Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Laiklik mi dediniz? ‘Eski Hal Muhal’dir / Safa MÜRSEL

Laiklik mi dediniz? ‘Eski Hal Muhal’dir / Safa MÜRSEL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Safa MÜRSEL

Laiklik mi dediniz? ‘Eski Hal Muhal’dir

Anayasa çalışmaları, laiklik tartışmasıyla öne çıkıyor.

Zihinler, bu kavramda hiç net olmadı, halen de değil.

İşin aslı şudur :

Batı’da, ruhban sınıfı ile krallık, halka ve aydınlara karşı baskıcı bir cephe oluşturmuştu. Fransız İhtilalini hazırlayan sebeplerin başında bu baskı vardı. Fransız İhtilali ile laiklik kabul edilerek,krallık devrilmiş, ruhban sınıfının siyasete etkisi engellenmiştir. Batı’da devletin dindara ve dinsize karşı tarafsız olması, laiklikle sağlanabilmiştir.

Halbuki İslam, laikliğe ihtiyaç duyuracak bir çatışmanın kaynağı hiç olmadı. İslam’ın özünde, siyasi güce dayanarak halkı ve ilim adamlarını ezip dışlamak gibi bir anlayış yoktu. Aksine İslam, Said Nursi’nin ifadesiyle halkı ve ilim adamlarını, siyasetin baskısından  koruyan bir “tahassüngah” (sığınak) idi”. Bu sebeple Müslümanlar laikliğe hiç ihtiyaç duymadı. İslamın özündeki din ,vicdan ve düşünce özgürlüğü herkes için güvencede idi. Gayrı müslimler bile bu özgürlüğün güvencesi altında, asırlarca sorunsuz yaşadılar. Kimse, “laiklik istiyoruz” deme ihtiyacını  duymadı.

Bizdeki militan ve militarize laiklik, Batılılaşmanın  ve dahası medeniyet aksı değiştirmenin  aracı olarak kabul edildiğinde, ona, toplumdan  dini tasfiye misyonu yüklenmişti.

Laikliğin, militanca  yöntemlerle dini toplumdan tasfiyede kullanılması, bizdeki sorunun asıl kaynağıdır. Böyle bir laikliğin , bırakınız  anayasada yer alması, yüzüne bakılacak tarafı  bile yoktur. Toplum, hukuk kaygısı taşımayan,  din ve vicdan hürriyetini boğma amaçlı  bir laikliğe  ilgi duymadığı gibi saygı da duymamıştır. Bu gerçek dikkate alındığında sayın Meclis Başkanı’nın  “Laiklik Anayasa yer almamalı”sözü,  tarihi ve sosyal dayanağa sahip bir taleptir. Tedirginlikle alelacele reddedilmeden önce,  tartışılması gereken bir yaklaşımdır.

Zira, halkın seccadesini ve mevlidini suç unsuru kabul eden bir  laiklik, anayasada yer istemeden önce,  baskıcı politikaların ahlak ve hukuk dışı  infaz aracı gibi kullanılmış olmakla sorgulanmaya muhtaçtır.

Laiklik eşittir, dinsizliktir” algısı, hayali bir suçlama sloganı değildir. Bu kavram, kitlelerin hafızasında, açtığı derin yaralarla malul çarpık bir kimliğe sahiptir.

Laikliğe aykırı olarak…” diye başlayan,  ne anlama geldiği meçhul, cezalandırıcı soyut kanun hükümleri,  Devlet adına yıllarca karanlık  siyasi emellerin ve  ekonomik soygun operasyonlarının aracı olarak kullanıldı.  Sahtekar bir hamiyetfüruşluğun maskesi yapıldı.

Yeni bir Anayasa yapımının arifesinde bu kötü hatıraları yaşanmamış farz eden bir hafızasızlığı, bu toplumdan kimse beklememelidir.

Laiklik Anayasa’ya girse de  girmese de, yapılması gereken şudur :  Din, vicdan ve düşünce özgürlüğü  temelinde toplumdaki farklı görüşlerin kendini ifade edebilmesi ve her inanç mensubunun inancının gereklerini yapabilmesi  hukukun tartışmasız güvencesinde olmalıdır.

Laiklik Anayasaya  girecekse,  baskı ve şiddeti dışlama temelinde, dindara ve dinsize ortak bir hukuki güvence sağlayacak içerik ve tanımla girebilir. Herkesin kafasına göre anlam biçtiği soyut bir kavrama anayasada yer yoktur ve olmamalıdır.

Militan laikliğin dini şuuru tahrip amacıyla kullanıldığı dönemlerde  en anlamlı eleştirilerin Said Nursi’den geldiği görülür. Eserlerinde ve mahkeme savunmalarında laikliği, tarihsel kökenleri ile tahlil eder. Onu, Din ve Vicdan Özgürlüğünün teminatı olarak görür ve gösterir.

Laiklik adına dinin toplumdan tasfiyesi amacıyla yapılan yanlışlıkların terk ve ıslahı için söyledikleri halen yol göstericidir:

Laik  Cumhuriyet dini dünyadan ayırmaktır. Yoksa dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak olmadığını biliyoruz. Laiklik dine karşı tarafsız kalmaktır.”  Ve devamla,  “Eğer laik  cumhuriyeti soruyorsanız, ben biliyorum ki, laik manası  bitaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere  ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim.” demektedir.

Bu ifadelerdeki laiklik tanımına dikkat edilmediği takdirde yapılan  iş,  “istibdad-ı mutlaka  “Cumhuriyet” nâmı vermek, irtidad-ı mutlakı rejim altına almak, sefahet-i mutlaka “medeniyet” ismi vermek, cebr-i keyfî-i küfrîye “kanun”  ismi takmak” olacaktır. Yani laiklik, zorba yöntemlerle ecnebi hesabına  medeniyet değişimin aracına dönüşecektir.

Bu gerçekleri uzun yıllar yaşayarak gelmiş bir toplum olarak, geleceğe ilişkin beklentilerimizi netleştirmek zorundayız.

Laiklik dokunulmaz tabu değildir. Faşizm artığı bir devlet aklının, arkaik  kavramı olma kimliğini terketederek, hukuk içinde her düşünceyi koruyan demokratik bir içeriğe dönüşmek zorundadır.

Laiklik böyle gelmiş, böyle gidemez.

Laiklik hakkında;

Said Nursi’nin ifadesiyle “Eski hal muhaldir.”

 

Mevlana’nın ifadesiyle “yeni şeyler söylemek” zamanıdır.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Önceki yazıyı okuyun:
İsrâ ve Mi’rac Hakkında Merak Ettiklerimiz

Miraç kandili nedir?  tıklayınız

Kapat