Ana Sayfa / Yazarlar / Mevlânâ Benim Zamanımda Gelseydi

Mevlânâ Benim Zamanımda Gelseydi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“MEVLÂNA BENİM ZAMANIMDA GELSEYDİ, RİSÂLE-İ NUR’U,
BEN O’NUN ZAMANINDA GELSEYDİM, MESNEVİ’Yİ YAZARDIM” (Bediüzzaman) 

Seba şehri pek büyük bir şehirdi, öylesine büyük ki; büyüklüğü bir tepsi kadar…
Seba şehri aynı zamanda çok ulu,
çok kocaman çok geniş,
çok uzun ve çok azametli
bir şehirdi,
Öylesine kocamandı ki; tıpkı bir soğan kadar…
Bu tuhaf şehirde üç tuhaf insan yaşıyordu. Biri kör, biri sağır diğeri de çıplaktı…
Kör olan uzakları görür, sağır olan çok iyi işitirdi.
Bir gün bu üçü bir aradayken kör:
“Bakın uzaklardan atlılar geliyor, onların hangi kabileye mensup olduklarını ve
kaç kişi olduklarını tek tek görüyorum”dedi.
Sağır:
“Evet evet bende seslerini duydum ve ne dediklerini çok net anlıyorum” dedi.
Çıplak:
“Eğer buraya gelirlerse bizi soyarlar diye korkuyorum”dedi.
Kör:
“Bakın yaklaşıyorlar, haydi onlar gelmeden, bizi yakalayıp bir kötülük yapmadan kaçalım”dedi.
Sağır:
“Davranın dostlar, gürültü gittikçe yaklaşıyor onlar gelmeden kaçalım” dedi.
Böylece şehri bırakıp kaçtılar, koşa koşa bir köye vardılar…
O köyde semiz bir kuş buldular… O kadar besiliydi ki; vücudunda zerre kadar et yoktu…
Kemikleri bile incelmiş ipe dönmüştü!..
Üç arkadaş o kuşu yediler, karnı doymuş filler gibi şiştiler… O kadar doyup
şiştiler ki; adeta aleme sığmaz oldular…
Böylesine şişmiş olmalarına rağmen bir kapının çatlağından geçerek bir evden içeri girdiler.

Sağır: İnsanın içindeki istekler. 
Kör: Hırstır, halkın ayıbını bir kıl bile olsa görür, kendi ayıbını zerre kadar görmez.
Çıplak: Dünyaya kapılmaktır.Dünyaya çıplak geldik, çıplak gideceğiz çünkü.
(Mevlânâ – Mesnevi)

İnsanın, insanlık ve medeniyet sembolü, ŞEHİR MİSALİ aklına ihsan edilen iktidar hissiyatı, insana göre pek büyüktür.
Hakikatte ise bu ancak irâde gücüne bağlıdır. Tercih hususunda eli ne kadar uzunsa muktediriyatı da o kadardır.
“İnsan, nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde; sermayesi hiç hükmünde… Hem nihayetsiz musibetlere maruz kaldığı halde; iktidarı, hiç hükmünde bir şey… Âdeta sermaye ve iktidarının dairesi, bir tepsi uzunluğunda ki iki eli nereye yetişirse o kadardır.
İnsan fıtraten gâyet zaîftir. Halbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gâyet âcizdir. Halbuki belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem gâyet fâkirdir. Halbuki ihtiyâcâtı pek ziyadedir. Hem tembel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın yükümlülükleri gâyet ağırdır. Hem insâniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir.
Halbuki sevdiği, yakınlık duyduğu şeylerin bir bir yokluğu ve ayrılığı, mütemâdiyen onu incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır.” (9. Söz) 
Fakat, emelleri, arzuları ve elemleri ve belâları ise; dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse o kadar GENİŞTİR.
Herşeyi içine alacak kadar genişliğe sahip koca bir şehir ancak; soğan kadar bir insan KALBİDİR!
Ne yazık ki; bu insan kalbine imtihan gereği, nefsin isteklerinden başka sese karşı bir derece sağırlık, halkın ayıbını bir kıl bile olsa gören, kendi ayıbını zerre kadar görmeyen kör bir hırs, Dünyaya kucak açmakta çok mahir, dünya malına karşı alabildiğine bir açgözlülük musallat edilmiştir.

Akıl sahibi bu kalbe; Varlığın sahibinden; ebedi varlığa atlılar misali VAHYİ BİR DAVET vardır!.. Ama renk körü olan bu üç gaflet perdesi; nuru nar görmekte, mal sahibini hırsız zannetmektedir.

Rahmetten kaçıp yokluğa düşmüş insan, kendi nefsini SERÇE MİSAL HARAMA DÜÇAR ETMİŞ, bir bir anlık lezzet uğruna hakka girmiştir…

Bu günah haya damarını çatlatmış, ruhun ve imanın mekanı olan KENDİ EVİNE, yani KALBİNE bu çatlaklardan musallatları sokmuştur…

Bir kalbin gözüne bu üç gaflet perdesi çekilirse; hissiyatlar karışır, BASİRET BAĞLANIR, işte o zaman KALP MUHASARAYA ALINMIŞ, İŞGAL EDİLMİŞ, esir alınmış demektir.

“Kalbi bu derece âciz ve zaîf, fakir ve muhtaç olan insan ruhu için
sadece Rabbine kul olmanın,
yalnız
O’na ibâdet etmenin,
sadece
O’na güvenip dayanmanın,
herşeyin
O’ndan geldiğini bilip,
O’na tevekkül edip, teslim olmanın;
ne kadar azîm bir kâr,
bir saadet,
bir ni’met olduğunu,
bütün bütün kör olmayan görür, idrak eder.” (Risale-i Nur)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Risale-i Nur’un kolayca hüsn-ü intişarı, senden üç şey istiyor”

بِاسْمِهِ ‬وَاِنْ ‬مِنْ ‬شَيْءٍ‬ اِلاَّ‬يُسَبِّحُ ‬بِحَمْدِهِ‬‬‬‬‬‬‬‬‬‬‬‬ اَلسَّلاَمُ ‬عَلَيْكُمْ‬ وَ‬رَحْمَةُ‬اللّهِِ ‬وَ‬بَرَكَاتُهُ‬‬‬‬‬‬‬‬‬‬‬‬ Aziz, sıddık, kahraman kardeşim ve …

Kapat