Mehmed Feyzi Efendi R.aleyhin; “Ben kuyu dibindeyim, onlar minare şerefesinde. Kuyu dibinden minare şerefesine müdahale edilmez.” derlerdi. Bunu Üstad Bediüzzaman Hz. R.a.ın vefatından sonra Nur cemaatinde “ben” diye orta çıkan, “vâris” ve “halife”lik iddiasıyla ortaya çıkan ayrılık-gayrılıklar için söylerlerdi. Bunu “Biraz da kinayeli söylüyorum. Kastamonu’da da Mehmed Feyzi var, bir soralım demediler, zincir çekip, ziyarete gelenlere mani olmaya çalıştılar” derlerdi.
Üstadın r.a. vefatından bu yana 57 yıl geçti hâlâ bu durum devam ediyor. Mesleğimizin ana düsturu olan İHLAS-UHUVVET-İTTİHAD ve İRTİBAT bir türlü tesis edilemiyor. Bu yüzden cadde-i Kübra olan nur mesleği Türkiye’de ve âlem-i İslam’da tam revaç ve ferec bulmadı. Bunda en son “FETO” fitnesi gibi iç-dış çok maniler var. Hala şu feto konusunda bile tam ittifakla cephe alıp nur mesleğinde tam ittihad edemiyoruz. Bu yüzden ZİLLET devam ediyor. Eder, çünkü bu dünyada ADETULLAH kanunu cari olduğundan, biz ahlak-ı İslamiye ile numune-i imtisal ol(a)madıkça asrın Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur’u anlayıp-anlatıp-yaşamadıkça bu pek mümkün görünmüyor. Evet çok güzel gelişmeler var. Dünyaya neşroluyor. Fakat sahabe, hususan ashab-ı suffa gibi “VAKIF” ve “VÂKIF”lar yetişmedikçe, Üstad hz.r.a.nin yanındaki “ağabeyler” gibi olmadıkça bu uzar gider.
Evet Üstad r.a.hz.leri 1506’ya kadar galibane gidecek bu hizmete beşaret veriyor. Lakin meşrutiyet zamanında vezicane ve kerametle buyurduğu; ”Osmanlı Avrupa’ya hamiledir, Avrupa da İSLAMİYETE hamiledir” beşaretinin birinci kısmı tahakkuk etmiş, fakat ikinci kısmı yüz küsur yıl geçmiş hâlâ gerçekleşmemiş olması bizim eksikliğimizden kaynaklandığı kanaatındayım. Acizane ve haddim olmayarak… Ve ben kendimi de bu noktada eksik ve nakıs görmekle beraber bu acı ve acıtıcı hususu zikretmek zorundayım.
Ha, yukarıda M.Feyzi Efendi r.aleyhin “kuyu dibindeyim” buyurduğu gibi, ben de kuyu dibinin dibinin dibindeyim. O zaman böyle iletişim yoktu. Şimdi var. Ben de elimin yettiği dilimin döndüğü kadar yazıyor ve söylüyorum. Te’sir Allah c.c. dan. O da ihlas ve samimiyete bağlı. Fitneye sebep olmadan vicdanımdaki sesi paylaşıyorum. Herkes bunu paylaşmak zorunda değil. Ama elini vicdanına koyup hakkaniyetle okuyanlar bu hissiyatımı paylaşacaktır.
ÇARE BELLİ. Dert BELLİ. Bu DAVA KUTSİ.
Bu yolda; CANDAN-CAHDAN-MALDAN geçme var. İHLAS-İTTİHAD-FEDAKÂRLIK ve FERAGAT var.
Biz o mübarek Üstadın r.a. ve ağabeylerin çektiği çile, meşakkat,ve medrese-i Yusufiyeleri görmedik,
duyduk. O fedakar, vefadar, hasbi, vehbi, muhlas, fenafil ihvan ağabeyler gibi olamadık çoğumuz. Ben dahil…
ALLAH c.c. onlar gibi olmayı nasib eylesin cümlemize amin.
BİR MUSİBETİN YILDÖNÜMÜ
Bu gün benim de İstanbulda yaşadığım 17 Ağustos 1999 depreminin 18 yıldönümü. O zaman çoklar uyandı. Tekrar böyle bir musibet ve ikazla uyanmaktan ALLAH c.c.’a sığınırız.
Rasulullah Efendimiz (A.S.M.)in buyurdukları gibi.”Y a Rab! Senden sana sığınırım” AMİN.VESSELAM.
- Her Şey Çıplak - 7 Eylül 2024
- Yangın Var… - 18 Ağustos 2024
- Neler Oluyor? - 14 Haziran 2024
- Zulüm - 13 Mayıs 2024
- Kadınlar - 24 Nisan 2024
- Seçim - 6 Nisan 2024
- Seçim; İsraf, Ses ve Görüntü Kirliliği - 9 Mart 2024
- Mi’rac ve Mehmed Feyzi Efendi (rha) - 6 Şubat 2024
- Emekliler Yılı mı? - 22 Ocak 2024
- Bir Yılın Muhasebesi - 2 Ocak 2024