Ana Sayfa / Yazarlar / Kuvvet Hakka, Kâfir Müslime Nasıl Galip Olabiliyor?

Kuvvet Hakka, Kâfir Müslime Nasıl Galip Olabiliyor?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

NEDEN KÂFİR MÜSLİME, KUVVET HAKKA GALİPTİR?”
Yani, “Madem ki hak üstündür, ona üstün gelinmez. Kâfirlerin Müslümanlara, kuvvetlinin haklıya galip gelmesine ne dersiniz?”
“Dedim: Dört noktaya bak; bu müşkül de hallolur.

Birinci nokta şudur: Her hakkın her vesilesi hak olması lâzım değildir. Öyle de, her bâtılın her vesilesi bâtıl olması yine lâzım değildir.” (Lemeât) 
(Rabbimiz en büyük Mürşid-i Kamil olan Kur’an-ı Azimüşşan’da şöyle buyurmuştur;
“İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.”(Necm, 53/39) 
İşte bu Ayet-i Celile’ de de açıkça beyan edildiği gibi,
Üstadımız, Cenab-ı Hakk’ın,
varlık üzerinde takdir ettiği Âdettullah’ denilen kainatı kuşatan,
önemli bir kanuna dikkat çekmektedir!..
Bu gerçeği bir misalle belki daha iyi özetleyebiliriz;
hani çok bilinen tavşanla kablumbağanın yarış hikayesi vardır.
Tavşan yarışı kazanacağından emin olduğundan, işine gerekli önemi vermez, menzile varmadan uyur kalır,
Kablumbağa ise kaybetme korkusuyle daha fazla gayret gösterip, dinlenmeden çalışır ve kazanır!..
Bir başka açıdan söylemek gerekirse; Mesela, altının gümüşe karşı fıtri bir üstünlüğü vardır.
Bu üstünlük ekonomiyi elinde tutan devletin zatına ait bir üstünlüktür. Öyle ise altın kimin elinde ise ekonominin dümeni de onun elinde demektir.

“Cenab-ı Hak, neticeleri sebeblere bağlamakla, intizamı temin eden bir düzeni kâinatta hâkim kılmış.
Ve herşeyi, o nizama uymaya ve o nizamla yaşamaya, varlığını devam ettirmeye sevk etmiştir.
Ve bilhassa insanı da, o sebebler dairesini gözetmeye ve o düzene bağlı olmaya mükellef kılmıştır.” (İşaratü’l-İ’caz) 
Ve nitekim Efendimiz ﷺ; “Amel ediniz!..
Herkese ezelde takdir edilmiş olan şeyi yapmak kolay olur!..” buyurmuştur!..

NEDEN KÂFİR MÜSLİME, KUVVET HAKKA GALİPTİR?”
İkinci ve üçüncü nokta şudur: “Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vaki, sabit değildir. Öyle de, her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş’et etmek yine lâzım değildir. Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş’et etmek, öyle de, her dem sabit değildir.”(Lemeât) 
Yine Kur’an-ı Kerim de Yüce Rabbimiz, Varlığı, bilhassa insanı yaratmaktaki maksad ve matlubun RAHMAN olmasından husule geldiğini beyan etmektedir!..
Yine Risale-i Nurlar’da Üstadımız, kainat üzerinde dört büyük kuvvetin, bütün isim ve sıfatların üzerin tam bir muktediriyetle okunduğunu ifade eder; ADALET, KUDRET, HİKMET ve RAHMET!..
Bir iş görüleceği zaman, kalplerdeki inançlar değil, bu sıfatlar çarpışırlar.
Burada mesele insandaki sıfatlar alemi yönünden ele alınır. Bütün güzel sıfatlar Allah Kelâm’ında zikredilmiş ve Resulullah ﷺ hayatında da en mükemmel şekilde ihya edilip, örneklenmiştir!..
Şu var ki amelde nefsin, şeytanın, günahların ve imtihan şartlarının etkisiyle, bir Müslüman bu güzel sıfatların tümünü hayatında sergilemeyi başaramayabilir.
Bir gayri müslim bu sıfatlara sahipse ve yine bir Müslüman bu sıfatlardan mahrumsa, o gayri müslimin Müslümandan daha etkin olması beklenen bir sonuçtur.
Burada kâfir Müslümana değil, MÜSLİM SIFATLAR GAYRİ MÜSLİM SIFATLARA GALİP GELMİŞLERDİR. Ve sonuç, sıfatlar aleminde, yine hakkın olmuştur.
İşin esasatın da iman esasatımız olan; Hayrın da şerrin de Allah’tan olduğunun hakikati ve delili budur!..
Netice itibariyle, Şeriat kanunlarına hakkıyla riayet eden, Ahiret hayatının saadetini, Kevn-i kanuna-tabiat- riayet eden dünya hayatının saadetini kazanır.
Her ikisine riayet eden ikisinde de aziz olur!..
“Ehl-i bid’a diyorlar ki: “Bu taassub-u dinî bizi geri bıraktı. Bu asırda yaşamak, taassubu bırakmakla olur. Avrupa taassubu bıraktıktan sonra terakkî etti.”
“Elcevap: Yanlışsınız ve aldanmışsınız!.. Veya aldatıyorsunuz!.. Çünkü Avrupa, dinine mutaassıptır.
Hatta bir adi Bulgara veya bir nefer-i İngilize veya bir serseri Fransıza, “Sarık sar; sarmazsan hapse atılacaksın” denilse, taassupları muktezasınca diyecek:
“Hapse değil, öldürseniz bile dinime ve milliyetime bu hakareti yapmayacağım.”
Hem, tarih şahittir ki, ehl-i İslâm ne vakit dinine tam temessük etmişse, o zamana nisbeten terakkî etmiş; ne vakit salâbeti terk etmişse, tedennî etmiş.
Hıristiyanlık ise, bilâkistir. Bu da mühim bir fark-ı esasîden neş’et etmiş.
… Acaba, bu ehl-i bid’a ve doğrusu ehl-i ilhad, bu dinsizlikte hangi menfaati buluyorlar?.
Eğer idare ve asayişi düşünüyorlarsa, Allah’ı bilmeyen dinsiz on serserinin idaresi ve şerlerini def’ etmesi, bin ehl-i diyanetin idaresinden daha müşküldür.
Eğer terakkîyi düşünüyorlarsa, öyle dinsizler idare-i hükûmete muzır oldukları gibi, terakkîye dahi mânidirler;
terakkî ve ticaretin esası olan emniyet ve asayişi kırıyorlar. Doğrusu, onlar meslekçe tahribatçıdırlar.
Dünyada en büyük ahmak odur ki, böyle dinsiz serserilerden terakkî ve saadet-i hayatiyeyi beklesin!..” (29.Mektup) 

NEDEN KÂFİR MÜSLİME, KUVVET HAKKA GALİPTİR?”
Dördüncü nokta şudur: “Bir hak bil kuvve kalmış. Yahut kuvvetsiz kalmış. Ya mahlûttur, hem mahşuş. Ona da bir inkişaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzım gelmiştir.” (Lemeât) 
Dördüncü nokta tamamen Hikmete bakar,
Zira zaman ve neticeler itibariyle güzelliği ve ihtişamı bilinir.
Kapkaranlık bir gecenin, güneşin nurlu yüzüne hamile olduğu gibi!..

kupkuru bir tohumun yaş ağacı, yaş ağacın tatlı meyveyi sunduğu gibi!..
Nice musibetler büyük hayırları, büyük hayırlar ebedi saadeti netice verdiği gibi!..
İslam hakikatlerini tetikleyip dış aleme çıkartacak dış etken ve kuvvet ise onun rakibi olan küfür ve batıldır. Bu yüzden Allah bazen ve geçici olarak küfür ve batıla yol veriyor ki, yatmış ve gizlenmiş olan İslam hakikatlerinin inkişaf etmesine ve yayılıp neşir ve ihyasına vesile olmasına hizmet etsin!..
Aynen bunun gibi;
bütün haksızlıklar hakkın güzel yönünü,
bütün şerler hayrın nurlu yüzünü,
bütün batıllar da İSLÂM’ın hak ve hayattar, hayırlı, nurani ve ebedi yolunun zuhruna delil ve bürhan olurlar!.. Amennâ!..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İnsan Sonrası ve İnsan Ötesi (Transhümanizm)

İnsan SONRASI – Rosi Braidotti (Özet) Yazan: Ahmet Hakan ÇAKICI  Genel Değerlendirme: “İnsan Sonrası”, İtalyan …

Kapat