Mevcudat: Var olan her şey demek olup, Allah’ın Vücut sıfatına matuf bir kelimedir. Evet, bütün varlıklar varlığını Allah’ın Vacibü’l-Vücud olan varlığına borçlu olup, onun ile kaimdirler. Yani mevcudatı yokluktan varlık alemine çıkaran Allah’ın sonsuz kudret sıfatıdır.

Masnuat: San’atkârâne yapılan şeyler demektir ki, Allah’ın Sâni ismine matuf bir kelimedir. Evet, kainat ve kainatın içindeki herbir şey mükemmel birer sanat ve eser olup, bunların hepsinin sanatkarı Allah’tır..

Bu üç kelime Allah’tan gayrı her şeyi içine alan umumi ve muhit kelimelerdir. Bu yüzden bütün yaratılmış mevcutlar bu üç kelimeye örnek teşkil ederler.

Malûkat ile Mevcudat Arasındaki Fark Nedir?

Mevcud, Mûcid isminin cilvesi olup var olan veya vücud verilmiş manasındadır. Mevcûdat ise mevcudun çoğuludur.

Mahlûk ise Hâlık isminin cilvesi ile zuhura gelmiştir ve yaratılmış manasındadır. Mahlûkat, mahlûkun çoğul şeklidir.

Mevcudat vücud-u ilmî ve vücud-u harici (maddî vücut) olmak üzere iki kısımdır. İlm-i İlâhîde malum olup kudret dairesine geçmemiş imkanî vücudların tamamı vücud-u ilmîye dahildir. Adem-i haricî veya a’yan-ı sabite(1) ile de isimlendirilir. Mahlûk ise daire-i ilimden daire-i kudrete geçen imkânî mahiyetlerdir. Bu cihetle mevcud kavramı mahluka göre daha geniştir. Vücud-u harici sahibi mevcudlar aynı zamanda mahlukturlar.

“En büyük bir nimet olan vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak için hayatı verdi. Ve o hayatla o nimet-i vücudum âlem-i şehadet kadar inbisat edebiliyor.”(2)

ifadesince; vücudun inbisatı vardır. Maddi vücud gibi hayat, insaniyet ve İslamiyetle manevi ve geniş vücud daireleri vardır.

“İcad, inşa veya başka bir kelimeye tercihan yaratılışın güzel şeklini ifade eden خَلَقَ tâbiri, insanlardaki istidadın sedad ve istikametçe ibadete elverişli olduğuna işarettir.”(3)

ifadesine bakılırsa halk, yaratılışın güzel şeklini ifade eder.

“Eğer yalnız Mevcud ve Vâcibü’l-Vücud ve Vâhid-i Ehad isimleri hakikî tutulup öteki isimler onların içine gölge olmak haysiyetiyle alınsa, o esmâya karşı bir haksızlık hükmüne geçer.”(4)

ifadesine göre; mevcud, vücud sıfatıyla tavsif edilmiş, var olan, varlığı kendinden olan  manasında esma-i İlahiyeden sayılabilir. Fakat mahluk sadece mümkinata ıtlak edilebilir.

“İnsanın sair zîhayatlar üstündeki tefevvuku ve rütbesi ise, yüksek seciyeleri ve cemiyetli istidatları ve küllî ubudiyetleri ve geniş vücudî daireleri itibarıyladır.”(5)

Dipnotlar:
(1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup, Altıncı Sual.
(2) bk. Şualar, Dördüncü Şuâ, Üçüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye.
(3) bk. İşaratü’l-İ’caz, Bakara Sûresi, 21-22. âyetin tefsiri.
(4) bk. Mektubat, On Sekizinci Mektup, İkinci Mesele-i Mühimme.
(5) bk. Şualar, On Birinci Şuâ, Sekizinci Mes’elenin bir Hülâsası. (Sorularla Risale)