Ana Sayfa / Yazarlar / Memnunâne değil, Mahzunâne Kabul… / M.N.BİNGÖL

Memnunâne değil, Mahzunâne Kabul… / M.N.BİNGÖL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Nuri BİNGÖL

mneminler5@mynet.com

Memnunâne değil, Mahzunâne Kabul…

Eskiler “Tebdil-i mekanda ferahlık vardır.” demişler, nisbeten doğru elbet. Sözün aslı bir hadisten istihraç edilmiş. “Rızkınızın daraldığı –başka rivayette dininizi yaşayamayadığınız- vakit hicret ediniz.”

Bizim “hicret” şehirden şehre olmadı ama bir mekandan başka bir mekana – ev olarak elbet. Bunları dememin asıl saiki şu: Yeni evimizin balkonundan “Sahib-i Kerkenez” de denen “Şeyh Abdullah”ın türbesinin ya da “makam”ının sere serpe göz ve gönüllere açılması. Halbuki daha önce oraya varmak için kısa bir otomobil yolculuğu yapmamız gerekiyordu.

Kaç yaşındaydım, tam hatırlamıyorum. Rahmetlik dedem Hacıemin Mehmet bostanının sulama havuzuna bakan çardak altında “Şıh Hasan Bahçeleri” diye  mekana adını veren zatın menkıbesini anlattıktan sonra, mevzuyu başka bir mecraya çevirmişti.

“- Birecik’imizin meşhur evliyalarından biri de Şeyh Abdullah’tı. Zeytin Bahçeleri yolu  üzerindeki makam onundur.”

“Makam” ile “türbe” farkını bilemeyen zihnim açıklamaya müdahele etmişti.

“-Yani orada mı gömülü?”

“- Yok evlat. Mezar yeri bilinmediği gibi nerede öldüğü de bilinmiyor. Evliyadan olduğu kerametiyle ortaya çıkınca kayboluyor.”

Daha sonraları “sır olma” tabiriyle ifade edilen halin nasıl meydana geldiğini sormuş olmalıyım ki Rahmetli’nin sesini hala duyar gibiyim.

“- Kerameti öğrenilince Şeyh Abdullah ismiyle meşhur olan Abdullah, Abid Efendi denen ilçe zengininin uşaklarından biridir. Abid Efendi Hacca gitmek üzere Birecik’ten ayrılıyor. O zaman Hac yoluluğu  yaya yapılıyor ve üç-dört ay sürüyor buradan. Abid Efendi’nin hanımı yemekte dolma-sarma yapıyor bir gün. Taze kabakla yapılan dolmanın kokusu buram buram doldurunca avluyu, evin hanımı hayıflanıyor. Keşke,  diyor, şimdi Abid Efendi burada olsaydı da bu lezzetli yemekten yiyebilseydi ne iyi olurdu.”

Abdullah, hanımının bu samimi ve iç acıtan temennisini işitince boş bulunarak:

“- Bir sahan (tabak) dolma verin götüreyim isterseniz…”

İnanmaz gözlerle bakıyor evin hanımı, sonra bilgiçce gülümsüyor:

“Herhal canı çekti, vaktinden önce yemek istiyor zahir. Efendiye dolma götürme bahanesinin ardına gizleniyor.” şeklinde düşünmeden edemiyor.

Tabağı doldurup veriyor yine de. Abdullah, evden çıkıp gidiyor. Beklediği halde tabak geri gelmiyor. Ancak dört ay sonra… Efendisi Abid Bey Hac’dan dönüyor.  Dolma konulup yollanılan tabağı da getiriyor elbet. Yemekleri yokken bir elin bu tabağı kendilerine uzattığını söyleyerek… Bunun sırrını anlamak istiyor hayretle, hanımı çevresine bakınarak Abdullah’ı arıyor.

“- Abdullah halüvaziyeti kavrayınca gözlerden uzaklaşmak istiyor. Koşarak şehir dışına gidiyor. Ahali de peşinden… Zeytin bahçeleri yolundaki şimdiki makamının bulunduğu yere varınca gözlerden kayboluyor. Öldüğü yer de meçhuldür.”

Bu kıssayı ne zaman hatırlasam Mektubat’ın başındaki (2. Mektup) şu ifadeler hafızamdan baş uzatır: “Ve istiğnâ sebebinin en mühimi, mezhebimizce en muteber olan İbn-i Hâcer diyor ki: “Salâhat niyetiyle sana verilen birşey sâlih olmazsan kabul etmek haramdır.”

İşte, şu zamanın insanları, hırs ve tama’ yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar. Benim gibi günahkâr bir biçareyi, sâlih veya velî tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eğer-hâşâ-ben kendimi sâlih bilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir. Eğer kendimi sâlih bilmezsem, o malı kabul etmek caiz değildir. Hem âhirete müteveccih a’mâle mukabil sadaka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.” Said Nursi, Mektubat, Risale Programı, s:350

Üstad Bediüzzaman’ın bu noktada pek çok izahı var:

“Madem hakikat budur; a’mâl-i uhreviyeye ait neticeleri dünyada istememek gerektir. Verilse de, memnunâne değil, mahzunâne kabul etmek lâzımdır. Çünkü, Cennetin meyveleri gibi, kopardıkça yerine aynı gelmek sırrıyla bâki hükmünde olan amel-i uhrevî meyvesini, bu dünyada fâni bir surette yemek, kâr-ı akıl değildir. Bâki bir lâmbayı, bir dakika yaşayacak ve sönecek bir lâmba ile mübadele etmek gibidir.

İşte bu sırra binaen, ehl-i velâyet, hizmet ve meşakkat ve musibet ve külfeti hoş görüyorlar, nazlanmıyorlar, şekvâ etmiyorlar. “Elhamdü lillâhi alâ külli hal” diyorlar. Keşif ve keramet, ezvak ve envar verildiği vakit, bir iltifât-ı İlâhî nev’inden kabul edip setrine çalışıyorlar. Fahre değil, belki şükre, ubudiyete daha ziyade giriyorlar. Çokları o ahvâlin istitar ve inkıtâını istemişler, tâ ki amellerindeki ihlâs zedelenmesin. Evet, makbul bir insan hakkında en mühim bir ihsan-ı İlâhî, ihsanını ona ihsas etmemektir-tâ niyazdan naza ve şükürden fahre girmesin.

İşte bu hakikate binaendir ki, velâyeti ve tarikati isteyenler, eğer velâyetin bazı tereşşuhâtı olan ezvak ve kerâmâtı isterlerse ve onlara müteveccih ise ve onlardan hoşlansa, bâki, uhrevî meyveleri fâni dünyada, fâni bir surette yemek kabilinden olmakla beraber, velâyetin mayası olan ihlâsı kaybedip velâyetin kaçmasına meydan açar.” Mektubat, Risale Programı, 565.

Çünkü bu dünya hizmettir; zorluk ve  meşakkat ile ölçülür ücret , “dârü’l-mükâfat değil”dir de ondan.

“Onun içindir ki, ehl-i hakikat keşif ve kerâmetlerdeki ezvâk ve envâra ehemmiyet vermiyorlar. Belki bazan kaçıyorlar, setrini istiyorlar.”

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Ayet ül Kübra’nın Hukuku / Himmet UÇ

Himmet UÇ Ayet ül Kübra’nın Hukuku Bediüzzaman eserleri için farklı yerlerde farklı cümleler kullanır. Bunlardan …

Kapat