka ilâh yoktur.
Kametteki ilavenin manası: Namaz için kalkın!
Sabah ezanında okunan “Essalâtü hayrün min-en nevm” sözünün manası: Namaz uykudan hayırlıdır.’

580. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Bilâl radıyallahu anha, “Ezanı ağır oku, kameti seri oku. Ezanla kameti birbiri ardınca okuma. Ta ki, yemekte olan yemeğini bitirsin, su içen suyunu içsin, tuvaleti sıkışan tuvaletini yapabilsin. Bir de, beni görmedikçe kamet için kalkmayın!” buyurdu.
(Câbir radıyallahu anh. Tirmizî)

581. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Namaz için ezanı abdesti olan biri okusun.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî)

582. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bana en son vasiyetlerinden biri de, ezan okumasına karşılık ücret almayan bir müezzin tutmamdı.
(Hazreti Osman radıyallahu anh. Tirmizî)

583. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gelmiştim. Kırmızı bir çadırda kalıyordu.
O sırada Bilâl ezan okumaya başladı. Ezan okurken her tarafa dönüyor, iki parmağını kulaklarına sokuyordu.
(Ebû Cuhayfe radıyallahu anh. İbni Mâce)

584. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İki dua vardır, asla reddedilmez: Biri, ezan okunurken edilen dua, öbürü insanların birbirlerine girdikleri savaş sırasında yapılan dua.”
(Sehl radıyallahu anh. Ebû Dâvud)

585. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediklerini tekrar edin. Sonra bana salavat getirin. Bana salavat getirene Allah on misliyle rahmet eder. Sonra benim için “vesile” isteyin. O, cennette bir makamdır ki, mutlaka Allah’ın kullarından birinin olacaktır. O kişi ben olurum diye ümidim var. Benim için Allah’tan vesile isteyene şefaatim vacip olur.”
(İbni Amr radıyallahu anh. Müslim)

586. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ezanı işittiği zaman kim, “Allahümme Rabbe házihi’d-da’veti’t-tãmme ve’s-salâti’l-kãime âti Muhammedeni’l-Vesîlete ve’l-fazîlete veb’ashu makãmen mahmûdeni’llezî va’adtehu” derse, ona kıyamet günü şefaatim helâl olur.”
(Câbir radıyallahu anh. Buharî)
‘Bu duanın kısacık bir meali şudur: Ey bu mükemmel davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed’e Vesile’yi ve fazileti ver. Onu, vaat ettiğin övülmüş makam üzere diriltip kaldır.’

587. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müezzin, “Allahuekber, Allahuekber” deyince, sizden kim samimiyetle, “Allahuekber, Allahuekber” derse… Sonra müezzin, “Eşhedü en lâilahe illallah” deyince, “Eşhedü en lâilahe illallah” derse… Sonra müezzin, “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” deyince, “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” derse… Sonra müezzin, “Hayye ala’s-salât” deyince “La havle vela kuvvete illa billah” derse… Sonra müezzin, “Hayye ala’l-felah” deyince, “La havle vela kuvvete illa billah” derse… Sonra müezzin, “Allahuekber, Allahuekber” deyince, “Allahuekber, Allahuekber” derse… Sonra müezzin, “Lâilahe illallah” deyince “Lâilahe illallah” derse… cennete girer.”
(Hazreti Ömer radıyallahu anh. Müslim)

588. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, müezzinin ezan okurken şehadet getirdiğini işitince, “Ben de! Ben de!” derdi.
(Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud)

Önceki bölüm:

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – VI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şu Yaşlılık Meselesine Bir Göz Atalım / Lokman AYVA

Ya 364 gün? Şu anki dünya anlayışında bir kişinin, bir eşyanın, bir eylemin değerli olabilmesi …

Kapat