Meşhur Fıkhî Kái̇deler-2

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

9. Meşakkat teysiri celbeder.

Bu kaidenin delili ise şu ayet-i kerimelerdir: “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez“. “Allah, din konusunda size bir zorluk çıkarmamıştır“. Hadis-i şerifte de: “Allah’ın en çok sevdiği din, kolaylığı öngören hanifliktir (fıtrat dinidir).” buyurulmuştur. Alimler de şeriatın bütün ruhsat ve kolaylıklarının bu kaideye dayandığını ifade etmişlerdir.

İbadet ve sair amellerdeki kolaylıkların yedi sebebi vardır:

a-Yolculuk. Uzun ve kısa olmak üzere iki tür yolculuk vardır. Uzun olanı, üç gün üç gece sürer. Kısa olanı ise şehirden mutlak manada çıkıp ayrılmayı ifade eder.

Şu dört husus, uzun yolculuğa hastır: Namazların kısaltılması, oruç tutmamak, bir gün ve geceden daha fazla meste meshedebilmek ve –Gâyetu’l-beyân adlı eserde belirtildiği gibi- kurban kesme zorunluluğunun kalkması.

Başka bir dört husus daha var ki, onlar hem uzun hem de kısa yolculuklar için geçerlidir: Cuma, bayram namazlarını ve cemaatle namazı terketmek, binek üzerinde nafile namaz kılmak, teyemmüm almak ve birden fazla eşi olması durumunda içlerinden birini yanına alabilmek için aralarında kur’a çekmek.

b-Hastalık. Hastalığın ruhsatları pek çoktur: Cana veya hastalıklı organa zarar gelmesinden veya hastalığın artması ya da iyileşmenin gecikmesinden korkma halinde teyemmüm almak. Farz namazları oturarak yahut uzanarak veya ima yoluyla kılmak. Cemaatle namaza katılmamak. -Ama böyle bir durumda cemaat sevabını da nail olur.-

c-İkrah.

d-Unutkanlık (nisyan).

e-Cehalet.

f-Zorluk ve umum belvanın (kaçınılması zor ya da imkansız mahzurların) bulunması. Mesela, elbisedeki pire kanına rağmen namaz kılmak. Havale, şirket, vekalet, müzaraa, müsakat ve mudaraba gibi akit ve işlemlerin meşru oluşu. Kolaylıklardan biri de kocaya, bir tane eşle sınırlı kalmayıp dört eşle evliliğin mubah kılınmasıdır. Bu durum koca için bir kolaylık olduğu kadar, erkeklere oranla sayıları fazla olması hasebiyle, kadınlar için de bir kolaylık sayılır. Dörtten fazlasına ise izin verilmemiştir. Zira âdil paylaşım gibi konularda zorluklar söz konusudur. Öte yandan müslümanlara kolaylık olması için vakfın kayıtsız-şartsız değiştirilmesinin caiz oluşu da buna bir örnektir.

g-Kusur ve noksanlık. Bu da bir tür meşakkattir ve kolaylığı gerektirir. Mesela, küçük çocukların ve delilerin mali yükümlülüklerden muaf tutularak bu konudaki sorumluluğun velilere verilmesi gerekmektedir. Ayrıca kadınların, erkeklere farz olan cemaat, Cuma ve cihada katılım gibi pek çok dini yükümlülükle mükellef olmayışları da buna örnektir.

Fakat burada iki noktaya dikkat çekmek lazımdır. Birincisi: Meşakkat ve zorluk, ancak kesin bir nassın olmaması halinde muteberdir. Ama nassın varlığı ve meşakkat prensibine aykırı olması durumunda, meşakkat ve zorluk muteber olamaz. İkincisi: Bazı alimler, bir işin daralınca genişlediğini, genişleyince de daraldığını ifade etmişlerdir(1).

10. Zarar izâle olunur.

Bu kaidenin kaynağı Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) şu hadis-i şerifidir: “İslam’da zarar vermek ve zararı zararla karşılamak yoktur“. Bu hadisi, İmam Mâlik Muvatta’ında, İbn Mace de (Sünen’inde) İbn Abbas ve Ubâde b. es-Sâmit’ten (r.anhüm) rivayet etmişlerdir.

Pek çok fıkhi hüküm bu kaideye dayanmaktadır. Mesela, maldaki bir kusurdan ötürü malı satıcıya iade etmek, itlaf edilen bir malı tazmin etmek, ve meşru İslam idaresine isyan eden bağilerle savaşmak gibi. Bu kaide bir önceki meşakkat kaidesiyle birlikte aynı mahiyette veya bazı yönlerden kolaylığı gerektirmektedir. Bu bağlı olan diğer kaideler ise şunlardır:

a-Zaruretler, yasak olan şeyleri mubah kılar. Mesela, boğazı tıkayan bir lokmayı içkiyle yutmak, ikrah halinde küfür sözünü söylemek, borcunu ödemeyen kimsenin malını ondan izinsiz almak ve kılıç çeken birine karşı-ölümüne sebep olsa bile-kendini savunmak gibi.

b-Zaruretler, kendi mikdarlarınca takdir olunurlar. Bundan çıkan hükümler şöyle: Mesela, açlık tehlikesi gibi zor durumda kalan kimse, leşten ancak ölmeyecek kadar yiyebilir. Kırık bir kemiği alçıya alırken, sağlam olan kısmın ancak kaçınılmaz olanı alçıya dahil edilebilir. Doktor da sadece gerektiği kadarıyla hastasının ayıp yerlerine bakabilir.

c-Zarar, kendi misliyle izale olunamaz. Bir kimse, paylaşılması mümkün olan ortak bir mülkünü tamir etmek isteyip de ortağı bundan kaçınırsa, bu işe zorlanamaz. Yani ortağın, ortak mülkü tamir etme mecburiyeti yoktur. Bu noktada şu kaideye dikkat çekmek gerekir: Zararı âmmı def için zararı has ihtiyar olunur. Mesela, özel mülkiyete ait bir duvarı, ana yola doğru yıkılma ihtimalinde, büyük bir zarara yol açmaması için duvar sahibinin özel mülkiyetine doğru yıkmak gerekir. Ayrıca gıda malzemesi satanların, fahiş bir kârla satış yapmaları durumunda halkın zararını önlemek için fiyatlara sınır getirilebilir (narh koymak). Aynı şey, umumi bir zararın olduğu her mesele için geçerlidir.

d-İki fesad tearuz ettikde ehaffı irtikab olunur. Bu kaideyle ilgili olarak Zeylâî şöyle der: “Aynı ölçüdeki iki musibetle karşı karşıya olan kimse, bunlardan dilediğini tercihte serbesttir. Eğer aynı ölçülerde değilse, en hafif olanını seçer. Mesela, yarası olan bir adam, namazda normal secde etmek istediğinde yarası kanıyor, etmediğinde kanamıyorsa, o zaman oturup rukü ve secdeyi ima yoluyla namaz kılar. Çünkü secdeyi terketmek, abdesti bozan bir şeyle namaz kılmaktan daha ehvendir.”

e-Def’i mefâsid, celbi menâfîden evlâdır. Eğer bir mefsedetle bir maslahat çatışırsa, genellikle mefsedetin bertaraf edilmesine öncelik verilir. Zira İslam şeriatı, emredilenlerden daha ziyade yasaklananlarla ilgilenmiştir. Fakat kimi zaman da, maslahatın mefsedetten daha çok olması sebebiyle, maslahata öncelik tanınmaktadır. Mesela namazın şartlarından birisinin eksik olması ve namaz kılan kimsenin de bu şartı yerine getirmesinin zor olduğu bir durumda, namaz maslahatına öncelik tanınmasından ötürü namazın söz konusu şart olmaksızın kılınması caiz hale gelir. Aynı şekilde yalan da haram kılınmış bir mefsedet olmasına rağmen, bu mefsedete galip gelen bir maslahatın gerektirmesi durumunda –mesela insanlar veya eşler arasını barıştırmak için söylenen yalan böyledir- yalan söylemek caizdir. Özü itibariyle bu mesele, iki mefsedetten en hafifini tercih esasına dayanmaktadır.

f-Hacet; umumi olsun, hususi olsun zaruret menzilesine tenzil olunur. Mesela, kıyasa muhalif olmakla beraber ihtiyaçtan dolayı icare akdi caiz sayılmıştır(2). Aynı şey, selem satışı için de geçerlidir; bu da kıyasa aykırıdır. Çünkü olmayan bir şeyin satışıdır. Fakat buna da, müflislerin/parasız kalanların ihtiyacından dolayı cevaz verilmiştir. İstısna’ akdine(3) de yine ihtiyaçtan ötürü izin verilmiştir. Buhara halkının borcunun artmasından dolayı görülen ihtiyaç üzerine bey’ bi’l-vefa’nın(4) cevazına fetva verilmiştir. Mısır’da bu akde “Bey’ul-emane” adı verilmektedir. Şafiiler ise buna “er-Rehnu’l-mu’âd” (Geri dönüşümlü rehin)” demektedirler. Nitekim el-Multakat adlı eserde bu isim geçmektedir.(5)

Devamı var 

Dipnotlar

1-el-Eşbah ve’n-nazair, s. 30-34-özetle-

2-İcare, bir menfaatin bir bedel karşılığında belirli bir müddet için sahip olunmasını ifade eden icab ve kabulden ibarettir…İcarenin hikmeti teşriiyyesi, insanların ihtiyacını bertaraf etmek maslahatına dayanmaktadır…Bazılarına göre icare, kıyasa muhaliftir. Çünkü icare akdi, ortada olmayıp vakit vakit gerçekleşecek olan menfaat üzerine yapılmaktadır. Ortada olmayan bir şeyin ise mülk edinilmesi mümkün olmadığı içindir ki bir akde konu olamaz.(Ömer Nasuhi Bilmen, Kamus, VI, 1163-166 –sadeleştirerek-)

3-İstısna: Sözlükte iş talebi anlamına gelir. Terim olarak ise, bir meslek sahibine, bir aydan daha kısa bir süre zarfında bir işi sipariş vermek demektir. Eğer bir aydan fazla olursa o zaman selem olur. Sipariş verilirken kaparo ödenmesi şart değildir.

4-Bey’ bi’l-vefa, faizden kaçınmak ve borcu teminata bağlamak amacıyla örfleşen bir satış şeklidir. Bir kimse, bir malını, satış bedelini geri verince malı geri almak üzere peşin para karşılığında satsa bey’ bi’l-vefa satışı meydana gelir. Satıcı daha sonra parayı geri vermeyi, alıcı da parasını teslim alınca malı iade etmeyi taahhüt ettiği için akit bu adı almıştır.(Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar, s. 124)

5-el-Eşbah ve’n-nazair, s. 34-37, -özetle-

Önceki bölüm

Meşhur Fıkhî Kái̇deler-1

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ceylan ÇALIŞKAN Ağabeyin Sesinden İki Ders Bir Dua

https://youtu.be/DtpXJ1qKClk https://youtu.be/QWbzcZnxtS4   https://youtu.be/meFI1CMuebw

Kapat