Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Röportaj & Mülâkat & Konuşmalar / Mehmet Nuri EMİNLER: “Münevver olmaya azmetmişler, okuduklarını ‘usûl’ dairesinde düşünmeli”

Mehmet Nuri EMİNLER: “Münevver olmaya azmetmişler, okuduklarını ‘usûl’ dairesinde düşünmeli”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Münevver olmaya azmetmişler, okuduklarını ‘usul’ dairesinde düşünmeli”

Mehmet Nuri Eminler, edebiyatın değişik türlerinde eser veren bir yazar. Şiirden denemeye, hikâyeden romana, biyografiden incelemeye muhtelif sahalarda kaleme aldığı eserlerle tanınan Eminler’le, genel olarak edebî çalışmaları üzerine konuştuk.

* * *

– Çok değişik kaynaklarda, yıllıklarda, röportajlarda hayatınız ve öz geçmişiniz bulunsa bile, bir de sizin ifadelerinizde öğrensek…

EMİNLER : Eli kalem tutup, edebiyat-belağat iklimini soluklanmaya hazırlanan kimselerin özgeçmişi, anlayışıma göre, sadece ve sadece edebi hayatıyla sınırlı olmalıdır. Bu yüzden, yayınlanmış ilk kitabım olan “SürgündekiÇeçenya”dan önceki yazı çalışmalarımı, yayın hayatımı ve edebiyat eğitimimi göz ardı etmeyi her zaman savunmuşumdur.

Böyle bir idrâke rağmen, bazen “emr-i vaki” veya “zaruret” zannı ile onlara temas ettiğimi hatırlamak canımı sıksa da , çoklarınca bunun anlaşılacağını hatırladığımda teselli buluyorum. “İzahettiğiniz” gibi, bir yazarın hayatını oradan buradan bulmak zor değildir. Bence, bir yazarın hayatından ziyade, “edebîhayatı” mühim; onu teşkil eden de eserleridir.

Çokların bildiği gibi, “Sürgündeki Çeçenya” kitaplaşmış ilk çalışmam olma özelliğini koruyor. Birinci baskısı 1996′da yapılan kitabın, ikinci baskısı 2000 tarihli… Üçüncü ya da daha değişik baskıları yapılır mı, yapılmaz mı bilemem ama hâla devam etmekte olan “edebî” çalışmalarımın birinci basamağı olacağı -eğer nasipse- bedihi gibi.

Tefrika edilmiş romanlarımı zikretmeyi pek uygun bulmam. Onları üslup, ifade ve bakış tarzı açısından birer deneme olarak görmüşümdür hep. Herbiri olayını tarihten alsa bile, birer “belgesel” değil, roman onlar. Reel hayatta akisleri bulunan ve uzun birer hikâye sayılabilecek eserlerin isimleri o kadar bilinmesi gerekli şeyler değil zannımca. Fakat merak eden, yine özgeçmişimi google’den bulabilirler.

Muhtelif dergilerde neşredilmiş denemelerime daha ayrı bir gözle bakmak mümkündür gibime gelir. Daha çok “te’sirat -ı hariciye” denen sevkettirici unsurun baskısı altında kaleme alındıklarından, epeyce hissî görürüm onları… Meseleleri eleyici ve “tefhim” edici değerlendirmelerin -kıymetlendirmelerin- ardından yeniden yazılanları müstesna…

Türlü gazete ve dergilerde yayınlanmış hikâyelerimi daha çok sevmekteyim. Çünkü “te’sirat -ı hariciye”den azâde bulmaktayım çoğunu. Hikâyenin kelime seçici ve şiire yakın yanı, beni hep cezbetmiştir. Bazı biyografi ve roman çalışmalarım mevzu dışı…

– Sanatalemi.net adresindeki hikâye-deneme-şiir-edebî makalelerinizden anlıyoruz ki edebiyatçı-sanatçı yönü ağır basan bir yazarsınız. Gap Gündemi Edebiyat-Kültür Şube Başkanı Mehmet Bükülmez’e verdiğiniz bir röportajda, “Edebiyatçı sanattan başka bir şey düşünmemeli…” mânasında ifadeleriniz var. Böylesine, “büyük bir dâva adamı”nın;`yani Bediüzzaman Said Nursi’nin biyografisini yazmanız, bu sözlerinizle ters düşmedi mi?

EMİNLER : Sanmıyorum. Benim kanaatimi sorarsanız, merhum Bediüzzaman‘ın telif ettiği Nur Risaleleri, dinî muhtevası bir yana, Yahya Kemal‘in “ağzımda annemin sütü gibi” dediği güzel Türkçe‘mizin birer şaheseridir.

Çünkü neslimin konuştuğu Türkçe ile; Osmanlı Türkçesi ‘nin, bütün İslâm topluluklarının “fehm“ine uygun bir dil anlayışı ile taçlanmıştır.

Diğer yandan, Bediüzzaman ‘ın hayatı ve eserlerini “tedkik” etmiş biri olarak diyorum ki, telif ettiği eserlerinin “edebîyönü” ağır basar. Onun da dediği gibi, bu eserlerde anlatılan hakikatlerin hemen hemen çoğunu, diğer âlimler, değişik mütefekkirler, yüzlerce yazar bahsettiği halde, bu kadar geniş bir okuyucu kitlesine yayılamamış; ortaya çıkardıkları eserlerin çevresinde kenetlenen bir “kitle” teşkilini sağlayamamışlardır.

Bence bu alakanın sebebi, bahsedilen konulardan ziyade, o konuların ele alınış ve anlatım şeklidir ki buna üslûp diyoruz. Ben bu eserlerde öyle edebî sanatlar gördüm ki, oldukça orijinal ve özgün. Bu sebepten yazdığım eseri “edebi inceleme”lerden ayırmıyorum.

* * *

– Kitabınız baş kısmında şöyle bir giriş var:

“Üstadım / Kolum kanadım / Verdiğin isim / Sanki soyadım / Çok susadım / Çok susadım diyen neslime / Buket buket nur sundunuz / Bizler kayıp ülkenin / Sizler Nurs ‘undunuz.”

Sana sesleneli o kadar çok oldu ki niceden beri unutmuştum onları. Ancak bu satırları kaleme alırken, kim bilir hangi müsvedde dosyasına sıkışmış ve “mor mürekkep” hâline gelmiş mısralar hâfızamdan fışkırır gibi gün yüzüne çıktı.

“Bilmek isterseniz günlere sorun bir; gecelere, aylara, yıllara sorun. Gökkubbe ne günlere şâhit olmadı…

Zirvelerde, vâdilerde, şehirlerde – hâlâ- o söylenir, O’ndan söylenir!

Kalemler, kâğıtlar, diller pervâne..

Kalbi kilitli, zihni lâl kesilmişler hâlâ idrâk edemez de…

Niyet ve nazar” ikilisi, idrâk için de teşhis için de bir büyük iksir.”

Bu ve buna benzer ifadeleriniz “realist” gelenekle tam olarak örtüşmüyor gibi… Böylesi bir şiirimsi anlatımı seçmeniz, acaba eserdeki gerçekleri mübalağa sisiyle kapatmıyor mu?

EMİNLER : Tesbitiniz yerinde; çünkü Bediüzzaman‘ın beğendiğim bir sözü var; “Mübalağa zemm-i zımmidir.” der. Yani bir gerçeği abartarak anlatmak, ona yapılan gizli bir zemmdir, hakarettir. Övünmek için değil, bir nimeti zikretmek için söylüyorum: Burada yapılan husus, mübalağa değil, 120 parça Nur Risale‘sinin görebildiklerimden çıkardığım mânaların, samimi ifadesidir. Bir insanın kendi samimi hisleri de, bir “realite” değil midir?

– İlk eseriniz olan “Sürgündeki Çeçenya ” bir roman… Ulusal ölçekli bir gazetede tefrika edilen dört eseriniz de birer romandı. Daha önce verdiğiniz röportajlarda belirttiğiniz gibi, edebiyat âlemine girişiniz hikâye türü ile olmuştu. Fakat bu eseriniz büyük oranda biyografik özellikler taşıyor. Bu girişim, kendini sahanızın dışına çıkmak olmuyor mu?

EMİNLER : Bir yazar ve mütefekkiri dar bir sahaya kapattığınız zaman, ondan tam verim alamazsınız; millî edebiyat açısından elbet. Bir yayınevinin tetkikine sunduğum bir eserim, Tarık Buğra ile alakalı meselâ… Ayrıca bu biyografilerde kullandığım anlatım da edebî; zaten o kişilikler de edip olduğundan, yine aynı saha içerisindeyim; “Nur Üstad ” dahil…

Silinip gitmiştik bir büyük vebalin altında.… Maddeten yanımızdan ayrılalı gönül ülkemiz harebezârdan beter, derme çatma barakalarla istila edildi ruhumuz… Bunlar, bize şahâne birer saray diye takdim edildi. Kopkoyu duman bulutları kuşattı çevremizi; göklerimizi bile…”

– Bu ve buna benzer ifadelerinizle sevenlerince kurulan “bir ezberi” bozuyorsunuz gibi. Siz de aynı kanatta mısınız?”

EMİNLER : Sanmıyorum. Mesele Hazret‘in eserlerine bir bütün olarak ve “usulid-Din” kaideleri penceresinden bakabilmektedir. Yazdıklarının müteferrik değil de, “külliyat” olduğunu hatırlar, metin tahlili metodu ile bir eserin “siyak ve sibakına” dikkat ederseniz her okuyanın varacağı neticelerdir bunlar. Yine de dikkatinize teşekkürler.

– Sanatalemi.net ‘te yayınlanan ve 1989′da Gap Gündemi Kültür- Edebiyat Şube Başkanı M. Bükülmez’e verdiğiniz röportajda şu manada bir soru sorulmuştu. “İslâmî duyarlılığa sahip bir yazar olarak, piyasada gezen bu nevi eserler hakkında ne düşünüyorsunuz?” Orada verdiğiniz cevaba bugün de katılıyor musunuz?

EMİNLER : Bugün de aynını düşünmekteyim. İnsanlar, hele edebiyatçılar ve mütefekkirler -kaba tabiriyle- “at gözlüğü” takarak tek boyutlu düşünmemeliler. Bilhassa kendini “meslek-i hakikat” mensubu bilen arkadaşlarım, kusura bakmasınlar, tek boyutlu bir bakışla “uykuda iken kendini ayık zannedenler” safına katılırlar ki bunun ne manaya geldiğini çok insan anlar.

Yeni projelerin teferruatlarını değil ama, kaba taslak nelerle uğraştığınızı öğrenebilir miyiz?

EMİNLER: Elimdeki üç çalışma bir kaç yılımı alabilecek kadar geniş. Yakın Tarihimize sembolik olarak bakan bir romanı bir yayınevinin tedkikine sundum. Yine büyük edebiyat adamının edebi kişilik ve özellikleri üzerine inceleme türünde, belki hikayelerimi elden geçirme ya da bugün yaşadığïmız hadiselerle tarihi telif eden bir roman çalışması. Okuyucu ve dostlarımın duaları inşaallah bana kuvvet verir de bu projeleri tamamlarım.

– Sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.

EMİNLER: Teşekkürle birlikte şunu da diyorum ki “kutsi çiçekler” in yavaş yavaş göründüğü bu günlerde, arkadaşlarımız okuma faaliyetine daha çok ağırlık vermeliler; ondan veya bundan duydukları sloganların peşinden değil, okuyup dinlediklerini “miheng”e vurduktan sonra almak için “ehl -i tedkik” sıfatına sahip olmalılar.

Lütfen okusunlar, araştırsınlar, sloganlarla hareket etmesinler.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ali Erkan KAVAKLI: “Cehaletle varılacak bir yer yoktur” (Mülâkat)

ALİ ERKAN KAVAKLI: BİLGİ İNSANA YOL GÖSTERİR!  Herkesin hayalidir; hem eğitim hayatında, hem iş hayatında …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Zirve-i müntehada bir vâris-i Muhammed (asm) / Eyüp EKMEKÇİ

HAZRET-İ BEDİÜZZAMAN (Zirve-i müntehâda son vâris-i Muhammed (A.S.M)) Eksi ve artı kutuplar hâlinde "münteha"ların şahsında birleştiği …

Kapat