Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / “Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XV

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XV

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” Kitabı – 15

Yazar: Ömer SEVİNÇGÜL

066. DÜNYA, İSTİĞNA, TERK…

‘Dünya kelimesinin sözlük anlamı ‘alçak, aşağı” demektir. İçinde yaşadığımız âlemin de ismidir. Dünya, ilahî isimlerin aynası, ahiretin tarlası ve gafillerin oyun alanıdır. Lânetli olan yüzü gafillere bakan yüzdür. Hadiste aşağılanan ve terk edilmesi istenen budur. Zira, insanları inanıp da güzel ameller işlemekten alıkor… İstiğna, gönül tokluğu, uzak durmak, zengin olma ya da zengin gibi davranma demektir. Dünyanın geçici süslerine karşı tokgözlü olmak güzel hasletlerden biridir. Tamahkâr insan haris olur. Başkasına dilencilik eder, nefsini alçaltır. Menfaati için inancından, dininden  ahlâkından tavizler verir.’

1505. Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize ikindi namazı kıldırdı. Sonra bir konuşma yaptı. Kıyamete kadar olacak her şeyi bize anlattı. Bunu belleyen belledi, unutan unuttu. Söyledikleri arasında şu da vardı:
“Dünya çekicidir, tatlıdır. Allah sizi buraya halife olarak göndermiştir. Nasıl amel edeceksiniz diye bakmaktadır. Dikkat edin! Dünyadan kaçının! Kadından kaçının!
Dikkatli olun! İnsanlardan korkunuz sizi hakikati söylemekten alıkoymasın! Haberiniz olsun!
Kıyamet günü, her bir vefasız için derecesine göre bir bayrak dikilecektir. İmamın ‘önderin, liderin’ vefasızlığından daha büyük bir vefasızlık bayrağı olmayacaktır.
Bilesiniz! Öfke kişinin kalbinde bir kordur. Baksanıza, gözleri nasıl da kızarıyor, avurtları nasıl da şişiyor! Kim, öfkesinin kabarmaya başladığını hissederse yere otursun.
Haberiniz olsun! Dünyanın giden ömrüne oranla kalan ömrü, şu günümüzün giden kısmına oranla kalan kısmı gibidir.”
Ebû Said el-Hudri radıyallahu anh. Tirmizî

1506. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünya da, içindekiler de melundur! Zikrullah, zikrullaha yardımcı olanlar, ilim sahipleri ve ilim tahsil edenler bunun dışındadır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirnizi
‘Lânetli olan dünya gafillerin oyun yeri olan dünyadır. İlahî isimlerin aynası ve ahiretin tarlası olan dünya değildir.’

1507. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına bir adam geldi,  “Ya Resûlullah! Bana öyle bir amel gösterin ki, ben onu yapınca beni hem Allah sevsin, hem de insanlar sevsinler” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Dünyaya rağbet gösterme ki Allah seni sevsin. İnsanların ellerindekine göz dikme ki onlar da seni sevsin!” buyurdu.
Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh. İbni Mâce

1508. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kim insanlardan hiçbir şey istememeye söz verirse ben de ona cennetin sözünü veririm!” buyurdu.
“Ben söz veririm!” dedim.
Sözümü tuttum, o günden sonra kimseden bir şey istemedim.
Sevban radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1509. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Zenginlik, mal çokluğuyla değil göz tokluğuyladır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1510. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere yerleşti, biz de etrafında yerlerimizi aldık.
“Sizin için korktuğum şeylerden biri de, dünya süslerinin size açılmasıdır!” buyurdu.
Bir adam, “Elimize geçecek hayır ‘mal, servet’ bize şer mi getirecek?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu soru üzerine bir süre sustu. Baktık, kendisine vahiy geliyor. Vahiy hâli geçince yüzünde biriken teri sildi. “Soru soran nerede?” dedi. Konuşmasında bir takdir hissi sezdik. Sözlerine şöyle devam etti:
“Şüpheniz olmasın, hayır şer getirmez. Bir dere suyuyla sulanan bitkiler arasında insanı ölüme sürükleyen bitkiler de yeşerir. Sadece yeşil ot yiyen hayvanlar ondan etkilenmez. Çünkü bunlar, karınları doyunca güneşe karşı durur, içinde birikenleri akıtır, boşaltır, sonra tekrar yemeye başlarlar.
İnsanların ellerine geçen mal da böyle hoştur. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren Müslüman mal sahibi iyi durumdadır. Bunu hak etmeden alansa, yediği hâlde doymayan kimse gibidir. O mal, kıyamet günü onun aleyhinde şahidlik yapacaktır.”
Ebû Said radıyallahu anh. Buharî

1511. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünya tatlı ve hoştur. Allah onu size verecek ve sizi sınayacaktır. Öyleyse dünyadan sakının! Kadından da sakının! Çünkü İsrailoğullarının ilk fitnesi kadın yüzünden çıkmıştır.”
Ebû Said radıyallahu anh. Müslim

1512. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Benden sonra, erkeklere, kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım.”
Üsame radıyallahu anh. Buharî.
‘Fitne kelimesi “sınanma aracı” manasında kullanılmıştır. Kendisiyle insanın iyi ya da kötü hâli ortaya çıkartılan şeydir. Nitekim, halis mi, katkılı mı olduğunu anlamak için altını ateşte eritirler ve bu işleme fitne derler. Fitne ateştir, insanın özünü ortaya çıkarır!’

1513. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünya, mümine zindan, kâfire cennettir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Ahirete göre böyledir. Dünya, kâfirin cehennemine oranla cennet, müminin cennetine oranla zindandır. Yoksa, bu dünyada dahi mümin kâfirden daha ziyade huzurludur.’

1514. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme buyurdu:
“Dünya sevgisi her hatanın başıdır. Bir şeyi sevmen, seni kör yapar, sağır eder.”
Enes radıyallahu anh. Müslim

1515. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyarete gitmiştim. Onu bir hasır üzerinde uyumuş buldum. Hasır, bedeninin görünen yerlerinde izler bırakmıştı.
“Ya Resûlullah, sana bir minder temin etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa!” dedim.
“Ben dünyayı neyleyeyim! Benim dünya ile alâkam, bir ağacın altında oturup dinlendikten sonra kalkıp orayı terk eden bir atlı misalidir” dedi.
İbni Mesûd radıyalllahu anh. Tirmizî

1516. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Eğer dünya Allah nazarında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı, hiçbir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.”
Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh. Tirmizî
‘Değersiz olan dünyanın fani yüzüdür. Ebedî olan ahirete göre fani dünyanın değeri yok denecek kadar azdır.’

1517. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.”
Katade İbni Numan radıyallahu anh. Tirmizî
‘Her mümin kendi mahrumiyetine bu nazarla bakabilir.’

1518. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünya ehlinin değer verip peşinden koştuğu şey, maldır.”
Büreyde radıyallahu anh. Nesaî

1519. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kimin emeli dünya olursa, Allah onun işini aleyhine olarak darmadağın eder, fakirliği iki gözünün arasında kılar, dünyadan eline geçen miktar da kaderinde yazılandan fazla olmaz.
Kimin de maksadı ahiret olursa, Allah, onun işlerini derleyip toparlar, zenginliğini kalbine koyar, dünya nimetleri koşarak ayağına gelir.”
Hazreti Osman radıyallahu anh. İbni Mâce

1520. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Benim nazarımda en ziyade gıpta edilmeye değer kimse, hâli hafif, namazı fazla, insanlar içinde gizli kalmış ve kendisine iltifat edilmemiş mümindir. Onun rızkı kâfi miktardadır, o buna sabretmiştir, ölümü çabuk gelmiştir, mirası az bırakmıştır, kendisi için matem tutan kadın da az olmuştur.”
Ebû Ümame radıyallahu anh. İbni Mâce

1521. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünyaya meyletmeyen ve az konuşan birini görürseniz ona yaklaşın. Çünkü, ona hikmet ilham olunur, o da hikmetli konuşur.”
Ebû Hallad radıyallahu anh

1522. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim gam ve tasalarını bire indirir ve gönlünde sadece ahiret tasasına yer verirse, Allah onun dünya ile ilgili gamlarını giderir.
Kim de gam ve tasalarını dünya hâllerine yayarsa, Allah onun hangi vadide helak olacağına aldırmaz.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. İbni Mâce

1523. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu şöyle buyurdu: “Ey insan! Kendini ibadetime ver ki gönlünü zenginlikle doldurayım, fakirliğini gidereyim. Böyle yapmazsan ellerini meşguliyetle doldururum, fakirliğini de gidermem.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1524. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kimin korkusu varsa ‘sabahı beklemez’ akşam karanlığında yol alır. Kim akşam karanlığında yol alırsa hedefine varır. Haberiniz olsun! Allah’ın malı pahalıdır. Haberiniz olsun! Allah’ın malı, cennettir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1525. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Tıpkı sofraya üşüşen oburlar gibi size saldıracak olan yabancı kavimlerin birbirlerini çağıracakları zaman yakındır” buyurdu.
Orada bulunanlardan biri, “O gün sayıca az olmamız yüzünden mi?” diye sordu.
“Hayır! Bilakis o gün siz kalabalık olursunuz. Fakat selde yüzen çöpler gibi hafif olacaksınız! Allah, size karşı düşmanlarınızın kalbinde bulunan korku hissini silecek ve sizin kalbinize zaaf atacak!”
“Ya Resûlullah zaaf da nedir?” denildi.
“Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!” buyurdu.
Sevban radıyallahu anh. Ebû Dâvud

067. ZÜHD, VERA…

‘Zühd, din için dünyadan el etek çekmek, ahiret rahatını umarak dünya rahatını terk etmektir. Bir başka tarife göre zühd, haz verici şeyleri terk etmek değil, bunları azaltmak, içlerine boylu boyunca dalmamaktır. Bir tanıma göre de zühd, dünyayı kesben değil, kalben terk etmektir. Yani normal hayatını yaşamak, helâl olandan yeteri kadar faydalanmak, toplumun içinde olmak, faydalı işlerini sürdürmek, ama bunları yaparken kalbini geçici şeylere bağlamamak, halk içinde hak ile olmaktır… Vera ise, harama girmek korkusuyla şüphelileri bile terk etmektir.’

1526. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Zühd, helâl olanı kendine haram etmek ya da malı ziyan etmekle olmaz. Gerçek zühd, kendi elinde olandan çok Allah’ın elinde olana güvenmek ve başına gelen musibetin devamına rağbet göstermektir.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Tirmizî

1527. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu:
“Ey Aişe! Benimle saadete ermek istiyorsan, bir yolcunun azığı kadar dünya nimeti sana yetmeli. Sakın, sohbet arkadaşların zenginler olmasın! Yama vurmadığın sürece bir elbiseyi eskimiş sayma.”
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1528. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allahım! Muhammed ailesinin rızkını kâfi miktarda ver!” diye dua ederdi.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1529. Bazı aylar olurdu, pişirecek bir şey bulamaz, bu sebeple hiç ateş yakmazdık. Hediye olarak verilen bir parçacık eti saymazsak, biz  sadece hurma yer ve  su içerdik.
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1530. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ailesi üst üste pek çok geceleri aç geçirirler ve akşam yemeği bulamazlardı. Ekmekleri çoğunlukla arpa ekmeği idi.
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1531. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, bütün gün açlıktan kıvrandığı hâlde, karnını doyurmak için sıradan hurmayı bile bulamadığını gördüm.
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Müslim

1532. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şüphesiz, Allah hakkında benim korkutulduğum kadar hiç kimse korkutulmamıştır. Allah yolunda bana edilen eza kadar kimseye eza edilmedi. Zaman oldu otuz gece boyunca Bilâl’le benim yiyeceğim, Bilâl’in koltuğunun altına sıkışacak miktarı geçmedi.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî
‘Bilâl radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin müezzinidir. Seçkin sahabelerden biridir. Habeşî namıyla maruftur.’

1533. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide gelince orada Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anhı ve Hazreti Ömer radıyallahu anhı gördü. Onlara niye geldiklerini sordu.
“Bizi evden çıkaran açlıktır!” dediler.
Resûlullah da, “Beni de evde çıkaran açlıktan başka bir şey değil!” buyurdu.
Hep beraber Ebû Heysem radıyallahu anhın evine gittiler. O, bunlar için arpa unundan ekmek yapılmasını emretti, ekmek yaptılar. Bir koyun kesip pişirdi. Bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Birlikte yeyip içtiler, açlıklarını giderdiler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Şu günün nimetinden kıyamet günü hesap sorulacak!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1534. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme açlıktan şikayet ettik. Karnımıza taş bağlamıştık, açıp onu gösterdik.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem da karnını açtı, onda iki taş vardı!
Ebû Talha radıyallahu anh. Tirmizî

1535. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cemaate namaz kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle ayakta duramaz yere yıkılırlardı. Bunlar mescidin sofasında kalan sahabelerdi. Dışarıdan gelen kimseler onlara delirmiş gözüyle bakarlardı.
Peygamber Efendimiz namazdan çıkınca yanlarına uğrar, onları teselli eder, “Allah katındaki mükâfatınızı bilseydiniz, ihtiyacınızın şimdikinden daha fazla olmasını isterdiniz” derdi.
Fudale İbni Ubeyd radıyallahu anh. Tirmizî

1536. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yarını için hiçbir şey biriktirmezdi.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1537. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize ikindi namazı kıldırmıştı. Selâmı verir vermez aceleyle evine gitti. Halk onun bu telaşına hayret etti.
Birazdan geri geldi. Alelacele gidişini, “Evde biraz altın vardı, namazda onu hatırladım. Beni alıkoymasından korkarak hemen gidip dağıttım” diye açıkladı.
Ukbe İbni Haris radıyallahu anh. Buharî

1538. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah, senin yanındayken kalbimiz feyizle dolup inceliyor. Dünyaya olan tutkularımız sönüyor. Ahireti görmüş gibi oluyoruz. Fakat yanınızdan ayrılıp da ailemizle görüşüp çocuklarımızı kokladık mı, önceki hâlimizi yitiriyoruz. Nedir bu hâl?” diye sorduk.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu cevabı verdi: “Eğer siz benden ayrıldıktan sonra da yanımdaki hâlinizi sürdürebilseydiniz, melekler sizi evlerinizde ziyaret eder, yollarda sizinle musafaha ederlerdi. Siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi dünyadan alır, günah işleyip tevbe edecek, bu sebeple onun tarafından affedilecek yapıda kimseleri yaratırdı.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1539. Ebû Haşim radıyallahu anh hastaydı. Muaviye radıyallahu anh onu ziyarete gitmişti. Baktı, ağlıyor. “Dayıcığım, niye ağlıyorsun? Bir yerin mi ağrıyor, yoksa bir şey mi arzuluyorsun?” diye sordu.
“Hayır, sebep bu değil. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir söz vermiştim, fakat sözümü tutamadım” diye cevap verdi.
Muaviye, “Ne sözü?” dedi.
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Sizden birine, dünyalık olarak bir hizmetçi ve cihad için kullanılacak bir binek alacak kadar mal toplaması yeterlidir” buyurmuştu. Oysa ben kendimi bundan çok daha fazla mal toplamış biri olarak görüyorum” dedi.
Ebû Vail radıyallahu anh. Tirmizî

1540. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Altına tapanlar melundur! Gümüşe tapanlar lânetlidir!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1541. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gitmiştim. Tekasür suresini okuyordu.
Bana, “İnsanoğlu malım malım der. Oysa insanın yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında Allah için harcayıp ahirete gönderdiğinden başka kendisinin olan nesi var ki!” buyurdu.
Abdullah İbni Şihhir radıyallahu anh. Müslim

1542. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle derken işittim:
“Her ümmet için bir fitne vardır. Benim ümmetimin fitnesi de maldır.”
Ka’b İbni İyaz radıyallahu anh. Tirmizî

1543. Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte gazaya çıkmıştık. Müşriklerden ganimetler aldık. Bunların arasında kab kacak nevinden eşyalar da vardı. Biz bunları kullanıyorduk. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiç bir zaman niye kullanıyorsunuz diye ayıplamadı.
Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1544. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Gümüş kaptan su içen, karnına cehennem ateşi dolduruyor demektir!”
Ümmü Seleme radıyallahu anha. Buharî

1545. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında yataklardan söz ediliyordu.
“Kişiye, bir yatak kendisi için, bir yatak hanımı için, bir yatak da misafiri için lazımdır. Dördüncü yatak şeytan içindir!” buyurdu.
Câbir radıyallahu anh. Müslim
‘Hadiste, çocukları olmayan bir kimse nazara alınmıştır. Misafir için yatak bulundurulması gösteriyor ki çocuklar için de birer yatak bulundurulacaktır. Bu, zühde mani değildir.’

1546. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin minderi deridendi ve içi hurma lifiyle doluydu.
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1547. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir cam bardağı vardı, içerken onu kullanırdı.
İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce

1548. Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, “Zil bulunan eve melekler girmez” buyurduğunu işittim.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud
‘Hadiste, İslâm diniyle öbür dinler arasına sınır koyma maksadı güdülmektedir. Günümüzde kullanılan ve bir başka inancın simgesi olmayan kapı zilleri yasak alanına girmemektedir.’ 

1549. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Nafaka maksadıyla harcananların hepsi Allah yolunda harcanmış gibidir. Bina yapmak için harcanan bunun dışındadır.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî
‘Bir sonraki hadiste bina meselesi biraz daha açıklanmıştır.’

1550. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizimle birlikte yürüyordu. Öbür binalar arasında sipsivri duran bir bina gördü. “Bu da ne?” diye sordu.
“Ensardan falancanın kubbesi” denildi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sustu, ancak kubbeden hoşlanmamıştı, bunu hissettik.
Bir süre sonra binanın sahibi geldi. Resûlullaha selâm verdi, fakat o yüzünü çevirdi, selâmını almadı. Bina sahibi tekrar selâm verdi, Resûlullah aynı şekilde davranarak onun selâmını almadı. Adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir sebepten dolayı kendisine kızgın olduğunu anladı.
Durumu arkadaşlarına açarak, “Vallahi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bakışını iyi bulmuyorum. Hakkımda ne olup bitti, bilemiyorum da” dedi.
Ona durumu anlattılar. Adam hemen gitti, kubbesini yıkıp yerle bir etti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir başka gün yine gezintiye çıktı. Kubbeyi göremeyince, “Ne oldu?” diye sordu.
Kubbe sahibiyle olup biten gelişmeler haber verildi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Bilesiniz, zaruri olmayan her bina sahibine vebal getirir!” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1551. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adamın çok ibadet ettiğinden, bir diğerinin de vera sahibi olduğundan bahsedilmişti. Efendimiz: “Veraya denk olacak onunla tartılabilecek bir şey yoktur!” buyurdu.”
Câbir radıyallahu anh. Tirmizî

1552. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişi mahzurlu olan şeyden korkarak mahzursuz olanı da terk etmedikçe hakiki takvaya eremez.”
Atiyye radıyallahu anha. Tirmizî
‘Takva, samimi imanı sebebiyle kötülüklerden sakınmak, günahlardan uzak durmaktır.’

1553. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helâller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da arındırmış olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur.
Tıpkı, korunun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, sürü her an koruya girebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir korusu vardır, Allah’ın korusu da haramlarıdır.
Bilesiniz, cesette bir et parçası var ki, eğer o iyi olursa, cesedin tamamı iyi olur, o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Bilesiniz, bu et parçası kalptir!”
Numan İbni Beşir radıyallahu anh. Buharî

068. GİYİM, ELBİSE, AYAKKABI, TESETTÜR…

‘Bu bölümde adaba dair hadislere yer verilmiştir. Örtünmenin önemi, sınırı, biçimi, giyilecek elbiselerin özellikleri, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin giyinme adabı bildirilmiştir. Her hususta ölçüler getiren sünnet, giyim konusunda da bazı ölçüler ortaya koymaktadır. Sünnet, bir bakıma İslâm kültürü demektir. Giyim ise bir kültürün önemli göstergelerinden biridir. Bir Müslüman, Efendimizin giyim hususundaki hadislerinden yola çıkarak, kendi zamanına garip gelmeyecek şekilde giyinerek sünnete uymuş olur. Önemli olan helâl sınırlarını aşmamak, estetik ciheti ihmal etmemek, elbisesiyle öbür insanlara üstünlük taslamamak, halis bir niyetle giyinmektir.’

1554. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kişinin ayakta giyinmesini yasakladı.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1555. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadın elbisesini giyen erkeğe ve erkek elbisesini giyen kadına lânet etti.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1556. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Beyaz elbise giyin! Onlar en hayırlı giyeceklerinizdir. Ölülerinizi de beyazla kefenleyin.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1557. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin en sevdiği elbise gömlekti.
Ümmü Seleme radıyallahu anha. Tirmizî

1558. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin gömleğinin kolu bileğe kadardı.
Esma Bintu Yezid radıyallahu anha. Tirmizî

1559. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem en çok “hıbere” denilen kumaştan elbiseler giyinmemizi severdi.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1560. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yün elbise, yamalı ayakkabı ve gayet sert elbise giydi.
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

1561. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem siyah bir hırka yapmıştım, onu giydi. İçinde terleyince yün kokusu hissetti. Bu sebeple o hırkayı çıkardı, bir daha da giymedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme güzel kokudan hoşlanırdı.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1562. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yeni bir elbise giyince şu duayı okurdu:
“Allahım! Hamdin tamamı sanadır. Bu elbiseyi bana sen giydirdin. Bunun hayırlı olmasını, yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından da sana sığınıyorum.”
Said el-Hudri radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1563. İbni Ömer radıyallahu anh yeni bir elbise giyince, “Mahrem yerlerimi örten ve beni güzelleştiren bu elbiseyi bana giydiren Allah’a hamd olsun” diye dua ettikten sonra şu açıklamayı yaptı:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi yardım niyetiyle başkasına verirse, Allah onu sağken de, öldükten sonra da himaye eder, korur ve örter” buyurdu.”
Ebû Ümame radıyallahu anh. Tirmizî

1564. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sağ eline bir ipek parçası koydu, sol eline de bir miktar altın koydu, sonra da, “Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır!” buyurdu.”
Hazreti Ali radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1565. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem saf ipekten yapılmış elbiseyi yasakladı. Fakat başka tür kumaşla birlikte kullanılan ipek kumaşa yasak yoktur.
İbni Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1566. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini işittim:
“İpek ve ibrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin ve yemek yemeyin. Çünkü, bu iki şey dünyada onların, ahirette de sizin içindir.”
Huzeyfe radıyallahu anh. Buharî

1567. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yırtıcı hayvanların derilerini kullanmayı yasakladı.
Üsame radıyallahu anh. Tirmizî

1568. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, imkânı olmasına rağmen tevazu göstererek kıymetli elbise giymeyi terk eden kimseye diriliş günü yüksek bir makam verir ve dilediği elbiseyi giymesi hususunda kararı kendisine bırakır.”
Muaz İbni Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1569. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında dünya konuşuluyordu.
“Duymuyor musunuz! İşitmiyor musunuz! Mütevazı giyinmek imandandır! Mütevazı giyinmek imandandır!” buyurdu.
Ebû Ümame radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1570. Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte oturuyorduk. Baktık, uzaktan Musab İbni Umeyr radıyallahu anh göründü. Bize doğru geliyordu. Üzerinde deri parçasıyla yamanmış bir hırka vardı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun bu fakir hâlini görünce ağladı. Sonra da oradakilere, “İleriki zamanlarda sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyince, önünüze yemek kaplarının biri getirilip biri kaldırılınca ve evlerinizi kıymetli örtülerle Kâbe gibi örttüğünüz zaman hâliniz nasıl olur?” diye sordu.
“Şimdikinden daha iyi durumda oluruz. Hayat yükümüz hafifler. İbadete daha çok zaman ayırabiliriz” dediler.
“Hayır! Bilakis, siz bugün o günden daha iyi durumdasınız!” buyurdu.
Hazreti Ali radıyallahu anh. Tirmizî
‘Musab radıyallahu anh, İslâm öncesi dönemde her türlü imkâna sahipti. Güzel elbiseler giyerdi. Soylu ve zengin bir ailenin çocuğuydu. Dini için hepsini terk etmiş, her türlü yoksulluğa razı olmuştur.’

1571. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir adam, nefsinin hoşuna giden bir takım elbise giymiş, saçlarını yaptırmış, kibirlenerek yürüyordu. Birdenbire yere battı! Batması kıyamete kadar sürecek!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1572. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şöhret elbisesi giyene, Allah zillet elbisesi giydirir!”
Hazreti İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1573. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir ipek kaftan hediye edilmişti. Giydi, onunla namaz kıldı. Namazdan ayrılınca çıkarıp attı, memnun kalmamıştı. “Takva sahiplerine göre değil!” buyurdu.
Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Nesaî

1574. Yakışıklı bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Ben güzelliği seven bir adamım. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Söz konusu olan ayakkabı bağı bile olsa kimsenin benden üstün olmasından hoşlanmıyorum. Bu halim kibir midir?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Hayır! Kibir, hakkı tanımamak, halkı küçük görmektir!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1575. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yiyin, sadaka verin, giyinin,  fakat bunları yaparken israf etmeyin, kendinizi büyük görmeyin.”
İbni Amr radıyallahu anh. Buharî

1576. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başına sarık sardığı zaman, ucunu iki omuzu arasına sarkıtırdı.
İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1577. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi sebtiyye ayakkabısını giyerken gördüm. Sebtiyye ayakkabısı, üzerinde hiç tüy bulunmayan ayakkabıdır. Bu ayakkabı içinde abdest alıyordu. Ben bu ayakkabıyı giymeyi severim.
İbni Ömer radıyallahu anh. Nesaî

1578. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ayakkabısının parmak arasına geçen bir atkısı vardı.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1579. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Biriniz ayakkabı giyerken sağdan, çıkarırken soldan başlasın. Ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1580. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ayakkabı giymek, saçını taramak, temizlik yapmak nevinden işlerini yaparken sağdan başlamayı severdi.
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1581. Esma radıyallahu anh, üzerinde ince bir elbise olduğu hâlde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna girmişti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce yüzünü başka yöne çevirdi. “Ey Esma! Kadın ergenlik çağına girdi mi, yüzünden ve ellerinden başka hiçbir yerini göstermemeli” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1582. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kumaş getirmişlerdi. Bana bir miktar verdi, “Bunu ikiye böl, bir parçasını kendine gömlek yap, öbürünü hanımına ver. Bununla kendine giysi yapsın! Hanımına söyle, bedenini göstermemesi için bu kumaşın altına bir astar koysun!” buyurdu.
Dıhye radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1583. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Çıplaklıktan sakının! Sizinle birlikte olup sadece tuvalete girdiğiniz ve eşinize temas ettiğiniz zaman yanınızdan ayrılan melekler vardır. Utanın ve saygılı olun!”
İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1584. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, “Ey Ali, dizini gösterme! Ne canlı, ne ölü, bir başkasının dizine bakma!” buyurdu.
Hazreti Ali radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1585. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, uyluk kısmını mahrem organlardan biri sayardı.
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1586. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir erkek bir başka erkeğin, bir kadın da bir başka kadının mahrem yerlerine bakmasın. Bir erkek aynı örtünün altında bir başka erkeğe sokulmasın. Bir kadın da aynı örtünün altında bir başka kadına sokulmasın.”
Ebû Said el Hudri radıyallahu anh. Müslim

1587. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kadın bir kadınla aynı örtü altında yatmasın. Sonra o kadını kocasına anlatır da adam görmüş gibi olur!
İbni Mesûd radıyallahu anh. Ebû Dâvud

069. YATMA, UYKU, TUVALET…

‘Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin yatışı, yemek yeyişi, su içişi, tuvalete gidişi, konuşuşu gibi konular da adab kapsamına girer. Kişi günlük hayatında bu sünnetlere uydu mu, âdetini ibadete çevirir. Bir edebi uygulamakla Peygamberimizi hatırlar, onu hatırlaması Allah’ı anmasına vesile olur. Böylece ömrünün dakikalarını meyveli hâle getirir. Hayatın her anını kulluk ederek geçirmenin yolu, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine uymakla mümkündür.’

1588. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Müslümanları ilgilendiren bir iş hakkında ‘bazen’ Ebû Bekir radıyallahu anh ile gece sabaha kadar konuşurdu, ben de onlarla beraber olurdum.
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.

1589. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yatsıdan önce uyumayı, yatsıdan sonra konuşup sohbet etmeyi yasaklardı.
Ebû Berze radıyallahu anh. Buharî.
‘Yatsıdan sonra sohbet yasağı umumi, ilgili kişilerin geceleyin bir meseleyi hâlletmek üzere konuşmaları hususidir, bir istisnadır.’

1590. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Uykudan uyanınca, elinizi yıkamadıkça su kabına sokmayın!”
İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce

1591. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Gündüz orucuna sahur yemeğiyle, gece namazına da kaylule ‘gün ortasında uyunan uyku’ ile yardımcı olun.”
İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce

1592. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Biriniz sırtüstü uzanıp da ayak ayak üstüne atmasın.”
Câbir radıyallahu anh. Müslim

1593. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalktı, tuvalete gitti. İhtiyacını giderdikten sonra ellerini ve yüzünü yıkadı. Sonra tekrar uyudu.
İbni Abbas radıyallahu anh.  Ebû Dâvud

1594. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem karnı üzerine yatmış bir adam görmüştü. Hemen müdahale etti, “Allah bu yatma biçiminden hoşlanmaz!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1595. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kişinin korkuluğu olmayan damda uyumasını yasakladı.
Câbir radıyallahu anh. Tirmizî

1596. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına girdiği zaman, Felak, Nas ve İhlas surelerini okur, ellerine üfler, ellerini yüzüne ve bedenine sürer, bunu üç kez tekrar ederdi. Hastalandığı zaman benden aynı şeyi kendisine yapmamı isterdi.
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1597. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tuvaletten çıkınca, “Gufraneke!” derdi.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî
‘Gufraneke, mağfiret talep etmek, affını istiyorum demektir.’

1598. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir arkadaşını ayakta bevlederken gördü.
Ona, “Ayakta akıtma!” buyurdu.
O zât bu ikazdan sonra asla ayakta akıtmadı.
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1599. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ayakta bevlettiğini söyleyeni onaylamayın! O, hep çömelerek bevlederdi.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1600. Bir seferde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle beraberdim. İhtiyacını gidermek üzere insanlardan uzaklaştı. İşini bitirince geldi, su istedi, onunla abdest aldı.
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

1601. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, tuvalet ihtiyacını gidereceği zaman hiç kimsenin göremeyeceği uzak bir yere giderdi.
Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1602. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tuvalette yıkaması gereken uzvunu üç kere yıkardı.
Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce

1603. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Biriniz işerken organını sağ eliyle tutmasın, sağ eliyle yıkamasın. Su içerken kabın içine solumasın.”
Ebû Katade radıyallahu anh. Buharî

1604. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kabir azabının çoğu sidik sebebiyledir.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

1605. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, tuvaletten çıkınca, “Benden ezayı giderip afiyet veren Allah’a hamdolsun!” derdi.
Enes radıyallahu anh. İbni Mâce

1606. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem helaya girince yüzüğünü çıkarırdı.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî
‘Yüzükte “Muhammed Allah’ın Resûlüdür” yazılıydı.’

1607. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Helâlar ‘cinlerin, şeytanların’ hazır bulundukları yerlerdir. Helaya giren kişi, “Eüzu billahi mine’l-hubsi ve’l- habais” desin.”
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Meali: Pislikten ve pislenmekten Allah’a sığınırım… Cin ya da şeytan kelimesi gözle görülemeyen varlıklar için de kullanılır. Şu hâlde gözle görülemeyen canlılara, yani mikroplara da cin ya da şeytan denilebilir. Hadiste anlatılmak istenen gerçek cinler ve şeytanlar da olabilir, insana zarar veren mikroplar da. Bu duayı eden kimse her ikisinin şerrinden de Rabbine sığınmış olmaktadır.’ 

1608. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ihtiyacını gidermek üzere uygun bir yere gidince, biz de temizlenmesi için gereken suyu yanımıza alır, onu takip ederdik.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1609. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescidde oturuyordu. Bir bedevi geldi. İki rekat namaz kıldı. Ardından, “Allahım, bana da, Muhammed’e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!” diye dua etti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Genişi dar ettin!” dedi.
Bedevi, yerinden aceleyle kalkıp mescidin içine işemeye başladı. Halk da hemencecik üzerine yürüdü.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onları men edip, “Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su dökün!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1610. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İki kişi birlikte helaya gidip de mahrem yerleri açık bir hâlde ihtiyaçlarını görmesin, birbirleriyle konuşmasınlar. Zira Allah bu hale gazap eder!”
Ebû Said radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1611. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sağ eliyle yemek yer ve su içerdi, sol eliyle de tuvalette kendini temizler ve kirlenmeyi netice veren işlerini yapardı.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

070. SÜNNET ÜZERE YEMEK, İÇMEK…

‘Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yemeğe nasıl başlardı? Yemek yerken nelere dikkat ederdi? Yedikten sonra ne yapardı? Su içmesi nasıldı? Sofrada başkaları da varsa onlara nasıl davranırdı? Yemek duası nasıldı? Her konuda olduğu gibi yemek ve içmek hususunda da modelimiz, Efendimizdir. Onun gibi yapabilmek için onun yaptıklarını bilmek gerekir. Bu bölümdeki hadisler sorularımıza gereken cevabı vermektedir.’ 

1612. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden kim bir şey yerse “Bismillâh!” desin. Başta söylemeyi unutmuşsa, hatırına gelir gelmez, “Başında da sonunda da Bismillâh!” desin.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1613. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişi evine gelince, girerken ve yemek yerken “Bismillâh!” derse, şeytan umudunu keser, askerlerine, “Bize burada ekmek de yok, yatak da!” der.
Eve girerken “Bismillâh!” der de yemek yerken demezse, şeytan, “Size yemek var, ama yatak yok!” der.
Eve girerken ve yemekten önce “Bismillâh!” demezse, şeytan, “Size yemek de var, yatak da!” der.
Câbir radıyallahu anh. Müslim

1614. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine turfanda meyve getirildi mi, “Allahım! Medine’mizi bizim için mübarek kıl! Meyvelerimizi, ölçeklerimizi ve tartılarımızı bereketli eyle!” diye dua eder, getirilen meyveyi oradaki çocukların en küçüğüne verirdi.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1615. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir yemek getirilmişti. Bize de yememiz teklif edildi.
“İştahımız yok” dedik.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Açlıkla yalanı birleştirmeyin!” buyurdu.
Esma Binti Yezid radıyallahu anha. İbni Mâce

1616. Bir adam Resûlullahın yanında geğirdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona, “Öğürtünü bizden uzak tut. Dünyada en çok doyanlar, diriliş günü en çok aç kalacak olanlardır!” buyurdu.
İbni Ömer radıyallahu anh  Tirmizî

1617. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünyada doyasıya ve çok yiyen kişinin, ölümden sonra diriliş gününde açlığı pek uzun olacaktır!”
Selman radıyallahu anh. İbni Mâce

1618. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bereket yemeğin ortasına iner. Öyleyse kenarlardan yiyin, ortadan yemeyin.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1619. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, aynı kaptan yemek yerken, kişinin arkadaşlarından izin almadan iki hurmayı birlikte yemesini yasaklamıştır.
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

1620. Sahabeler bir koyun kesmişlerdi. O sırada bir dilenci geldi. Etten bir miktar verdiler. Sonra başka gelenler oldu. Onlara da verdiler. Geriye yine de et kaldı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sordu: “Koyundan geriye ne kaldı?”
“Sadece omuzu kaldı!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Omuzu hariç geri tarafı kaldı!” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1621. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için hiçbir zaman yufka ekmek yapılmadı. O, ne tahta sofrada ne de masa da yemek yedi.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1622. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kapların ağızlarını örtün, testilerin ağzını bağlayın.”
Câbir radıyallahu anh. Buharî

1623. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsan, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. İnsana belini doğrultacak birkaç lokmacık yeter. İlle de fazlasını yiyecekse midesini üçe bölsün: Üçte biri yemek, üçte biri su, üçte biri de nefes için.”
Mikdam radıyallahu anh. Tirmizî

1624. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ben, bir yere dayanarak yemek yemem!”
Ebû Cuhayfe radıyallahu anh. Buharî

1625. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir avuç çürük hurma ile de olsa akşam yemeği yeyin. Çünkü, akşam yemeğinin terki ihtiyarlık sebebidir.”
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1626. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Eti bıçakla keserek yemeyin. Bu, yabancıların adetidir. Siz dişlerinizle kemirerek yiyin. Sıhhat ve afiyet için böylesi daha iyidir.”
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1627. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İki kişinin yemeği üç kişiye yeter. Üç kişinin yemeği de dört kişiye yeter.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1628. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yemek kabınıza sinek düşerse, onu iyice batırın. Çünkü, onun bir kanadında hastalık, öbür kanadında şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1629. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sol elinizle yiyip içmeyin! Çünkü şeytan soluyla yer içer.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Müslim

1630. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sofra toplanana kadar yerinizden kalkmayın. Doysanız bile, herkes bırakmadan yemekten elinizi çekmeyin. Çünkü, yanınızdaki kişi devam etmeye utanır, ihtiyacı olmasına rağmen bırakmak zorunda kalır.”
İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce 

1631. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir zaman yemeklere bahane bulmazdı. Hoşuna giderse yer, hoşuna gitmezse yemezdi.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1632. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kâfir bir misafir ağırlamıştı. Onun için bir keçi sağılmasını emretti. Keçi sağıldı. Kâfir sütü içti, ama doymadı. Sonra diğer bir keçinin daha sağılmasını emretti, adam onu da içti, ama yine doymadı. Bu suretle tam yedi keçinin sütünü içti. O gece öylece yattı.
Sabah olunca Müslüman oldu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir keçi sağılmasını emretti. Adam bu sütü içti, sonra bir keçi daha sağıldı. Fakat bunun sütünü tamamen içemedi.
Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Mümin bir mideyle, kâfir ise yedi mideyle içer” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1633. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elde ve kapta yemek bırakılmamasını, sıyırılıp yenmesini emretti, “Bereket yemeğin neresindedir bilemezsiniz” buyurdu.
Câbir radıyallahu anh. Müslim

1634. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin terbiyesi altında bir çocuktum. Yemekte elim tabağın her tarafında dolaşıyordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Evladım, başlarken “Bismillâh!” de. Yerken sağ elini kullan! Önünden ye!” buyurarak beni uyardı.
Ömer İbni Ebû Seleme radıyallahu anh. Buharî

1635. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adam sol eliyle yemek yemişti.
“Sağınla ye!” buyurdu.
Adam, “Yapamıyorum!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona, “Yapama!” dedikten sonra, “Onu böyle demeye kibri sevk etti!” buyurdu.
Adam elini ağzına kaldıramaz oldu.
Seleme radıyallahu anh. Müslim
‘Adam, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize karşı büyüklük taslamış, Efendimiz de şahsı için değil, fakat temsil ettiği hak namına bu bedduayı etmiştir. Emsalsiz bir şefkat sahibi olan Peygamberimiz böyle uygun görmüşse onun bu tercihine itimat ve hürmet etmek gerekir. O zatın vahiy yoluyla gayba da aşina olduğu, bizim göremediklerimizi gördüğü de hatırlanmalıdır. Biz hâdiselerin dış yüzüne bakar, sığ mantığımızla tartarız, oysa o nuranî aklıyla düşünür, sınırsız feyizle dolu kalbiyle sezer ve hisseder. Bu hadisteki mesele, Kehf suresinde anlatılan Musa ile Hızır aleyhimesselâm kıssasının bir benzeridir.’

1636. Tevrat kitabında, “Yemeğin bereketi, yemekten sonra el yıkamadadır” diye bir cümle okumuştum. Bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme söyledim.
“Yemeğin bereketi, yemekten önce ve sonra el yıkamaktadır!” buyurdu.”
Selman radıyallahu anh. Tirmizî

1637. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şüphesiz ki, kişi bir şey yedikten ya da içtikten sonra hamdederse, Allah ondan razı olur.”
Muaz İbni Enes radıyallahu anh. Müslim

1638. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey yer ya da içerse şu duayı okurdu:
“Elhamdülillâhillezi etamena ve sakana ve cealena minel müslimin.”
Ebû Said radıyallahu anh. Tirmizî
‘En meşhur yemek duası olan bu ibarenin meali şudur: Bize yediren, içiren ve bizi Müslümanlardan eden Allah’a hamdolsun.’

1639. Ebû Heysem radıyallahu anh evinde yemek hazırlatmıştı. Resûlullah ve sahabelerini davet etti. Efendimiz  sallallahu aleyhi ve sellem, yemekten kalkınca, “Kardeşinizi mükâfatlandırın!” buyurdu.
Sahabeler, “Mükâfatı nedir?” diye sordular.
Resûlullah, “Yedirip içiren ev sahibine dua edilir. İşte bu onun mükâfatıdır” cevabını verdi.
Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1640. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Sa’d İbni Ubâde radıyallahu anhın yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Yemekten sonra şöyle dua etti:
“Yanınızda oruçlular yemek yesin! Yemeğinizden iyiler yesin! Melekler duacınız olsun!”
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1641. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim bir şey yer de, “Bana bu yemeği yediren ve tarafımdan hiçbir güç ve kuvvet olmadan bunu bana rızık yapan Allah’a hamdolsun” derse, geçmiş günahları affolunur.”
Muaz İbni Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1642. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme zemzem sundum, onu ayakta içti.
İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî

1643. Biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem devrinde yürürken yer, ayakta içerdik.
İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1644. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ayakta içmeyi yasakladı.
Enes radıyallahu anh. Müslim

1645. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sizden kimse sakın ayakta içmesin. Kim unutarak içerse hemen kussun.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim
‘Ayakta içmek konusundaki bu uymazlık hâdiselerin zamanıyla ilgilidir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, hakkında hüküm bulunmayan hususlarda vahiy bekler, gelince ona göre hareket ederdi.’

1646. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma girmişti. Duvarda asılı su kabını alıp ayakta su içti. Ben, hemen kırbayı aldım, ‘teberrüken saklamak üzere’ ağız kısmını kestim.
Kebşe radıyallahu anh. Tirmizî

1647. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Suyu deve gibi bir nefeste içmeyin, iki üç nefeste için. Su içmeye başlarken “Bismillâh!” deyin. İçmeniz bitince “Elhamdülillâh!” deyin.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1648. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, suyu üç nefeste içerdi.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1649. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Su içerken su kabının içine nefes vermeyin!”
Ebû Katade radıyallahu anh. Buharî

1650. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir bardak süt getirilmişti. İçine bir miktar su katıldı. Önce kendisi içti. Solunda Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anh vardı, sağında da bir bedevi. Sütten artan kısmı bedeviye verdi.
“Hak sağdakinindir! Sonra da onun sağındakinindir!” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1651. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir içecek getirilmişti. Önce kendisi içti. Sağında bir genç, solunda da yaşlılar vardı.
Gence, “Bardağı şu yaşlılara vermem için bana izin verir misin?” dedi.
Genç de, “Ya Resûlullah, vallahi bana sizden gelecek nasibime başkasını asla tercih edemem!” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bardağı onun eline koydu.
Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh. Buharî

1652. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir cemaate içecek dağıtan en son içer!”
Ebû Katade radıyallahu anh. Tirmizî

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bir Hayat Bin Bir Surat

Raif KOÇAK Yaşadığımız çağı tarif edenler, kalıplaşmış bir ifade olan «iletişim çağı» tabirini kullanıyorlar. Geldiğimiz noktadan …

Kapat