Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / “Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XIV

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XIV

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.
  • “Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” Kitabı – 14

Yazar: Ömer SEVİNÇGÜL

BÖLÜM 061-065

061. YARATILIŞ, YARATIKLAR…

‘Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bazı varlıkların yaratılışıyla ilgili bilgiler vermiş, bunların yaratılış hikmetlerini anlatmıştır. Kâinat, arş, dünya, yıldızlar, melekler, cinler ve şeytanların hangi unsurdan, ne zaman ve niçin yaratıldıkları hakkında bazı temel bilgileri ümmetine aktarmıştır. Bu hadisler, müminlere maddeci bilimin bakış açısından farklı bir bakış açısı kazandırması bakımından çok önemlidir. Yaratıklardan kendileri adına değil yaratıcıları adına bahseder. Onların birer ayet, birer alâmet olduklarını, sanatkârlarına tanıklık ettiklerini, yaratılmalarının nice hikmetlerinin bulunduğunu, hiçbirinin tesadüfen var olmadığını gösterir. İmanî bakış açısına göre her varlık manalı bir kelimedir, kâtibini bildirir, onun isimlerini, sıfatlarını tanıttırır. Kâinat cisimleşmiş bir kitaptır. Her kitap gibi onun da bir yapanı, bir yaratanı, bir düzenleyeni vardır. Nitekim, Kur’an da varlıklardan “ayet” diye söz etmektedir. Şu hâlde Allah celle celâlühunun iki kitabı vardır. Biri kelimelerden, öbürü cisimlerden ve eserlerden meydana gelir. İnsan her ikisini de okuyarak Rabbini tanıyabilir.’

1379. Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikteyken yağmur yağmaya başladı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elbisesini açtı, bedenine yağmur isabet etti.
“Bunu niye yaptınız?” diye sorduk.
“O, Rabbinden taze geliyor” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1380. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, semada bir işin yapılması konusunda hüküm verince, melekler emre hürmeten ürpererek kanatlarını birbirine vururlar. Rabbin sözü düz bir kaya üzerindeki zincirin sesi gibi işitilir.
Meleklerin kalplerinden ürperti gidince, “Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar. Onlar da, “Allah gerçeği söylemiştir. O, yücedir, uludur” derler. Onun emrini dinlemek için kulak kabartanlar bunu işitirler.
Kulak hırsızı şeytanlar birbiri üstüne dizilerek dinlemek üzere hazırlanırlar. En üstteki, ilahî kelamı işitir, bir altındakine verir, o da kendi altındakine verir. Böylece gele gele sihirbaz ve kahinlerin diline kadar ulaşır. Bazen kelimeyi aşağıdakine vermeden önce şeytana bir ateş topu erişir. Bazen de ateş topu gelmeden önce sözü altındakine vermiş olur.
Kahinler bire yüz katarak yalanlar düzerler. İlahî emir yeryüzünde gerçekleşince, halk kendi arasında, “Bu işin olacağı bize daha önce falan gün haber verilmemiş miydi?” derler. Semada işitilmiş olan haber böylece tasdik edilir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1381. Yahudiler, gök gürültüsünün ne olduğunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sordular.
“Bulutlara vekillik eden melektir. Beraberinde ateşten kamçılar vardır. Bununla bulutları Allah’ın dilediği yere sevkeder” diye cevap verdi.
“Ya şu işitilen ses, o nedir?” dediler.
“Bu, bulutların istenen yere gitmeleri için onlara yapılan bir sevkdir” dedi.
Yahudiler, “Doğru söyledin. Yakub aleyhisselâmın kendine haram kıldığı şey nedir, şimdi de onu söyle?” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Yakub aleyhisselâmın bacaklarında bir ağrı vardı. Ona sadece devenin eti ve sütü iyi gelirdi. O da bunları kendine haram etti” dedi.
Yahudiler, “Doğru söyledin!” dediler.
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî
‘Varlıkların vekil melekleri vardır. Hem onları idare eder, hem de onlar adına tesbihat yaparlar. Bulutlar da vekil melekler vasıtasıyla hareket ettirilir. Şuursuz bulutların ve rüzgârların kendi başlarına bu kadar incelikli işleri şaşırmaksızın yapmalarına imkân yoktur.’

1382. “Ya Resûlullah, mahlukatını yaratmadan önce Rabbimiz neredeydi?” diye sordum
Bana şu cevabı verdi: “ El-Âma’daydı. Allah’tan başka hiçbir şey yoktu. Ne altında hava ne de üstünde hava vardı. Arş’ını su ‘sıvı’ üzerinde yarattı.”
Ebû Rezin radıyallahu anh. Tirmizî
‘Allah için mekân tasavvur edilemez. Zira madde ve cisim değildir ki mekânı olsun. Yer tutmak maddi varlıklara özgüdür. Kâinat yaratılmadan önce Allah vardı ve beraberinde hiçbir şey yoktu. Arş, yani tecelli aynası su üzerindeydi. Yani kâinat önce akışkan hâldeydi. Sonra yoğunlaştı, parçalara ayrıldı, galaksiler, güneş sistemleri, yıldızlar ve gezegenler oluştu. Bunların akılları hayran eden bir nizamla yaratılmaları da gösteriyor ki, şu evren, şu gökyüzü, şu yeryüzü ilahî isimlerin etkisiyle bu hâle geldi.’

1383. Bir bedevi geldi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah, insanlar sıkıntıya düştüler. Aile fertleri zayi oluyor. Hayvanlarımız da helak oldular. Bizim için Allah’a dua et de yağmur göndersin. Allah’a karşı senin şefaatini, sana karşı da Allah’ın şefaatini istiyoruz!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adama, “Yazıklar olsun sana! Ne söylediğinin farkında mısın! Sübhanallah!” diye karşılık verdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sübhanallah kelimesini o kadar tekrar etti ki bunun tesiri sahabelerin yüzünden okunmaya başladı.
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yazıklar olsun sana! Allah yaratıklarından hiçbirine karşı şefaatçi yapılmaz. Allah’ın şanı böyle bir şey yapmaktan çok yücedir. Allah kimdir bilir misin! Onun arşı semavatının üzerindedir, tıpkı kubbe gibi! Arş, Allah celle celâlühunun azameti sebebiyle inler, tıpkı süvarisi sebebiyle atın ses çıkarması gibi.”
Cübeyr İbni Mutim radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Burada sözü edilen büyük arştır. Kâinatın kalbi hükmündedir. İlahî emirler önce orada yankı bulur, sonra da melekler vasıtasıyla icra edilir. Tıpkı, manaların önce kalbi, sonra hayali, sonra aklı, sonra da sinirler vasıtasıyla bedeni tahrik etmesi gibi. Duygular melekleri, maddî bedenimiz de şu kâinatı hatırlatır.’

1384. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün elimden tutup şu açıklamayı yaptı:
“Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı. Ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı. Onda hayvanları perşembe günü yaydı. Âdem aleyhisselâmı cuma günü gündüzün sonunda ikindi ile akşam arasında en son mahluk olarak yarattı.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Yeryüzünün yaratılış zamanını bir güne benzetirsek, her bir evresi bir gün gibi olur.’

1385. Güneş batarken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte mesciddeydim.
Bana, “Ey Ebû Zerr! Güneş nereye gidiyor biliyor musun?” diye sordu.
Ben, “Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!” dedim.
“Arş’ın altına secde etmeye gider. Bu maksatla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın gelmesi yakındır. O zaman ona, “Geldiğin yere dön!” denilir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Allah’ın şu sözü haber vermektedir:
“Güneş de kendi yörüngesinde akıp gider.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Buharî
‘Ayette, “Güneş, ay ve yıldızlar onun emri altındadır” buyurulduğu üzere, güneş de bir kuldur, emredileni yapar. Hareketi ilahî emirlerledir. Kendi başına gelip gitmiyor. Kâinat mescidinde ibadetini yapıyor. İmanla bakan göz böyle görür.’

1386. Yıldızlar üç maksat için yaratılmıştır: Allah onları gökyüzüne süs, şeytanlar için mermi, gece yön tayinine yarayan birer nişan yapmıştır.
Kim yıldızlar hakkında bunların dışında bir yorum ileri sürerse hataya düşer, nasibini yitirir, manasız bir yükün altına girer, hakkında bilgisi olmayan, peygamberler ve meleklerin bile bilmekte aciz kaldıkları bir şeye burnunu sokmuş olur.
Vallahi, Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne de ölümünü herhangi bir yıldıza bağlamamıştır! Bunun tersini savunanlar yalan söyleyerek iftira ediyorlar!”
Katade radıyallahu anh. Buharî

1387. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi dinledim, şunu söyledi:
“Allah, Âdem aleyhisselâmı yeryüzünün bütün kısımlarından almış olduğu bir avuç topraktan yarattı. Âdem aleyhisselâmın çocukları da yeryüzünün kısımlarına göre var edildi. Bir kısmı beyazdır, bir kısmı kızıldır, bir kısmı siyahtır, bir kısmı da ara renge sahiptir. Ayrıca, bir kısmı uysal, bir kısmı haşindir, bir kısmı habis, bir kısmı tayyibdir.”
Ebû Musa radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1388. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Melekler nurdan yaratıldılar. Cinler dumanlı bir alevden yaratıldılar. Adem de topraktan yaratıldı.”
Aişe radıyallahu anh. Müslim

1389. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sâm, Arapların babasıdır. Yafes, Rumların babasıdır. Hâm Habeşîlerin babasıdır.”
Semûre İbni Cündüb radıyallahu anh. Tirmizî
‘Sâm, Yafes ve Hâm Nuh aleyhisselâmın oğullarıdır. Nuh aleyhisselâm için “İkinci Âdem” tabiri kullanılır. Çünkü, tufandan sonra insanlar onun neslinden türemiştir.’

1390. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsan, annesinin karnında kırk günde bir araya getirilir. Sonra bu kadar müddetle “alaka” olur. Sonra bu kadar müddette “mudga” olur.
Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir. Melek onun rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar.
Sonra ona ruh üflenir.
Kendinden başka ilâh olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, cennet ehlinin ameliyle amel eder, kendisiyle cennet arasında bir kulaç mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar, cehennemliklerin amelini işleyerek cehenneme girer.
Aynı şekilde sizden biri cehennemliklerin amelini işler, kendisiyle cehennem arasında bir kulaçlık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar, cennetliklerin amelini işleyerek cennete girer.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî
‘Her insan özgürce seçimler yaparak yaşar. Kader defterinde nelerin yazılı olduğunu bilmemekte, tercihlerini iyi ya da kötü yönde yapmaktadır. Yapıp ettiklerinin tümü onun yazgısını oluşturur. Allah, onun yapacaklarını bilir, ama zorlamaz. İnsan, iradesiyle seçerek yaptıklarından sorumludur. Kaderimde varsa suçum ne, demeye hakkı yoktur.’

1391. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize mahlukatın ilk yaratılışından başlayarak cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar anlattı. Bunu bir kısmı öğrendi, bir kısmı unuttu.”
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Buharî

1392. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah yaratıkların miktarlarını, gökleri ve yeryüzünü yaratmadan elli bin sene önce, Arşı henüz su üzerindeyken yazdı ‘kaderlerini belirledi’.”
İbni Amr radıyallahu anh. Müslim
‘Göklerle yer altı günde, yani evrede, yalnız yer iki evrede, sadece gök iki evrede yaratılmıştır. Geriye kalan iki gün ‘evre’ ise, kâinatın yaratılmaya başlandığı an ile göklerin ve yerin yaratılmaya başlandığı an arasında geçen süredir. Bu uzun zaman diliminde iki aşamalı bir yaratış olduğu anlaşılıyor. Elli bin sene bilinen günlerden oluşmamakta ve daha uzun bir süreyi ifade etmektedir.’

1393. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, mahlukatın ve Arş’ın başlangıcını anlatmaya başladı:
“Başlangıçta Allah vardı, ondan önce hiçbir şey yoktu. Onun arşı su üstündeydi. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikre ‘kader defterine’ her şeyi yazdı.”
İmran İbni Husayn radıyallahu anh. Buharî

1394. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah yerküreyi yaratınca yerküre yalpalayarak sallanmaya başladı. Bunun üzerine dağlarla onu sabitledi, böylece yerküre istikrar kazandı.
Melekler dağların şiddetine hayret ettiler, “Ey Rabbimiz, dağlardan daha şiddetli bir mahluk yarattın mı?” dediler.
“Evet, demiri yarattım!” buyurdu.
“Demirden daha şiddetli bir şey yarattın mı?”
“Evet, ateşi yarattım!”
“Ateşten daha ağır bir şey yarattın mı?”
“Evet, suyu yarattım!”
“Sudan daha şiddetli bir şey yarattın mı?”
“Evet, rüzgârı yarattım!”
“Rüzgârdan daha şiddetli bir şey yarattın mı?” diye yine sordular.
“Evet, insanı yarattım! Elbet sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizlerse!” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1395. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, “Allah bana arşı taşıyan meleklerden biri hakkında rivayette bulunmam için izin verdi. Onun kulak yumuşağı ile ensesi arasındaki uzaklık yedi yüz yıllık mesafedir!” dedi.
Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud

062. AHLÂK, RAHMET, MERHAMET, ŞEFKAT…

‘Ahlâk, insanın iyi veya kötü hâlleridir. Bu hâllerle ilgili ilme de ahlâk ilmi denir. Ahlâk terimi, “huy” manasına gelen “hulk” kelimesinin çoğuludur. İnsanın iyi ya da kötü diye nitelendirilmesine sebep olan manevi özellikleridir… Rahmet kelimesinin sözlük anlamı “hayrın ulaştırılmasını istemek”tir. Terim olarak, merhamet etme, acıyıp esirgeme, ihtiyacı olanlara acıma ile birlikte, acımanın gerekleri olan koruma, esirgeme, yardım etmeyi de içine alan geniş bir kavramdır. Şefkatle rahmet kısmen birbirine benzer, ama aralarında fark vardır. Şefkat, acıyarak sevme, üstüne titreyerek beklentisiz sevme, kaygı ile karışık merhametten ileri gelen acıyıp esirgeme, bir kimseyi kötülükten korumak için çaba harcama demektir.’

1396. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müminlerin iman bakımından en olgunu ahlâk bakımından en ileri olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1397. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme iyilik ve günah konusunu sordum.
“İyilik, güzel ahlâktır. Günah ise, içini huzursuz eden ve başkası tarafından bilinmesinden çekindiğin şeydir” buyurdu.
Nevvas İbni Seman radıyallahu anh. Müslim 

1398. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kıyamet günü müminin amel terazisinde güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah çirkin davranışlı kimseleri sevmez.”
Ebû Derda radıyallahu anh. Tirmizî

1399. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bana, burada en sevgili, kıyamet günü de en yakın olanınız, ahlâkı en güzel olanınızdır. Bana, burada en sevimsiz geleniniz, kıyamet günü de en uzak olanınız, gevezeler ve yüksekten atanlarınızdır.”
“Ya Resûlullah! Yüksekten atanlar kimlerdir?” diye sordular.
“Onlar büyüklük taslayan kimselerdir!” buyurdu.
Câbir radıyallahu anh. Tirmizî

1400. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlar, içlerinde işe yarayacak bir taneden fazla deve bulunmayan yüz develik bir sürü gibidirler.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî
‘Yani kâmil insan pek az bulunur.’

1401. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Müminlerden en faziletlisi hangisidir?” diye sordular.
“Ahlâk bakımından en güzel olanı!” cevabını verdi.
“En akıllısı hangisi?” diye sordular.
“Ölümü en çok hatırlayan, o kendisine gelmeden ona hazırlanan kişi” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

1402. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “En faziletli insan kimdir?” diye sorulmuştu.
“Kalbi mahmûm, dili doğru olan” buyurdu.
Sahabeleri, “Doğru sözlülüğün ne demek olduğunu biliyoruz. Kalbin mahmûm olması ne demektir?” dediler.
“Allah’tan korkan tertemiz kalptir. Onun içinde günah yoktur, zulüm yoktur, kin yoktur, hased yoktur” buyurdu.
İbni Amr radıyallahu anh. İbni Mâce

1403. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Size en hayırlınızı haber vereyim mi?” diye sordu.
“Evet, ya Resûlullah!” dediler.
“Onu görenlerin hatırına aziz ve celil olan Allah geliyorsa, işte o kimse sizin en hayırlınızdır!” buyurdu.
Esma Bintu Yezid radıyallahu anha. İbni Mâce

1404. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah merhametli olanlara rahmet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsinler. Rahîm ‘akrabalık ilgisi’ Rahmandandır. Kim onu gözetirse Allah da onu gözetir. Kim bu ilgiyi keserse Allah da ondan ilgisini keser!”
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî

1405. Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm, torunu Hasan radıyallahu anhı öpmüştü.
O sırada yanında bulunan bir adam, “Benim on tane çocuğum var, hiçbirini öpmedim” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona bakıp, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1406. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah rahmet etmez!”
Cerir radıyallahu anh. Buharî

1407. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şu üç haslet kimde bulunursa Allah onu cennete koyar: Zayıflara yumuşak davranmak, anne babaya şefkat etmek, hizmetçilere ihsanda bulunmak.”
Câbir radıyallahu anh. Tirmizî

1408. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah celle celâlühu, gökleri ve yeri yaratırken yüz rahmet yaratmış, bunlardan birini yeryüzüne indirmiştir. O bir rahmet sayesinde anneler çocuklarına şefkatli davranır, hayvanlar, kuşlar birbirlerine şefkat hissederler.
Allah, geri kalan doksan dokuz rahmeti kıyamet günü için bekletmektedir. O gün gelince rahmet yüze tamamlanacaktır.”
Ebû Said radıyallahu anh. İbni Mâce

1409. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Bir parçayı da yeryüzüne indirdi. Bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirlerine karşı merhametli davranırlar. At, yavrusuna basmamak için ayağını bu rahmet sayesinde kaldırır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1410. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah celle celâlühunun yüz rahmeti vardır. Bunlardan biriyle yaratıklar kendi aralarında birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuz rahmet ise kıyamet günü içindir.”
Selman radıyallahu anh. Müslim

1411. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu buyurdu: “Ben, kulumun zannı üzereyim. ‘Kulum beni nasıl zannediyorsa ben öyleyim.’ O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. O, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Bana şirk koşmaksızın yeryüzü dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar afla karşılarım!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Kulum beni nasıl zannediyorsa ben öyleyim. Ona zannına uygun biçimde davranırım. O beni merhamet eder bilirse, ona merhamet ederim. Affetmez bilirse, affetmem.’

1412. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sakın ha, sizden hiç kimse Allah hakkında hüsnüzan ‘güzel zan’ beslemeden son nefesini vermesin!”
Câbir radıyallahu anh. Müslim

1413. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah celle celâlühu mahlukatı yarattığı zaman, arş’ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı: Rahmetim gazabımı geçmiştir!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1414. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir de kadın vardı. Kadının göğüsleri sütle doluydu. Bu kadın oraya buraya koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu. Bu manzara hepimizi etkilemişti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ne dersiniz, şu kadın çocuğunu ateşe atar mı?” diye sordu.
Biz, “Hayır!” diye cevap verdik.
“Bilesiniz, Allah’ın merhameti bu kadının çocuğuna olan şefkatinden daha fazladır!” buyurdu.
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Buharî

1415. Bir gaza esnasında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikteydik. Bir grup insanla karşılaştık.
Resûlullah, “Siz kimlersiniz?” diye sordu.
“Müslümanlarız!” dediler.
O sırada bir kadın tandırına odun atıyordu. Yanında da oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çocuğu uzaklaştırdı. Sonra, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldi, “Sen Resûlullahsın öyle mi?”dedi.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Evet!” dedi.
“Annem ve babam sana feda olsun! Allah merhametli olanların en merhametlisi değil mi?”
“Elbette!”
“Allah’ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan merhametinden daha fazla değil mi?”
“Ona ne şüphe!”
Bu cevap üzerine kadın, “Bir anne çocuğunu asla ateşe atmaz!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ağlayarak başını eğdi. Sonra kadına baktı, “Allah, lâilahe illallah sözünü söylemek istemeyen, Rabbine itaat etmeyen, haktan sapan azgınlardan başka bütün kullarını affedecektir!” buyurdu.
İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce 

063. HAYÂ, TEVAZU, KANAAT, ŞÜKÜR, TEVEKKÜL, İTİDAL, SEHAVET, VEFA….

‘Hayâ, utanma hissi, nefsin sıkılmasıyla yüzde peyda olan kızartı, bir fiili işlemekten nefsin çekinmesi, kınanmaktan sakınarak onu terk etmesidir. Hayâ hissi, insanı bazı günahları işlemekten alıkoyar. Bu sebeple “hayâ imandandır” denilmiştir… Tevazu, alçakgönüllülük, kendini zorlamaksızın gerçek düzeyinin altında görünmektir. Kişi buna niyet eder ve kendini zorlarsa bu tevazu olmaz, büyüklenme olur, kendisini yüksekte gördüğüne alâmettir. Tevazuya niyet etmek tevazuyu bozar. Keza, kibre niyet de kibri bozar… Kanaat, çalışmasının sonunda eline geçene razı olmak, kısmetini kabullenmektir… Şükür, nimete karşı dil ile ya da hâl ile memnuniyetini göstermek, ihsan edeni ihsanını anarak övmektir… Tevekkül, vekil etmek, gerekeni yaptıktan sonra neticeyi Allah’a bırakmak, Allah katında olana güvenmek ve insanların ellerindekinden ümidini kesmektir… İtidal, hâl ve hareketinde doğru yolda olmak, ılımlı davranmak, aşırılıklardan uzak durmaktır… Sehavet, eli açıklık, kısmayıp vermek demektir… Vefa, sözünde durmak, kendini seveni unutmamak, onunla olan ilgisini kesmemektir… Güzel ahlâk ağacının dalları çoktur. Buradaki hadislerde güzel ahlâk sayılan bazı nitelikler dile getirilmiştir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ahlâkın bütün dallarında en yüksektedir. Mükemmel bir ahlâk timsalidir. Allah onu kullarına bir model olarak göndermiştir.’

1416. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm dininin ahlâkı da hayâdır.”
Zeyd İbni Talha radıyallahu anh. İbni Mâce

1417. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Mümin saftır, değerlidir. Facir hilecidir, değersizdir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1418. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim, kendisine yapılan bir iyiliğe karşı, bunu yapana, “Allah sana hayırlı ödüller versin!” derse teşekkür görevini en güzel biçimde yerine getirmiş olur.”
Üsame İbni Zeyd radıyallahu anh. Tirmizî

1419. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme insanları en çok neyin cehenneme sürüklediğini sordular.
“Ağız ve ferc ‘cinsel organ’!” buyurdu.
En çok neyin cennete götürdüğü sordular.
“Takva ‘imanı sebebiyle günahlardan uzak durmak’ ve güzel ahlâk!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1420. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evinde oturan bakire kızdan daha çok hayâ sahibiydi. Bir şeyden hoşlanmadı mı biz bunu yüzünden anlardık.
Ebû Said el-Hudri radıyallahu anh. Buharî

1421. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Edep dışı davranış ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği şeyi güzelleştirir.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1422. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah’tan hakkııyla hayâ edin!” buyurdu.
Biz, “Ya Resûlullah, çok şükür, biz Allah’tan hayâ ediyoruz” dedik.
Resûlullah, “Ben onu kastetmedim. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve onda olanları, karnı ve onda bulunanları günahlardan uzak tutmak, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamaktır. Ahireti dileyen, dünya hayatının aldatıcı süslerini terk etmeli, ahireti bu dünya hayatından üstün tutmalı. Bu söylediklemi yerine getiren Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur” buyurdu.
İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî

1423. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Hayâ imandandır. İman ise cennettedir. Hayasızlık cefadan bir parçadır. Cefa ise cehennemdedir.”
Ebû Bekre radıyallahu anh. İbni Mâce

1424. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İtidal ‘ılımlı olmak’, düşünerek hareket etmek, iyi hâl ve gidiş sahibi olmak peygamberlere has ahlâkın yirmi dörtte biridir.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1425. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kıyamet günü, zengin fakir herkes, “Dünyadaki rızkım keşke yetecek kadar olsaydı!” diyecektir.”
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

1426. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Birinden istemek hususunda kim iffetli davranırsa, Allah onu iffetli kılar. Kim tokgözlülük ederse Allah da onu zengin eder. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha kapsamlı bir ihsanda bulunulmamıştır.”
Ebû Said el-Hudri radıyallahu anh. Buharî

1427. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanın temel hakkı üç tanedir: Barınması için ev, örtünmesi için elbise, bir de katıksız ekmek ve su.”
Hazreti Osman radıyallahu anh. Tirmizî

1428. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ey Ebû Hureyre, şüphelilerden uzak dur ki kullukta en ileri olasın! Kanaatkar ol ki insanların en çok şükredeni olasın. Nefsin için sevdiğini insanlar için de sev ki hakiki mümin olasın. Sana komşu olanlara iyi komşuluk et ki olgun Müslüman olasın. Gülmekte aşırı gitmeyesin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

1429. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müslüman olmak nimeti lütfedilen ve yeteri kadar gelir sahibi olup da buna kanaat edene ne mutlu!”
Fudale İbni Ubeyd radıyallahu anh. Tirmizî

1430. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Nimet bakımından kendinden üstün olana bakan bir adam dönsün bir de kendinden daha aşağıda olana baksın! Bu, Rabbinizin size olan nimetini küçük görmemeniz için gereklidir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1431. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, şu iki haslete sahip olanların adlarını şükredenler ve sabredenler listesine yazar: Dini yaşamakta kendinden yukarıda olanlara bakıp onlara uyanlar ve dünya nimeti bakımından kendinden aşağıda olanlara bakıp elindeki nimetlerden dolayı şükredenler. Bu iki haslete sahip olmayıp da tersini yapanlar şükredenler ve sabredenler arasında yer alamazlar.”
İbni Amr radıyallahu anh.  Tirmizî

1432. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kimin, kendisi güvende, bedeni sıhhatli ve günlük gıdası da yanındaysa, sanki dünyalar onun olmuştur.”
Ubeydullah İbni Mihsan radıyallahu anh. Tirmizî

1433. Medineliler, hicret ederek kendilerine misafir gelen muhacir kardeşlerini bağırlarına basmış, her türlü yardımı cömertçe yapmışlardı.
Muhacirler, bu durumu Resûlullah sallalahu aleyhi ve selleme anlattılar, “Medineli kardeşlerimiz bizim yerimize işlerimizi yaptılar. Hayatımızı düzene koymada bize yardımcı oldular. Korkarız bütün sevapları onlar alacaklar!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de onlara, “Hayır! Onlar, sizin dua ve teşekkürlerinizden doğacak sevabı alacaklar” diye cevap verdi.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1434. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Cömert kişi Allah’a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise, Allah’tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Allah, cahil bir cömerti cimri bir abidden daha çok sever!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1435. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sana şüphe vereni bırak. Emin olduğun şeye ulaşana kadar git. Kalbin tatmin olması doğruluğun, şüphe etmesi yalanın alâmetidir.”
Hasan İbni Ali radıyallahu anh. Tirmizî

1436. Resûllah sallallahu aleyhi ve selleme buyurdu:
“Allah katından kendisine bol rızık ve uzun ömür verilmesini isteyen kişi akrabalarıyla ilişkisini kesmeyip sürdürsün!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1437. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Fakirlere yapılan yardım bir sadakadır, fakat akrabalara yapılan yardım iki kat sevaptır. Onlara yardım eden kimse, hem akrabalarla görüşme sevabını alır, hem de sadaka verme sevabını.”
Selman İbni Amir radıyallahu anh. Tirmizî

1438. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez!”
Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî

1439. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Teenni ‘aceleci olmamak’ ahiretle ilgili olanlar dışında, her amelde güzeldir.”
Sa’d İbni Ebi Vakkas radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1440. Aklı noksan bir kadın vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Benim sana söylemem gereken bir ihtiyacım var!” dedi.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, “Peki, hangi yolu seçersen söyle oradan gidelim de ihtiyacını göreyim” dedi.
Birlikte gittiler. Kadın ona ihtiyacını söyledi.
Enes radıyallahu anh. Müslim

1441. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mal, sadaka vermekle eksilmez.
Allah, affeden kulunun izzetini ‘şerefini, gücünü’ artırır.
Allah rızası için mütevazı ‘alçakgönüllü’ olan kimseyi Allah yüceltir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1442. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu bana, “Mütevazı olun! Kimse kimseye zulmetmesin ve böbürlenmesin!” diye vahyetti.”
İyaz radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1443. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolda giderken sahabeleri onun önünde yürürler, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sırtını meleklere bırakırlardı.
Câbir radıyallahu anh. İbni Mâce

1444. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyarete gitmiştik. Bir şeyi tamir etmekle meşguldü. Biz de yardım ettik.
“Başlarınız kımıldadığı sürece rızık hususunda ümitsizliğe düşmeyin. Düşünün, annesi insanı çırılçıplak doğurur, Allah da onu her türlü rızıklarla rızıklandırır” buyurdu.
Habbe radıyallahu anh. İbni Mâce

1445. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Akıllı kişi, nefsini hesaba çekerek ölümden sonrası için çalışandır. Aciz kişi ise, heveslerinin peşinden koşan, amel etmeksizin temennide bulunan kimsedir.”
Şeddad İbni Evs radıyallahu anh. Tirmizî

1446. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Tam manasıyla tevekkül edebilseydiniz, kuşları rızıklandıran Allah sizi de öyle rızıklandırırdı. Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz.”
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1447. Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek, “Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı tevekkül edeyim?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bağla ve tevekkül et!” buyurdu.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1448. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanın mutluluk sebeplerinden biri, Rabbinin hükmüne rıza göstermesidir. Mutsuzluk sebeplerinden biri, Rabbine istihareyi terk etmesi, biri de Rabbinin hükmüne razı olmamasıdır.”
Sa’d İbni Ebi Vakkas radıyallahu anh. Tirmizî

1449. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kıyamet günü gelince, Allah öncekileri ve sonrakileri bir araya toplar. Her vefasız için onu tanıtan bir bayrak dikilir. “Bu falanın vefasızlık bayrağıdır!” denilir.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî
‘Vefa, sözünde durma, kendini seveni unutmama, onunla olan ilgisini kesmeme demektir.’

1450. “Ya Resûlullah, bana faydalı olacak bir şey öğret” dedim.
“Müslümanların yolundan rahatsızlık veren şeyleri kaldır!” buyurdu.
Ebû Berze radıyallahu anh. Müslim

1451. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir adam yolda yürürken, yol üzerinde bir diken dalına rastladı. Onu alıp dışarı attı. Allah, onun bu davranışından memnun kalarak günahlarını affetti.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1452. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kötü davranışlı kimse cennete giremez!”
Ebû Bekr radıyallahu anh. Tirmizî

064. SABIR, HİLM, RIFK, MÜSAMAHA, AF….

‘Bunlar da güzel ahlâkın kısımlarıdır. Sabır, acılara dayanma, zorluklara katlanma, nefsini gemleme, olumlu eylemlerde kendine söz dinletip işin sonunu getirme, acele etmeyip sonunu bekleme demektir. Belâlara karşı sabır, günah işlememe hususunda sabır ve ibadete devam konusunda sabır olmak üzere üç türü vardır… Hilm, yumuşaklık, kızmama, gücü yetmekle birlikte cezalandırmayıp affetme huyudur… Rıfk, kalbin latif duygularla kaplı olmasından dolayı yumuşak davranış, tatlılık, şirinlik manasına gelir… Müsamaha, hoş görme, kusuru görmezlikten gelme, bir hususta şiddet ve zorluk göstermeyip yumuşaklık ve kolaylıkla hareket etme demektir… Af, suçu, hatayı, günahı bağışlamak, ceza vermemektir.’

1453. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, önceki peygamberlerden birinin başına gelen acı bir olayı şöyle anlatmıştı:
“Halkı ona şiddetle vurup yaralamıştı. O, hem akan kanlarını siliyor, hem de, “Allahım, halkımı affet, çünkü onlar bilmiyorlar!” diyordu.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî

1454. Bir kadın, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelip, “Bende sara hastalığı var. Nöbet geldiği zaman üstümü başımı açıyorum. Dua buyur da Allah bana şifa versin” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için dua edivereyim. Karar senin” dedi.
Kadın, “Sabredeceğim! Fakat üstümü başımı açmamam için dua ediver” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ona öyle dua etti.
İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî

1455. Ebû Talha radıyallahu anhın bir oğlu hastalandı. Kendisi evde yokken vefat etti. Hanımı, çocuğun cesedini uygun bir yere bıraktı.
Ebû Talha akşam eve gelince, “Çocuk nasıl oldu?” diye sordu.
Hanımı, çocuğun ölümünü bildirmek istemedi, “Sükuna erdi, inşallah rahatlamıştır” diye yuvarlak bir cevap verdi.
Sonra da kocasının akşam yemeğini getirdi. Yatağını hazırladı, kocası için süslendi. Birlikte yattılar. Sabah olunca guslettiler. Ebû Talha evden çıkarken, hanımı çocuğun öldüğünü bildirdi.
Ebû Talha, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle beraber sabah namazını kıldı. Sonra, hanımının akşamdan beri yaptıklarını anlattı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah gecenize bereket versin!” buyurdu. Allah onlara dokuz evlat verdi. Hepsi de Kur’an okuyan kimselerdi!
Enes radıyallahu anh. Buharî

1456. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere şöyle buyurur: “Kulumun çocuğunu çekip aldınız mı?”
“Evet” derler. “Kalbinin meyvesini elinden aldınız demek?”
Melekler yine, “Evet” derler.
“Kulum ne dedi?”
“Sana şükretti ve hayırlar diledi.”
Bunun üzerine Allah celle celâlühu şöyle emreder:
“Öyleyse, kulum için cennette bir saray yapın, adını da Hamd Evi koyun!”
Ebû Musa el-Eşari radıyallahu anh. Tirmizî

1457. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte yürüyorduk. Üzerinde bir hırka vardı. Bir bedevi ‘şehirli olmayan’ bize yetişerek hırkasından tutup çekti. Resûlullahın boynuna baktım, çekmenin şiddetiyle hırkanın izi çıkmıştı!
Bedevi, “Ey Muhammed! Allah sana mal göndermiş, ondan bana da verilmesini emret!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kızmadı, ona baktı ve gülümsedi. Sonra da bir ihsanda bulunulmasını emretti.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1458. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Eziyet verici sözlere katlanmakta Allah’tan daha sabırlı kimse yoktur. Ona ortaklar koşarlar, çocuğu var derler, ama o yine de onlara afiyet ve rızık vermeyi sürdürür.”
Ebû Musa radıyallahu anh. Buharî

1459. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kâbe’nin gölgesinde oturuyordu. Yanına vardık, müşriklerin yaptıkları konusunda şikayetlerimizi sıraladık. “Bize yardım etmeyecek misin? Rabbimizin bu belâları defetmesi için yalvarmayacak mısın?” dedik.
Şu cevabı verdi: “Önceki peygamberlerin ümmetlerinden öyleleri vardı ki, onu yakalıyor, bir çukura atıyor, bir testereyle başını ikiye ayırıyorlardı. Bazısını demir taraklarla tarayıp derisini soyuyorlardı. Bunca eziyet bile onları dinlerinden döndüremiyordu. Allah bu dini vallahi tamamlayacaktır! Öyle bir zaman gelecek ki, bir yolcu devesine binecek korkusuzca çok uzak diyarlara kadar gidecek. Allah’tan başka kimseden korkusu olmayacak. Koyunu için de sadece kurttan korkacak. Siz acele ediyorsunuz, sabırlı olun!”
Habbab İbni Eret radıyallahu anh. Buharî

1460. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ölen çocuğunun ardından ağlayan bir kadın görmüştü. Ona, “Allah’tan kork ve sabret!” buyurdu.
Kadın, ölüm acısının etkisiyle, söz söyleyene bakmaksızın, “Benim başıma gelenden sana ne!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem oradan uzaklaşınca, kadına, “O zât Resûlullah idi!” dediler.
Kadın, çocuğunun ölümünden çok bu davranışına üzüldü. Özür dilemek için Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme koştu. “Ya Resûlullah, o sözleri sizi tanıyamadığım için sarfettim!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Makbul sabır musibetle karşılaştığın ilk andaki sabırdır!” buyurdu.”
Enes radıyallahu anh. Buharî

1461. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi şunları söylerken işittim:
“Kendisine bir musibet gelen Müslüman Allah’ın emrettiği: “İnna lillahi ve inna ileyhi raci’ün, allahümme ecirni fi musibeti vahluf li hayran minha” derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir.”
Ümmü Seleme radıyallahu anha. Müslim
‘Meali: Biz Allah’ın kullarıyız. Sonunda onun huzuruna döneceğiz.  Rabbim, bu musibetim sebebiyle beni ödüllendir. Bunun ardı sıra daha hayırlısını ver!’

1462. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kızı Zeynep radıyallahu anha, babasına bir adam göndererek, “Oğlum ölmek üzere, son nefesini verirken yanında olur musun” diye rica etti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, adamı geri gönderirken, “Ona selâmımı söyle ve şunu hatırlat: Allah alır, Allah verir! Onun katında her şeyin belli bir eceli vardır. Sabretsin! Sabredenlerin Allah katındaki mükâfatını düşünsün!” buyurdu.
Üsame İbni Zeyd radıyallahu anh. Buharî

1463. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah nazarında kişinin yuttuğu en hayırlı yudum, Allah rızasını düşünerek öfkesini yutanların yudumudur.”
İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce

1464. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kendisinin ateşe, ateşin de kendisine haram kılındığı birini size bildireyim mi? İnsanlara yakınlık, kolaylık ve yumuşaklık gösteren kimseye ateş haram kılınmıştır!”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî

1465. Huysuz bir deveye binmiştim. Hırçınlık edince onu ileri geri sürmeye başladım.
Bunu gören Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ona yumuşak davran!” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Müslim

1466. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Rıfktan ‘tatlılıkla davranmaktan’ mahrum olan kimse hayrın hepsinden mahrumdur!”
Cerir radıyallahu anh. Müslim

1467. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Tatlılıkla davranma bir şeye girdi mi onu mutlaka güzelleştirir, bir şeyden de çıkarıldı mı onu mutlaka kusurlu hale getirir.”
Aişe radıyallahu anha. Müslim

1468. Bir adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Hizmetçiyi ne kadar affedeyim?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sustu, cevap vermedi.
Adam tekrar, “Ya Resûlullah! Hizmetçimi ne kadar affedeyim?” diye sordu.
Bu sefer, “Her gün yetmiş kere affet!” cevabını verdi.
İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1469. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim bir ayıp görür de onu örterse, diri gömülmüş bir kızı canlandırmış gibi olur!”
Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1470. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kul dünyada bir kulun ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü mutlaka onun ayıbını örter.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

065. KİBİR, HIRS, HASET, CİMRİLİK, GAZAP…

Bu bölümde bazı kötü huylarla ilgili hadisler yer almıştır. Tanımları şöyledir: Kibir, büyüklenmek, büyüklük taslamak, kendini başkasından üstün görmektir. İman nurunun girmesine en büyük engeldir… Hırs, kişinin bir şeyi kendini paralarcasına aşırı istemesi, aç gözlülük, gözü doymazlık, kanaatsizlik, bir şeye aşırı düşkünlüktür. Maksada ulaşmak için çaba sarfetmekle haris olmak birbirine karıştırılmamalıdır. Hırs, kalbe özgü bir sıfattır, kişinin ruh dünyasını harap eder, sonu zarardır. Helâl bir maksat için çok çalışmak ise bir ameldir, eylemdir, sebeplere güzelce teşebbüs etmektir. Çok çalışan kişi, eğer kanaatkârsa çalışmasının sonucuna razı olur, şükreder. Haris adam ise, eline geçene asla şükretmez, hep huzursuzdur, bu nedenle de mutsuzdur… Haset, çekememe, kıskanma demektir. Bir kimsede bulunan nimetin ondan gidip kendisine gelmesini temenni etmektir. Kuşkusuz çirkin bir haslettir. Bir de gıpta vardır ki, başkasında bulunan nimetin ondan gitmesini temenni etmeksizin, aynının kendisinde de olmasını istemektir. Bu, yasak edilmemiştir. Dilimizde gıptaya “imrenme” de derler… Cimrilik, kimseye bir şey vermemektir, eli sıkı olmaktır. Zıddı, sehavettir, cömertliktir, güzel bir haslettir… Gazap, öfke, kızgınlık demektir. Ahlâk sahibi bir mümin olur olmaz şeyler için kızmaz. Nefsi için sabreder, ancak bir hak çiğneniyorsa o zaman kızar. Öfkesinde taşkınlık etmez…’

1471. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanlar, ya cehennem kömüründen başka bir şey olmayan ölmüş atalarıyla övünmekten vazgeçerler, yahut da Allah katında, pislik yuvarlayan böcekten daha adi bir duruma düşerler. Allah, sizin İslâm öncesi dönemdeki kibrinizi temizledi. Kişi artık ya takvalı bir mümindir ya da bahtıkara bir günahkâr. Unutmayın, hepiniz Âdem aleyhisselâmın çocuklarısınız. Adem ise topraktan yaratılmıştır!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1472. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimsenin, “İnsanlar bozuldu!” dediğini duyarsanız bilin ki, kendisi herkesten ziyade bozulandır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1473. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu şöyle buyurdu: “Büyüklük ridam, üstünlük izarımdır. Kim bu iki hususta benimle çekişirse ona azap veririm.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh  Müslim

1474. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî
‘Kibir, büyüklenmek, büyüklük taslamaktır. İnsanlara karşı olursa, haramdır. Peygambere karşı olursa, dalalettir. Allah’a karşı olursa, küfürdür. Konuyla ilgili ayetleri ve öbür hadisleri nazara alarak bu hadisi şöyle anlayabiliriz: İmanı bulunan kişi ise ebediyen cehennemde kalmaz, cezasını çektikten sonra çıkar. Haram nevinden kibir sıfatı bulunan kimse bunun cezasını çekmedikçe cennete giremez. Cennete girmeyecek olan kibirli kişi, bir sonraki hadiste tanımlanmıştır: Hakkı tanımayan ve insanlara hakaret gözüyle bakan.’

1475. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!” buyurmuştu.
Bir adam, “Kişi elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını sever!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkı tanımamak ve insanlara hakaret gözüyle bakmaktır” buyurdu.
İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim

1476. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişi, ‘üstünlük kuruntusuyla’ kendisini insanlardan uzak tutmayı sürdürürse, sonunda adı zorbalar arasına yazılır, onların başına gelen musibet bunun da başına gelir.”
Seleme radıyallahu anh. Tirmizî

1477. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, kızkanmanın bir kısmını sever, bir kısmını sevmez. Allah, bir kuşku sebebiyle insanın mahremini kıskanmasını sever. Ortada şüpheyi gerektirecek bir durum yokken kıskanmayı ise sevmez.
Gururun da bir cinsini sever, bir cinsini sevmez. İnsanın savaşma ve sadaka verme anındaki gururunu sever. Fakat taşkınlık ve övünme anındaki gururunu sevmez.”
Câbir İbni Atik radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Şükre vesile olan gururu sever, kibre vesile olan gururu sevmez.’

1478. Resûlullah aleyhissalâtü vessalam buyurdu:
“Zanna yer vermeyin! Zan, sözlerin en yalanıdır.
İnsanların gizliliklerini araştırmayın, haber koklamayın, rekabet etmeyin, kıskanmayın, kin beslemeyin, birbirinize arka çevirmeyin, ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun!
Müslüman Müslümanın kardeşidir. Zulmetmez, mahrum bırakmaz, hakaret etmez. Kişiye şer olarak, Müslüman kardeşini tahkir etmesi yeter. Her Müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer Müslümana haramdır.
Allah sizin biçimlerinize ve kalıblarınıza bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva insanın kalbindedir!
Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın.
Ey Allah’ın kulları kardeş olun!
Bir Müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1479. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu sözü üç kere tekrar etti:
“Üç kişi vardır, kıyamet gününde Allah onlara ne söz söyler, ne nazar eder, ne de onu günahlardan arındırır. Onlar için acılı bir azap vardır!”
Ben, “Ya Resûlullah! Öyleyse onlar büyük bir zarara uğramışlardır. Kimlerdir bunlar?” dedim.
“Kibrini gösterecek biçimde giyinen, yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle öven kimseler!” buyurdu.
Ebû Zerr radıyallahu anh. Müslim

1480. Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize hitap ederek şöyle buyurdu:
“Eli sıkılık huyundan kaçının. Sizden önce gelip geçenler bu huy yüzünden helak oldular. Bu huy onlara cimriliği emretti, cimrileştiler. Akrabalarla ilişkiyi kesmelerini emretti, kestiler. Yoldan çıkmayı emretti, çıktılar.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1481. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Zulümden kaçının! Çünkü zulüm, kıyamet günü karanlıklar hâline dönüşüp zulmedeni bürüyecektir.
Cimrilikten de kaçının, çünkü cimrilik sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya itmiştir.”
Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh. Müslim

1482. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Cehennem, bozguncu, cimri ve başa kakıcı olan her insana yakındır.”
Hazreti Ebû Bekr radıyallahu anh. Tirmizî

1483. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şu iki nitelik bir müminde beraberce bulunamaz: Cimrilik ve kötü ahlâk.”
Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî

1484. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Cennete ne zengin cimri ne de kaba merhametsiz girer.”
Harise radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1485. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanda bulunan en kötü iki özellik, aşırı cimrilik ve şiddetli korkudur.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1486. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir sohbeti sırasında, “Sizin en hayırlınız ve en şerliniz kimdir, bildireyim mi?” buyurdu.
Orada bulunanlar, “Evet, bildiriniz!” dediler.
“En hayırlınız, hayrı umulan ve şerrinden korkulmayan kimsedir. En şerliniz de kendisinden hayır umulmayan ve şerrinden korkulan kimsedir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1487. Bir adam, “Ya Resûlullah! Bana kısa bir öğüt ver. Uzun olmasın ki aklımda tutabileyim” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona, “Öfkelenme!” demekle yetindi.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1488. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, “Siz aranızda kimi pehlivan sayarsınız?” diye sordu.
“Kimseye yenilmeyeni…” dedik.
“Hayır! Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman kendine hâkim olabilen kimsedir!”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim

1489. İki kişi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda tartışıyor, birbirlerine kötü sözler söylüyorlardı. Bir hayli öfkeliydiler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ben bir söz biliyorum, onu söylerse öfkesi geçer. O söz, “Euzubillahi min-eş şeytan-ir racim” cümlesidir” buyurdu.
Muaz İbni Cebel radıyallahu anh. Tirmizî

1490. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Biriniz ayakta dururken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ, geçmezse hemen yatsın.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1491. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülür. Öfkelenirseniz hemen abdest alın!”
Ebû Vail radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1492. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şu iki kişi dışında hiç kimseye imrenmeyin: Biri, hikmet sahibi olandır. Allah kendisine hikmet vermiştir, o da onu başkalarına yayar. Öbürü, zengin kimsedir. Allah ona mal vermiştir, o da malını hak yolunda harcar.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî

1493. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Hased ‘kıskançlık, çekememezlik’ huyu hayırları yer bitirir, tıpkı ateşin odunu yeyip bitirmesi gibi.
Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi.
Namaz, müminin nurudur.
Oruç, ateşe karşı perdedir.”
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

1494. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Size eski ümmetlerin hastalıkları sirayet etti. Bunlar çekememezlik ve kin beslemektir. Bunlar kazıyıcıdır. Saçı kazımayı kastetmiyorum, bunlar din kazıyıcısıdır. Nefsimi kudret elinde tutan zâta yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de ‘tam’ iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi de bildireyim: Aranızda selâmı yaygınlaştırın!”
Zübeyr radıyallahu anh. Tiırmizi

1495. Resûlülah sallallahu aleyhi ve selleme buyurdu:
“Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip bitirmesi gibi, bütün hayırları yer bitirir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1496. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanın iki vadi dolusu malı olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Onun dinmez tutkusunu ancak toprak doyurur. Allah tevbe edenleri affeder.”
Enes radıyallahu anh. Buharî

1497. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsan yaşlandıkça onda iki şey gençleşir: Mal tutkusu ve yaşama tutkusu!”
Enes radıyallahu anh. Buharî

1498. Resûlulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsanın mal ve makam tutkusunun dinine verdiği zarar, iki aç kurdun bir koyun sürüsüne verdiği zarardan daha fazladır.”
Ka’b İbni Malik radıyallahu anh. Tirmizî

1499. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yanımdan ayrılıp gitmişti. Sıra benimken öbür hanımlarından birinin yanına gitmiş olabilir diye içime bir kuşku düştü.
Geri gelince hâlimi anladı, “Kıskandın mı yoksa?” dedi.
Ben de, “Evet! Benim gibi biri senin gibi birini kıskanmaz da ne yapar?” dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Sana yine şeytanın gelmiş olmalı” dedi.
“Benim şeytanım mı var?” dedim.
“Şeytanı olmayan kimse yoktur” dedi.
“Senin de var mı?” dedim.
“Evet, ama ona karşı Allah bana yardım etti. Benim şeytanım teslim oldu” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Müslim

1500. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah da kıskanır, mümin de. Allah, kulunu haramlardan kıskanır, yasakları çiğnemesini istemez!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1501. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah’dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeple çirkin işlerin açığını da yasakladı, kapalısını da.
Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeple kendini medhetmiştir.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî

1502 Sa’d İbni Ubâde radıyallahu anh, “Ya Resûlullah, ben hanımımla birlikte olan bir adam yakalasam, dört şahit getirene kadar ona süre vereceğim öyle mi?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona, “Evet!” diye cevap verdi.
Sa’d, “Asla! Seni hak üzere gönderen zâta andolsun şahit aramadan önce kılıncımı indiririm!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Efendinize bakın, neler söylüyor! Nasıl da kıskanç! Fakat ben ondan da kıskancım. Allah ise benden daha kıskanç” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1503. Safiyye radıyallahu anha gibi güzel yemek yapanı görmedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim odamdaydı. Safiyye ona yemek gönderdi. Çok kıskandım. Beni bir titremedir sardı. İçinde yemek bulunan kabı kırdım.
Sonra da pişman oldum. “Ya Resûlullah, yaptığım bu hareketi nasıl affettirebilirim?” dedim.
“Tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek!” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1504. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Doğruluk kişiyi iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söyler de hep doğruyu ararsa, Allah katında “doğru sözlü” diye yazılır.
Yalan da kişiyi sınırı aşmaya götürür. Sınırı aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler, hep yalanı ararsa, sorunda Allah katında “yalancı” diye kaydedilir.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Buharî

Önceki bölüm

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XIII

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kadınların cuma namazı kılmaları zorunlu mudur?

Kadınlara Cuma Namazı Farz mıdır?  Cuma namazı, akıllı, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim …

Kapat