Ana Sayfa / Yazarlar / Mazide Şükrünü Eda Etmediğin Nimetlerin Şükrünü Kaza Etmek Lâzımdır

Mazide Şükrünü Eda Etmediğin Nimetlerin Şükrünü Kaza Etmek Lâzımdır

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

-ÖYLE İSE, MAZİDE ŞÜKRÜNÜ EDA ETMEDİĞİN NİMETLERİN
ŞÜKRÜNÜ KAZA ETMEK LÂZIMDIR!..

“Öyle ise, mazide şükrünü eda etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır.” (29. Mektup) – vecizesini nasıl anlamalıyız?..

Nurlar’da geçen hiçbir söz yoktur ki, hadis bi’l-mana veya ayet bi’l-mana olmasın!..
“Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın” (İbrahim, 6)
(…Sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. (Araf,74)
“Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Maide,6)

Burada “mazide şükrünü eda etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır”
hükm-ü kaziyesi’ndeki
birinci mana,
bilindiği üzere, reşit olmak dediğimiz mükellefiyet yaşının doldurulmasından itibaren sorumluluk bilincinin yerine getirilmesidir!..
Yani Emr-i İlahi’de, insana yüklenmiş mükellefiyetlerin eda edilmemiş farzlarını kaza etmek gerekliliğidir!…

İkincisi,
“Ey nefis! Ubudiyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i nimet-i sabıkadır. Evet, biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız.” (24. Söz)
Yani;
Allah’a yapılan kulluk, mükafatın bir sebebi ve başlangıcı değil,
insana önceden verilen nimetlerin bir sonucu, bir neticesidir.
Bu sebeple insanlar ibadet ederken cennet
ve gelecekte verilecek nimetleri hak etmek için değil,
daha önceden insana hakkı olmadığı halde ihsan edilen nimetlere
bir teşekkür niyeti ile ibadet etmesi gerekir!..
Demek ki; Şükrü gerektiren önceki nimetler olmasa sonraki nimetlerin de olmayacağı
mantık-ı kaziyesi’nce, evvela, evvelki nimetlere şükürdür.

Birbirini gerektiren silsile olaylar varlıkları belli bir aşama ile neticelere ulaştırmış,
hayatın tahsilatını kolaylaştırmıştır.
Mesela insan olarak yaratılmasak veya ana karnında görme ve duyma, idrak ve his, şuur, duygu,
insana ihsan edilmeseydi,
bizler reşit olunca, Kur’an-i tebliğlerine muhatap olamayacak, kainattaki kudret ve rahmetini göremeyecek,
bekâsına vasıl olamayacaktık!.
Ana babamız olmasa biz olmayacaktık!…
Berzah yaratılmasa Şehadet alemi olmayacak,
Şehadet âlemi olmasa belki de ahirete vasıl olmak mümkün olmayacaktı!.. v.s… v.s….
Örnekler sınırsız çoğaltılabilir!..
İşte bu sebepten, ibadet, insan önceden verilen nimetlere şükrüdür,
Ana babaya hürmet, evlat olmanın şükrüdür,

Zira; Rasulullah (ﷺ):
−‘Anne ve baba cennete orta kapıdan girmeye vesile olur veya insanı cennete ulaştıracak en iyi şey ana babaya iyilik etmektir.
Artık sen o kapıyı istersen bırak istersen elinde tut’ buyurdu.” (Tirmizi, Birr-3)

Görme ve duyma, idrak ve his duygusu, İnsanlığın istidad çekirdekleridir..
“Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan
ve Onun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan,
o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı
ve şu âlemdeki mucizat-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi
ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin
mübarek bir arısı derecesine çıkar!.” (6. Söz)

Bu istidadların, kulluk vazifesiyle kabiliyetlere inkişaf edip çiçek açıp, meyve vermesi,
yani mü’minlik makamıyle müyesser olacak takvayı göstermesi şükrüdür!..
Bu kabiliyetle Kur’an’a mazhariyet ile müşerrefiyeti olmuştur!..

Üçüncüsü ;
Efendimizin Hadis-i Şerif’inde müjdelediği,
Rabbimizin büyük bir Rahmet-i İlahiyesi olan
“Hicret geçmiş günahları siler.” (Riyazüssalihin)
Ve yine efendimiz; hakiki hicretin hatalardan, kusurlardan
ve eksikliklarden kemâla çıkmakla, geçmiş günah ve hata ve af vesilesi olduğunu beyan etmiştir.!..

Zaten Risale-i Nur’lar da da, Nur talebesinin;
hep yeni bir hakikat ve mana ile
her an manen hakiki bir hicrette olması gerektiği ifade edilir!..
Tabi ki; bu hal de Kur’an talabesi için bir şükürdür… Şükür de terakki nimetini arttırır!..

Dördüncüsü; belki en önemlisi de budur ki;
Efendimiz’in (ﷺ) o Evrâd-ı Kudsiye’de geçen Münacaat-ı Ekber’indeki meşhur duası;

“Ya Maruf!.. evveli biz seni gerektiği gibi tanıyamadık!..” hadis-i şerifinin hikmetinde saklıdır!..

Şems-i Tebrizî, Mevlana ile ilk karşılaştığında şu ince ve hikmetli soruyu sorar;
“-Şahs-ı manevisindeki VELAYET hususuyla Hz. Muhammed (ﷺ) ümmi olduğu halde,
neden diğer nice büyük alimlerden ve evliyalardan üstündür?..”

“Mevlana (r.a) buyurur ki;
-Zira Hz. Muhammed (ﷺ) her an mertebeler kat ediyordu,
“Ya Maruf!.. Biz seni gerektiği gibi tanıyamadık!..” diyerek
bir önceki mertebe için İSTİĞFAR ederdi!..
İşte O istiğfar O’nu daim daha yüksek mertebe ve makamlara taşıyordu!..”

İşte bu ahvalden dir ki;
Şükrün evveli ve önceliği, ahiri ve sonrası kadar esas ve ehemmiyetlidir!..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Korona Virüsünün Hatırlattığı İnsanın Büyük Yolculuğu

Korona virüsüne neredeyse herkesten farklı bakıyorum. Dünyanın altını üstüne getiren ve insanların panik içinde dehşetle …

Kapat