Ana Sayfa / Uncategorized / “Meşvereti İncit”mek ya da İstikamet Fedaileri / M. Nuri BİNGÖL

“Meşvereti İncit”mek ya da İstikamet Fedaileri / M. Nuri BİNGÖL

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mehmet Nuri

BİNGÖL

“Meşvereti İncit”mek ya da İstikamet Fedaileri

İNTİKAM PAŞANIN NİCEDEN BERİ AĞZI SULANMAKTAYDI, yaratılış hikmeti olan uğursuz ve hayırsız manzaraya ne zamandan beri erişememiş, onu görme talihine kapağı atamamıştı. Söylendiği gibi, belki de insanlık macerasının son demlerinde o arzusuyla sarmaş dolaş olacaktı; ama ah onlar, ah o bir avuç “ istikamet fedaisi”!

Cehalet Ağa kollarını  sıvamış, iştahla bekliyordu. Taklit Hazretleri köşede kös kös oturup fırsat mı kolluyordu, ne? İnad Efendi ise bir başka âlemdi, görülmeye değerdi; avucunu ovalayıp duruyor, fıldır fıldır gözleriyle üzerine çullanacağı bir av arıyordu. Garaz Bey ise tabletini  kurcalayarak hedef isimler listeliyordu sil baştan.

Mösyö Geveze’ye gelince… Aslında kulak bile asmamak gerekirdi ona, Cehalet Ağa’nın hediye ettiği gözbağı söylentilerle,    büyük iş yapıyormuş  tavırlarını talihsiz gözlere takıp, uçurum kenarında  “teferrüc”e çıkmış kimseler için beslediği niyetler bile kimseyi ırgalamıyordu. Hele “suret-i hak” şaklabanlıkları işi daha beter sarpa sardırıyordu

Bütün bunları biliyor, görüyor, hatta kalp çukurlarında birer çığlık hâlinde duyuyorlardı. Köpürmüş merak hisleri şahlanıp durmasına rağmen sessizliği seçmişlerdi “muvakkaten”. 

Zaman kayıp, ülke bilinmezlerde olunca, mesele daha bir çetrefilleşiyordu.

Böylesi bir durgunluk Taklit Hazretleri’nin,  utanacağı bir kolaycılık hissine kapılmasına sebep oluyor:

Bunlar dururken bana bir gerek kalmıyor ki…”diye İntikam Paşa’ya sitemler düzmesine yol açıyordu.     

O, bu, şu, hülasa çok insana at gözlüğü taktırma düşkünlüğüne inmekten daha kolay bir “iş” mi  vardı;  görüş ve bakış sahasını daraltmanın,  “ferâset”i körletmenin?

Bir takım şekillenme ve idrâklerden,   öğrenilmesinden kirpi görmüş yılan gibi ürkseler de meydandaydılar işte; varlıklarının  farkındaydılar. Etraftan duyulmaları bile gerçekleşmelerinden yeğ tutulurdu; “şüyûları vukûundan beter” olurdu ki vurdumduymaz görünmelerinin temel dinamiği buydu belki de.  İşin garibi yürekleri kül altındaki köze çevrilmek istenen kimseler, o yüzleri pek güzel tanıyor, hatta biliyor, üzerlerine hesap da yapıyorlardı. Böyle olmasına rağmen, yine de kendilerine özgü cazibe sahaları dışına kaçıp kurtulamıyor, daha doğrusu böyle bir niyet beslemeyi akıllarına getirmiyorlardı.

Yepyeni bir zihin gayreti göstererek, yakın mazi ile hazır hâli irtibatlandıracak takatten düşürülmüş olduklarının bile farkında olamıyorlardı üstelik;    “murakabe”den koparılmış, ipsiz sapsız vehimlerin elinde oyuncak haline getirilmişlerdi.  Bir fikirsizlik ve izansızlık denizi dalga dalga büyüyor, bakışlarla birlikte niyetlerini de girdaplara çekiyordu.    

Böylesi bir yokuşa direnenler için asıl mükâfat, onları gözleyenlerin kendilerini takdir etmesi miydi?  Ötelerde sönecek bir takdire sığınacak kadar akıl fukarası  değillerdi. Bir kuru “âferin” uğruna yokuşların acımasızlığına uğramak, elbette en çetin imtihanlardan biriydi, belki de en büyüğüydü.

Önlerine hangi “âferin” makamı çıkarsa çıksın, onlar bir büyük övgünün peşindeydiler; ötelerde silinmeyecek bir övgü…  Sesleri ve sedaları hem müthiş, hem de çok yönlü tazyiklerle, maddî-mânevi zâlimliklerle kısılmaya, yozlaştırılmaya, başkalaştırılmaya, apayrı çehrelere bürünmeye çekilirse çekilsin, onlar “bataklık çamuruyla” kaygan hâle getirilen, bu yüzden de en seçkin ve erdemli kişilerin bile duvarlara toslatılmasına rağmen ayakta, açık alınla ve tam mânâsıyla dimdik duruyor, bunların hiç birine aldırmıyorlardı.   

 …Ve soruyor, soruyorlardı; bu nasıl iş böyle, diye idrâkleri zorluyorlardı.

Bir gölge misali “duyu organlarıyla” algılanamamaları da gam mıydı yani? Kökleri toprağın derinliklerinde uzuyordu ya… Dallarını, koca bir milleti içine alabilecek genişlikte açmak istiyorlar, bir yandan da kendileri için hazırlanmış orman yangınlarıyla uğraşmak, nefeslerini kesiyordu kesmesine,  ama yıldıramıyordu onları.

Gözü küllenmiş yığınlar tam siper edilse de, bir başkası yapacaktı set olma vazifesini; çünkü  “tavzif” edildiklerinin şuurundaydılar. Isırgan otunun sathiliği, çakıl taşlarının gezginliği, yakamozların geçiciliği semtlerine bile uğramaz oldu nicedir… Daimî yanan; hiç sönmeyecek, ömrünün sonuna kadar nur saçmaya devam edecek olan güneşin altına girmek varken, yakamozlara -ya da mum ışıklarına- sığınmayı ellerinin tersiyle itmeye  tam bir kalp rahatlığıyla hazırdılar, buna  razıydılar da. 

 

 Her vakit bir başka yokuşla  yüz yüze gelmeyi göze alamayanın, eninde sonunda ve hiç bir vakit  düze çıkamayacağının da farkındaydılar. Böyle fikretmenin “güzel düşünme” mânasına geleceğini biliyor,  öyle temenni ediyorlardı.

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Vâkıa ve Kıyamet / Prof. Dr. Himmet UÇ

Prof. Dr. Himmet Uç Vakıa ve Kıyamet İzavakiatül vakia, leyse livakatia kazibetün, hafizetün rafietün, izarüccetül …

Kapat