Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / M. Necati GÖNÜL / Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu

M. Necati GÖNÜL / Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Muhammed Necati Gönül

Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu

(“Tedris-i Ulûm” adlı yazıdan alıntıdır.)
…..
….Muhammed Necati Gönül (d.Kastamonu, 01.07.1889 – öl.İstanbul, 1974 / Beşiktan Yahya Efendi Kabristanı’nda)’dür. İstanbul / Süleymaniye Medresesi’nden aldığı 13.03.1335 ( — 1919) tarihli icazetnâmesinin, M.E.B. Talim ve Terbiye Kurulu’nca denkliği yapılmış ve 15.12.1951 tarih ve 4649 sayılı yazıları ile altı yıl yüksek öğrenim görmüş olarak kabul edildiği Diyanet İşleri Başkanlığı’na bildirilmiştir.

Necati Efendi merhûmun hayatı içinde 22 yıllık Singer kumpanyası müfettişliği vardır. İlmiyye kıyafetini mecburen çıkarınca, muhtemelen o anki psikolojik bir durum gereği, artık bu mesleğin itibarı kalmadı, düşüncesine kapılarak bu işe başlamıştır. Yüksek tahsilden dönem arkadaşı Ahmet Hamdi Akseki (d. 1887 – öl. 19.01.1951)’nin Diyanet İşleri Başkanı olması üzerine, onun “Necati artık ocağına dön.” emrine uyarak 22.07.1947 tarihinde Beyoğlu Müftü Müsevvidi olarak göreve başlamıştır. Daha doğrusu tayini gerçekleştirilerek kendisine emri vaki yapılmıştır. Kendisi bizzat 22 yıl Singer Kumpanyasında çalıştığını söylerdi. Buna göre onun 1924-25 ilâ 1947 yılları arası teşkîlatın dışında kaldığını söyleyebiliriz.

Muhammed Necati Gönül ve Oğlu Behçet Necatigil

Necati Efendi’nin ünlü şairlerden Behçet Necatigil (d. İst., 16.4.1916 – öl. İst, 13.12.1979) merhûmun babası olduğunu da bu vesile ile ifade edelim.

M. Necati Gönül ile ilgili hiçbir yazı çıkmadı. Bu, bizim onun hakkında yazdığımız ikinci yazıdır. En azından iki yazı daha planlanmaktadır. Onun, merhum babam Abdullah Abdulkadiroğlu (d. Kastamonu, 13 17(1901) – öl. İstanbul 05.08.1960) ile dostluklarının ne zamana uzandığını bilememekle beraber (en azından 70 yıl öncesi), ben kendimi tanıdığım günden beri, aileler arası, akrabalıktan daha ileri bir dostluk halkası içinde bulunduk. Bu halka aile fertlerinin dünyadan çekilmelerine kadar devam etti. Şimdilerde ise, eksiksiz olarak Fâtihalarımızda ve hâtıralarımızda yaşamaktadırlar.

Kendilerinden İstanbul’da tedrîs-i ulûmu tanıtan bir hâtıra yazısı istemiştim. O zaman fakülte ikinci sınıfta idim. Bir ara eğitim ağırlıklı bir lisans tezi hazırlamayı da düşünmüştüm. Söz konusu yazının kaleme alındığı 20-23.02.1966 günlerinde ise son sınıf öğrencisi bulunuyordum; 28.06.1966 tarihinde mezûn oldum.

Sözü daha fazla uzatmadan, bir kısım bilgileri de takip edecek yazılara bırakarak, şimdilik dört sayfalık mektubu okuyucuların ve erbabının görüşlerine sunuyorum. Yalnız onun kütüphanesi ile ilgili bazı hususları da, bu vesile ile açıklamak istiyorum: Necati Efendi’ye biz Müftü Amca derdik. Miktar olarak fazla olmasa da düzenli, aynı tip ciltli, kaynak eserlerin takım olarak bulunduğu zengin bir kütüphanesi vardı. Vefatı üzerine, ailesi bana, “Bunlardan istediğini al..” dediler. Aynı branşta olmam hasebiyle onların tamamını bile evime nakledebilirdim. Bunun dışında, oğlu merhûm Behçet Necatigil Bey ile kızları rahmetli Sabahat ve Fahamet ablalar ise o kütüphanenin, aynen Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışlanması taraftarı idiler. Bunun bir sebebi de, anılan kütüphanenin emekli müdürü Muammer Ülker Bey’in babasının, Müftü Amca’nın, İstanbul’da tahsilde iken sınıf ve sıra arkadaşı olmasıydı. Kendilerine, orasının koleksiyon bakımından zengin bir kütüphane olduğunu, depolarda birden fazla nüshası bulunan kitapların yıllarca kapaklarının açılmadığını; Süleymaniye yerine Haseki Eğitim Merkezi’ne bağışlamalarının daha isabetli olacağını ve orada her gün, belki her saat kitaplar ele alındıkça babalarının rûhunun da bundan memnun kalacağını; rûhuna devamlı okunacağını anlatmam ve ikna etmem kolay olmadı; üç yıl gibi bir süre geçti. Neticede kabul ettirdim. İstanbul dışında bulunduğum bir zamanda, Behçet Bey daktilo ile listeleri hazırlamış. Sonra bir araya gelerek kontrol ettik. Zamanın İstanbul Müftüsü Selahaddin Kaya Bey, elemanları ve bir minibüs ile geldiler ve aldılar. Böylece kitaplar Haseki Eğitim Merkezi’ne bağışlanmış oldu. Oranın yetkilileri güzel kitaplıklar yaptırdı ve üzerlerine, adına bağış yapılanın ismi yazıldı. Daha sonra kızları gidip görmüşler; çok memnun kaldıklarını ve babalarına yakışan bir iş yapıldığını söylemişlerdi.

Necati Efendi’nin eseri yoktur. Yanlış hatırlamıyorsam 1960-1965 arası yıllardan birinde, bir gün sohbet esnasında, neden kitap yazmadığını sormuştum da, “Şu kitaplara bakıyorum, yazılmayan hiç bir konu kalmamış; ecdad bizlere zengin bir hazine bırakıp gitmişler. Lüzumsuz tekrarın da manâsı yok; bunları anlayıp tatbik edelim yeter…” demişti. Hoca merhûmun mahfûzatı ve kitâbeti fevkalâde idi. Bizlerin yaptığımıza eser yazmak denirse, o ve emsali bunun alâsını yaparlardı. Biraz da edeb meselesi galiba… Onun neşrettiğimiz şu mektubu vesilesiyle, onda verdiği bilgiler eseri hükmünde olur. Çünkü bu metinde satırlara ve kitap sayfalarına girmemiş bir kısım malûmat mevcuttur.

O, son derece onurlu ve ciddî; fakat o kadar da mütevazî biri idi. Temiz ve ölçülü giyinmesiyle tanınmıştı. Meselâ, bastonu, enfiye kutusu tesbihi… takım olurdu. Zevk sahibi biri idi. Mektubunun sonlarındaki ifadelerinde adının geçmesini bile istememekte ve bu konuda sıkı tembihlerde bulunmaktadır. O, şayet hayatta olsaydı, adından söz edemezdim. Rûhu şâd, mekânı Cennet-i a’lâ olsun. (Altınoluk Dergisi-2001 – Aralik, Sayı: 190, Sayfa: 037)

Necati GÖNÜL Hocaefendi’nin kısa biyografisi:

Müftü Mehmet Necati GÖNÜL, Rumi 1305 yılında Kastamonu’da dünyaya geldi ilköğrenimin doğduğu İlde ikmal etti. Bilahare İstanbul’a gelerek Mülga Süleymaniye Medresesine kayıt olmuş ve bu medresenin Mütehassisin’ini bitirerek aynı, medresede ihtisas yapmıştır. Dersiâm’a dahil edilen Necati GÖNÜL, doğrudan Mülga Meşihat-i İslâmiye’nin ders vekaleti kalemine ve Meclis-i Mesalih-i Talebe Bas Kâtipliği’ne tayin edilmiş ve bu görevini inkılâplara kadar sürdürmüştür, İnkılâp­lar­dan sonra da Darûl Hilafe Medresesine Müderris olarak Tayin edilmiş, bu görev­de iken, Sabık Beyoğlu Müftüsü Müteveffa Ali Osman TATLISU’nun vefatıyla Münhal bulunan Beyoğlu Müftülüğü ve Nusretiye-Firuzağa Camileri Hatipliklerine 28.07.1950 tarihinde tayin edilerek bu görevlerini Sarıyer İlçe Müftülüğü’ne tayin edildiği 01.07.1957 tarihine kadar başarı ile sürdürmüştür. (Kaynak:Beyoğlu Müftülüğü)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Hasan Efendi

Müftü es-Seyyid Hasan Efendi 1083/1673 yılında Kastamonu Müftüsü olarak görev yapan es-Seyyid Hasan Efendi, aynı …

Önceki yazıyı okuyun:
Gücün Mânevî Kapısı: Kalbimiz / Muhammed BOZDAĞ

Gücün Mânevî Kapısı: KALBİMİZ Muhammed BOZDAĞYeryüzünde baş döndürücü işler yapan insanlara sunulan manevî gücün, hangi …

Kapat