Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / “Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – X

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – X

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” Kitabı – 10

Yazar: Ömer SEVİNÇGÜL

BÖLÜM 041-045

041. NAMAZDA TESBİH, TAHMİD, TEKBİR, TEHLİL, İSTİĞFAR, DUA…

‘Bu bölümde özellikle namazda okunan tesbih ve dualarla ilgili hadisler yer almıştır. Tesbih, sübhanallah ve benzeri kelimelerle Rabbimizi anmak, bütün eksik sıfatlardan uzak olduğunu dile getirmektir. Tahmid, elhamdülillâh demektir. Tekbir, Allahuekber diyerek Allah’ın büyüklüğünü dile getirmektir. Tehlil, Lâilahe illallah cümlesiyle Allah’ın birliğini itiraftır. İstiğfar, estağfiullah ve benzeri sözlerle Allah’tan bağışlanma dilemektir. Namaz bütün ibadetlerin özeti olması sebebiyle içinde dua da vardır. Namazın farz, vacip ve sünnet oluşuna göre içindeki tesbih, tahmid ve sairenin sevabı da farklılık gösterir. Söz gelişi, sünnet namazlardaki Allahuekber tekbirine bir sevap veriliyorsa farzın içinde söylendiği zaman sevabı bine çıkar. Diğer tesbihler de böyle olur. Farza giren her şey farzın kıymetinden pay alır. Ayrıca, tesbih, tahmid, tekbir ve tehlil namazın çekirdekleri hükmündedir. Namazın özünde bunların manaları vardır. Ehemmiyetine binaen namazdan sonra da otuz üçer kere söylenir. Namazdaki eksiklerin, kusurların ve hataların bunlarla tamamlanması umulur.’
871. Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri, “Allahu ekber kebira, velhamdü lillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila: Allah pek büyüktür büyük! Allah için hamdimiz çoktur! Sabah akşam tesbihimiz Allah içindir!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bu sözleri kim söyledi?” diye sordu.
Adam, “Ben, Ya Resûlullah” dedi.
Resûlullah, “O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı” buyurdu.
İbni Ömer radyallahu anh. Müslim
872. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namaza başlayınca şunu okurdu:
“Sübhaneke Allahümme ve bi-hamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke ve lâilahe gayruke: Allahım seni her çeşit noksan sıfatlardan takdis ederim, hamdim sanadır. Senin ismin mübarek, azametin yücedir, senden başka ilâh yoktur.”
(Aişe radıyallahu anha. Tirmizî) 
873. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi, “Allahu ekber, elhamdü lillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi: Allah büyüktür, en temiz ve mübarek hamdler onun içindir!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazı bitirince, “Şu kelimeleri hanginiz söylediniz?” diye sordu.
Cemaat bir süre sessiz kaldı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kim söylediyse çekinmesin, benim desin, zira kötü bir şey söylemedi” dedi.
Bunun üzerine adam, “Ben, Ya Resûlullah!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de, “Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri yükseltmek için yarış ediyorlardı” buyurdu.
(Enes radıyallahu anh. Müslim) 
874. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazı selâmla bitirdikten sonra, “Allahümme ente’s-selâm ve minke’s-selâm. Tebarekte ya ze’l-celâli ve’l-ikram: Ey Allahım! Sen selâmsın. Selâmet de sendendir. Ey Celâl ve ikram sahibi! Senin şanın yücedir” diyecek kadar otururdu. 
(Aişe radıyallahu anha. Müslim) 
‘Selâm, Rabbimizin isimlerinden biridir, “bütün eksikliklerden uzak ve her kötülükten selâmet veren” manasına gelir.’
875. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Namazın ekleri var. Onları namazlarının ardı sıra söyleyenler zarara uğramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuz dört adet tekbir’dir.”
(İbni Ucre radıyallahu anh. Müslim) 
876. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim sabah namazının arkasından yüz kere sübhanallah, yüz kere lâilahe illallah derse, deniz köpüğü kadar çok bile olsa günahları affedilir.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Nesaî) 
877. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, her namazın arkasından Felak ve Nas surelerini okumamı emretti.
(Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Ebû Dâvud) 
878. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ölümünden önce şu sözü çok zikrederdi:
“Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh: Allahım seni hamdinle tesbih ederim, mağfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.”
Kendisine bunun sebebini sordum. Bana şu açıklamayı yaptı:
“Rabbim, ümmetim hakkında bir alâmet ‘bir başarı’ göreceğimi bildirmişti. Ben onu görünce bu zikri artırdım. Bu alâmet Nasr suresindedir.”
(Aişe radıyallahu anha. Buharî) 
‘Nasr suresinde şöyle buyurulur: Allah’ın yardımı ve başarı geldiği zaman,Allah’ın dinine insanların akın akın girdiklerini gördüğün zaman,övgüler dizip şükürler ederek Rabbinin bütün kusurlardan ırak olduğunu dile getir. Ondan bağışlanma dile. Çünkü o, tevbeleri kabul edendir.” Efendimiz, bu başarının alâmetlerini gördükten sonra, ayetteki emre uyarak zikrini artırmıştır.’
879. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bana, “Sübhanallahi, velhamdu lillahi, velâilahe illallahu vallahu ekber: Allah’ı tesbih ederim, hamdler Allah’adır, Allah’tan, başka ilâh yoktur. Allah en büyüktür” deyişim, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha sevgilidir.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim) 
880. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Miraç sırasında İbrahim aleyhisselâmla karşılaştım. Bana, “Ey Muhammed, ümmetine benden selâm söyle ve şunu bildir: Cennetin toprağı temiz, suyu tatlıdır. Burası ise düz ve boştur. Oraya atılacak tohum ise, sübhanallahi velhamdülillâhi ve lâilahe illallahu vallahuekber cümlesidir.”
(İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî) 
881. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize şöyle buyurdu:
“Size tesbih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi ‘namazdan sonra tesbihat yapmanızı’ tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Çünkü ahirette parmaklar da sorgulanacak ve konuşturulacaklar.”
(Yüseyre radıyallahu anh. Tirmizî) 
882. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim, “Lâilahe illallahu vahdehu la-şerike leh, lehu’l mülkü ve lehu’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir” duasını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle azat etmiş gibi sevap verilir, ayrıca yüz sevab yazılır, yüz günahı silinir. Bu söz üç gün boyunca akşama kadar onu şeytana karşı korur. Bundan daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha üstün bir amel yapamaz. Kim de bir günde yüz kere “Sübhanallahi ve bihamdihi” derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar bile olsa.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî) 
883. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İki kelime vardır, bunlar dile hafif, terazide ağır gelirler, Rahman katında sevgilidirler: “Sübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahi’l-azim: Allahım seni hamdinle tesbih ederim, yüce Allahım seni bütün kusurlardan tenzih ederim” kelimeleridir.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî) 
884. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namaza başlarken tekbir getirir, sonra bazen şunu okurdu:
“İnne salâti ve nüsuki ve nahyaye ve memati lillahi Rabbi’l-âlemin. La şerike lehu ve bi-zâlike ümirtü ve ene evvelü’l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni’l a’mali ve ahseni’l-ahlâki. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie’l-a’mal ve seyyie’l-ahlâk. La yaki seyyieha illa ente.”
(Câbir radıyallahu anh. Nesaî) 
‘Bu ibarenin meali şudur: Namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allahım, beni amellerin ve ahlâkın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlâktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun.’
885. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namaza başlamak için tekbir alınca, okumaya başlamadan önce bir süre susmuştu.
“Ya Resûlullah, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat arasında susarken ne okuyorsunuz?” dedim.
Bana, şu duayı okuduğunu söyledi:
“Ey Allahım! Beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan beyaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka.” 
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî) 
886. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Haberiniz olsun, ben rüku ve secde hâlinde Kur’an okumaktan men edildim. Öyleyse rükûda Rabbe tazim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin. Secdede edilen dua kabule layıktır.”
(İbni Abbas radıyallahu anh. Müslim) 
887. Resûllulah sallallahu aleyhi ve sellem rüku ve secdelerinde şu duayı çokca okurdu:
“Sübhanekallahümme Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmağfirli.”
(Aişe radıyallahu anha. Buharî) 
‘Meali: Sen sübhansın Allahım! Rabbimiz, seni övgülerle takdis ediyorum. Ey Allahım, beni bağışla.’
888. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden biri rüku edince üç kere “Sübhane rabbiyel azim: Büyük Rabbim kusurlardan ıraktır” desin. Bu, en az miktardır. Secde yapınca da üç kere “Sübhane Rabbiye’l âla: Yüce Rabbim bütün kusurlardan uzaktır” desin. Bu da en az miktardır.”
(İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Rükuda ve secdede söylenen tesbihleri üç kere tekrar etmek sünnet, beş, yedi veya daha ziyade söylemek müstehabdır.’
889. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, rüku yaptığı zaman, “Allahümme leke reka’tu ve bike amentü ve leke eslemtü ve aleyke tevekkeltü ente Rabbiye, haşaa sem’i ve basari ve lahmi ve demi ve izami lillahi Rabbi’l-âlemin” derdi.
(Câbir radıyallahu anh. Nesaî) 
‘Meali: Ey Allahım, sana rüku ediyorum, sana inandım, sana teslim oldum, sana tevekkül ettim. Sen Rabbimsin, kulağım, gözüm, etim, kanım ve kemiklerim âlemlerin Rabbi olan Allah önünde huşû hâlindedir.’
890. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sırtını rükudan kaldırdığı zaman, “Semiallahu limen hamideh, Allahümme Rabbena leke’l-hamdü mil’es-semavati ve mil’el-arzi ve mil’e ma şi’te min şey’in ba’du” derdi.
(İbni Ebi Evfa radıyallahu anh. Müslim) 
‘Meali: Allah, kendisine hamd edeni işitir. Ey Allahım, ey Rabbimiz, gökler dolusu, yeryüzü dolusu ve bunlardan başka istediğin her şey dolusu hamdler sana olsun.’
891. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki secde arasında, “Allahümmeğfir li ve’rhamni, vecbürni, vehdini verzukni” derdi.
(İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Meali: Allahım bana mağfiret et, merhamet et, beni zengin kıl, bana hidayet ver, bana rızık ver.’
892. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secde ettiği vakit mealen şöyle dua okurdu:
“Allahım sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum. Yüzüm de, kendisini yaratıp şekillendiren, ona kulak, göz takan yaratanına secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir.”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin teşehhüdle selâm arasında okuduğu en son duası şuydu:
“Allahümmağfir li ma kaddemtü ve ma ahhartü ve ma esrertü ve ma a’lentü ve maesreftü ve ma ente a’lemu bihi minni ente’l-mukaddim ve ente’l-muahhir. Lâilahe illa ente.”
(Hazreti Ali radıyallahu anh. Müslim) 
‘Meali: Allahım, geçmiş ömrümde yaptıklarımı, gelecekte yapacaklarımı, gizli işlediklerimi, aleni yaptıklarımı, israflarımı, benim bilmediğim fakat senin bildiğin kusurlarımı affet. İlerleten de sen, gerileten de sensin, senden başka ilâh yoktur.’
893. Ebû Bekir radıyallahu anh, “Ya Resûlullah! Bana namazda okuyacağım bir dua öğret” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şu duayı okumasını söyledi:
“Allahümme inni zâlemtü nefsi zulmen kesiran ve la yağfiru z-zünübe illa ente fa’ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente’l-ğafüru’r-rahim.”
(İbni Amr radıyallahu anh. Buharî) 
‘Meali: Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretle bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin.’
894. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem teşehhüdden sonra şunu okurdu:
“Allahümme inni eüzu bike min azabi cehennem ve eüzu bike min azabi’l-kabri ve eüzu bike min fitneti’d-deccal ve eüzu bike min fitneti’l-mahya ve’l-memat.”
(İbni Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
‘Meali: Allahım! Cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. Deccal fitnesinden sana sığınırım. Hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım.’
895. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem akşam olunca şu duayı okurdu:
“Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. Allah’tan başka ilâh yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Hakimiyet onundur, bütün hamdler onadır. O, her şeye kadirdir.
Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden istiyorum. Bu gecede olacak kötülükten de, bundan sonra olacak kötülüklerden de sana sığınıyorum.
Rabbim! Tembellikten, yaşlılığın kötü hâllerinden sana sığınıyorum.
Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!”
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sabah olunca şu duayı okurdu:
“Elhamdülillâh sabaha erdik. Mülk de Allah için sabaha erdi.”
(İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim) 
896. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazdan sonra okumamız için bize şu duayı öğretmişti:
“Allahım! İşimizde sebat, doğruluk hususunda azim ver. Senin nimetlerine şükretmeyi nasip et. Sana layık ibadete muvaffak eyle. Senden, doğru konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalp istiyorum. Allahım, sana malum bütün kötülüklerden sana sığınıyorum. Sana malum bütün iyilikleri senden istiyorum. Sana malum bütün günahlarım için af diliyorum!”
(Şeddad İbni Evs radıyallahu anh. Tirmizî) 
897. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem teşehhüdde ‘namazda otururken’ şunu okurdu:
“Hamdin tamamı Allah içindir. Ona sığınır, ondan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden de ona sığınırız. Allah kime doğru yolu gösterirse onu kimse saptıramaz, kimi de saptırırsa onu kimse doğru yola eriştiremez. Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve şahadet ederim ki Muhammed onun kulu ve Resûlüdür. Onu hak ile, kıyametten önce müjdeleyici ve sakındırıcı olarak gönderdi. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de Allah ve Resûlüne başkaldırırsa yalnız kendine zarar verir, Allah’a hiç bir zarar verermez.”
(İbni Mesûd radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
898. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazını kılınca, selâm verirken şöyle derdi:
“Allahümme es’elüke ilmen nafi’an ve rızken tayyiben ve amelen mütekabbelen!”
(Ümmü Seleme radıyallahu anha. İbni Mâce) 
‘Meali: Allahım! Senden faydalı ilim, temiz rızık ve kabule layık amel istiyorum!’
899. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allahümme inni euzü bike mine’ş-şeytani’r-racim ve hemzihi ve nefhihi ve nefsihi” diye dua ederdi.
(İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce) 
‘Meali: Allahım, kovulmuş şeytandan, onun dürtülerinden, fısıltılarından, kuruntularından sadece sana sığınırım.’
900. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, secdelerinde şunları söylerdi:
“Allahümmağfirli zenbi küllehu, dıkkahu ve cüllehu, evvelehu ve ahirehu, sırrahu ve alaniyyetehu.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim) 
‘Meali: Allahım! Büyük küçük, ilk son, gizli açık bütün günahlarımı bağışla.’
901. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında, farz namazlardan çıkarken insanlar yüksek sesle zikrederlerdi.
(İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî) 
902. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tam bir ay boyu, hiç aralık vermeden, her namazın peşinde, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında ayakta durarak kunut duası yaptı.
(İbni Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
042. DUANIN ÖNEMİ, ADABI VE ZAMANI…
‘Dua, Allah’a yalvarma, yakarış, isteme, dileme demektir. Dua ibadetin özüdür. Her ibadet gibi bunun da ecri ahirette verilecektir. Fakat Allah lütfeder de isteneni bu dünyada da verirse nur üstüne nur kabul edilmelidir. Her duaya cevap verilir, fakat kabul etmek, isteneni aynen vermek ya da vermemek ilahî iradenin takdirine bağlıdır. Meselâ, bir hasta doktordan hastalığı için ilaç ister. Doktor da ya aynen o ilacı verir, ya daha iyisini verir ya da hiç vermez. Onun ilmi böyle davranmasına sebep olur. Hasta, “Doktor bana cevap vermedi, benimle ilgilenmedi” diyemez. Cevap verdi, ilgilendi de, ama hikmeti neyi gerektiriyorsa hastanın yararına olarak öyle davrandı. İnsan da Rabbinden ister. Allah bazen aynısını verir, bazen daha iyisini, bazen de hiç vermez, ahirette mükâfatlandırır. Dua ettim de kabul olunmadı denilmememeli, duaya devam edilmeli. Duanın bir ibadet olduğu unutulmamalı.’
903. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Dua ibadetin özüdür!” buyurduktan sonra şu ayeti okudu:
“Bana dua edin de size karşılık vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçaltılmış olarak cehenneme girecekler!”
(Numan İbni Beşir radıyallahu anh. Tirmizî) 
904. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müslüman, Allah’tan bir istekte bulundu mu, Allah ona ya dilediğini verir ya da onun dengi bir günahını affeder. Yeter ki istenen şey bir günah ya da akrabalık bağlarını koparıcı olmasın.”
(Ubâde radıyallahu anh. Tirmizî) 
905. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kime dua kapısı açılmış ise ona rahmet kapıları açılmış demektir. Allah’tan istenen şeyler arasında Allah tarafından en çok sevilen şey, afiyet nimetidir. Dua, inen ve inmeyen her şey için faydalıdır. Kazayı sadece dua geri çevirir. Öyleyse dua edin!”
(İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Afiyet, esenliktir, insanda hastalık, belâ, musibet gibi olumsuz bir halin olmamasıdır.’
906. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına tecelli eder, “Yok mu bana dua eden, ona karşılık vereyim! Yok mu benden bir şey isteyen, ona istediğini vereyim! Yok mu benden bağışlanma dileyen, onu bağışlayayım!” buyurur.
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî) 
907. “Ya Resûlullah! En çok kabule mazhar olan dua hangisidir?” diye sormuştuk.
“Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!” diye cevap verdi.
(Ebû Ümame radıyallahu anh. Tirmizî) 
908. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ezanla kamet arasında yapılan dua reddedilmez” buyurmuştu.
“Ya Resûlullah, öyleyse nasıl dua edelim?” diye soruldu.
“Allah’tan dünya ve ahiret için afiyet isteyin!” buyurdu.
(Enes radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Ayette zikredilen “Rabbena atina fiddünya haseneten ve fil ahireti haseneten ve kına azabennar” gayet câmi bir duadır. “Rabbimiz, bize dünyada güzellikler ver, ahirette de güzellikler ver, bizi ateş azabından koru” demektir.’
909. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mutlaka kabul edilen üç dua vardır. Mazlumun duası, misafirin duası, babanın evladına duası.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî) 
910. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“En hızlı kabul edilen dua, bir kimsenin bir başkası hakkında ettiği gıyabi duadır.” 
(İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî) 
911. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kardeşinin izni olmadan onun mektubuna bakan ateşe bakmış gibi olur!
Duaları örtmeyin. Allah’tan avuçlarınızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin.
Duayı tamamlayınca avucunuzu yüzünüze sürün.”
(İbni Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
912. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ellerini dua için kaldırdı mı onları yüzüne sürmemezlik etmezdi. 
(Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî) 
913. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm. 
(Enes radıyallahu anh. Buharî) 
914. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua ederken ellerini uzatmazdı.
(Sehl radıyallahu anh. Ebû Dâvud) 
915. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Rabbiniz hayâ ve ikram sahibidir. Kulunun dua için kalkan ellerini boş çevirmekten hayâ eder.” 
(Selman radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Allah, insanî manada hayâ etmekten münezzehtir. Hadisi, “Kendisini Rab tanıyarak istekte bulunan kulunu mahrum etmez, merhameti sebebiyle verir” diye anlamak gerekir.’
916. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah’ın duanızı kabul buyuracağından emin bir şekilde dua edin.Zira, Allah gafletle oyalanan kalbin duasını kabul etmez!”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî) 
917. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem birisine dua edeceği vakit önce kendisine dua ederdi.
(Übeyy radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Böylece, “Ben Rabbimin lütfuna herkesten ziyade muhtacım” manasını hâl diliyle ifade buyurur, kendisini müstağni görmemiş olurdu.’
918. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, kendisinden istemeyene gazap eder.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Dua eden adam aczini ve zaafını kabul ve itiraf ediyor demektir. Bu sebeple ibadetin özü sayılmıştır. Hem de dua sahih bir imanın alâmetidir. Zira dua eden adam inanıyor ki bir Rabbi var, kendisini işitiyor, istediklerini vermeye kadirdir. İşte böylesine önemli bir kulluk biçimini terk etmek elbette gazabı davet eder.’
919. Bir gece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle beraber çıktık. Derken bir adama rastladık. Allah’tan istemek hususunda çok ısrarlı idi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu dinlemek üzere durakladı. “Eğer sonunu getirirse vacip oldu!” buyurdu.
Kendisine, “Ne ile sonlandırırsa Ya Resûlullah!” denildi.
“Âmin ile” dedi.
Adama, “Ey filan! Duanı âminle tamamla. Haydi gözün aydın olsun!” dedi.
(Ebû Züheyr radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
‘Âmin, “kabul buyur Rabbim” manasına gelen bir kelimedir.’
920. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden biri dua edince, “Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rab dilersen bana rahmet et!” demesin. Bilakis, kararlı bir şekilde istesin.”
(Enes radıyallahu anh. Buharî) 
921. Bir sefere çıkmıştık. İnsanlar, bir ara yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar.
Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kendinize karşı merhametli olun. Siz sağır birine hitap etmiyorsunuz! Muhatabınız kayıp da değil. Siz gören, işiten, hep sizinle olan bir Zâta, Allah’a hitap ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zât, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır” buyurdu.
(Ebû Musa radıyallahu anh. Buharî) 
922. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın, “Ya Rabbi, senden nimetin kemâlini istiyorum!” dediğini işitmişti.
“Nimetin kemâli nedir?” diye sordu.
Adam, “Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır ümid ettim” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Sordum, zira nimetin kemâli cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır” buyurdu.
Bir başkasının da, “Ey celâl ve ikram sahibi Rabbim!” dediğini işitti.
Ona hemen, “Duana cevap verildi, durma iste!” dedi. 
Bir başkasının, “Ya Rabbi senden sabır istiyorum!” dediğini işitti.
Ona, “Allah’tan belâ istedin, afiyet de iste!” dedi.
(Muaz radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Zira sabır belâya karşı gösterilir. Sabır isteyen adam, bir bakımaonun lazımı olan musibeti de istemiş gibi olur.’
923. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı.
(Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud) 
‘Özlü dua, sözü az, fakat manası çok olan duadır.’
924. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem duayı ve istiğfarı üçer kere yapmaktan hoşlanırdı.
(İbni Mesûd radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
925. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kimileri acele ediyor, “Ben Rabbime dua ettim de duamı kabul etmedi” diyor. Acele etmediğiniz sürece her birinizin duasına cevap verilir.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî) 
926. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kendi aleyhinize dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin, mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Olur ya, Allah’ın duaları kabul ettiği saate rastgelir de istediğiniz kabul ediliverir!”
(Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud) 
‘Buradaki dua bedduadır. Sözü edilenler hakkında kötülük istemektir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini bu nevi duadan sakındırmıştır.’
927. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bütün ihtiyaçlarınızı Rabbinizden isteyin. Ayakkabınızın kopan bağını bile!” 
(Enes radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Şu hâlde, Allah nasılsa biliyor, niye isteyeyim ki, dememek gerekir. Hem de, bu küçük bir şey, Rabbimden nasıl isterim, diye düşünülmemelidir. İstenen şey küçük olabilir, fakat istenen Zât nihayetsiz büyüktür. İstenen şey sadece bir vesiledir. Vesilenin küçük ya da büyük olması o kadar da nazara alınmamalı.’
928. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah’ın bol nimetinden isteyin! Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en üstünü, kurtulmayı umarak beklemektir.”
(İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Kurtulmayı umarak beklemek kalbin süregiden bir duasıdır. Hem de, Rabbimize karşı hüsnüzan beslemenin alâmetidir.’
929. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah celle celâlühunun şöyle buyurduğunu söyledi:
“Ben, kulumun benim hakkımdaki zannı üzereyim! O bana dua etti mi ben onunlayım!”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim) 
930. Bir kadın, “Ya Resûlullah, bana ve kocama dua ediver!” diye rica etmişti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah sana da, kocana da rahmet etsin!” diye dua etti.
(Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud) 
931. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kardeşinin gıyabında dua eden hiçbir mümin yoktur ki melek ona, “Bir misli de sana olsun!” demesin.”
(Ebû Derda radıyallahu anh. Müslim) 
932. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimse, kendine zulmedene beddua ederse ondan intikamını almış olur.”
(Aişe radıyallahu anha. Tirmizî) 
933. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ömrü, iyi ameller uzatır. Kaderi, ancak dua geri çevirir. Kişi, günahı sebebiyle rızkından mahrum kalır!”
(Sevban radıyallahu anh. İbni Mâce) 
934. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Öyle bir devir gelecek ki, kişi aldığı şeyin helâlden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez!”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî) 
‘İbadetin kabulünde yenen rızkın büyük önemi vardır. İbadeti şevk ile yapmak ve beklenen neticelere kavuşmak için helâl nimetlerle beslenmek gerekir.’
935. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır. Haramla besleniyor! Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!” buyurdu.
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim) 
936. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dua, gökle yer arasında durur, bana dua edilmedikçe Allah’a yükselmez!”
(Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Efendimize en güzel dua salavat getirmekle edilir. Duadan önce ve sonra salavat getirmek, edilen duanın kabulüne mühim bir vesiledir.’
937. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, dua eden bir adamın, dua sırasında Resûlullaha dua etmediğini görmüştü.
“Bu adam acele etti” buyurdu.
Sonra onu çağırıp, “Biriniz dua ederken, Allah’a hamd u sena ederek başlasın, sonra Resûlullaha dua etsin, sonra da dilediğini istesin” buyurdu.
(Fadale İbni Ubeyd radıyallahu anh. Tirmizî) 
938. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekir radıyallahu anh veÖmer radıyallahu anh ile birlikte oturuyor, ben de namaz kılıyordum. Namazımı bitirince duaya başladım. Önce Allah’a hamd u sena ettim. Ardından Resûlullaha dua ettim. Sonra da kendim için dua ettim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, “İste! İstediğin veriliyor! İste! İstediğin veriliyor!” buyurdu.
(İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî) 
043. PEYGAMBERİMİZİN MUHTELİF DUALARI…
‘Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem insanların en âbidiydi, en çok ibadet edeniydi, bunda şüphe yok. Şu dualar da gösteriyor ki onun bir ânı bile gafletle geçmemiştir. Ömür sermayesini Rabbinin rızasına uygun biçimde sarfetmekte bir eşi daha yoktu. Onun sünnetine tamamen ittiba etmek pek zordur, herkesin gücü yetmez. Fakat bütünüyle elde edilemeyen bir şey tamamen de terk edilmez kuralına tâbi olup ne kadar yapılsa kârdır. Bu bölümde onun yatarken, kalkarken, girerken, çıkarken, bir olaya şahit olunca ettiği dualardan örnekler vardır. Her zaman yaptığı bazı umumi dualara da yer verilmiştir.’
939. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına girdiği zaman şu duayı okurdu:
“Bize yediren, içiren, ihtiyaçlarımızı veren, barınak sağlayan Allah’a hamdolsun!”
(Enes radıyallahu anh. Müslim) 
940. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatacağı sırada şu duayı okurdu:
“Allahım, kerim olan Zâtın adına, eksikten ırak kelimelerin adına, alınları senin kudret elinde olan canlıların şerrinden sana sığınırım. Allahım, sen borcu giderir, günahı silersin. Allahım senin ordun mağlup edilemez, sözüne karşı konamaz. Zengine serveti fayda etmez, hakiki servet sendendir. Allahım, seni hamdinle tesbih ederim.”
(Hazreti Ali radıyallahu anh. Ebû Dâvud)
941. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yatağına girince, sağ elini yanağının altına koyar, sonra şu duayı okurdu:
“Allahümme, kınî azabeke yevme teb’asu ibadeke.”
(İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce) 
‘Meali: Allahım! Kullarını diriltip bir araya getirdiğin gün beni azabından koru!’
942. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku: “Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim, sırtımı sana dayadım. Senin rahmetini umuyorum, gazabından korkuyorum. Senin şiddetli azabına karşı, senden başka ne sığınak var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitaba, gönderdiğin Peygambere inandım.” Bunu okuduğun gece ölecek olursan yaratılış maksadına uygun şekilde ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun.”
(Bera radıyallahu anha. Buharî) 
943. Bir gün, Halid radıyallahu anh, “Ya Resûlullah, bu gece hiç uyuyamadım” diye Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme yakındı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona, “Yatağına girdin mi şu duayı oku” buyurdu:
“Ey yedi kat göğün ve onların gölgelediklerinin Rabbi! Ey yerlerin ve onların taşıdıklarının Rabbi! Ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi! Bu yaratıklarının bana aniden saldırmaması, bana zarar vermemesi için beni koru! Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir. Senden başka ilâh da yoktur. İlah olarak yalnız sen varsın!”
(Büreyde radıyallahu anh. Tirmizî) 
944. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına girince şu duayı okurdu:
“Allahım! Senin adınla hayat bulur, senin adınla ölürüm.”
Sabah olunca da şu duayı okurdu:
“Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun! Zaten dönüşümüz de onadır.”
(Huzeyfe radıyallahu anh. Buharî) 
‘Zira uyku ölümün kaüçük kardeşidir. Sabah olunca uyanmak ölümden sonra dirilişin küçük bir misalidir.’
945. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, geceleyin uyanınca şu duayı okurdu:
“Allahım! Seni hamdinle tenzih ederim. Senden başka ilâh yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini isterim. Allahım, ilmimi artır! Bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin!”
(Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud) 
946. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evinden çıkarken şu duayı okurdu:
“Bismillâh. Allah’a tevekkül ettim. Allahım! Zillete düşmekten, sapmaktan, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız!”
(Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî) 
947. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişi, evine girince, selâm vermeden önce şu duayı okusun:
“Allahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. Allah adıyla girdik, Allah adıyla çıktık, Rabbimize tevekkül ettik.” 
(Ebû Malik radıyallahu anh. Ebû Dâvud) 
‘Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten, elden geleni yaptıktan sonra neticeyi Allah’a bırakmak, yalnız ona güvenmektir.’
948. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim, gereksiz konuşmaların çok olduğu bir yerde oturur da oradan ayrılmadan önce şu duayı okursa, orada oturması sebebiyle gelen günahlardan arınır:
“Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilâh olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diliyorum. Sana tevbe ediyorum.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî) 
949. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hilali ‘yeni ayı’ görünce şu duayı okurdu:
“Allahım, ayın hilal devresi boyunca iman, bereket, selâmet ve İslâm üzere olmamızı nasip eyle. Ey hilal! Allah benim de Rabbim, senin de Rabbindir!”
(Talha radıyallahu anh. Tirmizî) 
950. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Rüzgâra sövmeyin! Hoşunuza gitmeyen bir rüzgâr görürseniz, “Allahım, senden bunun hayrını istiyorum!” deyin.
(Übey İbni Ka’b radıyallahu anh. Tirmizî)
951. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ufukta bir bulut gördü mü, işini bırakır, “Allahım, bunun şerrinden sana sığınıyorum!” derdi.
Yağmur yağmaya başlarsa, “Allahım, bol ve faydalı yağdır!” derdi.
(Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud) 
952. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, gök gürleyip şimşek çakınca, “Allahım, bizi gazabınla öldürme, azabınla helak etme, bundan önce bize afiyet ver” derdi.
(İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî) 
953. Bir bedevi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Bölgemizde kuraklık var. Çobanlar hayvan otlatamaz oldu. Develerin yürümeye mecalleri kalmadı” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıktı, hamd ü senadan sonra, “Allahümme’s-kına gaysen muğisan merien tabakan meri’en ğadakan acilen ğayra raisin” diye dua etti, minberden indi.
Etraftan gelen herkes, hepimiz yeniden hayat bulduk!” dedi.
(İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce) 
‘Meali: Allahım! Bize, hayat kurtarıcı, sonu hayırlı, bereketli, her yeri ıslatan, hemen gelen, gecikmeyen yağmur ver!’
954. “Ya Resûlullah, Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?” diye sordum.
Şu duayı okumamı söyledi:
“Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu’l-afve fa’fu anni.”
(Aişe radıyallahu anha. Tirmizî) 
‘Meali: Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet!’
955. Bir adam, “Ey Allahım! Bütün hamdim sanadır. Nimet veren sensin. Senden başka ilâh yoktur. Sen göklerin ve yerin büyüklük ve ikram sahibi yaratıcısısın. Hayy ve Kayyumsun. Bu isimlerini vesile ederek senden istiyorum!”
Söylenenleri işiten Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?” diye sordu.
“Allah ve Resûlü daha iyi bilir?” dediler.
“Nefsimi kudret elinde tutan zâta yemin ederim ki, o Allah’a, en büyük ismiyle dua etti. Allah, onunla yakarana karşılık verir, onunla isteneni lütfeder” buyurdu.
(Enes radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Hayy ve Kayyum, Allah’ın “ezelden beri gerçek hayat sahibi olan” ve “başlangıcı olmaksızın var olan ve yarattıklarını varlık âleminde tutan” manasında güzel isimleridir.’
956. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şu duayı öğretti:
“Allahım! Senden hayrın her çeşidini istiyorum. Yakın uzak, bilindik bilinmedik bütün şerlerden de sana sığınırım.
Allahım! Kulun ve peygamberin Muhammed’in senden istediği şeyleri ben de istiyorum. Kulun ve peygamberin hangi şerlerden sana sığınmışsa ben de o şerlerden sana sığınıyorum.
Allahım! Ben senden, cenneti, cennete götüren söz ve ameli istiyorum. Ateşten, ateşe götüren söz ve işlerden sana sığınıyorum. Senin tarafından belirlenen kaderimin ve hakkımdaki hükmünün hayırlı olmasını diliyorum.” 
(Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce) 
957. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ekseriyetle şu duayı ederdi:
“Allahümme atina fi’d-dünya haseneten ve fi’l ahireti haseneten ve kına azabe’n-nar.”
(Enes radıyallahu anh. Buharî) 
‘Meali: Allahım, bize dünyada güzellik ver, ahirette de güzellik ver, bizi cehennem azabından koru.’
958. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Rahmanın iki parmağı arasında olmayan kalp yoktur. Allah dilerse onu doğru yola iletir, dilerse şaşırtır!” der ve şöyle dua ederdi:
“Ya mukallib-el kulub! Sebbit kalbi ala dinike!”
(Nevvas radıyallahu anh. İbni Mâce) 
‘Meali: Ey kalpleri evirip çeviren Rabbimiz! Kalplerimizi dinin üzere sabit eyle!’
959. Resûlullah şu duayı çok yapardı:
“Allahümme sebbit kalbi ala dinike.” 
(Enes radıyallahu anh. İbni Mâce) 
‘Allahım, kalbimi dinin üzere sabit eyle.’
960. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kisra denilen İran hakanına mektup göndermişti. Kisra, mektubu okuyunca yırttı. Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “paramparça olması için” ona beddua etti.
(İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî) 
‘Kisra hançerlenerek öldürülmüş, salâtanatı da paramparça olmuştur.’
044. HUSUSİ HÂLLERDE YAPTIĞI DUALAR…
‘İbadetlerin vakitleri vardır. Meselâ, sabah namazı güneş doğmadan önce kılınır. Bunun gibi bazı dualarından da vakitleri ve şartları vardır. O hâl başa gelince dua ibadetinin vakti de girmiş olur. Dualar ibadet niyetiyle yapılmalıdır. Sonucu uhrevidir, faydası kabirde ve ahirette görülür. Şu hâlde duada istenen verilmeyince “Duam kabul olunmadı” diye sitem edip umudu kesmek olmamalı. Belki daha yararlı bir şekilde ahiret için kabul edilmiştir. Belâlar, musibetler, hastalıklar, fakirlik gibi acı hâller duaların vakitleridir. Mümin, bir iki kez dua edip de sonuç alınmayınca ümidini yitirip duayı kesmeyecek, “Demek ki duanın vakti geçmemiş, devam etmeliyim” diyecek. Duaya teşvik için söylenen bazı şeyler duanın hikmetleridir, yoksa hakiki sebepleri değil. Meselâ hasta bir adamın şifa duası bir ibadettir, illeti yani hakiki sebebi Allah’ın rızasını kazanmak, hikmeti, yani meyvesi ise şifa bulmaktır. Şifa için dua edilir, ama bilinmeli ki bütün mesele iyileşmek değildir, Allah’ın rızasını kazanmaktır.’
961. ‘Efendimizin kızı’ Fatıma radıyallahu anha, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek ondan bir hizmetçi istemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona, “Şu duayı oku!” buyurdu:
“Allahım! Sen yedi semanın Rabbi, büyük Arş’ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve her şeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkan’ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin dizgini senin elindedir. Evvel sensin, senden önce bir şey yoktur. Âhir sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen Zâhirsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen Bâtınsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurtar, zengin eyle.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî) 
962. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua ederken şunu söylerdi:
“Allahım, dinimi doğru eyle, zira o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı doğru eyle, zira hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatımı hayırların artışına vesile eyle. Ölümü kötülüklerden kurtulup rahata erme vasıtası eyle.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim) 
963. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimse üç kez cenneti istedi mi, cennet, “Allahım onu cennete koy!” der. Bir kimse üç kez cehennemden sığınma istedi mi, cehennem, “Allahım onu ateşten koru!” der.”
(Enes radıyallahu anh. Tirmizî) 
964. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimse, belâya uğramış birini görünce, “Seni müptela ettiği konuda bana esenlik veren ve nice yaratıklarına oranla bana üstünlük lütfeden Allah’a hamdolsun!” derse, o ne tür bir belâ olursa olsun hayatı boyunca kendisinin başına gelmez!” 
(Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî) 
965. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana sıkıntı zamanlarında okumam için şu duayı belletti: 
“Allahu, Allahu Rabbî la üşriku bihi şey’en.”
(Esma Bintu Umeys radıyallahu anha. Ebû Dâvud) 
‘Meali: Allah! Allah Rabbimdir! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!’
966. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu sözlerle Allah’a sığınırdı:
“Allahım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Kabir azabından sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitınesinden sana sığınırım.”
(Enes radıyallahu anh. Buharî) 
967. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:
“Allahım, bölücülükten, ikiyüzlülükten ve kötü ahlâktan sana sığınırım.” 
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud) 
968. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu duayı okurdu:
“Allahım, saygıyla ürpermeyen kalpten, kabule layık olamayan duadan, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, hasılı bu dört şeyden sana sığınırım.”
(İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî) 
969. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allahım, açlıktan sana sığınırım, zira o en kötü yatak arkadaşıdır. Hıyanetten sana sığınırım, çünkü o gayet kötü bir ruh yarasıdır.”
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce) 
970. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, üzüntü sırasında şu duayı okurdu:
“Halîm ve azîm olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Kıymetli Arş’ın, yeryüzünün ve göklerin Rabbi olan Allah’tan başka ilâh yoktur.”
(İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî) 
‘Arş, en yüce egemenlik makamıdır. Kâinatın kalbidir.’
971. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şeye üzülünce şu duayı okurdu:
“Ya Hayyu ya Kayyum, birahmetike estağisu.”
(Enes radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘Meali: Ey Hayy olan, ey Kayyum olan Rabbim! Rahmetin adına yardımını istiyorum!’
972. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın, “Ey Allahım, ehad ve samed olan, doğurmayan ve doğurulmayan, eşi ve benzeri de olmayan Allah adıyla senden istiyorum. Günahlarımı mağfiret eyle! Sen gafursun, rahîmsin!” dediğini işitmişti.
Hemen şunu söyledi: “O mağfiret edildi. O mağfıret edildi. O mağfiret edildi!”
(Mihcen radıyallahu anh. Ebû Dâvud) 
Allah ehaddir,her eseriyle başka varlık yokmuş gibi bire bir ilgilenir. Onu yaratır, korur, gözetir, besler, yaşatır, öldürür, diriltir. Allah Sameddir, bütün varlıkların ona ihtiyacı vardır, ama onun hiçbirine asla ihtiyacı yoktur. İhtiyacı olanlar yaratılmış eserlerdir.’
973. Kur’an’ı aklında tutamamaktan şekva eden Hazreti Ali radıyallahu anha, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi:
“Ey Hüseyin’in babası! Allah’ın izniyle hem sana, hem öğrenen herkese fayda verecek bazı sözleri öğretmemi ister misin?”
“Evet, Ya Resûlullah!” dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şu tavsiyede bulundu:
“Perşembeyi cumaya bağlayan gecenin son üçte birinde kalk. O zamanda melekler tanıklık etmek üzere hazır bulunurlar. Edilen dualara karşılık verilir. Kardeşim Yakub da evlatlarına şöyle söyledi: “Sizin için Rabbime istiğfar edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin.” Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunu da başaramazsan gecenin ilk kısmında kalk. Dört rekat namaz kıl. Birinci rekatte, Fatiha ile Yasin süresini oku, ikinci rekatte Fatiha ile Duhan suresini oku, üçüncü rekatte Fatiha ile Secde suresini oku, dördüncü rekatte Fatiha ile Tebarekeyi oku. Selâmdan sonra Rabbine güzelce hamd ü sena eyle. Bana ve diğer peygamberlere güzel bir şekilde salât oku. Mümin erkekler ve mümin kadınlar ve senden önce gelip geçen mümin kardeşlerin için istiğfar et. En sonunda şu duayı oku:
“Allahım, hayatım boyunca sürecek şekilde günahları bıraktırarak bana merhamet eyle. Faydası olmayan şeylere girişmem sebebiyle bana acı. Seni razı edecek şeylere yönelmemi nasib et. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Ey celâl, ikram ve dil uzatılamayan bir izzetin sahibi olan Allahım. Ey Allah! ey Rahman! Celâlin hakkı için, zatının nuru hakkı için, Kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi zorla. Seni benden razı kılacak şekilde okumamı nasip et. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Celâlin ve zatının nurunu vesile ederek yalvarıyor, kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Hakkı bulmakta bana ancak sen yardım edersin, onu bana ancak sen nasip edersin. Her şeye erişmekte güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah sayesindedir!”
Ey Hasan’ın babası! Bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allah’ın izniyle duana karşılık verilecektir. Beni hak üzere gönderen zâta yemin olsun, bu duayı yapan hiçbir mümin mahrum kalmamıştır!”
Vallahi, Ali radıyallahu anh beş veya yedi cuma geçince Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek, “Ya Resûlullah! Geçmişte dört beş ayet ancak öğrenebiliyor, sonra unutuyordum. Şimdi istediğim kadar ayet öğrenebiliyorum. Onları ezberden okurken Kur’an sanki gözümün önünde duruyor gibi oluyor. Eskiden senin sözlerini dinlerdim, başkasına anlatmak istediğim zaman unuttuğumu görürdüm. Şimdi ise tek bir harfini bile kaçırmadan anlatabiliyorum!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bu söz üzerine Hazreti Ali radıyallahu anha, “Ey Hasan’ın babası! Kâbe’nin Rabbine yemin ederim sen müminsin!” dedi.
(İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî) 
045. ESMA-ÜL HÜSNA, İSM-İ AZAM…
‘Bütün varlıkları yaratan mabudumuzun özel ismi “Allah”tır. Nasıl, bir adamın mühendis, yazar, müdür, ressam gibi isimlerinin yanında bir de kendi ismi varsa, Allah’ın da Rahman, Rahîm, Vedûd, Rezzak, Kerîm, Alîm, Hakîm, Kadîr gibi isimlerinin yanı sıra bir de özel ismi vardır: Allah! Allah Tealanın bütün isimleri güzeldir, güzel neticeler verir. Ona bu isimlerle yakarılmalıdır. Nitekim Âraf suresinde Allah celle celâlühu şöyle buyuruyor: “En güzel isimler Allah’ındır. Allah’a bu isimlerle yakarın.” Bunların doksan dokuz tanesi bu bölümdeki bir hadiste belirtilmiş, bin bir tanesi ise Cevşen namındaki harika bir dua kitabında anılmıştır. Bu dua Efendimizin harikulade bir münacatıdır. Zeynel Abidin radıyallahu anh kanalıyla rivayet edilmiştir. İsm-i Azam ise “büyük isim” demektir. Cenab-ı Hakkın isimlerinden biri tecelli itibariyle en büyüktür, fakat hangisi olduğu tam olarak belirtilmemiş, bazı işaretlerle yetinilmiştir. Ta ki öbür isimler ihmale uğramasın. Bu isimle dua etmenin fazileti pek büyüktür.’
974. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allahım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce katında en sevimli olan, onunla dua edildiği taktirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş lütfettiğin isminle senden istiyorum!” diye yakarmıştı.
Bana, “Ey Aişe! Biliyor musun, kendisiyle dua edilince icabet ettiği ismi Allah bana gösterdi” dedi.
Ben, “Ya Resûlullah! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!” dedim.
“Ey Aişe! Onu sana öğretmem uygun olmaz!” buyurdu.
Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir süre tek başıma oturdum.
Sonra kalkıp başını öptüm, “Ya Resûlullah! Onu bana öğret” diye ricada bulundum.
O yine, “Onu sana öğretmem uygun olmaz, ey Aişe! Onunla senin dünyevi bir şey istemen yakışık almaz” buyurdu.
Ben de kalkıp abdest aldım, iki rekat namaz kıldım, sonra, “Allahım! Sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahman isminle dua ediyorum. Sana Birr-ur Rahîm isminle dua ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Bana mağfiret et, rahmet eyle” diye dua ettim.
Bu duam üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güldü, “Allah’ın en büyük ismi senin yaptığın şu duanın içinde geçti” buyurdu.
(Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce) 
975. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah’ın büyük ismi şu iki ayettedir:
“Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Ondan başka ilâh yoktur. O, Rahmandır, Rahîmdir.” 
“Allah’tan başka ilâh yoktur. O, Haydır, Kayyumdur!” 
(Esma Bintu Yezid radıyallahu anha. Ebû Dâvud) 
976. Resûlülah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah celle celâlühunun doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberler, bunlarla zikrederse cennete girer. 
Allah: Mabudumuzun özel ismidir. İlah manasına gelen tanrı kelimesi, Allah isminin yerini tutmaz. Çünkü, tanrı adı, hak olsun ya da olmasın, tapınılan her şey için kullanılır. Meselâ, bir puta da ilâh ya da tanrı denilebilir.
Rahman: Ayrım yapmaksızın bütün varlıklara merhamet edip rızık veren.
Rahîm: Her ferde özel olarak merhametini yönelten, özellikle müminlere ahirette rahmet eden.
Melîk: Göklerin, yerin ve bu ikisinde bulunan bütün varlıkların tek hâkimi.
Kuddus: Eksik ve kusurdan pak olan ve herşeyi kirlerden arındıran.
Selâm: Bütün eksikliklerden uzak ve her kötülükten selâmet veren.
Mümin: Kalplerde iman nurunu ışıklandıran ve kullarına emniyet veren.
Müheymin: Devamlı gözetip koruyan.
Azîz: Hep galip olan ve asla galebe edilemeyen, iradesine hiçbir şey engel olamayan sonsuz izzet sahibi.
Cebbar: İstediğini mutlaka yaptıran, emirlerini yaptırmakta ve yasaklarından sakındırmakta kullarını zorlayabilen.
Mütekebbir: Sonsuz büyüklük sahibi olan.
Hâlık: Herşeyi yoktan yaratan.
Bârî: Düzgün ve ayıpsız yaratan.
Musavvir: Suret veren, biçimlendiren.
Gaffar: Mağfiret eden, kullarının ayıplarını örten.
Kahhar: Kendine karşı gelenleri kahreden, istediklerini yaptırmak için zorlayabilen.
Vehhab: Bol bol hibe edip hediyeler veren.
Rezzak: Bütün yaratıkların rızkını veren.
Fettah: Her şeye layık bir şekil açan ve görünüş kazandıran.
Alîm: Sonsuz ilim sahibi, her şeyi bilen.
Kâbiz: Tutan, sıkan, kavrayan, kabzeden, rızıkları daraltan, ruhları alan.
Bâsıt: İstediği kulunun maddi ve manevi rızkını genişleten, daralan ruhları feraha ve rahata kavuşturan.
Hafîd: Zillet vererek alçaltan.
Rafi: Ref eden, yükselten, kaldıran, cennete eriştiren.
Muiz: İzzet veren, aziz eden, onurlandıran, güçlendiren.
Muzil: Zillet veren, zelil eden, alçaltan.
Semi: Her şeyi işiten.
Basir: Her şeyi gören.
Hakem: Kesin hüküm veren ve hükmünü yerine getiren.
Adl: Her türlü aşırılıktan ırak olup her konuda dengeli olan, adaletin ta kendisi.
Latîf: Lütfeden, incelikle ve güzelce davranan.
Habîr: Her şeyden haberi olan.
Halîm: Suçluları cezalandırmakta acele etmeyen.
Azîm: İnsan havsalasının asla alamayacağı kadar büyük ve yüce olan.
Gafur: Mağfiret eden, günahları bağışlayan.
Şekûr: Az şükredene bile bol nimet veren, rızası için yapılan amelleri bol bol sevapla karşılayan.
Aliyy: Her şeyden yüce olan.
Kebîr: Mutlak manada büyük olan.
Hafîz: Her şeyi koruyup saklayan, bütün varlıkları tehlikelere karşı muhafaza eden, güzün ölen canlıların öz bilgilerini tohumlarında ve çekirdeklerinde saklayan, evrende olup biten her olayı yazdırıp sonsuza gönderen, kullarının amellerini zayi etmeyerek hesap gününde ortaya çıkarmak üzere kaydettiren.
Mukit: Dilediklerini yapabilen, yaratıkların gıdalarını yaratan.
Hasîb: Hesap gören, kuluna kâfi gelen.
Celîl: Sonsuz büyük, bütün nitelikleri sınırsız olan.
Kerîm: Kullarına bol bol ikram eden.
Rakîb: Her an görüp gözetleyen.
Mucîb: İcabet eden, cevap veren, karşılık veren.
Vâsi: İsimlerinin etkisiyle her şeyi kapsayan.
Hakîm: Her fiilinde hikmet ve gayeler gözeten, her eserini bir sebebe bağlı olarak yaratan, asla abes iş yapmayan.
Vedûd: Seven ve sevilir olan.
Mecîd: Şan ve şerefi yüce olan.
Bâis: Peygamber gönderen ve ölüleri dirilten.
Şehîd: Kullarının bütün amellerine şahit olan.
Hakk: En büyük gerçek olan ve bütün hakikatleri yaratan.
Vekîl: Kendisine güvenen kullarının işlerini en iyi yoluna koyan.
Kaviyy: Kuvvetli, kuvveti herşeye kâfi gelen.
Metîn: Sınırsız metanet sahibi.
Veliyy: Müminlerin dostu olan, koruyup kollayan.
Hamîd: Her türlü hamde layık olan.
Muhsi: Herşeyin sayısını bilen.
Mubdi: Her şeyi yoktan ve örneksiz yaratan.
Muîd: İade eden, varlıkları yeryüzünden sildikten sonra yeniden yaratan.
Muhyi: Hayat veren.
Mumît: Ölümü yaratan, öldüren.
Hayy: Ezelden beri gerçek hayat sahibi olan.
Kayyum: Başlangıcı olmaksızın var olan ve yarattıklarını varlık âleminde tutan.
Vâcid: Asla fakir olmayan zengin, ne dilerse bulabilen. 
Mâcid: Gayet yüce, pek şerefli.
Vâhid: Bütün varlıklara birden hükmeden tek ilâh.
Samed: Her şey kendisine muhtaç olduğu hâlde kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan.
Kadîr: Kudreti sonsuz, gücü sınırsız, her şeye gücü yeten.
Muktedir: İktidar sahibi, gayet kudretli.
Mukaddim: Dilediğini öne geçiren.
Muahhir: Dilediğini sonraya bırakan.
Evvel: Her şeyden önce var olan, kendisinden önce varlık bulunmayan, yaratıkların önceki hâllerine de hükmeden.
Âhir: Her şeyden sonra da var olan, varlıkların sonrasına da hâkim olan.
Zâhir: Varlığı her şeyde apaçık görünen, bütün varlıkların dış yüzünü yaratan ve dışına da hükmeden.
Bâtın: Varlıkların içini yaratan, bilen ve hükmeden.
Vâli: Her şeyin hâkimi olup onlara hükmeden.
Müteal: Her şeyden yüce, aşkın.
Berr: Bütün iyilikleri yaratan, iyiliklerin kaynağı olan.
Tevvab: Tevbeleri bol bol kabul eden.
Muntekim: Suçluları cezalandıran.
Afüvv: Affeden.
Rauf: Acıyıp esirgeyen.
Malikülmülk: Mülkün mutlak sahibi olan.
Zülcelâlivelikram: Büyüklük ve ikram sahibi olan.
Muksit: Adalet üzere hükmeden.
Câmi: İstediğini istediği şekilde toplayıcı, çeşitli hakikatleri ve enfüs ve afaktaki zıt işleri birleştirici, kıyamet gününde yeryüzünde olan cinleri, insanları ve mahlukatı bir araya getirici, insanların dağılmış organlarını derleyici.
Ganiyy: Her bakımdan sonsuz zengin.
Muğni: Zengin edici, gani eden, gına sahibi kılan.
Mâni: Mani olan, dilediğini engelleyen.
Darr: Hikmeti gereği zararlıları da yaratan.
Nâfi: Faydalı şeyleri yaratan.
Nur: Sonsuz nur sahibi olup bütün nurları yaratan.
Hâdi: Hidayet yolunu gösteren, dilediklerine hidayet veren, iman yoluna eriştiren, kalbinde iman nurunu parlatan.
Bedî: Örneksiz yaratan, özgün eserler var eden.
Bâki: Varlığının sonu olmayan.
Vâris: Bütün mal ve servetlerin gerçek sahibi, her şeyden sonra da varlığı devam eden.
Reşîd: Bütün işlerini ezelî hikmetiyle neticeye ulaştıran, kullarını doğruya eriştiren.
Sabûr: Çok sabırlı, asileri hemen cezalandırmayıp sabreden.
(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî) 
‘İsimleri kısaca tanımlamak maksadıyla yazılan italik yazılar bizim notlarımızdır.’
Önceki bölüm

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – IX

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ayak Kokusundan Kurtulmak İçin 40 Çare

Ayak kokusu nasıl geçer? Ayak kokusunu gidermenin yolları Ayaklarımız gün içinde sürekli çorap ve ayakkabı …

Kapat