Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / Lâlelerin Ötesine Geçmek / Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu

Lâlelerin Ötesine Geçmek / Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Lâlelerin Ötesine Geçmek

Prof. Dr. Abdülkerim ABDÜLKADİROĞLU

Resimde görülen manzara bir takvim kapağıdır. Bu kapağı ilk gördüğüm günden beri tarihî geçmişi olan güzel bir olayın sadece bizlere kalan hayaliyle yaşamaktayım ve seyretmekle de olsa büyük haz duymaktayım. Bu sebeple çerçeveleterek çalışma odamın bir yerine astım.

Bizde biyoğrafi yazarlığının ilk örneğini vererek sadece Osmanlı topraklarında değil, dünyada büyük rağbet gören Taşköprîzâde Ebulhayr İsâmüddin bin Mustafa Efendi (doğumu, Bursa, 901 / 1495 – Ölümü, İstanbul, 968 / 1561), ünlü eseri eş-Şeka’iku’n-Nu’mâniyye fî-Ulemâ’id-Devleti’l-Osmâniyye adlı Arapça eserinde, 150 şeyh, 371 âlim olmak üzere, toplam 521 zâtın hayatlarını yazmış; bu zâtları Sultan Osman döneminden başlayarak kendisinin içinde bulunduğu Kanunî Sultan Süleyman dönemine kadar, sırası içinde kaydetmiştir.

Ahmed İsamüddin Efendi, hayatının son yıllarında görme kaybına uğramış, bu ünlü eserini, o döneminde mahfuzâtından (ezberinden) yazdırmıştır. Kendisi o yıllarda İstanbul Kadısı’dır.

Aynı zamanda hattat olan Taşköprülüzâde her sene bir Kur’an-ı Kerim yazarak, bu işten aldığı para ile o senenin ramazan ayı boyunca öğrencilerine yemek verirmiş.

Eser, bizden önce Mısır’da, daha sonra bizde de basılmıştır. Öylesine bir rağbet görmüştür ki, tercüme edilmiş, zeyiller (ilâveler) yazılmış olup onlar da basılmıştır. Günümüze yakın, bu eserler takım olarak Prof. Dr. Abdülkadir Özcan tarafından neşre hazırlanmış ve Çağrı Neşriyatları arasında çıkmıştır. Eserin aslı üzerinde ve ilmî ölçüler içinde bizdeki ilk çalışma Prof. Dr. Ahmet Suphi Furat tarafından yapılmış ve 1985 yılında İ.Ü. Edebiyat Fakültesi yayını olarak neşredilmiştir.

Yazar eserine neden bu ismi koymuştur? Hemen ifade edeyim ki, Türk Edebiyatı Tarihi’ne mâl olmuş kitap adlandırılmalarında tabiatla ve onun güzellikleriyle iç içelik hâkimdir. Bir örnek verecek olursak, şiir antolojilerinin adlandırılmasında hâlâ takdim edilen gül demeti anlamında, Güldeste ortak adının kullanıldığını görmekteyiz.

Şakayık (veya Şaka’ik), dağ lâlesi (gelincik) demektir. Bilhassa şehirlerarası yolculuklarda ve kalabalık şehirlerin biraz dışına çıkıldığında, güzelim baharın yeşilliği içinde açmış gelincik kümeleri ne güzel görüntüler sunar ve yolculuk devam etse de bakanların nazarları ve hayalleri onlarda kilitlenir kalır. Yazarımız her bir âlimi ve ma’neviyat sultanını işte böyle güzelim gelinciklere benzetmekte ve sultanlar değişse de, onların saray çevresinde gördükleri itibarı temsilî olarak anlatmak istemektedir. Şu husus aslâ inkâr edilmez ki, o devirlerde böylesi değerli kimseler, gördükleri çok fazla rağbete ilâveten zirve noktasında, bugün ulaşılması hayâl bile edilemeyecek düzeyde maddî manevî destek de buluyorlardı.

Günümüze gelirsek, bilim adamları tarihî geçmişlerine göre çok kenara itilmiş, destekten en fazla mahrum kalmış, hatta yetkililerin dünya kamuoyu önünde söz vermelerine rağmen, iki yıl önceki maaş düzeylerine bile hâlâ ulaştırılamamış durumdadırlar. Ancak sokaklara dökülmeye ve dersleri bırakmaya onurları izin vermediğinden, görevlerinin başındadırlar. Ülke sathında, bir iki günlük de olsa eğitimin durması düşünülebilir mi? İşte ilgili ve yetkililerin bu durumu düşünmeleri, ciddî ve âcil tedbirler almaları lüzumu ortaya çıkarmaktadır.

Şimdi resme tekrar bakalım: Baharın güzelliği fevkalâde çarpıcı. Lâleler ne de güzel açmışlar, açmaya da devam edecekler; fakat saray olarak gördüğüm karşıdaki bina, kapıları, pencereleri ile bütün bu güzelliklere kapalı; âdeta karanlığa boğuluyor gibi… Çıt yok. Bu siyasetçiler kadar da duyarsız kalınamaz ki? Esasen Cumhurbaşkanlığı kokteyllerine bürokratlar, sanatçılar ve sporcular gibi adları ünlüye çıkmış kimselerin davet edildiklerini duyarız, ama bilim adamlarının ve benzerlerinin esâmîsi okunmaz. Bu uygulama bile iddiamızda haklı olduğumuza delil değil midir?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Önceki yazıyı okuyun:
Camiye yardım!.. / Orhan SALCI

A R A L I K Orhan SALCI Camiye yardım!.. Bu sözü duyunca pek çok …

Kapat