Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Mealcilik, “Kur’an İslamı” ve Amerika

Mealcilik, “Kur’an İslamı” ve Amerika

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mealcilik ve “Kur’an Müslümanlığı” adı altında Türkiye’de yürütülen çalışmalar, ABD’nin beşinci kol çalışmalarıdır.

Mealcilik ya da aktüel adıyla Kur’an müslümanlığı yaklaşımında, temeldeki oryantalizm, Anglo Sakson yorumu olan ”esansiyalizm”i yani özcülük görüşünü vurgular ve bu görüş sebebiyle dini somutlaştırma/nesnelleştirme ile onu bir maddî şey haline dönüştürür; dini meta haline getirir, araçsallaştırır. Din bu bakış açısından tarihsiz / sosyolojisiz bir öz olarak algılanır ve çalışılır.

Esansiyalizm, dini sadece mukaddes metinlerden-kutsal kitaptan anlamanın mümkün olduğu iddiasındadır. Protestanlığın felsefi özüdür: Dini bireyselleştirip vicdana hapsederek kapitalizmin yolunu açmıştır.

İkinci dünya savaşı öncesinde İngiliz Esansiyalizmi (özcülük), Araplarda Selefilik / Vahhabilik, Türklerde Türkçe ezanla somutlaşan Mealcilik ve Kur’an Müslümanlığı ya da Türk Müslümanlığı adını alır. 1950 sonrasında, özellikle 12 Eylül darbesi sonrasında da Amerikan Esansiyalizmi ise, ilahiyat fakültelerinde akademizim, avam arasında da Mealcilik ve Kur’an Müslümanlığı adını alır.  

Amerikan Esansiyalizmi, Türkiye’de İslamı protestanlaştırma projesidir. ABD’de ilahiyat fakültelerinde ve sosyal bilimler akademilerinde İslama yönelik çok sayıda araştırma yürütülmektedir. Bu akademik çalışmalar, hedefleri belli, planlı, sıkı kontrol edilen, belli bir disiplin içinde yürütülen ve yıllık belli bir limiti gözeten faaliyetlerdir.

Prof.Dr. Carl W. Ernst, “Amerikan Üniversitelerinde İslami Araştırmalara Yaklaşımdaki Değişiklik” başlıklı bir konferans verdi.. İlginç bilgilerin bulunduğu bu konferansı Türkçeye Dr. Cengüzel Zülfikar çevirmiş; internette rahat bulabilirsiniz. Birkaç notumu, bu yazıda paylaşmak istedim.

Amerikan Üniversitelerinde toplam 18 tane Orta Doğu Çalışmaları merkezi vardır. Üniversite ve Yüksek Okullarda 1400’den fazla Dinî Araştırmalara tahsis edilmiş akademik bölüm, ilahiyat vardır.

Amerika’da Dinî Çalışmalar bölümleri 1960’larda Mûsevîlik, Katoliklik ve diğer Doğu dinlerini de öğretim programına/müfredata almak üzere genişlemeye başlamıştır.

Tüm “Dinî Çalışmalar” bölümlerinin hâlihazırda ancak %15’inde İslâmî Araştırmalar Bölümü bulunur. Dinî Çalışmalar/Araştırmalar Bölümlerinin Doktora Programlarının 34’ünden 17’si İslâmî Araştırmalarda doktora/uzmanlık verir.

Bunların başında 2600 üyesi, 60 kuruluş ve 39 bağlı örgüt, yayınladıkları hakemli dergi ve yıllık toplantısı ile Orta Doğu Araştırmaları Derneği (MESA) gelir. Bu kuruluşun fizikî mekânı Arizona’da The University of Arizona’dır.

Mealcilik ve Kur’an Müslümanlığı adı altında Türkiye’de yürütülen çalışmalar, ABD’nin beşinci kol çalışmalarıdır. Amerika bu araştırmalarla, İslam ülkesini kontrol ederken İslam milletini parçalamak ve güçsüz düşürmek amacıyla strateji üretmek için veri toplamaktadır. Bunda görev alanlar olduğu gibi, nadanlıklarından alet olanlar da vardır.

Bu konuda bir kaç yazı yayımlamayı düşünüyorum.

Mealler ve Meal Müslümanlığı emperyalizmin neresinde?

Esansiyalizimin Türkçe karşılığı özcülüktür. ‘Esans’ Türkiye’de genellikle dini kitabevlerinde küçük şişeler içinde satılan ağır kokular (hacı yağı) için kullanılan bir terim. Yüksel Kanar’ın dikkat çekmesiyle fark ettim ki esans ‘öz’ (essence) demek; genellikle parfüm üretimi için başta çiçekler olmak üzere güzel kokulu bitkilerin ve misk öküzü gibi hayvanların bazı organlarının kokulu özü anlamına geliyor. ‘Özcülük’ (esansiyalizm) diye bir felsefi disiplin de var, ‘her bir varlığın türünün varoluşsal niteliklerini kendi özlerinde barındırması’ anlamında. Biyolojist bir yaklaşımdır özcülük, sosyal bilimlerde; faşizmin de dayanağıdır aslında.

Türkçe’de hiç ‘işin özü’ anlamında kullanmıyoruz ‘esans’ı, nedense özün pek de önemli olmadığı bu tuhaf ülkede esansın temel işlevi, kısa süre sonra parçası olacağı bazı kötü kokuları bir süreliğine gizlemek..  ‘Essence’ın bu iki anlamının varoluşsal düzeyde nasıl çatır çatır çarpıştığını Porumboiu’nun süperminimalist filminde, “İkinci Oyun” (Al doilea joc) görünce ilgimi çekmişti. (Keşke izlenen film olsaydı da “İkinci Oyun” filmiyle anlatsaydık Türk Esansiyalizmi konusunu.)

Dünya çapında ilahiyatçıların tartıştığı bir kavram olan esansiyalizm, dini sadece mukaddes metinlerden, Kutsal Kitap’tan anlamanın mümkün olduğu iddiasındadır. İngilizlerin bir projesi olan ve oryantalizmin ana amacı olan Türk esansiyalizmi de Türkçe ezan, ana dilde kutsal kitabı okuma yaklaşımlarıyla tarih sahnesinde arz-ı endam etmiştir. 1960 sonrasında da Türk esansiyalizmi Amerikan projesi haline gelmiş, mealcilik ya da meal Müslümanlığı adını almıştır.

Esansiyalizm, Protestanlığın felsefi özüdür: Dini kutsal kitap metnine indirgemek; böylece gramer, sözlük ve edebiyatı da yardıma çağırarak, hatta tefsir yapma iddiasıyla bütün bir kültürü kullanarak üslupla ve saçma yorumlarla bireyselleştirip vicdana hapsederken, kapitalizmin de yolunu açmak, esansiyalizmin sosyal ve siyasal işlevidir. Esansiyalizm, bir başka Hıristiyan tefsir yöntemi olan hermeneutikten, felsefedeki yapısalcılıktan, varoluşçuluktan ve fenemenolojiden çok yararlanır. Bu ilişkileri ilerleyen yazılarda açıklayacağım.

Esansiyalizmi ve Türk Esansiyalizmini iyi anlamak için Protestanlığın tarihini bilmek gerekir. Hristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biri olan Protestanlık, 16. yüzyılda (1529) Martin Luther ve Jean Calvin’in öncülüğünde Katolik Kilisesine ve Papa’nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin sonucunda doğmuştur. Protestanlık, esansiyalist bir hareket olarak papazlara ihtiyaç duymaksızın Kitab-ı Mukaddes’i okuyabildikleri için, her vaftiz edilmiş inananın aracı bulunmadan rahiplik yetkisi olduğuna inanan Protestanlar Kitab-ı Mukaddes’i Hristiyanlık için tek kaynak saymışlardır. Kısaca Protestanlık, Vatikan’daki dini tekeline almış, Orta Çağ’da farklı yorumlara karşı şiddet uygulamış ve siyasal iktidarı da elinde bulunduran ruhban sınıfına karşı bir harekettir; din adamlığını ya da papazlığı, ilahiyat eğitimi almadan, okuyup anladığı iddiasında olan herkesin sadece Kitab-ı Mukaddes’i eline alıp dili döndüğünce anlatabiliyorsa papazlık yapabileceği yeniliğini yapmıştır.

TÜRK ESANSİYALİZMİNİN VE PROTESTANLIĞIN ÖZELLİKLERİ

Protestanlık, diğer Hristiyan mezheplerinden bazı ayrımlar gösterir. Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktur. Protestan hareket, liderlik ve yönetim karşıtı bir söylemle doğmuştur.

Protestanlık; Katolik ve Ortodoks kiliselerin merkeziyetçi anlayışının tersine, çeşitli kiliseler veya mezhepler arasındaki kurumsallaşmamış bir topluluktur. Protestanlık, ademimerkeziyetçi, dernek kurar gibi kilise kurmanın, insan toplayabilenin papaz olduğu, kiliseler arasında iletişim ve ilişki olsa da her kilisenin bağımsız olduğu bir harekettir.
Katolik inanç sisteminin çoğunluğunu korusalar da, Katolik Kilisesi’nin Papa’ya verdiği geniş yorum ve uygulama yetkisini tanımama, dini inançları daha kişisel düzeyde yaşama ve Katolik Kilisesi’nin dünyasallaşan ayin ve uygulamalarından uzaklaşma gerekçeleriyle Katolik Kilisesi’nden ayrılmışlardır. Protestanlar, papayı, Katolik ve Ortodoks dünyasındaki bütün geleneksel dini statüleri tanımamaktadırlar.

Protestanlığın tarihi arka planı, dinler tarihindeki pozisyonu şöyledir: Vatikan ve Fener, Roma’dan kalmadırlar. Özellikle Vatikan, İtalya’nın nüfuzunu temsil eder;  bu nedenle Napolyon işgal ettiği ve topraklarına kattığı İtalya’nın Vatikan’la dini otorite olarak tepesinde durmasına katlanamamış, laiklik politikasına sarılmıştır; İtalya’nın ve Vatikan’ın sultasından çıkabilmek için Fransız aydını ve politikacıları Protestanlığa yönelmiştir. Amerikalılar, İngilizler ve Almanlar da dünya hakimiyetine yürürken Vatikan’ı tanımamış, Protestanlığa yönelmiştir. Emperyalizim, direnen, gelenekçi Katolik ve Ortodoks mezheplerine boyun eğdirmek yerine, Ortaçağ tarihi ve toplumdaki nüfuzunu bildiklerinden Protestanlığı ortaya çıkarak dini baskıdan kurtulmuşlardır. Avrupa devletleri ve Amerika, Hıristiyanlığın “karanlık” olarak tanımladıkları tarihinden ve kültüründen kurtulmak için kısa yol olarak Protestanlığa yönelmişlerdir. Amerika’da ve Afrika’da zenci Hıristiyanlar da beyazların kolonyol tarihinden koparıp ayırmak için Protestanlığa yönelmek zorunda kalmıştır. Kısacası Protestanlık, Batı’nın Ortaçağ ve Kolonyal tarihlerinin zorunlu bir sonucudur. Lutherci akım daha çok Kuzey Avrupa’da yerleşmiş, Almanya’nın büyük bölümünde Evangelische Kirche adı altında ve İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka gibi İskandinav ülkelerinde ise ulusal devlet kilisesi temelinde kabul görmüştür. Protestanlık Kuzey Amerika ile Okyanusya’da en büyük din durumundadır. Dünyanın en büyük, protestan cemaatleri sırası ile ABD, İngiltere, Almanya, Nijerya, Güney Kore, Kanada, Avustralya, Brezilya, Hollanda, İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Endonezya’dır. Protestanlığın bu demografik dağılımı, kolonyalizm ve emperyalizmin tarihini açıklar. Toplamda tüm dünya çapında 590 milyon Protestan yaşamaktadır. Bunların 170 milyonu Kuzey Amerika’da, 160 milyonu Afrika’da, 120 milyonu Avrupa’da, 70 milyonu Latin Amerika’da, 60 milyonu Asya’da ve 10 milyonu ise Okyanusya’da yaşamaktadır. Toplam Hristiyan nufusun %27 sini Protestan nufus oluşturmaktadır.

Protestanlığı güçlü kılan ve yayılmasını hızlandıran, lidersizlik, merkeziyetçi olmayışından sonra üçüncü dinamik yaklaşımı şudur: Katoliklerin tersine, Protestan rahipler evlenebilirler ve giderek bazı Protestan mezheplerinde kadınların da rahip olabilme hakları vardır. 

Kitab-ı Mukaddes’in ana dilde okunabilmesi de Protestanlığın dördüncü özelliğidir. Katolikler ve Ortodokslar kilise ayinlerinde Kitab-ı Mukaddes’i Yunanca ve Latince okumak zorundaydılar. Alman, Fransız, İngiliz gibi ırkçılık eğilimleri güçlü olan toplumlarda ana dilde ibadet Protestanlığı cazip hale getirmiştir. Protestanlar, Kitab-ı Mukaddes’in Katolik Kilisesi tarafından kabul edilen, ama milattan önce sabitlenen Yahudi kanonunda (kanon: Kitab-ı Mukaddes’in bölümler listesi) yer almayan bazı kitapları apokrif olarak tanımlar ve Tanrı Sözü olarak kabul etmezler. Protestanlar, dini metine indirgedikleri için sözkonusu metin tartışmaları ciddi bir birikim oluşturur. (Daha sonra İkinci Vatikan Konsülünün toplanmasının ardından Katolik kiliselerinde de ana dilde ayin yapma özgürlüğü Novus Ordo adı verilen yeni bir kilise yasası uyarınca kabul edildi.) Protestanlık, Kutsal Kitabı pozitivizmin gölgesinde okuma çalışmasıdır; rasyonelleştirme görüntüsünde kutsaldan arındırılıp sıradan bilgiye, vicdanda  özel bir duyguya dönüştürülür.. Protestanlığın özü olan esansiyalizm sayesinde toplum, kişisel din ve yerel, özel cemaatler haline getirmiştir; dinin bir talebi ve itirazı kalmamıştır.

Protestanlıkta, beşinci özellik olarak azizlere ve Meryem Ana’ya dua edilmez ve dilekte bulunulmaz. Protestanlar, İsa’nın tanrılaştırılmasına ses çıkarmazken, kalan bütün dini statülere, kişiliklere saldırmaktan çekinmezler. 

Din adamlarını itibarsızlaştıran, dinin kapitalizme teslimiyle sonuçlanacak şekilde avami anlayışını esas alan Protestanlık, emperyalizmin bütün işgallerinde işgalci orduların peşine takılmış, yağmayı onaylamış, işgal edilen ülkelerde halkın zafiyetinden yararlanarak misyonerlik çalışması yapmıştır; kapitalizm ve Protestanlık, zihniyet ve ruh bakımından aynileşmiştir. Bunu Max Weber sosyal bilimler alanında kuramlaştırmıştır.
İlahiyat fakültesinde dinler tarihi dersinde öğrendiğimiz bu beş özelliği Türk Esansiyalizminde görmekteyiz. Mealcilerin ve Meal Müslümanlığı iddiacılarının ESANSİYALİZİM numarasıyla, çeviri denilen özel bir hokus pokusla emperyalizme dur diyen Kur’an-ı Kerim’in pozisyonunu bozup mealleri ve meal Müslümanlığını emperyalizmin bastonu yapmaya çalıştıklarını kısaca anlatayım:

Türk Esansiyalizmi de dinde her türlü liderlik ve otorite karşıtıdır; adam-i merkeziyetçidir, dinde yeniliği (camilere sıra koymak gibi) ve ana dilde ibadeti savunur. Dini, Kutsal Kitab’a indirger, çevirmenin kim olduğuna ve çevirinin başarılı olup olmadığına bakmadan pragmatik bir biçimde mealleri kullanır. Metin tartışması, Arapça bilinmemesi, İslami ilimlerden habersiz olmakla birlikte Sünneti de kapsayacak genişlikte yürütülür. Tanrı sözü (meal) dışındaki her şeyin geçersiz olduğu savunulur ve saldırganlık gösterilir. Dini, pozitivizmin, Batıcı bilim paradigmalarının gölgesinde anlamlandırır; rasyonelleştirme görüntüsü altında İslam’ı kişisel görüşe ve küçük dini gruplara  dönüştürür; İslam’ın medeniyet talebini, kapitalizme ve emperyalizme itirazını önler. Mezhep imamlığı, müctehidlik, şeyhlik, imamlık, âlimlik gibi ne kadar dini statü varsa hepsine karşıdır, pervasız bir biçimde saldırılır. İslam medeniyetine ait ne kadar kurum, kuruluş, eser, gelenek ve statü varsa, topluca saldırı halindedir. Dünya güçlerinin maşası olan, Batıcı Türk Esansiyalizmi, genelde İslam tarihi ve medeniyetine özelde Osmanlı tarihi ve medeniyetine saldırı halindedir; Protestanlığın saldırı odağı olan Vatikan’a paralel olarak Emevi Devleti ve Muaviye dönemi sürekli İslam’a saldırılarının merkezine konur.

Protestanlık, tarihsiz din ihtiyacından doğmuştur. Modernleşmenin dayattığı bir Batıcı ideoloji olarak Türk Esensiyalizmi genel olarak tarihle ve toplumla problemlidir; halka tepeden bakar, geçmişini karanlık, değersiz görür. Tarih ve medeniyet açısından Türk Esansiyalizmi Kemalist kopuşu meşrulaştırır, moderndir, laiktir, cumhuriyetçi ve demokrattır; emperyalizmin taşeronluğuna teşnedir. Türk Esansiyalizmi, tarihsiz ve sosyolojisizdir.

Bu tarihsel perspektiften ve çerçeveden sonra, akademik dünyadaki tartışmalar ekseninde Türk Esansiyalizmi’ni birkaç yazı daha sorgulamaya devam edeceğim. Bu bağlamda Hüseyin Atay ve Yaşar Nuri Öztürk gibi akademisyenleri de değerlendireceğim. Alıntılar yaparak Türk Esansiyalizminin temel paradigmalarını sorgulayacağım..

MEALCİLİK VE MEAL MÜSLÜMANLIĞI YASAKLANMALIDIR

Burada son olarak bir tespit ve ona dayalı olarak bir uyarı, bir çağrı yapmak isterim:  

Esansiyalizm, Darwinizm gibi bir felsefedir, bir inançtır, kesinlikle bilim değildir. İnanç olarak anlatılırsa saygı duyulur, dinlenir ama bilim olarak anlatılırsa suç olur.

Esansiyalizm, akademik bir çalışma olarak akademik dünyada, ilahiyatlarda bir inanç, bir inanç sistemi olarak araştırılan konular içinde yer alabilir, fakat bilim kılığına bürünmüş bir inanç olarak sosyal hayatta yer almamalıdır, medyada yer almamalıdır. Çünkü Türk esansiyalizmi, İslam düşmanıdır; bütün mezhep, tarikat ve cemaatlere cepheden savaş açmıştır; çatışmacılık, bölücülük ve yıkıcılık yaptığından ve ülkede huzuru bozduğundan kesinlikle suçtur.

Türk esansiyalizmi din özgürlüğünü istismar, halka saygısızlık, ham ve kaba diliyle yıkıcı ve bölücü bir akım olması nedeniyle bir an önce yasaklanmalıdır, gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır. Museviliğin, Hıristiyanlığın reva görmediğini Türk esansiyalizmi reva görmektedir bu millete, İslam adını verdikleri özel kurgularına, anlatımlarına meydan dayağı çekmekteler, hatta linç etmekteler. Böyle pervasız bir saldırı, tasvip edilemez; önü alınmazsa başka mezhep, tarikat ve cemaatlerin de başvuracağı bir yöntem haline gelir, hatta dinler arası savaşa dönüşür. Türk esansiyalistleri, manevi terör estirmektedirler ve Anti semitizmden ve İslamofobiden daha tehlikelidirler. Hiç dini eğitim almamış ya da eksik almış insanlardan oluşan halk da “İslam, demek böyleymiş!” diyerek dinin aşağılanmasını, hatta recmedilmesini şaşkınlıkla izlemektedir.

TBMM’ni, tüm siyasi partileri ve tüm milletvekillerini Türk Esansiyalizmine karşı yasal düzenleme yapmaya çağırıyorum.

Mustafa YÜREKLİ

Haber7

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kur’ân ve Sünnet Perspektifinde Nur Talebelerinin Namaz Tesbihatı

KUR’AN VE SÜNNET PERSPEKTİFİNDE NUR TALEBELERİNİN NAMAZ TESBİHATI   Tesbihat, Allah ile kul arasındaki irtibatı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“El hayru fi mahterahullah” / Mehmet Nuri BİNGÖL

(16 Nisan referandumunda belki de beklenenden az evet oranı çıkınca, daha önca neşredilmiş bu yazımı …

Kapat