Ana Sayfa / Uncategorized / Mevcudatı ‘kapital’ görmek! / Mustafa H. Kurt

Mevcudatı 'kapital' görmek!

Sayamayacağımız çeşitlikte zenginliklerle donatılmış şu kâinatta, canlı-cansız hemen her şeyden faydalanabileceği sayısız nimetler sunulmuştur insana. 

Dünyadan sadece ihtiyacı kadar al(a)mayan insanoğlu ise, muhatap olduğu o nimetlere -diğer canlıların aksine- ‘kalbini bağlayabilen’, üstelik onları biriktirerek değişim aracı olarak kullanan bir varlıktır da aynı zamanda.

Mevcudatı ‘kapital’ görmek! / Mustafa H. Kurt

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Sayamayacağımız çeşitlikte zenginliklerle donatılmış şu kâinatta, canlı-cansız hemen her şeyden faydalanabileceği sayısız nimetler sunulmuştur insana.

Dünyadan sadece ihtiyacı kadar al(a)mayan insanoğlu ise, muhatap olduğu o nimetlere -diğer canlıların aksine- ‘kalbini bağlayabilen’, üstelik onları biriktirerek değişim aracı olarak kullanan bir varlıktır da aynı zamanda.

Aslında hayatın idamesi adına bir noktaya kadar gerekli de olan işte bu durum ise, Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulduğu üzere, insanın dünyaya yönelik “fıtrî sevgisinden” almaktadır kaynağını:

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet, insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.” (1)

Bundan dolayıdır ki, devlet kavramının tarih sahnesine çıkmasından çok daha önce var olan toplumsal kurallarının büyük kısmı da, işte o kaynakların (nimetlerin) kullanımına, örneğin insanoğlunun ‘emrine ve idaresine’ verilmiş olan şeylerin yine insanlarca kullanılış esaslarını düzenlemeye yönelik olmuşlardır aslında. Daha da önemlisi bu kurallar, insanı hem ihtiyaçlarını temin davasında dünya nimetlerine, hem de bunların paylaşımı meselesinde diğer mahlûkata karşı konumlandırmışlardır.

Bununla birlikte, ayet-i kerime’de dikkat çekilen “insanın dünya nimetlerine yönelik abartılı sevgisi” ya da bu sevgiden kaynaklanan arzuları (ve hatta korkuları) ise; yukarıda da geçtiği üzere bu nimetlerle ilgili hakların, görev ve yasakların varlığını zorunlu kılmıştır. Ve buna bağlı olarak da “iş, idare, borçlar, icra-iflas, miras hukuku” gibi örneklerin gerektirdiği yeni kuralları oluşturmak, geliştirmek, uygulamak ve denetlemek, günlük yaşamın en önemli meşguliyetlerinden-meselelerinden birisi olmuştur.

Ne var ki, işte bu meşguliyeti neredeyse hayatın ana ivmesi veya gayesi zaviyesinde algılayan kimi insanlar ise, dünya nimetlerinin‘süslü ve çekici’ yönüne zaten meyilli olan o fıtrî sevgisinde aşırıya gitmiş olacaklar ki; Kolonializm, Emperyalizm, Kapitalizm ya da Sosyalizm gibi sistemlere, köken olarak ekonomik ideolojiler ve felsefelere imza atabilmişlerdir… Haliyle, “dünya nimetlerine layık olduklarından çok daha fazla bir kıymetle bakan” öylesi ideolojiler de o “nimetleri” sadece kapitalleştirip bir meta haline getirmekle kalmamış; diğer insanlara ait kaynakları da elde etmeye yeltenerek, bulabildikleri her imkanı buna hizmetkar kılabilmişlerdir.

Oysa en çok da toplum hayatındaki devamlılığı sağlamak ve onları şu ‘dünya imtihanını’ kazanmaya birer “araç” kılabilmek gibi hikmetlerle emrimize verilmiş olan bu nimetler; aynı zamanda üzerlerindeki İlahî isimleri okuyarak Rezzâk-ı Hakîm’i daha iyi tanıyabilmemiz için sunulmuş birer “emanettirler” de bizlere! Ama neylersiniz ki, ele alınan bir nesneyi ancak maddî değeri ve “eder’i” kadar değerli görebilen bu tarz bir ideolojinin bırakın nesneleri, insanı bile bir ecir-meta-kapital kılabildiği bir sır değilken; bu ideolojinin ‘İslam’a uygun olduğunu’ ve hatta bunun ‘İslam’ın yitiği’ olduğunu ileri süren fikirlerle karşılaşabilmek de mümkün şu hayatta..

Öyle ki, bu iddia; “İslam’ın Batılı ekonomik büyüme modellerine, özelde de İslamî zihniyetin kapitalist gelişmeye elverişli olmadığını” söyleyerek bunun sebeplerini “Psikolojik, Sosyolojik, Kurumsal Engeller ile Kıymet hükmünün subjektifliği” şeklindeki dört üst başlıkta izah etmeye çabalamış “Kapitalizm, Marksizm ve İslam”  yazarı Jacques Austruy’den, (2) ve Kapitalizm’i Seyyid Kutup gibi “bu rezil düzen” diye (3) tanımladıktan sonra “geliri arttırmak için her yolu mubah gören bir düzen” (4) diye yeren en-Nedvî’ye veyahut da “bir çok İslam düşünürü ve aliminin tekrarladığı gibi, İslam’dan çıkarılabilecek düzenler arasında Kapitalizm’in yeri yoktur!” diyen H.Karaman’a (5) dek uzanan bir perspektifte “İslam-Kapitalizm uyuşmazlığına” dikkat çekilmesine rağmen ileri sürülen bir iddiadır!

Dahası, bu konu hakkında görüşleri ‘gereken yerlere’ hakkıyla ulaştırılamayan Müslümanların belki de başında gelen asrın ‘iman ve iz’an’ timsali Bediüzzaman Said Nursî Hz. ise: “Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira beşer esir olmak istemediği gibi, ecir olmak da istemez”derken, açıkça, medeniyet-i hâzıranın sömürgeci ve sermayeci faaliyetlerle “insanı dahi ecir kılan-meta’laştıran bir sermayeciliği” kendisine sistem kılan özelliğinden söz etmektedir. Üstelik O’na göre: “o cereyan hem zalimâne, hem tabiat-ı âlem-i İslâma münâfi, hem ehl-i imânın ekseriyet-i mutlakasının menfaatine mübayin, hem ömrü kısa, parçalanmaya namzettir.” de aynı zamanda. (6)

O’nun 1920’li yıllarda, Sosyalizm ve Kapitalizm hakkındaki görüşlerini öğrenmek isteyenlerin, “Gâvurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun?”  şeklindeki sorusuna karşılık olarak verdiği cevabı ise, haklı şöhretiyle meseleyi özetler niteliktedir: “Şimdilik biri necis, biri encestir. Tâhir-i mutlak yalnız desåtir-i İslâmiyettir.” (7) Nitekim bu cevaptaki “encesin” yani pisten daha pis olanın hangi ideoloji olduğunu ise, Üstad’ın Batı medeniyeti eleştirisindeki ana nedenlerinden birisine, yani o medeniyeti şekillendiren ‘menfaatperest, maddeci ve müstevlî’ özelliklerine dikkat etmek yeterli olacaktır belki de.

Ancak şuna değinmekte yarar var ki, kapitalizmin girişimciliği teşvik eden ve özel mülkiyetten yana olan yönlerine bakarak onun ‘İslam’ın yitiği’ olduğunu söylemek ilk bakışta kulağa pek yanlış da gelmiyor doğrusu. Üstelik “kâr etme güdüsünün” gayr-ı ahlakî olmadığına, bilakis çeşitli hikmetlere binaen insana verilmiş bir özellik olduğuna da yazının başında verdiğimiz ayetle değinmiştik.

İşte tam da burada önemle vurgulamamız gerektiği üzere, gayr-ı ahlakî ve de gayr-ı İslamî bulduğumuz şey; bütün dünyadaki uygulanış şekliyle “sömürücü üretim” ve  “tüketim kültürü” üzerine kurulmuş olan kapitalizmdir. Yani kötü olan şey servetin kendisi değil;

“..o mallar, sizden sadece zenginler arasında el değiştiren bir servet haline gelmesin.” (8)

ayetinde ifadesini bulduğu üzere, yalnız zenginler arasında el değiştiren ve acımasız, çıkarcı, maddeci metotlarla-kapitalistçe edinilerek kapitalistçe harcanan bir servettir! (9) Çünkü ne hikmetse en çok da mutlu azınlıklara yaramış bir sistem olan kapitalizmin aksine, “Nev’-i beşere rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.”(10)

Yani genelin, o mümkün olamıyorsa da çoğunluğun saadetini kabul eder Kur’ân!.

Üstelik bu ayette geçen “sizden sadece zenginler” beyan-ı İlahîsinden, zenginlerin de bulunabildiği ve dolayısıyla servet düşmanlığının olamayacağı bir toplumun öngörülmesi kadar; “Kur’ânî bütünlüğün” zenginin de fakirin de “insanca” yaşadığı bir düzenden yana olduğunugörebilmemiz de gerekmekte.

O halde ‘kapital’ist fikrin sermayeyi ve menfaati hayatın merkezine koyması ne ile açıklanabilir?

“Allah bir millete bir şeyin yenmesini haram etti mi, onun parasını da haram etti demektir.” (11) ya da, “suyun alım-satım malzemesi kılınmaması” (12) gibi örnekler dahi, ‘kapitalist ahlakın’ ya da ‘ahlaklı kapitalizmin’ riayet edebileceği şeyler midir hiç?

Hal böyleyken, örneğin İslamiyet’in bir şart öğretisi olmayan ‘bir lokma bir hırkaya inanmak’ anlayışını ele alarak Kapitalizm güzellemeleri yapmak, çürük bir zeminde konumlanmakla eşdeğer bir halettir ne yazık ki. Fakat dile getirilmeye çalışılan şey müminin dünya nimetleri karşısındaki konumu ise, tam da burada bir algı veya anlayış zorluğundan bahsetmek gerekecektir. Şöyle ki; dinin en temel kaynaklarında bile görebileceğimiz üzere, insan, (biraz da dünya nimetlerine karşı var olan o fıtrî sevgisinden dolayı) çalışmaya, kazanmaya teşvik edilmiştir:

Allah’ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi?  (13)

Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz. (14)

Fakat gelin görün ki, ne bu ayetlerden, ne yazının başında zikrettiğimiz ayetten, ne de“Ticaretle uğraşın ve cesur olun” gibi ya da“Kim, mal sahibi bir yetime veli olursa, bu malla ticaret yapsın, malın zekatını yiyip bitirmesine terketmesin.” (15)  gibi hadislerden –haşa- kapitalizm övgüsü çıkarmak mümkün değildir!

Üstelik böylesi bir çıkarım, lüks  bir yaşantı süren dindar kimselerin çoğaldığı, bunlara eleştirininse günden güne zayıfladığı günümüzde bile mümkün olamaz!.

Dahası, birçok din büyüğünün ticaretle geçimlerini sağlamış olmaları ve hatta Aşere-i Mübeşşere’nin yarısının zengin kimselerden oluşması da bu sonucu değiştiremeyecektir. Zira bu zatlar:

De ki: Allah nezdindeki (sevab, mü’minler için) eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (16)

İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir. (17)

“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” (18)

gibi İlâhi fermanların yol göstericiliğiylemala, sermayeye gönüllerini bağlamamışlar; daha da önemlisi, yeri geldiğinde bir çırpıda bağışlayabildikleri servetlerini, asla o kapitalist metotlarla elde etmemişlerdir.

Hem:  “Onlar zekat için çalışırlar.” (19)  ayet-i kerimesine kaç kapitalist kendisini muhatap sayıp da, ‘zekat için’ çalışabilecektir acaba?

Üstelik şunu da önemle anmak gerekir ki,kapitalizmin tek etki alanı asla ekonomi değildir!

Nitekim Hıristiyanlığın sömürge faaliyetleri sayesinde tam da kapitalizmin yayılma alanlarında ilerleyerek en yaygın din haline gelebildiği, inkâr edilemeyecek tarihsel bir gerçekliktir. Zaten “kültürel emperyalizm” deyimi bile, kanımca, ‘yumuşatılan’ kültürlerin kapitalizmin pazarları haline getirilmelerini ifade etmektedir en çok da. Hele kapitalistleşmiş çağdaş(!) toplumlardaki içi boşaltılmış dinî, millî, tarihî sembollerin yürek burkan hallerinde o “meta’laştırma ve sermayeye dönüştürme” çabalarının etkisi; yani o sistemin, yani bugün tamamen çekilmek istendiğimiz kapitalizmin güçlü etkisi neyle izah edilebilir?

Oysa ki, faiz kurumlarını “can damarları” kılmış bir sistemin “dünyalığa” biçtiği belirleyici role mukabil, İslamiyet’teki: “…Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felah ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır.” (20) gibi “dersler”,servetimize olan kalbî bağlılığımızın miktarıyla manevî olgunluğumuzun ters orantılı görülebileceğini de ortaya koymuştur. Tıpkı, kapitalist mantığın insanlığı mahkûm ettiği bir başka kahredici etkisiyle, yani “bireysellik” ile, İslam’ın tarif ettiği ideal insanın özellikleri arasındaki mevcut uçurum gibi.

Uzun lafın kısası; Müslüman, mevcudatı kapital olarak görmediği sürece kapitalist olamaz!

Hele mevcudatı ancak kapitale dönüştürebildiği oranda kıymetli gören bir sistemin ise ahlakı ve -dolayısıyla- ‘ahlaklı versiyonu’ olamaz!

________________________

1)      Âl-i İmrân Sûresi-3/14.

2)      J. Austruy, Kapitalizm, Marksizm ve İslam, (çev. A.O.GÜNER), Damla Yay.İst.1980, s.63-78.

3)      S. Kutup, İslam-Kapitalizm Uyuşmazlığı, Hareket Yay. İst.,1972,s.17-33, bkz.: Austruy, a.g.e, s.13.

4)   A.el-Hasenî en-Nedvî, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti?, “İslam’la Kapitalizm Arasındaki Fark” (çev.: M.SÜSLÜ), Kitabevi, İst.2007, s.196-199.

5) H.Karaman, “İslam ve zenginlik”, Yeni Şafak, 09.Ağustos 2009, http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default. aspx?t=09.08.2009&y=HayrettinKaraman.

6)      Tarihçe-i Hayat, Envâr Neşr., İst.1989, s. 132.

7)      Asar-ı Bediiyye, s.136.

8)      Haşir Sûresi- 59/7.

9)      M.Karabaşoğlu, Peygamberin Kardeşleri,“Örtülü Kapitalizm” Karakalem Yay. İst.2005.

10)   Tarihçe-i Hayat, aynı yer.

11)   Ebu Davud, Alım-Satım-64 (3488).

12)   Ebu Davud, Alım-Satım-61, (3478); Tirmizî, Alış-veriş-44, (1271); Nesai, Alış-Veriş- 88, (4581,82,83); İbn-i Mace, İşçi-Bahçe-2477.

13)   Lokman Sûresi- 31/20.

14)   Cuma Sûresi-62/10.

15)   Tirmizi, Zekat 15, (641).

16)   Cuma Sûresi-62/11.

17)   Bakara Sûresi-2/207.

18)   Kasas Sûresi-28/77.

19)   Mü’minun Sûresi-23/4.

20)   Haşir Sûresi-59/9.

Yazar : Mustafa H. KURT

Mustafa H. Kurt: 1974 yılında Gaziantep'te doğdu. Cumhuriyet Lisesi (1992) ve Gaziantep Üniversitesi Tarih bölümünden mezun oldu (2000). Türkiye’de ve Almanya’da eğitimcilik yanında farklı iş kollarında çalıştı. Yazarımız, kastamonur.com yanında hâlihazırda çeşitli dergi ve haber sitelerinde yazıyor.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’den Mevlid Kandili ve Milletimize Taziye Mektubu

Hüsnü Bayramoğlu Ağabey’den Milletimize Taziye Mektubu Muazzez Kardeşlerimiz, Bu geceki Mevlid-i Şerfinizi tebrik ediyor, Âlemlere Rahmet Nebiyyi Zişan’ın velâdetine isabet eden bir günde insaniyeti sukût...

Kapat