Ana Sayfa / Yazarlar / Mehdî-i Âl-i Resul ve “Sünnet-i Seniyyeyi İhyâ” Vazifesi / M. Nuri BİNGÖL

Mehdî-i Âl-i Resul ve “Sünnet-i Seniyyeyi İhyâ” Vazifesi / M. Nuri BİNGÖL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Nuri BİNGÖL

mneminler5@mynet.com

MEHDİ-İ AL-İ RESUL VE “SÜNNET-İ SENİYYEYİ İHYA” VAZİFESİ…

Mehdi” kelimesinin “lügavi” olarak birkaç manası var.

En meşhurları “hidayete vesile olucu” ve “hidayete erişmiş olan.”

Mehdi bendendir ve bir gecede hidayete – yani vazifesine- erer.” bilmana Hadis-i Şerif’inden hareketle alimlerin çoğu “hidayete erişmiş olan” manasını tercih ediyorlar.

İslami ıstılahta –teriminolojide- ise manası şu: “ Ahirzamanın ehadiste tavzih edilen bütün alametleri çıktıktan, Kıyamet’e az bir süre kala Al-i Resul’den – Seyyidlerden- olan ve dünyayı adaletle dolduracak, adı Muhammed, babasının adı Abdullah olan Zat-ı nurani.”

Bu tarif ve ihbarları “kafa feneriyle” ve “müfrit hüsn-ü zanlarla” farklı tevil edenlere itikadi yönden bir şey isnat edilemez elbet, çünkü mehdiiyyet mefhumu tamamen inkar edilmediği müddetçe mevzunun iman esasıyla bir alakası yoktur ve kimseye de küfür isnad edilemez.

Bu mevzudaki –bence- en mütehassıs isim Bediüzzaman Said Nursi’dir. Çünkü hem bu “felaket ve helaket asrının adamı”dır. Hem de pek çok “muhakkike göre” zamanın müceddidi olan Risale-i Nur’un mümessili olması cihetiyle – hem de Sikke-i Tasdik’deki (s.10-11) kendi ifadesiyle- Müceddid-i Zaman’dır.

Hocaefendi Mehdi-i Ahirzaman’dır. Görülen bir rüyada Peygamberimiz (asm) Türkiye’nin idaresini ona vermiştir. Yakında gelecek ve idareyi ele alacaktır.”

Bu rivayetlerin bizi alakadar eden bir ciheti olamaz. Çünkü Din-i Mübin-İslam’ca rüya sadece sahibine bir “zann-ı galib” verebilir ama onunla amel edemez. “ Şeriat zahire ve nüsusa bakar.”

Mehdilik vazifesi sadece bir ülkenin idaresiyle alakalı değil, “ittihad-ı İslam orduları” (Mektubat)nın varlığını iktiza eden bir vazifedir. Mevdudi’nin izahına göre “Bir insan iddia ile Mehdi olamaz. O misyonu ifa etmesi yeter. Belki de ölümünden sonra onun Mehdi-i Al-i Resul olduğu anlaşılabilir.”(Tefsir-i Mevdudi)

Türkiye’nin idare tarzı bellidir. Bir nevi “şura” olan demokratik cumhuriyettir. İktidarlar seçimle gelir, seçimle de gider. Böyle düşünmekle senin darbecilerden ne farkın kalır? Hiçbir Hadis’te “Mehdi insanların rağmına meşvereti çiğneyerek iktidara gelir” buyurulmuş mudur?

Âhir fıkrasında, Muhbir-i Sâdıkın haber verdiği “Mânevî fütuhat yapmak ve zulümatı dağıtmak zaman ve zemin hemen hemen gelmesi” diye fıkrasına, bütün ruh u canımızla rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz, temenni ediyoruz.

Fakat biz Risale-i Nur şakirtleri ise, vazifemiz hizmettir; vazife-i İlâhiyeye karışmamak ve hizmetimizi onun vazifesine bina etmekle bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber, kemiyete değil, keyfiyete bakmak, hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbap altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve herbiri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha edecek. Ve öyle kökleşmiş ki, inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çıkaramaz.

Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirtleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.” (Kastamonu Lahikası Risale programı s.1614)

Bediüzzaman Hazretleri’nin sonraki ifadelerinde tavzih edeceği mektubun bu kısmı, “mehdiiyyet” mevzuu her açılışında hatırladığım bir pasajdır.

Bir metni anlamanın yolu onu bir cümlenin siyam sıbakından, yeni tabirle “bağlam”ından koparmadan zihin gücünü kullanmaktır. Sonraki adım ise metni bir bütün halinde görmektir.

Risale-i Nur’un eserlerinin ayrı ayrı değil, tamamlayıcı “yardımcı fikir”leri olan bir İslami metin olduğunu kabullenmektir, metin içindeki bir cümleyi “ayrı bir tasnifat” ( Sünuhat) gibi görmeyerek her mecmuanın kapağında da yazdığı gibi bir “külliyat” olduğunu bilip, anlama faaliyetinde o mevzunun izah edildiği bütün pasajları göz önüne almaktır.

Sonraki merhale ise Üstad’ın bir ehl-i sünnet ve’l-cemaat allemesi olduğunu “kabul etmek”tir. Malum Şeyh Bahid’in onu imtihanında vardığı netice ile Darul-Hikmet’ül İslamiye’ye verdiği “dilekçe”de beyanları onun alleme olduğunun isbatıdır.

Bidayet-i tahsilimde mezkûr İsparit nahiyesinde biraderim nezdinde mebâdi-i ulûmu (başlangıç ilimlerini) iki sene kadar okudum. Sonra Erzurum’a tâbi Bayezit kasabasında Şeyh Muhammed Celâlî Hazretlerinin halka-i tedrisinde tederrüsü mûtad olan durûsu bilikmal itmam-ı nüsah eyledim (medrese eğitimi için gerekli bütün ilimleri okuyarak tamamladım). Sonra Van’da tedrise başladım. Onbeş sene kadar fünun-u şettaya (çeşitli fenlere) ait tedrisat ile iştigal eyledim. Harb-i hâzırın ilanı üzere gönüllü olarak alay kumandanı nâmıyla harbe iştirak eyledim. Bitlis’te Ruslara esir düştüm. Esâretten firar ederek (kaçıp kurtularak) İstanbul’a geldim. Bidayet-i teşekkülünden beri (ilk kurulduğundam beri) Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de âza (İslami Hikmet Yeri’nde üye) olarak bulunuyorum. Müşarünileyh ( daha önce bahsedilen) Muhammed Celâlî Efendi Hazretlerinden almış olduğum icazetnâmeyi zaman-ı esaretimde zayi eyledim (esir kaldığım zaman içinde kaybettim).”

Risaledeki diğer delilleri sayarak zamanınızı almayı istemem. Lemalardaki “ehl-i hak olan ehl-i sünnet” tabirinden dahi onun hizmet ettiği “itikadi” vechenin nereye baktığı anlaşılır. Defalarca Şaffi olduğunu beyanı dahi meselenin –zaten- izahıdır.

O halde itikadi izahlarını ehl-i sünnet itikadının haricinde “sadece” kelime mealleriyle anlamak ve lanse etmek , “Kur’an mealcileri” ile “mealcilik” handikabına yakalanmak demek değil midir?

Şimdi gelelim ilk başa aldığımız paragrafa. İlk cümleyi bir temenni ya da tevazu ifadesi olarak “algılamak” mümkün.

Sadece” böyle anlarsak alttaki ifadeleri yok mu farzedeceğiz? “…bir nevi tecrübe yapmamak olmakla beraber, kemiyete değil…” bakma Risale-i Nur mesleğinin en temel bir düsturu. Bu düsturla, daha sonra izah edilecek Hz. Mehdi (RA) son iki vazifesinin “tamamen” yapılamayacağını da Üstad’ın şu izahında bulacağız.

Birinci vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli îtikad ve ihlâs ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife, gayet büyük maddî bir kuvvet ve hâkimiyet lâzım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. O zâtın üçüncü vazifesi, Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihad-ı İslâma bina ederek, İsevî ruhanîleriyle – Müslüman olmuş İsevilerle- ittifak edip Dîn-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir.” ( Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s:10)

“ … Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.” İfadesini ben – hiçbir mantıkla- tevil edemiyorum. Anahtar kelime şükretmek değil elbet, Üstad tarafından o anda kendisinin “kabirde” olacağını beyandır.

Bazı muhterem ağabey ve dostların mezkur “üç vazifenin” üçünün de Üstad tarafından yapıldığını, hatta Şam’da Üstad’ın ardında Hz. İsa’nın (as) –gaybi şekilde- bu ne demekse? – namaza durduğunu, hatta bir dostun “Şams’a Şam, çamsa çam” diyerek “mugalata” yapmasına rağmen “zann”larına hürmet ediyor, anlayışla karşılıyorum.

Ve dediklerinin hak olmasını temenni de ediyorum ama Risale-i Nur’un bütün külliyatı ile mevzu ile alakalı bir kısmı “mütevatir” –inkarı küfür olan- ya da “müteşabih” olmasına imkan ve ihtimalin olmadığı hadislerden o temennimin haklı olmadığını bildiğim hadise için şu ihbari nasslar ile yazımın bu kısmını sonlandıracağım.

Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan’ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.

Burada da görüldüğü ve – bazı dostların kabul ettiği gibi- “Süfyan”ın karşısına, yani hakiki şahsiyeti olan “ilke”lerini “ıslah” edecek olan Zat sadece birinci vazife olan iman hizmetini yapan “Müceddid” değil, “Üç vazifeyle muvazzaf” ve “üçünü aynı anda yapan” ( E.L) ama kendisinden önceki “bir taifenin yapacağı hizmete dayanarak”, o hizmetin tesanüd ettiği eseri “hazır bir program” ( Kastamonu Lahikası) olarak yapacak Mehdi-i Ahir-zaman’ (RA)dır.

O gelecek zâtın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yanlış olur. Hem hiçbir şey’e âlet olmayan Nurdaki ihlâs zedelenir, avâm-ı mü’minîn nazarında hakikatların kuvveti bir derece noksanlaşır, yakîniyet-i bürhaniye dahi kazâyâ-yı makbûledeki zann-ı galibe inkılâb eder, daha muannid dalâlete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i îmanda görünmemeye başlar; ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki müceddittir, onun pişdarıdır, denilebilir.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s:11)

Zaten “en azam” olan birinci vazifenin “bir cihetle” yapılabilmesinin temel şartı da bu değil midir?

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Davranışlarını İnceltenlere Selâm olsun / Saliha ERDİM

Saliha ERDİM Davranışlarını İnceltenlere Selâm olsun / Saliha ERDİM Davranışlarını incelten ve insanca bir görünüşe …

Kapat