Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / “Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XVI

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” – XVI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kütüb-i Sitte Muhtasarı / Hazreti Muhammed’in Sözleri ve Halleri” Kitabı – 15

Yazar: Ömer SEVİNÇGÜL

BÖLÜM 071-076

071. YİYECEKLER, İÇECEKLER..

‘Helâl gıdalar olduğu gibi haram gıdalar da vardır. Mümin, inancı gereği, helâlinden kazanıp helâlinden yemek, haramlardan uzak durmak zorundadır. Bu da haramı helâli bilmekle yapılabilir. Bunların bir kısmı Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiş, bir kısmı da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisleriyle açıklanmıştır. Meşru daire keyfe kâfidir. Harama girmeye lüzum yoktur. Esasen, yaratılan varlıkların büyük çoğunluğu helâldir. Haramlar azdır. Burada, Efendimizin neleri yediğini, hangi yiyecekleri ve içecekleri sevdiğini de görüyoruz.’

1653. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, Kitabında helâli de haramı da bildirmiştir. Hüküm bildirmedikleri ise affedilmiştir. Onlar hakkında soru sorarak külfete ‘yük altına’ girmeyin!”
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1654. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Halk bize et getiriyor, kesilirken besmele çekilip çekilmediğini bilmiyoruz, ne yapalım?” diye sorulmuştu.
“Siz besmele çekip yiyin!” diye cevap verdi.
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1655. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir miktar arpa ekmeği aldı. Üzerine bir hurma koydu, “Bu, şuna katıktır!” buyurdu.”
Yusuf İbni Abdullah radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1656. Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte toy kuşunun etini yedim.
Sefine radıyallahu anh. Tirmizî

1657. Bir terzi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi yemeğe davet etti. Beraberinde ben de gittim. Sofraya arpa ekmeği, kabak çorbası ve kurutulmuş et koydu. Baktım, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tabaktaki kabak parçalarını arıyor. O günden beri kabak yemeğini severim.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1658. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem helvayı ve balı severdi.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1659. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Sarımsak ya da soğan yiyen mescidimize yaklaşmasın, evinde otursun.”
Bazen, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sebze yemekleri getirilirdi. Onda koku hissederse içinde ne olduğunu sorardı. Yememesi gereken kokulu bir sebze varsa, yemeğin yanındaki arkadaşlarından birine verilmesini söylerdi.
O arkadaşı tereddüt ederse, “Sen bana bakma, ye! Ben meleklerle konuşuyorum da bu yüzden yemiyorum” derdi.
Câbir radıyallahu anh. Buharî
‘Melekler güzel kokudan hoşlanır ve gıdalanırlar.’

1660. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin en son yediği yemekte soğan vardı.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1661. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kardeşinizin hayvanını kendisinden izin almadan sağmayın!”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

1662. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, daldaki meyveyi sahibinin izni olmaksızın koparıp yemenin hükmü sorulmuştu.
“İhtiyaç sahibi olmak kaydıyla, eteğine almayıp da sadece yiyen kişiye bir şey gerekmez” buyurdu.
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî
‘Yani ceza vermek gerekmez. Ancak, mümkünse izin almak daha güzeldir.’

1663. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir bahçeye giren onun meyvesinden yiyebilir, fakat yanında götüremez.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1664. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin en çok sevdiği yemek “tirit” idi.
İbni Abbas radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Tirit, doğranmış ekmek üzerine et suyu dökülerek yapılan bir yemektir.’

1665. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ailesine, “Katık var mı?” diye sordu.
“Sirkeden başka bir şey yok!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu istedi. Getirdiler. Hem yiyor, hem de, “Sirke ne iyi katık! Sirke ne iyi katır! Sirke ne iyi katık!..” diyordu.
Câbir radıyallahu anh. Müslim
‘Katık, ekmekle birlikte yenilmeye uygun yiyeceklerin genel adıdır.’

1666. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Et pişirirken suyunu biraz fazla koyun. Yiyenler çok olursa, et bulamayan suyundan faydalanır. Etle birlikte olan su bir bakıma et sayılır.”
Abdullah el-Müzeni radıyallahu anh. Tirmizî

1667. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünyada da, cennette de yiyeceklerin efendisi ettir.”
Ebû Derda radıyallahu anh. İbni Mâce

1668. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Vahşi olup da köpek dişi bulunan hayvanların yenmesi haramdır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1669. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Zeytinyağı mübarektir. Onu hem yeyin, hem de bedeninize sürün.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

1670. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Zeytinyağını hem yeyin hem de onunla yağlanın. Çünkü o, mübarek bir ağacın meyvesidir.”
Hazreti Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1671. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, davet edildi mi muhakkak gider, bir et hediye edildi mi mutlaka kabul buyururdu.
Ebû Derda radıyallahu anh. İbni Mâce

1672. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem odama girmişti. Yere atılmış bir ekmek parçası gördü. Onu hemen aldı, temizledi ve yedi.
“Ey Aişe! Değerli olana değer ver! Ekmek bir toplumdan nefret edip kaçmışsa, ona bir daha dönmemiştir” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce

1673. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kavunu taze hurma ile birlikte yedi, “Bunun hararetini şunun serinliğiyle, şunun serinliğini de bunun hararetiyle kırıyoruz!” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1674. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bir at kesip etini yedik.
Esma radıyallahu anha. Buharî

1675. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, at, katır ve eşek etini yemeyi yasakladı.
Halid İbni Velid radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1676. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine süt sunulduğu zaman, “Bir bereket!” ya da “İki bereket!” derdi.
Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce

1677. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Katıkların efendisi tuzdur!” buyurdu.
Enes İbni Malik radıyallahu anh. İbni Mâce

1678. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir et parçası getirilmişti. Kendisine bunun but kısmı sunuldu, çünkü butu severdi. Onu ısırarak yedi.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1679. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Çekirge yenir mi?” diye soruldu.
“Onlar, Allah celle celâlühunun en kalabalık ordularıdır. Ne yerim ne de haram kılarım” buyurdu.
Selman radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1680. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ziyarete gitmiştim. Elinde ayva vardı. Bana, “Ey Talha! Buyur ye! Kalbe rahatlık verir” buyurdu.
Talha radıyallahu anh. İbni Mâce

1681. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte erak ağacının meyvelerini topluyorduk.
Bize, “Siyahlarını toplayın, onlar daha iyidir!” buyurdu.
Ben kendilerine, “Bunun iyisini koyun güdenler bilir, yoksa siz de mi koyun güttünüz?” diye sordum.
“Koyun gütmeyen peygamber var mı ki!” diye cevap verdi.
Câbir radıyallahu anh. Buharî

1682. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme Hıristiyanlar tarafından yapılan bir peynir getirilmişti. Bir bıçakla kesti, sonra “Bismillâh!” deyip yedi.
İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1683. Resûlullah sallalahu aleyhi ve selleme iki soru sordum, “Ya Resûlullah! Biz kitap ehli kimselerin yaşadığı bir bölgede yaşıyoruz. Onların kablarından yemek yiyebilir miyiz? Bir de, biz av memleketindeyiz. Benim iki av köpeğim var. Biri talimli, biri talimsiz. İkisiyle de avlanırım. Hangisini yemeli, hangisini yememeliyim?” dedim.
Sorularıma şöyle cevap verdi: “Kitap ehliyle ilgili sorundan başlayalım. Başka kab bulabilirsen onların kabını kullanma. Bulamazsan, onların kabını güzelce yıka, içinde yemeğini ye. Av konusuna gelince, okla avladığın ve besmele çektiğin avı ye. Talimli köpeğinle avlayıp üstüne besmele çektiğin avını da ye. Talimli olmayan köpeğinle avladığın hayvana yetişmiş de ölmeden önce kesmişsen onu da ye!”
Ebû Salebe radıyallahu anh. Buharî

1684. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ‘yürüyerek iki günlük mesafedeki’ Sükya kuyularından tatlı su getirilirdi.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

072. KONUŞMA VE DİLİN AFETLERİ…

‘Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nasıl konuşurdu? Konuşulanları nasıl dinlerdi? Üslûbu nasıldı? Dil vazıtasıyla işlenen günahlar hangileridir? Hem bu soruların cevaplarını veren hadisler, hem de gıybet, kizb, cidal, lânet, medih, sövgü, kınama, ayıplama, beddua, nemime ve benzeri hataları bildiren hadisler bu başlık altında bir araya getirilmiştir.’

1685. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Bana, uyacağım bir amel tavsiye et!” diye ricada bulundum.
“Rabbim Allah de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu.
“Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?” diye sordum.
Eliyle dilini gösterip, “İşte şu!” dedi.
Süfyan İbni Abdullah radıyallahu anh. Tirmizî

1686. Bir adam, ölen birinin ardından, “Cennet sana mübarek olsun!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu sözü işitince, adama, “Nerden biliyorsun? Belki de o boş konuşmuştur ya da az bir yardımlık vermek konusunda cimrilik etmiştir!” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1687. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, söylediği akıllarda kalsın diye sözünü üç kere tekrar ederdi.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1688. Doğudan iki adam gelmişti. Bunlar konuşmalar yaptılar. Hitabetlerindeki güzellik herkesi hayran etti.
Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Beyanda sihir vardır!” buyurdu.
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî
‘Yani, bazı sözler insana büyü gibi tesir eder, aklını başından ve iradesini elinden alır.’

1689. Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında konuşma yapıyordu. “Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru yolu bulmuş, kim de o ikisine isyan ederse doğru yoldan sapmıştır” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sen ne kötü hatipsin. “Kim Allah ve Resûlüne isyan ederse…” demelisin!”
Adiyy İbni Hatim radıyallahu anh. Müslim
‘Kelimelerin seçilişinde hassasiyet gösterilmesini tembih eden bir hadistir bu.’

1690. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsan sabaha erdi mi, bütün organları dile ricada bulunur, “Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Biz sana tabiyiz. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız!” derler.”
Ebû Saidi’l-Hudri radıyallahu anh. Tirmizî

1691. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır koşuşsun ya da sussun.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1692. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Söz söylemekte ileri gidenler helak oldular. Söz söylemekte ileri gidenler helak oldular! Söz söylemekte ileri gidenler helak oldular!”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Müslim

1693. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim, insanların kalbini çelmek için güzel söz söylemeyi öğrenirse, Allah, kıyamet günü onun ne farzını kabul eder ne de nafilesini!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1694. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah, dilleriyle toplayan sığırlar gibi dillerini kullanarak ‘mal ya da para’ toplayan konuşmacıları sevmez!”
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî

1695. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İnsan, bazen Allah rızasına uygun bir söz söyler, Allah da bu sebeple cennette onun derecesini yükseltir. İnsan, bazen de Allah rızasına aykırı bir lâf eder, Allah da onu bu sebeple cehennemin yetmiş yıllık derinine batırır!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1696. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah’ı anmak dışında fazla konuşmayın. Fazlaca konuşmak kalbe katılık verir. Allah’a en uzak insan da kalbi katı olandır.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Tirmizî

1697. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem konuşurken, bir kimse onun kelimelerini saymak istese sayabilirdi. O, sözü sizin gibi peş peşe getirmezdi.
Aişe radıyallahu anha. Buharî
‘Yani acele ve hızlı konuşmazdı. Sözlerinin tam olarak anlaşılmasını, hatta akılda tutulmasını isterdi. İmlâ ve telaffuz kurallarına uygun konuşurdu.’

1698. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır bildiren kimse yalancı değildir.”
Ümmü Külsüm Bintu Ukbe radıyallahu anha. Buharî

1699. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Fitneden kaçının! Zira fitne zamanında dil bir kılıç gibidir!”
İbni Ömer radıyallahu anh. İbni Mâce

1700. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kardeşini bir ayıbından dolayı kınama! Allah onu kurtarır, sana belâ verir!”
Vasıle radıyallahu anh. Tirmizî

1701. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Birbirinize, “Allah sana gazap etsin, lânet etsin, cehenneme girdirsin!” gibi sözler söylemeyin!”
Semûre radıyallahu anh. Tirmizî

1702. Biz kader konusunu tartışırken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geldi. Bize bir hayli kızdı, “Bununla mı emredildiniz! Ben size bunun için mi gönderildim! Bilin ki, sizden öncekilerin helak olma sebepleri, bu tür tartışmaları çokça yapmaları ve peygamberleri hakkında ihtilaf etmeleridir!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1703. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Haklı bile olsa münakaşayı terk edene cennetin kıyısında bir sarayı garanti ediyorum. Şaka yollu bile olsa yalan söylemeyi terk edene cennetin ortasında bir sarayı garanti ediyorum. Ahlâkı güzel olana ise cennetin en yüksek yerinde bir sarayı garanti ediyorum.”
Ebû Ümame radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1704. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim haksız olduğu bir tartışmayı terk ederse kendisine cennetin kıyısında bir ev yapılır. Haklı olduğu bir tartışmayı terk edene de cennetin ortasında bir ev yapılır.”
Ebû Ümame radıyallahu anh. Tirmizî

1705. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu, “Bir toplum hidayete erdikten sonra sapıtmışsa, bunun sebebi, mutlaka tartışmacı oluşlarıdır” dedikten sonra şu ayeti okudu:
“Bizim tanrılarımız mı daha iyi, yoksa o mu?” diyorlar. Bunu söylemelerinin tek amacı tartışma çıkarmak. Onlar çok tartışmacı kimseler!”
Ebû Ümame radıyallahu anh. Tirmizî

1706. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an hakkında tartışmak küfürdür!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘Hadislerde yasaklanan tartışma bir karşı duruş sergileyerek yapılan tartışmadır. Kur’an’a yapılan saldırılara cevap vermek maksadıyla yapılan tartışmalar yasak kapsamına girmez. Zira bu nevi tartışmaları Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de yapmış, hepsinde galip gelmiştir.’

1707. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sahabelerine, “Gıybet nedir biliyor musunuz?” diye sordu.
“Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” dediler.
“Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” diye tarif etti.
Orada bulunan bir adam, “Ya benim söylediğim onda varsa..?” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de iftira ettin demektir” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1708. Ben, Safiyye radıyallahu anhayı kıskanmış, Resûlullaha, “Sana onun şu hâli yeter!” demiştim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu sözümden hoşlanmadı, “Öyle bir söz seyledin ki denize karışsa onu bile bozar!” buyurdu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında birinin taklidini yapmıştım.
Resûlullah, “Ben, kimsenin taklidini yapmam!” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1709. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim gıybeti yapılan bir mümini gıybet edene karşı savunursa, Allah onun için ahirette etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de Müslüman için kötülük dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, ahirette günah pası silinene kadar cehennem köprülerinden birinin üstünde hapseder!”
Muaz İbni Esed radıyallahu anh Ebû Dâvud

1710. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mirac gecesinde, bakır tırnaklarıyla yüzlerini tırmalayan bir grup insana rastladım. “Ey Cebrail, bunlar da kim?” diye sordum.
“Bunlar, insanların dedikodusunu yaparak şereflerini yerle bir edenlerdir” diye cevap verdi.”
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1711. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bana sahabelerim hakkında can sıkıcı bilgiler getirmeyin! Zira sizin yanınıza kalbimde olumsuz bir his olmaksızın çıkmak istiyorum.”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî

1712. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir Müslümana zarar vermesi sebebiyle kendisine tek lokma dahi olsa yemek yedirilen kimseye, Allah onun mislini cehennemde tattıracaktır.
Bir Müslümana zarar vermesi sebebiyle bir elbise giydirilen kimseye, Allah onun bir mislini cehennemde giydirecektir.
Kim, birine riyakarlık ‘ikiyüzlülük, dalkavukluk’ ederek bir makam elde ederse, Allah kıyamet günü onu riyakarlar makamına oturtup rezil edecektir.”
Müstevrid radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1713. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ribanın ‘faizin’ en kötüsü, haksız yere bir Müslümanın haysiyetini kırmaktır.”
Said İbni Zeyd radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1714. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine bir adam hakkında olumsuz bir söz eriştiği zaman, “Falan niye böyle söylemiş!” demezdi, “İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle söylüyorlar!” derdi.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1715. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Lâf taşıyan cennete girmeyecektir!”
Huzeyfe raadıyallahu anh. Müslim

1716. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evimizde misafirdi. Annem, “Gel, sana bir şey vereceğim!” diyerek beni çağırdı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu.
Annem, “Ona bir hurma vermek istemiştim” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Dikkat et! Eğer ona bir şey vermezsen sana bir yalan yazılacak!” buyurdu.
İbni Amr radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1717. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Benim adıma yalan söylemeyin. Kim benim adıma yalan söylerse ateşe girer!”
Hazreti Ali radıyallahu anh. Buharî
‘Bu hadis mütevatir hadislerden biridir. Hadis ravilerinin ve âlimlerinin azamî titizlikle çalışmalarına sebep olmuştur.’

1718. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim, farkında olarak yalanını bana dayandırırsa ateşteki yerini hazırlasın!”
İbni Zübeyr radıyallahu anh. Buharî

1719. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bir kimse bir başkasını fasıklıkla ve kâfirlikle itham etmesin. Bu sıfatlar itham edilende yoksa, söz kendine dönebilir!”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Buharî

1720. Bir adamın elbisesini rüzgâr savurmuştu. Rüzgâra lânet etti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Rüzgâra lânet etmeyin! O memurdur, kendisine verilen görevi yapmaktadır. Bilesiniz, kim bir şeye hakkı gözetmeksizin lânet ederse, lânet kendisine döner!” buyurdu.
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1721. Medineli bir kadın devesine lânet okudu. Bunu işiten Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Devenin üzerindeki eşyaları alın ve deveyi salıverin! Çünkü o deve lânetlenmiştir!” buyurdu.
İmran İbni Husayn radıyallahu anh. Müslim

1722. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlattı:
“Allah celle celâlühu buyurdu: Ademoğlu zamana söverek beni üzüyor. Oysa zaman, benim! Emir benim elimde. Geceyi gündüzü ben çeviririm.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî
‘Zaman zihni bir varlıktır, olayların rengidir. Zaman içinde meydana gelen her şeyi Allah yaratmıştır. Bu sebeple Allah, “Zaman, benim!” buyurmuştur.’

1723. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Çokça lânet edenler, kıyamet günü ne şefaatçi olabilirler ne de şehit sayılırlar.”
Ebû Derda radıyallahu anh. Müslim

1724. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mümin, ne ayıplayıcı, ne lânet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayasızdır!”
İbni Mesûd radıyallahu anh. Tirmizî
‘Yani, olgun bir müminde bu nitelikler bulunmaz.’

1725. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, halka gizlediği hiçbir şeyi bana sır olarak vermedi. Şu kadar var ki, bana dört kelime söyledi! Bunlar:
“Allah’tan başkası adına kesene Allah lânet etsin! Anne babasına lânet edene Allah lânet etsin. Bidat ehlini himaye edene Allah lânet etsin! Tarlanın sınır taşlarını değiştirene Allah lânet etsin!”
Hazreti Ali radıyallahu anh. Müslim

1726. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ya Resûlullah! Müşriklere beddua et, onları lânetle!” denilmişti.
“Ben rahmet olarak gönderildim, lânetleyici olarak değil!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1727. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adam bir başka adamını övmüştü.
“Vah sana! Arkadaşının boynunu kestin!” buyurdu. Bu sözünü üç kere tekrar etti. Sonra da, “Kişi birinden söz ederken, “Falan kişiyi şöyle zannediyorum, Allah kâfidir, ben Allah’a karşı kimseyi temize çıkarmam” desin. Onun hakkında birşeyler biliyorsa, “Falan adam şöyle şöyledir” desin.”
Ebû Bekre radıyallahu anh. Buharî

1728. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“İki adam birbirlerine sövüyorlarsa, mazlum olan haddi aşmadıkça, vebali atışmayı başlatanadır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

073. BAKIM, SAÇ, SAKAL, BIYIK, TIRAŞ...

‘Bazı dinler ruhu önemsemek adına bedeni ihmal ederler. Yıkanmak, temizlenmek, kendine bakım yapmak dindar olmaya aykırı gibi telakki edilir. İki kutuplu bir denge dini olan İslâmiyet, ruhla birlikte bedenin de bakımına büyük önem vermiştir. Müslüman, bir yandan küfür, şüphe, günah kirlerinden ruhunu arındırırken, bir yandan da gusül, abdest gibi temizlik ibadetlerini yaparak, saçına, sakalına, tıraşına dikkat ederek güzel bir görünüm kazanmak zorundadır. Bunun en güzel örneğini Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem vermiş, ümmetini de her fırsatta teşvik etmiştir.’

1729. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“On şey fıtrattandır ‘yaradılışa uygundur’: Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, suyu burnuna çekmek, tırnakları kesmek, parmak boğumlarını yıkamak, koltuk altını tıraş etmek, etek tıraşı olmak, tuvalette su ile temizlenmek…”
Aişe radıyallahu anha. Müslim

1730. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek traşı olmak, bıyığı kırpmak, tırnakları kesmek, koltuk altı kıllarını temizlemek.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1731. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bıyık kırpmak, tırnak kesmek, koltuk altı ve etek tıraşı olmak gibi bakımlarımız için bize en fazla kırk gün süre verdi.
Enes radıyallahu anh. Müslim

1732. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Misvak, ağız için temizlik vasıtasıdır. Rabbin rızasını kazanmaya vesiledir.”
Aişe radıyallahu anha. Nesaî

1733. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yıkandığı su ile saçlarını tarayıp düzene soktu.
İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1734. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Saçlarını arkadan topuz yaparak namaz kılanın durumu, kolları arkasından bağlı olduğu hâlde namaz kılan kimsenin durumu gibidir.”
İbni Abbas radıyallahu anh. Müslim

1735. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem saçlarını hiç boyamadı. Çünkü ondaki beyazlar çok azdı. Başındaki akları saymak istesem sayabilirdim. Hazreti Ebû Bekir radıyallahu anh ve Hazreti Ömer radıyallahu anh ise kına ve ketemle boyarlardı.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1736. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘saçlarını, sakallarını’ boyamazlar, siz onlara aykırı davranın!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1737. “Ya Resûlullah, benim omuzlarıma kadar dökülen saçlarım var, tarayıp düzenleyeyim mi?” diye sordum.
“Evet, ona ikramda bulun” buyurdu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bu sözü sebebiyle ben saçlarımı günde iki kez yağlarım.
Ebû Katade radıyallahu anh. Nesaî

1738. Kitap ehli olan Hıristiyanlar ve Yahudiler, saçlarını alınlarının üzerine sarkıtırlardı. Müşrikler ise saçlarını ikiye ayırırlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın emir göndermediği hususlarda Kitap ehline uygun davranırdı. Bu nedenle, saçlarını alnı üzerine saldı. Daha sonra ayırdı.
İbni Abbas radıyallahu anh. Buharî
‘Bu nevi konularda önemli olan “İslâm dışı bir kavme benzememek” ilkesidir. Müslümanın kendine özgü bir duruşu, davranış biçimi, âdeti, şimdiki tabirle “kültürü” olmalıdır.’

1739. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kimin saçı varsa, ona ikram etsin!” buyurdu.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud
‘İkram etsin, yani ihmal etmesin, bakım yapsın, tarasın, gerekiyorsa yağlasın.’

1740. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, saç bakımını gün aşırı yapmayı emretti, fazlasını yasakladı.
Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh. Tirmizî

1741. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınların başlarını tıraş etmelerini yasakladı.
Hazreti Ali radıyallahu anh. Tirmizî

1742. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Eğreti saç takana, taktırana, bedene dövme yapana, yaptırana Allah lânet etsin!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1743. Bir kadın, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelerek, “Kızım çiçek hastalığına yakalandı ve saçları döküldü. Onu evlendirdim, eğreti saç takayım mı?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah takana da, taktırana da lânet etmiştir!” diye cevap verdi.
Esma radıyallahu anha. Buharî

1744. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Allah yolunda kimin saç ve bıyıklarına ak düşerse, kıyamet gününde bu onun için bir nur olur.”
İbni Abese radıyallahu anh. Tirmizî.

1745. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, saçları darmadağın bir adam gördü ve bundan hoşlanmadı. “Bu adam saçlarını düzeltecek bir şey bulamadı mı!” dedi.
Bir başka adamın da üstü başı kir içindeydi, bundan da hoşlanmadı. “Şu adam elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu!” diye söylendi.
Câbir radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1746. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Müşriklere aykırı davranın, sakallarınızı uzatın, bıyıklarınızı kısaltın.”
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

1747. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bıyığından kim almazsa bizden değildir.”
Zeyd İbni Erkam radıyallahu anh. Tirmizî

1748. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bıyığını kırparak kısaltır, “İbrahim aleyhisselâm da böyle yapardı” diye buyururdu.
İbni Abbas radıyallahu anh. Tirmizî

1749. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sakalının eninden ve boyundan kısaltırdı.
İbni Amr radıyallahu anh. Tirmizî

074. SÜSLENME, TAKI, KOKU…

‘Kendini süslemek, belli ölçüler dahilinde takılar takınmak ve güzel kokularla kokulanmak sünnettir. Yalnız yaşamaktansa insanlarla ilişki içinde olmanın tercih edildiği İslâm dininde, başkalarına şık görünmek, güzel koku yaymak önemsenmiştir. Özellikle hanımların eşleri yanında buna daha ziyade dikkat etmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Çünkü bunlar sevgiyi artırıcı unsurlardır. Hayatın estetik boyutunun asla ihmal edilmemesi gerekir. Buna uyan bir insan, Allah’ın Cemîl, Müzeyyin, Latîf gibi isimlerine ayna olmaktadır. Cemil, güzel demektir. Mücemmil, güzelleştiren manasına gelir. Latif, ince, hoş, güzel anlamında bir isimdir.’

1750. Boynumda altından yapılmış bir haç olduğu hâlde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına varmıştım.
Bana, “Ey Adiy! Boynundan şu putu çıkarıp at!” dedikten sonra şu ayeti okudu:
“Allah’ın yanı sıra, Yahudiler hahamlarını, Hıristiyanlarsa ruhbanlarını rab edindiler, İsa’ya tanrılık payesi verdiler. Oysa, tek ilaha tapmaları emredilmişti. Ondan başka ilâh yoktur! Nitelikleri her bakımdan sınırsız olan Allah, bunların tanrılık payesi verdikleri şeylerden pek ıraktır!”
Sonra şu açıklamayı yaptı: “Aslında onlar bunlara tapınmış olmadılar, ancak bunlar ‘hahamlar, rahipler’ haramı helâl, helâli haram kıldılar, onlar da bunu kabul ettiler.”
Adiy İbni Hatim radıyallahu anh. Tirmizî
‘Hahamlar, rahipler bizim tanrılarımızdır demiyorlardı, demeleri de gerekmiyordu. Çünkü, onların belirledikleri helâl ve haram çizgilerini ilahî yasalar gibi kabul etmek, kendilerine ilahlık payesi vermek manasına geliyordu.’

1751. Kına yakmak meşrudur, fakat ben bundan hoşlanmam. Çünkü sevgilim ‘Muhammed’ sallallahu aleyhi ve sellem, onun kokusunu sevmezdi.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1752. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Erkeğin sürünme maddesi koku yayar, ama rengi olmaz. Kadının sürünme maddesi ise rengi olur, ama kokusu olmaz.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî

1753. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kime tîb ‘sürünme maddesi’ ikram edilirse onu reddetmesin. Çünkü, o hem güzel koku verir hem de taşıması kolaydır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1754. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Size reyhan sunulursa onu reddetmeyin, zira o cennetten çıkmadır.”
Ebû Osman radıyallahu anh. Tirmizî

1755. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem misk ve anber gibi renksiz koku maddeleri sürünür, “Sürünme maddelerinin en iyisi misktir” buyururdu.
Aişe radıyallahu anha. Tirmizî

1756. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Her göz zanidir. Şüphesiz, güzel koku sürünerek cemaate giden kadın da zaniyedir.”
Ebû Musa radıyallahu anh. Tirmizî
‘Zani, zina eden demektir. Zaniye, zina eden kadın manasına gelir. Gözün zinası haram olana bakmakladır. Mahremi olmayanların yanında güzel kokularla bulunan kadın, yabancı erkekleri tahrik etmekle duygu zinası yapmış olur.’

1757. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kendisine buhur değen kadın sakın bizimle yatsı namazına katılmasın!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

1758. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dört şey vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Hayâ sahibi olmak, koku sürünmek, evlenmek, misvak kullanmak.”
Ebû Eyyub radıyallahu anh. Tirmizî

1759. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Bana, koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namaz oldu.”
Enes radıyallahu anh. Nesaî

1759. Bir kadın, perde gerisinden Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme eliyle bir mektup uzattı.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elini derhal geri çekip, “Ne bileyim, bu el kadın eli midir, erkek eli midir?” buyurdu.
O hanım, “Kadın elidir!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Kadın olsan tırnaklarının rengini değiştirirdin” buyurdu.
Bununla kına yakmayı kastetmişti.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1760. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme el ve ayaklarına kına yakmış bir muhannes getirdiler.
“Bunu niye getirdiniz, nesi var?” diye sordu.
“Kendisini kadınlara benzetmiş biri!” dediler.
Onu Nâki isimli bir yere sürgün etti.
“Ya Resûlullah, onu öldürmeyelim mi?” diye sordular.
“Hayır! Ben namaz kılanları öldürmekten men edildim” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1761. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, altın yüzük takmayı, kıssî elbise giymeyi, rüku ve secdede Kur’an okumayı, sarıya boyanmış elbise giymeyi yasakladı.
Hazreti Ali radıyallahu anh. Müslim

1762. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bineklerimizin üzerinde kırmızı çizgili torbalar gördü.
“Bu kızıllığın size galebe çaldığını görüyorum!” buyurdu.
Develerimizi ürkütürcesine hızlı davranarak kırmızı çizgiler oluşturan yün ipleri söküp attık.
Rafi’ İbni Hadic radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1763. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir mektup yazmıştı.
Kendisine, “Onlar mühürlü olmayan mektubu okumazlar” denildi.
Bunun üzerine gümüş bir mühür yaptırdı. Üzerine “Muhammed Resûlullah” cümlesini kazdırdı. Cemaate de, “Ben bir mühür yaptırdım. Üzerine Muhammed Resûlullah yazdırdım. Bunu başkası yazdırmasın!” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1764. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine altından bir yüzük yaptırmıştı. Bunun üzerine insanlar da altın yüzükler yaptırdılar. Daha sonra, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere oturdu, yüzüğü çıkardı, “Vallahi bunu ebediyen takmayacağım!” dedi.
Bunun üzerine insanlar da yüzüklerini çıkartıp attılar.
İbni Ömer radıyallahu anh. Buharî

1765. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın parmağında demir yüzük gördü, “Niye bazılarınızın üzerinde ateş ehlinin süsünü görüyorum!” buyurdu. Adam onu hemen attı.
Sonra sarı madenden bir yüzükle geldi. Bu defa, “Niye sende putların kokusunu hissediyorum?” dedi. Adam onu da çıkardı.
Sonra, altın yüzük takarak geldi. Bu kez de, “Sende niye cennet ehlinin süsünü görüyorum?” dedi.
Bunun üzerine adam, “Öyleyse yüzüğüm neden olsun?” diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Gümüşten… Fakat bir miskalden hafif olmalı!” buyurdu.
Büreyde radıyallahu anh. Tirmizî
‘Miskal, dört buçuk grama denk bir ağırlık ölçüsüdür.’

1766. Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir altın yüzük hediye edilmişti. ‘Kız’ torunu Ümame radıyallahu anhayı çağırıp, “Yavrucuğum, şunu al ve tak!” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Ebû Dâvud

1767. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, orta ve şahadet parmağıma yüzük takmamı yasakladı.
Hazreti Ali radıyallahu anh. Müslim

1768. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzüğünü sağ eline takardı.
Hazreti Ali radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1769. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzüğü sol eline takardı ve kaşını avucunun içine getirirdi.
İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1770. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem helaya girerken yüzüğünü çıkarırdı.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1771. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ailesine takı ve ipeği yasakladı, “Cennet takılarını ve cennetin ipeğini seviyorsanız, bunları dünyada takınmayın ve giymeyin” buyurdu.
Ukbe İbni Amir radıyallahu anh. Nesaî

1772. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kılıcının kabzasının üst kısmı gümüştendi.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1773. Cahiliye devrindeki Külab savaşında burnum kesilmişti. Bu sebeple gümüşten bir burun taktırmıştım. Zamanla kokmaya başladı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana altından bir burun yaptırmamı söyledi.
Arfece radıyallahu anh. Tirmizî

075. EĞLENCE, YARIŞMA, OYUN, MİZAH…

‘Dindar olmak hayatın bütün lezzetlerini terk etmek manasına gelmez. Örnek insan olan Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem tatlı dilli, güler yüzlü, hanımıyla koşu yarışı yapacak kadar sıcak kanlı, yerine göre latifeler yapmaktan geri durmayan bir insandı. Nitekim örneklerini bu bölümdeki hadislerde de görüyoruz. Önemli olan, lezzeti şükür için istemek, zevke dalıp da varlık sebebini unutmamaktır. İslâmı hayattan uzak bir yasaklar bütünü olarak göstermek sünnete aykırı bir davranıştır. Nice insanların dinden soğumasına sebep olmaktadır.’

1774. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem içeriye girdiğinde, yanımda iki tane cariye vardı, şarkı söylüyorlardı. Yatağa uzandı ve onlardan yüzünü çevirdi.
Sonra babam Ebû Bekir radıyallahu anh içeriye girdi. “Allah Resûlünün yanında şeytanın çalgıları ha!” diyerek beni azarladı.
Bunun üzerine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekir’e yönelerek, “Bırak söylesinler” dedi.
Bir an, Resûlullahın dikkati bizden uzaklaşınca, kadınlara çıkmalarını işaret ettim, gittilir.
Bir bayram günüydü. Siyahîler mescidde mızrak ve kalkanlarıyla oyunlar oynuyorlardı. Ya ben istedim veya Resûlullah şöyle dedi:
“Seyretmek ister misin?”
“Elbette!” dedim.
Bunun üzerine beni arkasına oturttu, yanağım yanağı üzerinde seyretmeye koyuldum.
O da şöyle diyordu: “Ey Efride oğulları, ha gayret!”
Bıktığımı görünce, “Yeter mi bu kadar?” diye sordu.
“Evet,” dedim.
“Öyleyse haydi git!” buyurdu.
Aişe radıyallahu anha. Buharî.

1775. Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrediyordum. Hatırlıyorum, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni elbisesiyle örtüyordu. Bu durum ben seyretmekten usanıncaya kadar sürdü. Benim gibi gencecik bir kadının eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir edin!
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1776. Bir bayram günü Sudanlılar, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına oynayarak geldiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni çağırdı. Onun omuzu üzerinden onları seyrediyordum. Kendi arzumla ayrılıncaya kadar bakmaya devam ettim.
Aişe radıyallahu anh. Nesaî

1777. Habeşliler, mızraklarıyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında oynarlarken Hazreti Ömer radıyallahu anh içeri girdi. Onları engellemek isteyince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ey Ömer! Bırak oynasınlar! Zira onlar Efrideoğullarıdır!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buharî

1778. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hicret ederek Medine şehrine gelince, onun gelişine sevinen Habeşliler mızraklarıyla oyunlar oynadılar.
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1779. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benimle koşu yarışı yaptı ve yarışı ben kazandım.
Aişe radıyallahu anha. İbni Mâce

1780. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir yolculuk esnasında Medine şehrinin bir yerinden geçiyordu. Bir kısım kızların def çaldıklarını ve “Biz Beni Neccar kızlarıyız! Komşumuz Muhammed’i seviyoruz!” dediklerini işitti.
Bunun üzerine, “Allah biliyor, ben de sizleri cidden seviyorum!” buyurdu.
Enes İbni Malik radıyallahu anh. İbni Mâce

1781. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir güvercinin peşine düşüp onunla eğlenen bir adam görmüştü. “Bir şeytan bir şeytaneyi takip ediyor!” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1782. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Tavla oyunu oynayan elini domuz kanına bulamış gibi olur!”
Büreyde radıyallahu anh. Müslim

1783. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Şu üç şeyde ‘kazanana’ hediye verilebilir: Deve yarışı, at yarışı, ok yarışı.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî
‘Yarışmalarda derece alanları ödüllendirmek meşrudur. Ödüllendirmeye bir parça benzeyen piyango ise haramdır. Bunlar birbirine karıştırılmamalı. Birincide, yarışmacılar para ya da mal kaybetmezler. Piyango türü çekilişlerde ise parayla veya malla iştirak vardır. Dolayısıyla, katılımcı kazanabilir de, kaybedebilir de. İşte bu tastamam kumardır.’

1784. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem atına idman yaptırır, onunla yarışa katılırdı.
İbni Ömer radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1785. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim, iki at arasına, geçeceğinden emin olunmayan bir üçüncü atı dahil ederse, bu kumar olmaz. Kim de geçeceğinden emin olunan atı dahil ederse, işte bu kumar olur.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1786. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Adba adında bir devesi vardır. Katıldığı bütün yarışları kazanırdı. Bir gün binek devesi üzerinde bir bedevi geldi ve yarışta onun devesi Adba’yı geçti. Bu durum sahabelerin gücüne gitti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, onların üzüntülerini yüzlerinden okuyunca, “Allah, her şeyi yükseltir de, alçaltır da, bu onun hakkıdır” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Buharî

1787. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çarşıda ok yarışı yapan bir grupla karşılaştı. Onlara, “Ey İsmailoğulları, atın, zira atalarınız atıcı idiler! Atın, ben falan kabileyi tutuyorum!” dedi.
Bu söz üzerine bir grup atıştan vazgeçti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ne oldu, niye atmıyorsunuz?” diye sordu.
“Nasıl atalım, siz öbür tarafı tutuyorsunuz!” dediler.
Bunun üzerine, “Haydi atın! Ben hepinizi, her iki tarafı da tutuyorum!” dedi.
Seleme radıyallahu anh. Buharî

1788. Medinelilerin bayram yaptıkları özel iki günleri vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu iki günün manasını sordu.
“Biz cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik!” dediler.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban bayramı ve Ramazan bayramı” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Ebû Dâvud

1789. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, her iki bayramda da kızlarını ve hanımlarını ‘bayramı yaşamaları için’ evden çıkartırdı.
İbni Abbas radıyallahu anh. İbni Mâce

1790. Sahabelerden biri, “Ya Resûlullah! Sen de şaka yapıyorsun!” dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Ben şaka da yapsam yine doğruyu söylerim” buyurdu.
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.

1791. Bir kadın, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme gelip, “Bizi bir deveye bindir!” dedi.
Resûlullah, “Sizi devenin yavrusuna bindireyim” diye karşılık verdi.
“Biz devenin yavrusunu ne yapalım!”
“Her deve bir başka devenin yavrusu değil mi?” buyurdu.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî.

1792. Ensardan bir adam, konuştuğu zaman insanları güldürürdü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bir defasında onun bedenine çubukla vurmuştu.
Adam, “Ey Allah’ın Resûlü! Senden kısas hakkımı almama izin ver!” dedi.
“Buyur, o hakkını al!”
“Ancak, o zaman benim bedenim açıktı, seninki ise kapalı” deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gömleğini çıkardı.
Adam, onu hemen kucaklayıp, bedenini öptü, “Maksadım bu idi, ey Allah’ın Resûlü!” dedi.
Useyd radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

1793. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ahlâk bakımından insanların en güzeli idi. Benim, sütten yeni kesilmiş olan küçük bir kardeşim vardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle derdi:
“Ey Ebû Umeyr! Ne yaptı Nugeyr?”
Nugeyr, çocuğun kendisiyle oynadığı bir kuştu.
Çoğu kez, o evimizdeyken namaz vakti gelirdi. Üzerinde oturduğu şiltenin süpürülüp temizlenmesini ve üzerine su serpilmesini emrederdi. Sonra kalkar, namaza dururdu. Biz de onun arkasına saf yapardık, bize namaz kıldırırdı.
Enes radıyallahu anh. Buharî.

1794. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana, “Ey iki kulaklı!” diye hitap ederek şaka yapardı.
Enes radıyallahu anh. Tirmizî

1795. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sadece tebessüm ederdi, onu küçük dili görünecek kadar gülerken hiç görmedim.
Aişe radıyallahu anha. Buharî

1796. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ben sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi işitirim. Nitekim gök uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu. Semada dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur. Her tarafı, secde için alnını yere koyan meleklerle doludur. Vallahi, benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler, çok ağlardınız. Yataklarda kadınlarınızdan lezzet alamazdınız. Yollara, çöllere dökülür, sürekli yalvarıp yakarırdınız.”
Ebû Zerr radıyallahu anh. Tirmizî

1797. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Çok gülmeyin, zira çok gülmek kalbi öldürür.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. İbni Mâce

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Risâle-i Nur’da Ramazan Bayramı Bahisleri

RİSALE-İ NUR’DA RAMAZAN BAYRAMI BAHİSLERİ 28. Lema 10. Nükte Nev-i beşerin ağlanacak gülmelerine, endişe-i istikbal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Tavus Kuşları

Her tavus kuşu, bana, döneminin basit mikroskobu ile çalışarak, "Tavus kuşunun tüylerini düşünmek beni hasta …

Kapat