Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / “Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XI

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” Kitabı – 11

Yazar: Ömer SEVİNÇGÜL

BÖLÜM 046-050

046. ZİKİR, VİRD…

‘Zikir, “anmak” demektir. Kur’an okumak, namaz kılmak, yaratılanlara ibret gözüyle bakarak yaratıcılarını düşünmek gibi amellerin hepsi birer zikirdir. “Uyanın! Kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur!” ayetinde de belirtildiği üzere kalp ancak Allah’ı anmakla huzur bulur, yatışır. Kalbi yaratan Allah, onu huzura kavuşturmanın yolunu da göstermiştir… Vird ise, bir tertip içerisinde devamlı okunan ayet, dua, zikir ve benzeri mukaddes kelimelere denir.’

977. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu şöyle buyurdu: “Kulum beni nasıl zannederse ben öyleyimdir! O, beni zikrederse, ben onunla beraber olurum. O beni içinden geçirirse, ben de onu içimden geçiririm. O, beni bir topluluk içinde anarsa, ben de onu onunkinden daha hayırlı bir toplulukta anarım. O, bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

978. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahabelerine sordu:
“En hayırlı olan, derecenizi en çok artıran, melikinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, sizin için düşmanla ölümüne savaşmanızdan daha hayırlı olan amelin hangisi olduğunu bildireyim mi?”
“Evet, Ya Resûlullah!” dediler.
“Allah’ı zikretmek!” buyurdu.
Ebû Derda radıyallahu anh. Tirmizî

979. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu şöyle seslenir: “Beni bir gün zikreden ya da bir makamda benden korkan kimseyi ateşten çıkarın!”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

980. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Akşamleyin abdestini alıp zikrederek uyuyan, geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya ve ahiret için hayır isteyen hiç kimse yoktur ki Allah onun dilediğini vermesin.”
Muaz radıyallahu anh. Ebû Dâvud

981. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah’ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmail oğullarından dört tanesini azat etmemden daha sevimli gelir. Allah’ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi azat etmemden daha sevimli gelir.”
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

982. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle söylediğini işittim:
“Kim akşama ve sabaha erdiği zaman, “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, peygamber olarak Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemden razı olduk” derse, onu razı etmek de Allah üzerine bir hak olmuş demektir.”
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

983. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim sabaha erdiği zaman, “Allahım, benimle veya yaratıklarından herhangi biriyle hangi nimet sabaha ermişse, bu sendendir. Sen birsin, ortağın yoktur, övgüler sanadır, şükür de sanadır” derse, o günkü şükür borcunu ödemiş olur. Kim de aynı şeyleri akşama erişince söylerse, o da o geceki şükür borcunu eda etmiş olur.”
Abdullah İbni Gannam radıyallahu anh. Ebû Dâvud

984. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Evinden çıkınca kim, “Bismillâh, Allah’a tevekkül ettim, güç ve kuvvet Allah’tandır” derse kendisine, “İşine bak, sana hidayet verildi, kifayet edildi, korundun da” denilir. Şeytan ondan yüz çevirir.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

985. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İki haslet vardır ki bunlar hangi müminde olursa o mutlaka cennete girer. İkisi de hem kolay, hem de yapan kimse için azdır. Her namazdan sonra on kere Sübhanallah, on kere Elhamdülillâh, on kere Allahuekber söylemekten ibarettir. Bunlar beş vakit itibariyle toplam olarak dilde yüz ellidir. Mizanda bin beş yüzdür. İkinci haslet ise, yatağa girince yüz kere Sübhanallah, Elhamdülillâh, Allahuekber demektir. Bu da dilde yüz, mizanda bindir. Siz namaz kılarken şeytan gelir, “Şunu şunu hatırla” der, namaz bitene kadar devam eder. Kimileri etkilenir, namazdan sonraki tesbihleri terk eder. Kişi yatağına girince de şeytan gelir, zikrini engellemek için onu uyutmaya çalışır ve uyutur da.”
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî

986. Bir adam gelerek, “Ya Resûlullah! Ben Kur’an’dan bir parça seçip alamıyorum. Bana yetecek bir şeyi siz bana öğretir misiniz!” dedi.
“Öyleyse, “Sübhanallah velhamdülillâh, ve lâilahe illallah, vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billah” de.”
“Ya Resûlullah! Bu zikir Allah içindir. Kendim için nasıl dua edeyim?” dedi.
“Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver! de.”
Adam ellerini sıkıp göstererek, “İyice belledim!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İşte, bu adam iki elini de hayırla doldurdu!” buyurdu.
İbni Ebi Evfa radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Arapça ibarenin meali şudur: Allahım, seni tenzih ederim, hamdin tamamı senin içindir. Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür, güç ve kuvvet Allah’tandır.’

987. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu:
“Kim çarşıya girince, “Lâilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyün la yemütü bi-yedihi’l-hayr ve hüve ala külli şey’in kadir” derse, Allah ona bir milyon sevap yazar, onun bir milyon günahını affeder, mertebesini bir milyon derece yüceltir.”
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî
‘Meali: Allah’tan başka ilâh yoktur, tekdir, ortağı yoktur, mülk onundur, hamd onadır. Hayatı o verir, ölümü yaratır. Hayat sahibidir, ölümsüzdür. Hayırlar onun elindedir. Onun gücü her şeye yeter.’

988. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazını kıldıktan sonra gitti. Ben henüz namaz yerimden kalkmamıştım. Kuşluktan sonra geldi. Ben aynı yerde oturuyordum.
“Hâlâ aynı yerdesin galiba?” diye sordu.
“Evet” dedim.
“Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelimeyi üç kere okudum. Eğer bunların sevabı tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun dualarına denk olur. O dua şudur:
“Sübhanallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıdae nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimatihi.”
Cüveyriyye radıyallahu anha. Müslim
‘Meali: Allah’ı yaratıkları sayısınca, nefsinin rızasınca, arş’ının ağırlığınca, kelimelerinin adedince tesbih ederim.’

989. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“La havle ve la kuvvete illa billah” sözünü çok tekrar edin.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî
‘Meali: Gücün ve kuvvetin tamamı Allah’tandır.’ 

990. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah’ın yollarda gezip zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allah’ı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, “Aradığınıza gelin!” diye birbirlerini çağırırlar. Onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar olan arayı doldururlar.
Allah, meleklere sorar: “Kullarım ne diyorlar?”
“Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar. Sana tazim ediyorlar” derler.
“Onlar beni gördüler mi?”
“Hayır!”
“Ya görselerdi ne yaparlardı?”
“Seni görselerdi ibadette çok daha ileri giderler, çok daha fazla tazim, çok daha fazla tesbih ederlerdi.”
“Onlar ne istiyorlar?”
“Senden cenneti istiyorlar.”
“Cenneti görmüşler mi?”
“Hayır, ey Rabbimiz!”
“Ya görselerdi ne yaparlardı?”
“Görselerdi, cenneti daha çok arzular, onu daha bir ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi.”
“Ne için bana sığınıyorlar?”
“Cehennemden kurtulmak için”
“Onu gördüler mi?”
“Hayır, Rabbimiz, görmediler!”
“Ya görselerdi ne yaparlardı?”
“Görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı”
Bunun üzerini Rabbimiz, “Siz şahit olun, onları affettim!” der.
Onlardan bir melek der ki: “Bunların arasında bir de günahkâr var. Bu onlardan değil. Onun buraya geliş amacı başkaydı, oturup kaldı.”
Allah, “Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bir bahtıkara olmazlar” buyurur.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

991. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim bir yere oturur da orada Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yerde yatar da orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir süre yürür de bu sırada Allah’ı zikretmese, Allah’tan ona bir noksanlık vardır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

992. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir cemaat oturup Allah’ı zikrederse, mutlaka melekler onların etraflarını sarar, Allah’ın rahmeti onları bürür, üzerlerine sekine iner, Allah onları seçkin kullarına söyler.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Sekine, huzur, güven duygusu, dinginlik demektir.’

993. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İçinde Allah zikredilen evlerle zikredilmeyen evlerin hâli, diriyle ölünün hâli gibidir.”
Ebû Musa radıyallahu anh. Buharî

994. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsan, kendisini ilahî azaptan kurtarmak için işlediği ameller arasında zikrullahtan daha tesirli olanını işlememiştir!”
Muaz İbni Cebel radıyallahu anh. Tirmizî

995. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki:
“Sana sübhanallahi velhamdulillahi ve lâilahe illallahu vallahu ekber” demeyi tavsiye ederim. Çünkü, bu kelimeler günahları döker, tıpkı ağacın yapraklarını dökmesi gibi.”
Ebû Derda radıyallahu anh. İbni Mâce

996. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, “Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi?” buyurdu.
“Evet! Ya Resûlullah!” dedim.
“La havle vela kuvvete illa billah: Bütün güç ve kuvvet Allah’tandır” de!”
Ebû Zerr radıyallahu anh. İbni Mâce

997. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurdu: “Kulum beni andığı ve dudakları benim için kımıldandığı an ben kulumla beraberim.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

998. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi:
“Elhamdulillahi ala külli hâl. Rabbi eüzu bike, min hâli ehli’n-nar.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Meali: Her hâl için Allah’a hamdolsun. Ey Rabbim cehennem ehlinin hâlinden sana sığınırım.’

047. ZEKAT, FITIR, VAKIF…

‘Zekat, İslâmın beş rüknünden biridir. Zengin bir müminin, senede bir kez, malının kırkta birini fakirlere vermesiyle yerine getirilen farz bir ibadettir. İslâmın köprüsüdür, fakirlerle zenginler arasındaki olumlu ilişkiyi temin eder. Aralarında uçurumlar oluşmasını önler. Fakirlerin zenginlere karşıkin, nefret ve haset duymasının, zenginlerin de fakirlere ilgisiz, şefkatsiz, merhametsiz davranmasının önünü keser… İnfak, Allah rızasını umarak yerli yerince harcama yapmaktır, özellikle zekâtı vermektir… Vakıf ise, hayır umarak bir malı bağışlamaktır.’

999. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz radıyallahu anhı Yemen’e gönderdi. Ona şöyle buyurdu:
“Sen, kendilerine daha önce kitap verilmiş bir topluma gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey Allah’a ibadet olsun. Allah’ı tanıdılar mı, kendilerine Allah’ın zekatı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını bildir. Onlar buna da itaat ederlerse zekatlarını al. Zekat alırken halkın kıymetli mallarından sakın. Mazlumun ‘zulüm görenin’ bedduasını almaktan kork. Çünkü, Allah ile bu beddua arasında perde yoktur.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî

1000. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Deve, sığır, davar nevinden mal sahibi olup da bunlardaki Allah hakkını vermeyen herkese kıyamet günü bu mallar, olduğundan daha çok ve mümkün olduğunca iri ve semiz olarak gelecekler. Adam, düz ve geniş bir yere oturtulacak, bu hayvanlar onu çiğneyip geçecekler! Geçiş sırasında boynuzlarıyla toslayacak, ayaklarıyla ezecekler. İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak. Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi aynı geçişe tekrar başlayacak. Yaratıkların hesabı tamamlanıp hüküm verilinceye kadar bu durum devam edecek.
Aynı şekilde, hazine sahibi olup da ondaki Allah hakkını ödemeyen herkese, kıyamet günü hazinesi dazlak başlı bir yılan olarak gelecek, ağzını açıp peşine düşecektir. Yılan yaklaştıkça adam ondan kaçacak. Sonunda yılan ona, “Gizlediğin hazineni al! Ben ona muhtaç değilim!” diye bağıracak. Adam, neticede yılandan kaçma çaresinin olmadığını anlayınca, elini onun ağzına sokacak. Yılan da onu, aygırın kemirmesi gibi kemiriverecek!”
Câbir radıyallahu anh. Buharî

1001. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Malının zekatını sevap umarak verene sevap yazılır. Vermeyenden hem zekatı, hem de malının yarısını alırız. Rabbimizin kesin kararlarından biri budur. Muhammed ailesi ondan yararlanamaz.”
Muaz radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ailesinden ve neslinden olanlar zekat ve sadaka alamazlar.’

1002. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin torunu Hasan radıyallahu anh, zekat niyetiyle verilen hurmalardan birini alıp ağzına attı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Onu hemen at! Bilmiyor musun, biz zekat yemiyoruz!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1003. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Nehir ve yağmur sularıyla sulanan şeylerden onda bir, hayvanlarla sulananlardan yirmide bir oranında zekat alınır.”
Câbir radıyallahu anh. Müslim

1004. Abbas radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme hayırda acele etmek maksadıyla, daha senesi dolmadan zekat verilmesi meselesini sormuştu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hususta ona izin verdi.
Hazreti Ali radıyallahu anh. Tirmizî

1005. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, satmak üzere hazırladığımız maldan zekat vermemizi emrederdi.
Semûre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1006. “Ya Resûlullah, zekat toplayanlar bize haksızlık edip vermemiz gerekenden fazlasını alıyorlar, malımızdan haksızlıkla alınan kadarını gizleyelim mi?” diye sorduk.
“Hayır!” cevabını verdi.
Beşir radıyallahu anh Ebû Dâvud

1007. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Size bir grup sevimsiz atlılar gelecek. Geldikleri zaman onları iyi karşılayın. Onlarla istedikleri şeylerin arasından çekilin. Adalet ederlerse bu kendi faydalarınadır. Zulmederlerse bu da onların zararınadır. Siz onları razı edin. Zekatınızın kemâli onların rızasına bağlıdır. Onları razı edin ki size dua etsinler.”
Câbir İbni Atik radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1008. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Zekatı adalet üzere toplayan tahsildar, evine dönünceye kadar Allah yolunda cihad eden asker gibidir.”
Rafi’ İbni Hadic radıyallahu anh Tirmizî

1009. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sadaka şu beş kişi dışında zengine helâl değildir: Allah yolunda gazaya çıkan, sadakayı toplamak için çalışan, borcu sebiyle sıkıntıda olan, zekat malını parasıyla satın alan, komşusu fakir olan kimse. Bu fakire sadaka verilir de o bundan zengin komşusuna hediye ederse, zengin onu yiyebilir.”
Atâ İbni Yesar radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1010. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin:
“Üzerinden bir yıl geçmedikçe bir malda zekat yoktur” dediğini işittim.
Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce
‘Şu zikredilen hadisler de gösteriyor ki, emirlerin ve yasakların uygulanması hususunda sünnetin ihmal edilemez bir yeri vardır. Evet, zekat emri ayetlerle verilmiştir, fakat onun miktarını, muhatabını, zamanını ve benzeri ayrıntılarını hadisler açıklamıştır.’

1011. Bir bedevi gelerek, “Ya Resûlullah! Bana hicretten haber ver!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Vah sana! O ağır bir iştir. Senin develerin var mı?” dedi.
Adam, “Evet!” dedi.
“Zekatlarını veriyor musun?” diye sordu.
Adam yine, “Evet!” dedi.
“Öyleyse sen o uzaklarda kal ve çalış. Allah senin amelinden hiçbir şeyi eksiltmeyecektir” buyurdu.
Ebû Said radıyallahu anh. Buharî

1012. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, minberde sadakadan ve dilenme meselesinden söz ederken, “Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır!” buyurdu.
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî
‘Yani, veren el alan elden hayırlıdır.’

1013. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah celle celâlühunun şöyle buyurduğunu bildirdi:
“Sen infak et ki ben de sana infak edeyim!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1014. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kulların sabaha erdiği her günde gökten iki melek iner. Bunlardan biri, “Ey İlahımız! İnfak edene halef ‘devam’ ver!” der. Öbür melek ise, “Ey İlahımız! Cimri olana telef ver!” der.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1015. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müslüman kul, sahib olduğu her bir maldan Allah yolunda bir çiftini infak ederse, cennetin kapıcıları onu karşılar ve her biri kendi kapısından girmesi için davet eder.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Nesaî

1016. “Altın ve gümüşü Allah yolunda harcamak yerine biriktirenlere can yakıcı bir azabı müjdele” ayeti nazil olduğu zaman biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte bir seferde bulunuyorduk.
Sahabeler, “Ayet altın ve gümüş hakkında indi, keşke hangi malın daha hayırlı olduğunu bilseydik!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sahip olunan şeylerin en üstünü, zikreden bir dil, şükreden bir kalp, kocasının imanına yardım eden saliha bir eştir.”
Sevban radıyallahu anh. Tirmizî
‘Saliha, kendisine emredileni yapan ve yasaklardan sakınan iyi kadın demektir. Böyle bir kadın kocasını ebedî hayatı kazanmaya teşvik eder, bu hususta ona yardımcı olur.’

1017. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Üç şey vardır ki kim onları yaparsa imanın tadını alır: Sadece Allah’a kulluk eden, Allah’tan başka ilâh olmadığını bilen, her yıl gönül hoşluğuyla zekatını veren! Zekatını da yaşlı, uyuzlu, hasta, değersiz, küçük hayvanlardan vermez, aksine mallarının orta hallilerinden verir. Zira Allah, ne en iyisinden vermenizi emretmiştir ne de en adisinden olana razı olmuştur.”
Abdullah İbni Muaviye radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1018. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem fıtır sadakasını Müslümanlardan büyük küçük, kadın erkek, hür köle her mümin üzerine bir sa’ hurma veya bir sa’ arpa olarak farz kıldı.
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

1019. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, zekat emri gelmeden önce fıtır sadakası vermemizi emretmişti. Zekat farz kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne de nehyetti. Fakat biz onu vermeye devam ettik.
Kays radıyallahu anh. Nesaî

1020. Hazreti Ömer radıyallahu anh Hayber gazasında bir arazi sahibi olmuştu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelip, “Ya Resûlullah! Ben Hayber gazasında bir arazi sahibi oldum. Şimdiye kadar böylesine değerli bir arazim hiç olmamıştı. Bu arazi için bana ne buyurursunuz?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Dilersen onun aslını vakfet, gelirini sadaka ver” buyurdu.
Bunun üzerine Hazreti Ömer radıyallahu anh araziyi vakfetti. Satılamayacağını, satın alınamayacağını, varis olunamayacağını, hibe edilemeyeceğini söyledi.
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

048. FAKİR, MİSKİN…

‘Fakir, yoksul demektir. Yoksul kimseye “miskin” de denir. Ama ikisinin farkı vardır. Bir tanıma göre, fakir, zekat vermesi gerekecek kadar malı olmayandır, miskin ise, hiç malı olmayandır. İkinci tanıma göre, fakir, yoksul olup da isteyen kimsedir, miskin ise, yoksul olan, ama istemeyendir. Bir başka tarife göre de, fakir, pek az bir şeyi olandır, miskin, hiç bir şeyi olmayandır. Zuhruf suresinde Allah şöyle buyurur: “Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar! Dünya hayatında onların geçimlerini aralarında biz pay ettik. Birbirlerine iş yaptırabilsinler diye kimini kimine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” Bir imtihan meydanı olan şu fani dünyada zengin fakire, kuvvetli zayıfa nasıl davranacak?Zengin, eline emaneten verilen servetten miskinleri, fakirleri, yolda kalmışları, garipleri de faydalandıracak mı? Yoksa servetiyle şımarıp tıpkı Karun gibi, “Bu servet bana bilgim sayesinde verildi!” mi diyecek? Zengin olan servetiyle, fakir sabrıyla sınanıyor. İmtihan meydanı kapanınca, kim rolünü nasıl oynamış bakılacak, değerlendirilecek, ona göre ödül ya da ceza verilecek.’

1021. Bazı sahabeler, “Ya Resûlullah! Zenginler sevaplarını kazanıp gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, üstelik mallarının artanından sadaka verdiler!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi. Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, iyiyi tavsiye etmek sadakadır, kötüden alıkoymak sadakadır, her birinizin hanımıyla ciması ‘cinsel birleşmesi’ sadakadır!” buyurdu.
Oradakilerden biri, “Ya Resûlullah! Cimaya da mı ücret var!?” diye hayretle sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı yok muydu, ne dersiniz?” dedi.
“Evet vardı!” dediler.
“İşte bu nedenle ihtiyacını helâl yoldan giderene sevap vardır!” buyurdu.
Ebû Zerr radıyallahu anh. Müslim
‘İman, sıfırın önündeki bir rakamı gibidir, dünyanın fani işlerini ebedî yapar. Yemek, içmek, oturmak, yatmak, cima etmek gibi sıradan davranışları bile ibadet hâline getirir, sahibine sevap kazandırır.’

1022. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Saçı sakalı birbirine karışmış, eski püskü elbiseler içinde, kimseden saygı görmeyen niceleri vardır ki, Allah’ın adını anarak yemin etse Allah onun yeminini boşa çıkarmaz” buyurdu.
Enes İbni Malik radıyallahu anh. Tirmizî

1023. Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme uğradı. Efendimiz, yanında bulunan bir zâta, “Şu gelen kimse hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu.
Adam, “Halkın ileri gelenlerindendir. Vallahi, bir kız istese hemen evlendirilir, birisi lehine aracılık etse yerine getirilir” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sustu. Derken az sonra bir adam daha uğradı. Efendimiz, yanındakine, “Peki bu adam hakkında ne düşünüyorsun?” dedi.
Adam, “Ya Resûlullah! Bu, Müslümanların fakir kısmındandır. Vallahi, bir kız istese vermezler, birine aracılık etse sözü dinlenilmez” dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bu adam, öbürü gibilerin bir yeryüzü dolusu kadarından daha hayırlıdır!” buyurdu.
Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh. Buharî
‘Bu hadisler, “İnanıyorsanız üstünsünüz” ve “En iyiniz en takvalı olanınızdır” ayetlerinin birer tefsiri mahiyetindedir.’

1024. Bir gün, “Ya Resûlullah, hangi sadaka daha üstündür?” diye soruldu.
“Fakirin cömertliğidir. Sen bakmakla yükümlü olduklarından başla!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1025. Biz altı kişi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte oturuyorduk.
Müşrikler ona, “Şunları yanından kov! Bizimle sohbete cüret etmesinler” dediler.
Orada benimle beraber İbni Mesûd, Hüzeyl kabilesinden bir kişi, Bilâl ve ismini hatırlayamadığım iki kişi daha vardı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme vahiy geldi. Allah şu ayeti indirdi:
“Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam yalvaranları yanından kovma sakın! Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur. Onları kovarsan zâlimlerden olursun!”
Sa’d İbni Ebi Vakkas radıyallahu anh. Müslim
‘Bu altı kişi fakir Müslümanlardır. Servete önem veren müşrikler onlarla birlikte aynı meclisi paylaşmayı zül saymışlar, Allah da Resûlünü ikaz etmiştir.’
1026. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Gerçek fakir, kapı kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği kimse değildir. Gerçek fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan, hâlini anlayıp kendisine yardım edecek biri çıkmayan, kendisi de insanlardan bir şey istemeyen kimsedir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Bu gibi fakirleri arayıp bulmak servet sahiplerinin görevidir. Nitekim ayette cennetliklerin özellikleri anlatılırken, “Mallarında bir hak vardı, hem isteyene, hem utanıp istemeyene” buyurulmuştur.’

1027. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Durumu zayıf kimseleri araştırın! Zira size zayıflarınız yüzünden yardım ediliyor, rızık veriliyor.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1028. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünya nimetlerine en çok sahip olanlar ahirette en aşağı derecede olacaklardır. Ancak, malını Allah rızası için harcayanlar bunun dışındadır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

1029. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İstemede ısrar etmeyin. Vallahi, kim benden bir şey ister, ben ona vermeyi arzu etmediğim hâlde ısrarla benden bir şey alırsa, verdiğim o şeyin bereketini görmez.”
Muaviye radıyallahu anh. Müslim

1030. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim kendisine gelen bir fakirliği hemen halka bildirirse, onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah’a açarsa, Allah ona er ya da geç rızık vererek yardım eder.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî

1031. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme üstü başı yok, ayakları çıplak, birer posta sarınmış, kılıçları boyunlarında asılı oldukları hâlde Mudarlı bir kâfile geldi. Onların sefalet derecesinde fakir hâllerini görmesi sebebiyle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüzü değişti. Odasına girdi, sonra tekrar geldi. Bilâl radıyallahu anha ezan okumasını söyledi. O da ezan okudu, kamet getirdi. Namaz kılındı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazdan sonra bir konuşma yaptı. Nisa suresindeki, “Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan eşini var eden, o ikisinden çok sayıda erkekler ve kadınlar meydana getiren Rabbinizden sakının! Kendisi adına birbirinizden istekte bulunduğunuz Allah’ın ve yakınların haklarını yerine getirememekten sakının! Allah sizi her an gözetlemektedir!” ayetini okudu.
Sonra, Haşir suresindeki şu ayeti okudu: “Ey inananlar! Allah’tan sakının! Her insan yarını için ne hazırladığına bir baksın. Allah’tan sakının! Çünkü, Allah yapıp ettiklerinizden haberlidir.”
Resûlullah konuşmasını şöyle sürdürdü: “Herkes dinarından, dirheminden, giyeceğinden, buğdayından, hurmasından sadaka versin! Hiçbir şeyi olmayan, yarım hurma da olsa mutlaka bir bağışta bulunmak üzere çaba harcasın!” buyurdu.
Derken, Medineli Müslümanlardan biri, nerdeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohça ile geldi. Sonra herkes bir şey getirmeye başladı. Kısa süre sonra biri yiyecek, diğeri giyecek maddesinden oluşan iki yığının meydana geldiğini gördüm.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem memnun olmuştu, yüzünün yaldızlanmış gibi parladığını gördüm. Şöyle buyurdu:
“İslâm’da kim hayırlı bir yol açarsa, ona bu hayrın sevabının yanı sıra, kendisinden sonra o hayrı işleyenlerin sevabının bir misli verilir. Bu, onların sevabından hiçbir şey eksiltmez de. Kim de İslâm’da kötü bir yol açarsa, ona bunun günahının yanı sıra, kendinden sonra onu işleyenlerin günahı da verilir. Bu da onların günahından hiçbir eksiltmez.”
Câbir radıyallahu anh. Müslim

1032. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Fukaralar, cennete zenginlerden beş yüz yıl önce girerler. Bu, Allah indinde yarım ‘gün’ sayılır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1033. Muhacirlerin fakirlerinden bir grupla birlikte oturmuştum. Bunlardan bir kısmı bir kısmının arkasına oturarak çıplaklıktan korunuyordu. Bir okuyucu da bize Kur’an okuyordu. Derken, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çıkageldi, yanımızda durdu. Kur’an okuyan okumayı bıraktı.
Resûlullah, selâm verdikten sonra, “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
“Ya Resûlullah! O Kur’an okuyor, biz de dinliyoruz.” dedik.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ümmetim arasında, kendileriyle birlikte sabretmem emredilen kimseleri yaratan Allah’ıma hamdolsun!” dedi.
Sonra, kendisini bizimle eşitlemek üzere ortamıza oturdu. Eliyle işaret ederek halka oluşturmamızı istedi. Cemaat hemen etrafında halka oldu, yüzlerini ona döndürdüler.
Resûlullah şu müjdeyi verdi: “Ey yoksul muhacirler! Size müjdeler olsun! Size kıyamet günündeki tam nuru müjdeliyorum. Sizler cennete, insanların zenginlerinden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün, dünya günleriyle beş yüz yıl eder.”
Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî

1034. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Miraca çıkınca cennetin kapısında durup içeri baktım. Oraya girenlerin büyük çoğunluğunun fakirler olduğunu gördüm. Dünya nimetlerine sahip kimselerin cehennemlik olanları için ateşe girme emri verilmişti. Geri kalanlar hapsedilmişti. Cehennemin kapısında da durdum. Oraya girenlerin ekseriyeti kadındı.”
Üsame İbni Zeyd radıyallahu anh. Buharî
‘Cennete ya da cehenneme girmek bu dünyadaki amellere göredir. Erkek ya da kadın olmak cennete veya cehenneme girmenin sebebi ya da şartı değildir. Her iki cins de insandır ve kuldur. Âdil ve Rahîm olan Allah bir cinsi öbürüne üstün tutarak cennete girdirmiş değildir. Ayrıca, bu dünyada da ekseriyeti kadınların oluşturduğu gerçeği unutulmamalıdır.’

1035. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua etmişti: “Allahım, beni miskin ‘fakir’ olarak, yaşat, ruhumu miskin olarak al, kıyamet günü de miskinler zümresiyle birlikte haşret.”
Aişe radıyallahu anha, “Niçin Ya Resûlullah?” diye sordu.
“Çünkü, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler. Ey Aişe! Fakirleri sev ve onları kendine yaklaştır ki kıyamet günü Allah da ‘rahmetiyle’ sana yaklaşsın.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1036. Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden bir şeyler istedi, o da verdi. Adam dönmek üzere ayağını kapının eşiğine basınca, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Dilenmede olan kötülükleri bilselerdi, bir şey istemek için kimse kimseye gitmezdi!” buyurdu.
Âiz İbni Amr radıyallahu anh. Nesaî

1037. Medineli bir adam gelip Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden bir şeyler istemişti.
“Evinde hiçbir şey yok mu?” buyurdu.
Adam, “Evet, bir kilimimiz var. Bir kısmıyla örtünüyor, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var” diye cevap verdi.
“Onları bana getir!” diye emretti.
Adam gidip getirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eşyaları eline alıp, “Şunları satın alacak kimse yok mu?” buyurdu.
Bir adam, “Ben bir dirheme satın alıyorum” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bir dirhemden fazla veren yok mu?” diyerek açık artırma usulü satışı sürdürdü.
Orada bulunan bir adam, “Ben onlara iki dirhem veriyorum” dedi.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp eşya sahibine verdi, “Bunun biriyle yiyecek al, ailene ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!” buyurdu.
Adam gitti, bir balta alıp getirdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ona kendi eliyle bir sap geçirdi. Sonra, “Git, odun kes, sat ve on beş gün bana gözükme!” buyurdu.
Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bak, bu senin için kıyamet günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!” buyurdu. Sonra da, “Dilenmek, sefil olmuş, fakra düşmüş ya da rüsva edici borca batmış ya da acı verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1038. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de, vermeseler de.”
Zübeyr radıyallahu anh. Buharî

1039. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanların en kötüsü, “Allah rızası için!” diyerek dilenip de istediği verilmeyen kimsedir.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Nesaî

1040. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İstemeler bir nevi tırmalamalardır. Kişi onlarla yüzünü tırmalamış olur. Yüzünü tırmalayıp tırmalamamak kendi tercihine kalmıştır. Ancak, kişi zorunlu ihtiyacını gücü olanlardan istemelidir.”
Semûre radıyallahu anh. Tirmizî

1041. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dilenmeyi sürdüren kişi, yüzünde bir parça bile et kalmamış hâlde Allah’a kavuşur!”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

1042. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sadaka, ne zengine ne de sakat olmayan güçlüye helâl olmaz.”
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî

1043. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Size şu üç şeyi yeminle söyleyeceğim, iyi belleyin:
Kişinin malı sadaka sebebiyle eksilmez.
Bir kula haksız yere zulüm yapılır o da buna sabrederse, Allah onun izzetini ‘onurunu, gücünü’ mutlaka artırır.
Bir kul dilenme kapısını açtı mı, onunla birlikte Allah da o zavallıya fakirlik kapısını açar.”
Ebû Kebşe radıyallahu anh. Tirmizî

049. SADAKA, NAFAKA…

‘Sadaka, Allah rızası için yapılan yardım demektir. Terim olarak, bir Müslümanın, üzerine farz olmamasına rağmen, Rabbinden rahmet ve mağfiret umarak fakirlere yardımlık vermesidir. Yardım sadece mal ile olmaz, kuvvet, makam, ilim gibi hususlarda da olur… Nafaka ise, geçim için gereken zorunlu şeyler, özellikle yiyecek, giyecek ve barınaktır. Gerek ayetlerde, gerekse hadislerde Müslümanlar infaka davet edilmektedir. İnfak, nafaka vermek demektir. Yani bir mal ya da para, fakirin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak üzere verilir. Alan fakir de bunu nafakası için harcamalıdır.’

1044. “Ya Resûlullah, cahiliye devrinde, yakarmak, köle azat etmek, sadaka vermek gibi hayırlarım var, bunlar sebebiyle bana bir sevap verilir mi?” dedim.
“Sen zaten, daha önce yaptığın bu iyiliklerin hayrına Müslüman olmuşsun!” buyurdu.
Hakim İbni Hizam radıyallahu anh. Buharî
‘Bu hadis, imanın ve İslâmın kime nasip olduğuna dair çok kıymetli bir ipucu vermektedir. İmanın temelinde kalbin inanmaya meyli vardır. O meylin kökünde de önceki dönemde yapılan iyilikler ve bu iyilikleri tahrik eden güzel ahlâk bulunur. Aksine, kibir, gurur, zulüm gibi özellikler ise iman nurunun kalbe girmesine mani olan perdelerdir.’

1045. Adamın biri yumurta büyüklüğünde bir altın getirip, “Ya Resûlullah, şunu bir madende ele geçirdim, bunu alın, sadaka olarak veriyorum! Bundan başka bir şeyim de yok” dedi.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yüzünü çevirdi. Sonra adam sağ tarafından yaklaşıp aynı şeyleri söyledi. Efendimiz yine yüzünü çevirdi. Adam bu sefer sol tarafından yaklaştı, aynı şeyleri söyledi. Resûlullah yine yüzünü çevirdi. Sonra adam arka cihetinden yaklaşıp önceki sözlerini aynen tekrar etti.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem onu aldı, adama attı. Eğer değseydi onun canını yakacaktı.
“Biriniz bütün sahip olduğu serveti getiriyor, bunu sadaka olarak veriyorum, diyor, sonra da oturup halka avuç açıyor! Hayır! Sadakanın hayırlısı zenginlikten sonra verilendir” buyurdu.
Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1046. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her gün sizin her bir mafsalınız için bir sadaka gerekmektedir. Sübhanallah demek bir sadakadır. Elhamdülillâh demek bir sadakadır. Lâilahe illallah demek bir sadakadır. İyi olanı tavsiye etmek bir sadakadır. Kötü olanı engellemek de bir sadakadır. Kişinin kuşluk vakti kılacağı iki rekat namaz hepsine bedeldir.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Müslim

1047. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her yeni günde kişi her bir mafsalı için sadaka vermeli. İki kişi arasında adaleti uygulaman bir sadakadır. Hayvanını yüklerken birine yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaza gitmek üzere attığın her adım sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman sadakadır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1048. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kardeşine gülümsemen bir sadakadır. İyi olanı tavsiye etmek, kötü olandan alıkoymak sadakadır. Yolunu kaybedene yol göstermek sadakadır. Gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi manileri kaldırıp atman sadakadır. Kendi kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Tirmizî

1049. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şeytanlar için develer de vardır, evler de. Kişinin seçme develeri vardır, ne kendi biner ne de yaya giden kardeşini bindirir, işte bunlar şeytan devesidir. Şu ipeklerle süslenen kafes misali odalar var ya, işte onlar da şeytan evleridir!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1050. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yarım hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyun. Bunu da bulamazsanız güzel bir sözle koruyun.”
Adiy İbni Hatim radıyallahu anh. Buharî

1051. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Nikâhlı kadın kocasının malını hibe edemez!”
İbni Amr radıyallahu anh.Ebû Dâvud
‘Hibe edemez, yani geri almamak üzere bir başkasına veremez.’

1052. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün elinde asası olduğu hâlde çıktı. Adamın biri çürüklü bir hurma salkımı asmıştı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem salkıma değneğiyle dokunuyor, “Bu sadakanın sahibi keşke bundan daha iyisini verseydi. Bu sadakanın sahibi ahirette çürük hurma yiyecek” diyordu.
Avf İbni Malik radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1053. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Her Müslümanın sadaka vermesi gerekir” buyurmuştu.
“Ya bulamayan olursa?” diye sordular.
“Eliyle çalışır, hem şahsı için harcar, hem de sadaka verir.”
“Ya çalışacak gücü yoksa..?”
“Darda kalan birineyardım eder.”
“Buna da gücü yetmezse..?”
“İyi olanı tavsiye eder.”
“Bunu bile yapamıyorsa ne olacak..?” diye soruldu.
“Kendini başkasına kötülük yapmaktan alıkoyar. Çünkü bu da bir sadakadır” buyurdu.
Ebû Musa radıyallahu anh. Buharî
‘Günah işlememekle sevap işler. Meselâ, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibin binlerce sünnet kadar sevabı vardır.’

1054.Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kadın, kocasının evinden onun izni olmadan sadaka veremez!” buyurdu.
“Ya Resûlullah! Yiyecek de mi veremez?” diye sordular.
“Evet, zira mallarımızın en kıymetlisi odur.”
Ebû Ümame radıyallahu anh. Tirmizî

1055. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir Müslümana elbise giydiren Müslüman mutlaka Allah’ın koruması altındadır. O elbiseden bir parça onun üzerinde bulunduğu sürece bu koruma devam eder.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1056. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Senin hoşuna giden sadaka hangisidir?” diye sordum.
“Su!” dedi.
Sa’d İbni Ubâde radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1057. Bir adam, “Ya Resûlullah, annem vefat etti. Onun hayrına sadaka versem ona faydası olur mu?” diye sordu.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme, “Evet!” dedi.
Adam, “Benim bir meyve bahçem var. Siz şahit olun, onu annem için verdim!” dedi.
İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî

1058. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Hangi sadaka üstündür?” diye soruldu.
“Sağlıklı olmana, fakirlikten korkup zenginliğe ümit bağlamana, mala karşı cimri olmana rağmen verdiğin sadakadır! Bu şekilde tasadduku ‘sadaka vermeyi’ can boğazına gelip de falana şu kadar, filana bu kadar diyeceğin zamana kadar devam ettir. Ölüm anında sadaka vermenin faydası yoktur, zira malın zaten başkalarının olmuştur!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1059. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Adamın biri sahrada yürürken buluttan ses geldi. “Falancanın bahçesini sula!” diyordu.
O bulut biraz sonra suyunu kayalık bir yere boşaltıverdi. Yağmur suları toplanıp bir dere oluşturdu. Dere belli bir yöne doğru akmaya başladı.
Adam da suyun gittiği yöne doğru yürüdü. Bir süre sonra, bahçesine su akıtmak üzere elinde kürek çalışan birini gördü. Ona, “Ey Allah’ın kulu, ismin ne?” diye sordu.
Adam adını söyledi. Bu isim, buluttan işittiği isimdi.
Bu sefer öbürü sordu, “Ey Allah’ın kulu, peki sen benim adımı niye sordun?” dedi.
“Ben sana şu suyu getiren buluttan bir ses işitmiştim, senin bahçeni sulamamı söyledi. Sen bu bahçede ne yapıyorsun?” dedi.
“Madem ki sordun söyleyeyim. Ben bu bahçeden çıkan ürüne nezaret ederim. Ürünün üçte birini sadaka veririm, üçte birini biz yeriz, üçte birini de tarlaya ekerim” dedi.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1060. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçti!” buyurdu.
“Bu nasıl olur, Ya Resûlullah?” diye sordular.
“Bir adamın iki dirhemi vardı, birini hayır için verdi. Öbür adam ise, malından yüz bin dirhem ayırdı, onu sadaka verdi. Sevapta birinci ikinciyi geçti!” diye cevap verdi.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Nesaî

1061. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir Müslüman bir ağaç diker veya bir tohum eker de bunların ürününden bir kuş ya da insan veya hayvan yiyecek olursa, bunların her biri onun için bir sadaka olur.”
Enes radıyallahu anh. Buharî

1062. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kadın, evin yiyeceğinden zarar vermeyecek şekilde infak ederse, kendisi infak ettiği için, erkek de kazandığı için sevaba kavuşurlar. Malı koruyan görevli için de aynı şekilde sevap vardır. Bunlardan birinin sevabı diğerinin sevabından hiçbir şeyi noksan etmez.”
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1063. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bilin ki, insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişi elindeki altını sadaka vermek üzere çarşıları dolaşacak da verecek bir kişi bile bulamayacak.O zaman, bir erkeğe kırk tane kadının tabi olduğunu, kadınların çokluğu ve erkeklerin azlığı sebebiyle kadınların erkeklere sığındıklarını görürsün.”
Ebû Musa radıyallahu anh. Buharî

1064. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sadaka Rabbin gazabını söndürür ve kişiyi ölümün kötü olanından kurtarır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1065. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sadaka verin! Kişinin, eline parayı alıp sadaka olarak vermek üzere çıktığı ve fakat kendisine bağışta bulunulan kimsenin, “Bunu dün getirmiş olsaydın kabul ederdim, ama şu anda ona ihtiyacım yok” diye cevap vereceği ve böylece sadakasını kabul edecek bir kimseyi bulamadan sadakası elinde olduğu hâlde geri döneceği zaman yakındır.”
Harise İbni Vehb radıyallahu anh. Buharî

1066. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir para var Allah yolunda harcadın, bir para var köle azat etmede harcadın, bir para var fakirlere sadaka verdin, yine bir para var onu da ailen için harcadın. Bunların arasında sana en çok sevap getirecek olan ailen için harcadığındır!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1067. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müslüman kişi, ailesinin nafakası için harcar ve bundan sevap umarsa bu ona sadaka olur.”
Ebû Mesûd radıyallahu anh. Buharî

1068. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün sadaka vermeyi emretmişti.
Bir adam, “Ya Resûlullah, yanımda bir dinarım var!” dedi.
“Onu kendin için harca!” buyurdu.
“Yanımda bir dinar daha varsa..?” dedi.
“Onu da çocuklarına harca” buyurdu.
“Bir başka dinarım daha varsa..?”
“Onu da eşin için harca!”
“Başka bir dinarım daha varsa..?”
“Onu da hizmetçine sadaka olarak ver!”
“Bir başka dinarım daha varsa..?”
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu defa, “Onun nereye verileceğini sen daha iyi bilirsin!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

050. ORUÇ, RAMAZAN, SAHUR, İFTAR…

‘Rabbimiz Bakara suresinde buyurdu: “Kur’an, gerçekle yalanın arasını ayırıcı bir belge olarak, doğru yolu göstermek üzere, insanlara ilkin ramazan ayında indirildi. Sizden o aya erişen kimse oruç tutsun. Kim hasta ya da yolcu olursa, bu ay içinde tutmadıklarını öbür günlerde tutabilir. Allah, sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Bu kolaylıklar sayıyı tamamlamanız, size gerçeğin yolunu gösteren Allah’ın büyüklüğünü bilip dile getirmeniz içindir. Şükretmeniz umulur!” “Ey inananlar! Sizin üzerinize oruç farz kılındı. Nitekim, sizden öncekilere de farz kılınmıştı. Günahlardan sakınmanız umulur!Orucun günleri sayılıdır. Sizden kim hasta ya da yolcu olursa, tutmadıklarının sayısı kadar öbür günlerde oruç tutar. Oruca dayanamayanlar her oruç için bir yoksulu doyuracak kadar fidye verirler. Kim gönlünden gelerek iyilik yaparsa, kendi faydasınadır. Ama oruç tutmanız sizin için daha iyidir. Keşke bunu bilseydiniz!” Bu ayetlerden anlaşılıyor ki namaz gibi oruç ibadeti de önceki dinlerde vardı.Ayetlerle farziyeti kesinleşen orucun eda biçimi hadislerde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.’
1069. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapatılır ve şeytanlar zincire vurulur.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1070. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanın her ameli katlanır. İyi ameller en az on misliyle yazılır, bu ziyade yedi yüz misline kadar çıkar. Allah bir kudsi hadiste buyurdu ki:
“Oruç kural dışıdır. Zira o sadece benim içindir, mükâfatını özel olarak ben veririm. Çünkü, kulum benim için şehvetini ve yemesini terk etti.”
“Oruçlu için iki sevinç vardır: İftar sevinci ve Rabbine kavuştuğu zamanki sevinci. Oruçlunun ağzından çıkan koku Allah katında misk kokusundan daha hoştur.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1071. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece oruçlular girer. Onlar girdi mi kapı kapanır, artık başka kimse giremez.”
Sehl radıyallahu anh. Buharî

1072. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim Allah rızası için bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği gökle yer arası kadar olan bir hendek yaratır.”
Ebû Hüreyre radıyallahu anh. Tirmizî

1073. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her şeyin bir zekatı vardır, cesedin zekatı da oruçtur.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce
‘Zekat, lügatte tezkiye eden, arındıran, temizleyen demektir. Malın kirini temizlemesi sebebiyle malum ibadete de isim olmuştur.’

1074. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ramazan ayından sonra en üstün oruç ayı şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal ‘üstün’ namaz gece namazıdır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1075. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Oruç perdedir. Biriniz oruç tutacak olursa, kötü söz söylemesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız lâf edecek veya kavga edecek olursa, “Ben oruçluyum!” desin.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1076. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Oruç tutmaya tan atmadan önce kesin olarak niyet etmeyenin orucu olmaz!”
Hafsa radıyallabu anha. Tirmizî

1077. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“En değerli oruç birlikte tuttuğunuzdur. En değerli iftar birlikte ettiğiniz gündeki iftardır. En değerli kurban beraberce kestiğiniz gündeki kurbandır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1078. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Hilali görmedikçe ramazan orucuna başlamayın! Bir sonraki hilali görene kadar da orucu yemeyin. Hava bulutluysa ayı takdir edin.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî
‘Takdir edin, yani ölçerek, sayarak, aranızda konuşarak belirleyin, birlikte karar verin.’

1079. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Ayette geçen “beyaz ipliğin siyah iplikten ayrılması” nedir, bunlar iki iplik değil mi?” diye sordum.
Bana, “İki ipliğe baktıysan sen gerçekten kalın enselisin!” dedikten sonra şu açıklamayı yaptı: “Hayır, iki iplik değil, onun biri gecenin karanlığı, diğeri de gündüzün beyazlığıdır.”
Adiyy radıyallahu anh. Buharî

1080. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim ebed orucu ‘hiç ara vermeksizin oruç’ tutarsa, ne oruç tutmuş ne iftar etmiş olur!”
İbni Ömer radıyallahu anh. Nesaî

1081. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bizim orucumuzla kitap ehlinin orucunu ayıran fark sahur yemeğidir.”
Amr İbni Âs radıyallahu anh. Müslim

1082. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket vardır.”
Enes radıyallahu anh. Buharî

1083. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şüphesiz, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır.”
İbni Amr radıyallahu anh. İbni Mâce

1084. Bana ulaştı ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iftar ettiği zaman şu duayı okurdu:
“Allahümme leke sumtü ve ala rızkıke eftartü.”
Muaz İbni Zühre rahimehullah. Ebû Dâvud
‘Meali: Ey Allahım senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum.’

1085. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İftarı tacil ediniz ‘ilk vaktinde hemen açınız, ertelemeyiniz’!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

1086. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlar iftarda tacile yer verdikleri ‘ilk vaktinde açtıkları’ sürece hayır üzere devam ederler.”
Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh. Buharî

1087. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir oruçluya iftar ettirene onun sevabı kadar sevap yazılır. Oruçlunun sevabında hiçbir eksilme olmaz.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1088. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namaz kılmadan önce birkaç tane taze hurma ile orucunu açardı. Taze hurma yoksa kuru hurma ile açardı. O da yoksa birkaç yudum su içerdi.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1089. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem orucunu açınca şöyle derdi:
“Elhamdülillâh, susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşaallah sevap kesinleşti.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1090. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kesin bir emirde bulunmaksızın ramazan gecelerini değerlendirmeye teşvik eder, “Kim ramazan gecesini, sevabına inanarak, bu sevabı elde etmek niyetiyle namazla değerlendirirse geçmiş günahları affedilir” derdi.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1091. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazanda, mescidin bir kenarında namaz kılan bir cemaat gördü.
“Bunlar ne yapıyorlar?” diye sordu.
“Bunlar, Kur’an’ı yeteri kadar bilmeyen kimseler. Übeyy İbni Ka’b radıyallahu anh kendilerine namaz kıldırıyor!” dediler.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “İsabet etmişler, bu davranış ne güzel! “ buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1092. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazan ayında öbür aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde gayretini daha da artırırdı. Son on günde gecelerini değerlendirir, ailesini de uyandırır, izarını dabağlardı ‘yani arzularına gem vururdu’.
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1093. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evime gelmişti. Kendisine yemek ikram ettim.
Bana, “Sen de ye!” dedi.
“Ben oruç tutuyorum” dedim.
Bunun üzerine, “Oruçlunun yanında oruçsuzlar yemek yerse, melekler oruçluya rahmet okurlar” buyurdu.
Ümmü Ammare radıyallahu anha. Tirmizî

1094. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Biriniz oruçluyken yemeğe davet edilirse, “Ben oruçluyum” desin.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

Önceki bölüm

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – X

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Cahildi öğretmedin, açtı doyurmadın…

Abbâd. b. Şurahbil  (r.a.) anlatıyor: (Başımıza bir açlık ve kıtlık yılı geldi. Bende Medine'ye gittim.) …

Kapat