Ana Sayfa / Yazarlar / Mahzun bir ben değilim -2 / Orhan SALCI

Mahzun bir ben değilim -2 / Orhan SALCI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

A R A L I K

Orhan SALCI

Mahzun bir ben değilim 2

B i r   g a r i p   k u l

Lügatımızda, günlük konuşma dilimizde başka dillerden ve özellikle Arap dilinden geçmiş pekçok kelime vardır. Kökenini biliriz ya da bilmeyiz ama anlarız, kullanırız.

Garip kelimesi de bunlardan biri. Arapça aslında “ğayın” ve “gaf kaf” harfiyle yazılan iki “garip” kelimesi var. Yazı dilimize geçerken “ğayın”la yazılan garip, “gaf”la yazılan karib olarak geçmiş olsa da dilimiz ikisini de “garip” olarak söyler.

Ğarib” kelimesi; hayret verici, kimsesiz, gurbette olan anlamlarına; “garib”, ya da “karib” kelimesi ise; yerce, mekanca uzak olmayan, çok yakın, akraba manalarına geliyor.

Bir önceki (Mahzun bir ben değilim1) yazımızı okuyan kardeşlerimiz sözün nereye doğru gittiğini, gideceğini anlamışlardır mutlaka.

Garip kelimesinin tüm manalarını şahsında barındıran bir muhterem büyüğümüz, ağabeyimiz hakkında kelam etmeye kalşdığımız yerden devam edecez inşaallah.

Bu gayretimizde sevip saydığımız bir hizmet insanı tarif, takdir, tazim, şükran hissiyatlarımız var olsa da asıl niyet ve gayretimiz, abimizin ifadesi ile “şahitlik” tir. Talebesi olmak iddiasında bulunduğumuz Risale-i Nurların hizmeti adına, manay-ı ismî değil, manay-ı harfî ile bakmaya anlamaya ve anlatmaya niyet ve gayret ettiğimizin bilinmesini özellikle ifade etmeliyim.

Üstadımızın Lahika’larda ve diğer mektuplarında hizmet esasları vaz’ettiği, pekçok düsturları o mektuplarla talim edip talebelerini terbiye ettiği, istikamet çizdiği bir vakıadır. Onun yanında lahikalara talebelerinin mektuplarını alması, onları isim isim zikretmesi, hizmetlerinden bahsetmelerine imkan ve fırsat vermesi, kendisinin bahsetmesi bana göre, onlar hakkında dualara vesile olmak, saffı evveli teslim ve tesis etmek, onların hizmetlerini manen alkışlamak, alkışlatmak, hüsnü misal kabul edip göstermek niyetlerini de içeren bir faalliyettir.

Dolayısı ile biz de Üstadımızın izinden giderek, hizmet edenleri tebrik etmek, teşvik etmek, hüsnü misali kabul ve ilan etmek, peşlerinden, izlerinden gitmek ve gitmeye meyil oluşmasına hizmet etmeliyiz.

Yusuf ALTINIŞIK abimizden bahsediyoruz gene.

Garip kelamının tüm manalarını yaşayan, hisseden, hissettiren bir insan. Bir garip insan, bir garip kul, bir garip hizmet insanı, bir garip hürmet insanı, bir garip şefkat insanı, bir garip vefa insanı, hamiyet insanı, hasılı ve önemlisi bir garip NUR KAHRAMANI..

Garip bir asırda gelmiş. Vatanından garip. Yaşadığı, yerleştiği, hizmet etmeye niyet ettiği şehirde garib.

Akademik kariyerlere tırmanma imkanları olduğu halde hizmet için emekliliği seçmiş; tanıdığı, bilidiği, sevdiği, sevildiği insanların yanında hizmet etmek yerine, tanımadığı, tanınmadığı insanların şehrine hicreti tercih etmiş bir garip kul.

Hizmeti de garib.

Aklında, gönlünde Risale ve O na hizmetten başka bir şey olduğunu hiç sanmıyorum. Elinden eksik etmediği çantasında Risale-i Nur külliyatından başka bir şey taşımadığı gibi niyetinde de başka bir şey barındırmayan bir insan. Her tanıdığı, tanıştığı insanla o nun dünyasından sohbet etmekten asla çekinmez, gocunmaz. Ama sohbetin biryerlerinde yeri gelmişse Risale-i nurlardan bir cümle, bir paragraf okumayı ihmal etmez. “Yeri gelmişse” ve yeri geldiği için, Kur’an dan süzülen abı hayat misali olan o Kur’anî bahsi, muhtabı susuz toprağın suyu emdiği gibi emer. Daha olsun ister. İsterse daha da olur. O gün olur, başka gün olur. Tanıtığı insanlar tekrar gelsin, sohbet etsin diye beklemeye başlarlar. Ve gelir. Tanıdığı, tanıştığı insanları asla ihmal etmez. Tavrında, “bi fırsat bulsamda şuradan iki satır okusam” zorlaması asla yoktur. Ama niyetinde hep vardır. Zorlama hiçbir hal, tekellüflü, tasannulu hiçbir hal yoktur. O yüzden önceki yazımda “mücessem rahmet” ifadesini bilerek, isteyerek kullanmıştım. Abimiz vakit bulamadığı için bir tanıdığına bir müddet uğrayamamışsa, “abi sohbetinize ihtiyacım var” diye muhatabı arar.

Hergün birkaç yerde ders yapar. Birebir, topluca farketmez. Kim müşteri ise, kimin ihtiyacı var ise gider, gelir ders yapar. Gece yapar, gündüz yapar. Bu şehrin yerlileri bizlerin yıllardır tanıdığımız, selamlaştığımız, hatta akraba ve arkadaşlarımızı, abimizin derslerinde, abimizle derslerde görünce kendimizden utanır olmuştuk. Biz, kimseye Nurları anlatma ihtiyacı hissetmemiş miydik? Şuna anlatsak şöyle olur, buna anlatsak böyle olur gibi hesaplar yaparak araya perde mi olmuştuk? Belki, ama onlar ihtiyaç hissediyorlarmış ve onların ihtiyaçları fıtri ve makbul dua hükmüne geçmiş olmalı ki, Rabbi Rahimimiz, Yusuf abimizi buralara kadar göndermiş.

Aslında bizim ihtiyacımız varmış; hizmet nasıl edilir, insana hürmet nedir, nasıl olur? Nura sadakat, nurlara hürmet nasıl olur, davaya hürmet ve sadakat nasıl olur, görmemiz gerekiyormuş ki Rabbimiz sevki İlahisiyle abimizi buralara kadar göndermiş.

Garip bir insan. İnsana yakın, cana yakın. Mütevazi, mütebessim. Varlığı hissedilmeyecek kadar “hiç”liğe talip ama tanıyanlar için varlığıyl var olunan, hayat bulunan bir insan..

Garip bir insan; Allaha Garip, Allaha yakın bir insan..

Abdestsiz yere basmadığına inanıyorum. Çünkü her fırsatta abdest alır. Farz ve revatip sünetlerden başka Teheccütlerini aksattığını, dua ve ezkarını, tesbihatını aksattığını sanmıyorum. Ortam gereği, yeni tanıdığı insanların yanında uzun tesbihatını yapmaz. Fırsatını bulduğu zaman ve mekanda yapar.

Risale okumalarında tefekkür ufku geniştir. Risalelere vukufiyeti geniştir. Muhatabının kafasında soru işareti bırakmadan, anladığından emin olana kadar anlatır. Bunu izah derdiyle değil, muhatabına şefkatten yapar.

Sözünün keslmesinden asla gocunmaz. Muhatabı alakasız bir yerde alaksız bir şey söyler ama abimiz hürmetle dinler. Alakasız gibi görünen yorum yapan birine, “öyle değil” demez, “evet abi maşallah, dediğiniz doğru ama buradan şöyle bir mana da çıkartmak mümkün (ya da daha doğru olur) der.

İnsanlara, hayata, hadisata asla olumsuz, menfi bir nazarla bakmaz, böylesi mana hissettirmez. Hayatın keşmekeşleri arasında ruhları daralan, kirlenen insanlara sürekli nur ve nuraniyet saçar, ümitleri pekiştirir, müspet manalar çıkartır, ruhları tamir eder.

Dua ister, dua eder. İnsanlar bu sayede birbirlerine dua etmenin önemini anlar, kendileri için dua edildiğini bilmenin derin hazzını, huzurunu yaşarlar. Birbirine sürekli dua eden kardeşler olurlar.

Risale-i nura vakf olan insanlar, gönüller, hayatlar biliyoruz. Vâkıf olan hayatları görmekse artık pek kolay değil. Bazı konulara vâkıf, bazı tarzlara vâkıf. Bir mesşrebe ve onun tarz-ı hizmetine vâkıf ve o mesleğe, meşrebe “Vakıf” olan kardeşlerimiz var. Hepsinden Rabbim ebeden razı olsun.

Abimizi gözümüzde ve gönlümüzde farklı kılan, hizmetini farklı kılan, ruhlara sirayet etmesine vesile olan hususiyetlerin belki en mühimlerinden biri; sadece ve sadece Risale-i Nurlara hizmet etmeye adanmış bir ruhunun olmasıdır bence. İstikamet için dua eder sürekli ve hizmet yolunda herkesle omuz omuzadır. “Gayr” yoktur lugatında. Herkesin hizmetini alkışlar, dua eder. Ve bu sayede herkesin hizmetinin sevabına ortak olacağını düşünür.

Taharet için bile bir ele bir fiile ihtiyaç varsa her tür hizmete ihtiyaç vardır” demişti bir defasında. Yani kimsenin hizmetini hor, hakir, çirkin, yanlış vb göremeyiz, görmemeliyiz diye inanan bir insan. Uhuvvet düsturuna sadakatle bağlı bir insan.

Garip bir zamanda, garip bir şehirde, İnsana (garip) yakın, cana (garip) yakın, Allaha (garip) yakın bir kul… geldi, yaşadı, yaşattı ve bizi garip bırakarak başka gurbete gitti.

Rabbim ebeden razı olsun…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
30 Km. / Ubeydullah GARİB

KABARCIK Ubeydullah GARİB 30 Km. Yol geniş ve düz… Hava pırıl pırıl… Mevsim bahar… Her …

Kapat