Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Lâtife-i Rabbanî ve Lümme-i Şeytaniye

Lâtife-i Rabbanî ve Lümme-i Şeytaniye

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Âdemoğlunda bir şeytanın lemmesi (dokunuşu) vardır, bir de meleğin lemmesi. Şeytanın lemmesi, şerre teşvik etmek ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin lemmesi ise iyiliği ilham etmek ve hakkı tasdik etmektir. Bunu her kim vicdanında hissederse Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a ham­de­tsin. Öbürünü hisseden de şeytandan Allah’a sığınsın. (Tirmizi, Tefsir, 2/25)

Kısaca:

Lâtife-i Rabbanî: Allah’ın kainatta olan rububiyetini hissedip, onunla gıdalanan ve onunla nefes alan ince ve latif bir duygudur. Üstad Hazretlerinin bu duyguyu hava ile nispet etmesi, bu duygunun kalp ve ruhtan daha ince ve latif olduğuna işaret içindir. Namaz aynı şekilde bu duyguya da bir nefes ve hava oluyor.

Bu duyguların sır, hafi ve ahfa ile olan münasebetlerini, maddi cesedimizdeki azaların birbiri ile olan münasebetleri gibi düşünebiliriz. Beyin, kalp, ciğerler arasında nasıl mükemmel bir uyum varsa, aynı mana manevi azalar için de geçerlidir diyebiliriz.

(1) bk. Sözler, Yirmi Birinci Söz.

Lümme-i şeytan, şeytanın insana vesvese ve kuruntu üflediği, kalpteki bir makamın adıdır.

Şeytan fıtraten latif ve şeffaf olmasından dolayı insanın kalbinde ve damarlarında rahatlıkla dolaşabilir. Ve insanı yoldan çıkarmak için elinden gelen bütün hileleri kullanır.

Nefis, akibetini görmeyen kör hissiyatlardan oluşur. Şeytan, lümmesinden nefsin bu özelliğini kullanarak insanı yoldan çıkarmak için vesvese ve vehim pompalar. Yani nefis insan için  şeytanı dinleme istidadında olan potansiyel bir düşmandır.

Lümme-i şeytaniye kontrol merkezi, nefis ise bu merkeze kulak veren ve ona uymaya müheyya bir mekanizmadır. Yani şeytan vesvese veren, nefis de bu vesveseye kulak kabartandır.

İnsan bu ikisi ile mücadele etmekle mükelleftir. İnsan bu mücadeleyi kazanırsa alay-ı illiyin denilen yüksek ve yüce bir makama erişir, şayet insan bu mücadeleyi kaybederse o zaman esfel-i safilin denilen alçakların en alçağı bir seviyeye düşer.

Sorularlarisale

☆☆☆

LÜMME-İ ŞEYTANİYE (Kalpteki Şeytani Lümme)

Şeytana âid karakol. 
Kalb sarayının eşkiyasının gizlenme mahalli. 
Fısıltı merkezi.

“İnsanda kalbin bir köşesindelümme-i şeytaniye denilen bir âlet-i vesvese ve kuvve-i vâhimenin telkinatıyla konuşan bir şeytanî lisan ve ifsad edilen kuvve-i vâhime, küçük bir şeytan hükmüne geçtiğini ve sahiblerinin ihtiyarına zıd ve arzusuna muhalif hareket ettiklerini hissen ve hadsen herkes nefsinde görmesi, âlemde büyük şeytanların vücuduna kat’î bir delildir.”

Peygamber Efendimizin (asm) ifadesiyle“İnsan kalbinde iki lümme (merkez) vardır. Bunlardan biri melek ilhamı, diğeri ise şeytan vesvesesi içindir.” Şeytan kendine ait olan kısmı bir karakol olarak kullanır.

Şeytan, Hz. Adem (as)’e secde etmemesi dolayısıyla cennetten tard edilince Allah’a şöyle yalvardı:

“(İblis) dedi ki: Ey Rabbim! Andolsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş kulların müstesna…” (Hicr, 15/39-40)

Nefis ve şeytan, insanın manevi ilerleyişinde en mühim iki engel. Nefis içeriden, şeytan dışarıdan dünya ve ahiretimizi perişan etmek için durmadan çalışıyorlar. Nefsin mahiyetinde gurur, kibir, menfaatçilik gibi pek çok zararlı özellikler var. Şeytan, işletilmeye uygun bu madenleri iyi biliyor ve işletiyor. Nefsin zaaflarını tanıyor ve yakalıyor.

Nefis, içimizde şeytanın temsilcisi… Onun yerli işbirlikçisi.. Eğer terbiye edilmezse, onun bir öğrencisi.. Nefsinin kötü arzularına uyan birisi dalalet vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşır, günah bataklığına saplanır kalır, tümüyle şeytanın emrine girer, onun kulu- kölesi olur.

Halatlar ince yerlerinden kopar, kaleler zayıf yerlerinden fethedilir. Onun gibi şeytan vücud ülkesinde hakimiyeti ele geçirmek için nefsin zaaflarından istifade eder. Kur’an-ı Kerim şu ayeti ile nefsin bazı zaaflarına dikkat çeker:

“İnsanlara kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve tarıma karşı arzular süslü kılındı.” (Al- i İmran, 3/14)

Yani insan fıtratı itibariyle bunlara son derece düşkündür. Hayatı bunları elde etmek için mücadele ile geçer. İnsanların en çetin imtihanları bunlarla olur.

Üstteki ayette nazara verilen zaaflardan başka, nefsin tembellik, midesine düşkünlük, övülmekten hoşlanmak, başkalarına karşı kibirlenmek, lüzumsuz öfkelenmek, kör hislere sahip olmak, tiryakilik, gaflet, cehalet, heva, heves, peşin lezzetlere müptela olmak… gibi daha nice zaafları vardır. Bu zaafları birer maden gibi şeytan tarafından işletilir.

LATİFE-İ RABBANİYE

Ruha bağlı olan akıl, kalb, vicdan gibi manevi cihazların her biri.

“Bütün duyguların sultanı olan ince bir duygudur ki, İlâhî hakikatler onunla hissedilip zevk edilir.”

Bedenin organları olduğu gibi, ruhun da latifeleri vardır. Kalp ve ruh için de latife-i Rabbaniye ifadesi kullanılmaktadır. Bunlara latife denilmesi ise latif olmaları, gözle görülmemeleri itibariyledir. On yedinci Lem’a’da şöyle geçer:

“Hem senin mahiyetine öyle manevî cihazat ve lâtifeler vermiş ki, bazıları dünyayı yutsa tok olmaz; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı halde, göz bir saçı kaldıramadığı gibi; o lâtife, bir saç kadar bir sıklete, yani, gaflet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hatta bazan söner ve ölür.”

Üstteki ifadelerden bu latifelerin bir kısmının çok hassas olduğu anlaşılıyor. Gaflet ve dalaletten gelen haller bu latifeleri yaralıyor, hatta ölümüne bile yol açabiliyor.

Mesela yalan söylemek insanın vicdanını rahatsız eder. Ama bir insan bunu alışkanlık haline getirdiğinde artık yüzü kızarmaz ve bir heyecan duymadan yalan söyler hale gelir. Bu hal, ondaki dürüstlük, sadakat gibi bir takım latifelerin öldüğünün bir göstergesi gibidir.

Hutbe-i Şamiye’de insandaki latifenin müşahedetullah için yaratıldığı ifade edilir.

Müşahedetullahı; her an O’nun (Allah’ın) huzurunda olduğumuzu bilmek, O’nun sıfat ve isimlerinin tezahürlerini her an görmek şeklinde anlayabiliriz. Çünkü bütün latifeler O’nun için yaratılmıştır. Müşahedetullahın en ileri derecesi rü’yettir.


Sorularla İslamiyet

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Hisbe, İhtisab – Hisbe Teşkilâtı ve Muhtesib

Hisbe ( الحسبة ) Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an-ı Kerim’de İman Kavramı

İki makaledir. Kur'an-ı Kerim' de İman Kavramı - 1 Yazar: Dr. Mehmet Sürmeli İnsanın, Yüce …

Kapat