Ana Sayfa / Yazarlar / Mehdi Gerçeği / Vehbi KARA

Mehdi Gerçeği / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kuran’da yer almadığı gerekçesi ile Hazreti İsa’nın nüzulü, Mehdi, Deccal gibi âhirzamanda zuhur edeceği ifade edilen hadis-i şerifleri inkâr modası hızla yayılıyor. Özellikle Yunan ve Roma felsefesi ile aklı karışmış mitoloji ve İsrailiyatla beyni dumura uğramış insanlar Ahirzaman alametlerini görmezlikten geliyorlar.

Bilen-bilmeyen, boyuna posuna ilmine ve kisvesine bakmadan ahkâm kesmekte beis görmüyor. Bunları hizaya getirmesi gereken ehlisünnet âlimleri ise nedense utangaç bir pozisyon almış iki kelime söylemekten aciz duruma düşmüş bir vaziyettedir. O halde bu fitnecilere haddini bildirmek gerekiyor.

Bir kere Kuran’da geçmemesi bahis mevzu değildir. Zira yaş ve kuru her şeyin aslı ve esasının yazıldığı Kuran’ı bütünüyle anlayabilmek her babayiğidin harcı değildir. Ancak ilimde rasih (üstün) olanlar Kuran’a derinlemesine vakıf olabilir. Hadislerde geçen bir çok mevzuyu Kuran’da görememeleri onların kusurudur ve olmadığına delil olmaz.

Bu yazıda sadece “Mehdilik” kavramından bahsetmek istiyorum. Zira en fazla eleştirilen ve inkâr edilen konuların başında gelmektedir. İslam diye “uydurulan bir dine” göre yaşadığımızı utanmadan söyleyebilecek kadar ileri gidebiliyorlar. Sanki bu din sahipsiz imiş gibi…

Hâlbuki İslam’ın en büyük delilleri olan Kuran’ın bir harfi dahi değiştirilmemiştir. Kuran’dan sonra en önemli kaynağımız hadisler rivayet edenlerin isimleri ile birlikte sapasağlam günümüze ulaşmıştır.

İcmayı ümmet ve kıyas-ı fukaha konusunda itibarlı İslam âlimlerinin eserleri meydandadır. İsteyen okuyup istifade edebilir. Bu konuda en önemli hazinelerden bir tanesi de Risale-i Nur külliyatıdır ki Bediüzzaman’dan bize kalmış çok değerli bir mirastır.

İnkarcılar ise dini pek çok meselenin “hurafe” olduğuna inandırmak için Siyonist medya desteği ile başta İlahiyat fakülteleri olmak üzere eğitim kurumlarını perişan etmekten çekinmemişlerdir. Amaç şudur Müslümanlar her tartışmada kendilerine çıkış yolu gösteren İslami delillere iltifat etmeyecek, bilakis hiçbir şeyden olmadığı kadar ondan şüphe duyacaktır. Tuh bunların aklına…

Tescilli inkarcılardan bazıları Mehdilik tartışmalarını sürekli gündemde tutarak, konuyu Müslümanların İslam’dan kopuşuna vasıta yapma peşindedirler. Mehdilikle alakalı olarak şunu söylerler; “Mehdî, sosyo-kültürel bağlamda uydurulan, renkli ve canlı süsleriyle birtakım maceraların, dünyevî ve siyasî emel sahiplerinin ve çaresiz kitlelerin alaka merkezi olan bir teselli vasıtasıdır”. Bazen de mitolojiden örnek vererek kurtarıcıların antik çağdan beri uydurulduğunu söylerler.

Bu zavallılar Müslümanların 1500 yıldan beri günde 5 vakit namazda okudukları duaları bilmiyorlar belli ki. Yahu “Allahümme salli ve barik” dualarının manasını anlamak için çok zeki olmak mı gerekiyor?

Müslümanlar, Şanlı Resul’ün (asm) neslinden yani “Al-i Beyt” adı verilen seyyitler silsilesinden kahramanları daima beklemiştir. Nasıl ki 5 vakit namazda Hazreti İbrahim’in neslinden gelen peygamberler gibi Al-i Muhammed (asm) neslinden de asfiya, evliya ve kutupları göndermesini merhameti sonsuz Rabbimizden talep etmektedirler. Günde en az 20 defa bu dua bütün Müslümanlar tarafından 1500 yıldır tekrarlanmaktadır. Bu kadar çok tekrarlanan makbul bir duanın reddedilmesi el-Mucib olan yani dualara karşılık veren Rabbimize karşı nasıl söylenebilir ki? Elbette bu kadar çok yapılan dua, Allah katından dönmez. Mehdi ismi verilen İslam kahramanı mübarek zatlar daima gönderilmiştir.

Mehdi anlayışı Yahudilik, Hristiyanlık ve Manihaizm gibi dinlere ait bir inanç olduğunu söyleyerek hadisleri inkâr etmek akıllı bir insanın işi olabilir mi? Sahte mehdilerin müfsid faaliyetlerini ön plana çıkaran bazı fitneciler; Mehdi anlayışının İslam’da olmadığına bu dair böyle düşünceleri kendi batıl fikirlerine gerekçe yapmaktadırlar. Bu şekilde adeta gözlerini kapayan bir insanın gece olduğunu zannetmesi gibi akılsızca bir yolu takip etmektedirler.

Mehdilik anlayışının Müslümanları İslamiyet için çalışmaktan mahrum bırakacağını da iddia eden diğer bir kısım inkârcılar ise bu düşüncenin Ehl-i Sünnet’e; Şia’dan intikal ettiğini söylemektedirler. Bunlara verilecek cevap daha basittir. Şia usulünde olan her şeyi reddetmek gibi bir vazifemiz yoktur. Ayrıca Müslümanlar hiçbir zaman Allah’ın rahmet ve inayetinden ümidini kesmez. Ellerini daima sonsuz rahmet sahibi Allah’a açarak niyaz eder. Daima ümit içerisindedir. “La taknetü min Rahmetillah-Benim rahmetimden ümidinizi kaybetmeyin” ayeti Müslümanların yapması gereken İlahi bir emirdir.

Allah tarafından hidayete erdirilmiş kişi manasına gelen Mehdi’nin, “Hâdî” şeklindeki ism-i Fâil kalıbının anlamı ise “yol gösteren kişi” demektir. Kur’an-ı Kerîm’de aynı kökten gelen pek çok kelime geçmesine rağmen “Mehdî” zikredilmez. Bununla birlikte Peygamber Efendimiz Hz. Ali’yi “Hadî (Hidayete vesile olan) sıfatlarıyla övmüştür. Hz. Muaviye için de, “Ya Rabbi! Onu doğru yola ulaştıranlardan (Mehdî) kıl. Onunla insanları doğru yola ilet!” buyurmuştur. Istılahi manada, Mehdilikle alakalı pek çok rivayet vardır.

Oryantalistlerin ve onlardan etkilenen yazarların başka dinlerden ya da Şia’dan Ehl-i Sünnet’e geçtiğini iddia ettikleri Mehdi’nin zuhuru noktasında ulemanın icması vardır. Buna göre İslam alimleri, âhirzamanda Allah Resulünün neslinden (asm)  “bir zatın çıkacağını, Müslümanların ona tabi olacağını ve O zatın İslâm’ı ve Müslümanları zafere taşıyacağını, küfrün belini kıracağını ve adaleti hâkim kılacağını” müjdelemiştir.

Mevzuyla alakalı hadisler manevi tevatür derecesindedir. Suyûtî, bunların 40’tan fazla olduğunu söylemektedir. Mehdi’nin zuhuruyla alakalı hadîs rivayet eden sahabe sayısı ise 30’dan fazladır. Bunlar arasında Osman b. Affân, Ali b. Ebî Tâlib, Talha b. Übeydullah, Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mes‘ud gibi sahabiler de yer almaktadır. Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mace, en-Nesâî, Ahmed b. Hanbel, İbn Hibbân, Hâkim, Taberânî gibi büyük hadis imamları da bu rivayetleri eserlerine almışlardır.

Malum hadislerin bir kısmı sahih, bir kısmı hasen, bir kısmı da zayıftır. Mehdi ile alakalı rivayetlerin tamamının zayıf olduğunu söyleyen İbn Haldun’un yanılmış olduğunu ve cumhura muhalefet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira bir fikre davet cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir yani ilim adamlarının çoğunluğunun kabul etmesini gerektirir ve zorunlu kılar.

Otuz küsur sahabenin rivayet ettiği hadisleri kitaplarına alan büyük hadis imamları ve onlardan hareketle Mehdi’nin zuhurunu söyleyen ulemanın karşısında yer alanlar, ne ilginçtir ki bunu çürütecek delil ortaya koyamamışlardır. Çalışmalarında zayıf hadisleri öne sürerek sanki mevzuyla alakalı hadisler bu kadarmış gibi bir algı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Böylece Mehdî hakikatini inkâr etme konusunda insanları aldatacaklarını zannetmişlerdir. Aklı başında olan bir Müslüman böyle ahmaklara inanır mı?

Hadislerde geçtiği üzere Mehdi’nin özellikleri şu şekilde rivayet edilmiştir (Burada sadece 5 tanesine yer verilmiştir zira bu hadislerin sayısı çok fazladır):

  1. “Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaide, hadisinde şöyle dedi: Allah o günü uzatır da- (Sonra bütün raviler ittifak ettiler.) o günde benden veya Ehl-i Beyti’mden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan birini gönderir.”( Ebû Davûd: H. No: 4276)
  2. “Yeryüzü zulüm ve düşmanlıkla dolmadan kıyamet kopmaz. Sonra benim ailemden biri çıkar, yeryüzünü zulüm ve düşmanlıkla dolduğu gibi adaletle ve hakkaniyetle doldurur.”( Ahmed, Müsned, H. No: 11331)
  3. “Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa Allah Azze ve Celle benim Ehl-i Beyt’imden bir adam gönderecek, o da dünyayı daha önce zulümle olduğu gibi, adaletle dolduracaktır.”( İbn Mâce, Fiten 34)
  4. “Mehdî benim neslimdendir. O açık alınlı ve burnunun ortası kemerli olacaktır. Yeryüzünü zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracak ve yedi yıl hüküm sürecektir.” (Ebû Dâvud, H. No: 4279)
  5. “Mehdî benim ailemden, Fatıma’nın neslinden olacaktır.” ( Tirmizî, H. No: 2230)

Bu konuda İslam âlimlerinin görüşleri çok açıktır. Şüphe ve vesveseyi ortadan kaldıracak niteliktedir. Bediüzzaman, Süfyan-ı Sevrî, Berbehârî, Ahmed el-Bustî, Ebû Süleyman el-Hattabî, Beyhakî, Ebû Bekir b ‘Arabî, Kadı Iyaz, Suheylî, Kurtubî, Kastallanî, Zehebî, Şâtibî, Sehâvî, Suyûtî, İbn Hacer Heytemî başta olmak üzere ulemanın cumhuru da bu hadislerle eser yazmış ve Mehdi’nin zuhur edeceğini söylemişlerdir.

Bediüzzaman Said Nursi, Japonların İslam ulemasından sordukları suallerine cevap olarak bu ahir zaman alametlerinden bahsetmiş ve müstakil eser olarak neşretmiştir. Şualar isimli kitabının 5. Kısmında buna yer vermiştir.

İbn Hacer, Beyhakî ’den, Mehdi’nin zuhuruyla alakalı hadislerin isnad cihetiyle son derece sahih olduklarını, Berbeharî de Şerhu’s-Sünne’sinde, Hz. İsa’nın inip Deccâl’ı öldüreceği ve Mehdi’nin arkasında namaz kılacağını zikreder.

Kuran’da Allah Resûlü’ne (asm) itaati emreden ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğunu bildiren ihtilaf anında Allah’a/Kur’an’a ve Sünnet’e müracaat yolunu gösteren ayetler bulunmaktadır.

 “Allah Resulü (asm) size neyi verdiyse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan da uzak durun.” Ayeti gereğince Mehdi’nin de dolaylı yoldan Kur’an’da yer aldığı söylenebilir. Buna göre sahih olarak rivayet edilen her hadisi tasdik etmek, Kur’an-ı Kerîm’e ittiba etmek gibidir. Mehdi’nin zuhuruyla alakalı sahih hadisler de Kur’an’ın kendisine uyulmasını emrettiği Peygamberimizin (asm) sözleridir.

Yine Kur’an’da bazı ayetler mehdi ile alakalıdır. Çünkü ayetlerin zahir manasından başka dalları budakları nev’inden işari manaları da vardır. Her asırda her toplumda ayetlerin işaret ettiği olaylar tahakkuk etmektedir. Olaylar zuhur ettikçe ayetlerin hikmetini bir parça anlayabiliyoruz, vesselam…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Akif, Kastamonu’da Dualarla Anıldı

Milli şairimiz merhum Mehmet Ait Ersoy,  vefatının 81. yıldönümünde Kastamonu'da da dualarla anıldı. İstiklal Savaşımızın …

Kapat