Ana Sayfa / Yazarlar / Mezarlıkta Ölüm Arayan!

Mezarlıkta Ölüm Arayan!

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

 

 

Mezarlıkta Ölüm Arayan!

.


Dün hava çok güzeldi. Güneş pırıl pırıl parlıyordu.
 
Ortam tam bir tatlı sonbahar iklimi soluyordu.

Öğlen namazını camide cemaatla kılmak için evden çıktı.

Namazda aklına baba- anasının yattığı mezarlığa gitmek geldi.

Hatırına bir sürpriz takıldı.

Geceleri soğuk  ve mevsim kış olduğundan özgür kuşlar beslenme zorluğu yaşıyordu.

Anababa mezarlarına kuş yemi koyup sevap kazanacaktı.

Kuş yemi nerde bulunur derken hatırına eski halde bulunan hububatçı geldi.

Gitti ve çokkarışımlı yemleri görünce çok hoşlandı.

İki çeşit tane ve tohumcuk düşünürken, 8- 10 cins bir karışım çıktı karşısına.

Buğday çedene darı mısır ve hiç bilmediği habbe ve habbecikler…

Bir kilodan fazla aldı ve hızla Karşıyaka Kabristanı’na doğru yürüdü.

Hava durumu gerçekten ferah neşe ve zindelik üflüyordu.

Harika dingin ve dinamik bir gün ve güneş pırlanta gibi parlıyordu.

Saatkulesi ve Ulucami önünden heyecan ve şevkle yürüdü.

Tarihi Budaközü köprüsünü geçti ve mezarlık caddesine ulaştı.

Sağdan ve kaldırımdan yürüyordu. Sol elinde siyah kuşyemi torbası vardı.

Tam burda arkasından arabayla gelen yeğeni seslendi ve arabayla mezarlığa ulaştılar.

Yeğeni ve yanındakiler ebe ve dedesine okuyup ayrıldılar.

Onlar ayrılınca, 3 ilkokul çocuğu ellerinde su kaplarıyla koşup geldiler.

Onlara su dökmeden önce bir sohbet edelim hele gerisi kolay dedi.

Çocuklar şaşırmıştı.

Onlara okullarını sordu, aynı ilkokuldan ve yakın köylerden şehrin Karşıyaka mahallesine göçen aile çocuklarıymış.

İlk sözü namaz kılıyor musunuz oldu. Biri cuma kılıyorum dedi.

Sonra bak ben öğretmenim, sorularıma doğru cevap verirseniz para vereceğim.

Su dökeceğiniz için değil dedi.

Çocuklar için muamma gibi bir konuşma olduğu aval aval bakışlarından anlaşılabiliyordu.

Çünkü böyle soru sorulmazdı mezarlıkta.

En büyüğüne sordu; imanın şartı kaç, say bakalım?

Birlikte tamamladılar.

En ufağa muzipçe; Allah kaç tane deyince, güleç şekilde 1 tane dedi.

3.ye İslam’ın şartını sordu yine beraberce tamamladılar.

Bir kaç sorudan sonra cebindeki tüm parayı çıkardı ve eşitçe bölüşmek üzere büyük olana verdi.

Ellerindeki bidonu dökünce bir de Fatiha okuttu ve koşarak uzaklaştı ilkokul talebeleri.

Kendisi baba – anası ve kabirdekileri selamladı ve af mağfiret merhamet diledi Allah’tan.

Sonra onlarla bazı şeyler; ilgili dünyevi bilgiler verdi.

Peygamberimiz; ölüler konuşmaları anlar fakat cevap veremezler buyurmuştu.

En önemli verdiği haber, 1965’te vefat eden anneannesinin Sarıtepe’deki mezarını tevafukan farketmesiydi.

Başpınar’da bir ikindi sonrası yolu bu mezarlığın şehire paralel uzanan yoluna düştü.

Maksadı çocukluğunda sıkça geldiği anne dedesinin evi civarında hatıra devşirip seyran etmekti.

Sonra dedesinin, tam zirvede bulunduğunu hatırladığı mezarına okumak için sağ kapıdan mezarlığın  basamaklı yokuşuna sapıverdi.

40 / 50 metre gitmeden gayrı ihtiyari sola bakıverince ebesinin mezarıyla göz göze geldi.

Zeynep Berk ölümü 1965.

 

 

Bu mezarı anası ve teyzesiyle ziyaret ettiklerini hayal meyal hatırlıyordu.
4 yaş civarındaydı. Anneannesinden hatırladığı tek şey; kendisi için haşladığı yumurtaya soğan kabuğu katarak; çarpıcı bir kızılkahve rengi bir yumurta oluşturmasıydı.

O ziyaretten aklından çıkmayan tek şey yuvarlak yüzüktaşı gibi sarı çiçeklerdi.

Bu çiçekleri nerde görse belleğine o mezarlıktaki sarı çiçek geliyordu.

O çiçeği şehir mezarlıklarına özgü bir çiçek olarak kodlamıştı algısı.

Zeynep ebesiyle bir özet konuşma yaptı, ağladı okudu bağışladı ve ayrılıp dedesine gitti amma kabrini bulamadı.

İşte anasına bu keşfi, babasına ise ilk defa 2 yıl önce görüp unuttuğu ve ilk defa inşa edilen köydeki  babaannesinin mezarından bahsetti bilsinler istedi.

 

Sungurlu Sarıtepe Mezarlığı’ ndan kuşbakışı

Tuyurlar için,  taneleri mezarlara serpti ve dadısının mezarına okumak için yöneleceği yerde, ilkokul öğretmeni ve eşinin mezarlarını bulmak için yolun yukarsına doğru yöneldi ve sağa sola bakıp  isim okuyarak yürüdü.

Çeşme önündeyken sağda 2 kadın çam kozalağı topluyordu.

Tam ileri öne nazar ettiğinde; bir bayan silüeti gördü ama bakmadı.

O silüet sol yanından geçti ve bir iki adım sonra aniden durdu.

Dedi ki; afedersiniz şu tepede iyilerden biri yatıyormuş, biliyor musunuz?

Kadının yüzüne baktı ve gözü yaşlıydı ve kirpikleri toplaşmıştı.

Biraz mütereddit şekilde:

Bilmiyorum, yani neden sordunuz, dedi.

Bu anda hafızasına o tepede yatan sefih namazsız bir köylüsü geldi.
Acaba dedi.

Genç kadın; afedersiniz çok kötü durumdayım da; o iyiden yardım istiyecektim dedi.

Adam iyice şaşırdı ne demeli ki diye düşündü.

Kadın anlatmayı sürdürüp imdadına yetişti.

Afedersiniz ben çok bunalımdayım, sizi de rahatsız ediyorum ama ne yapacağımı da bilemiyorum.

Bir de iyilerden Arif varmış aslında onun türbesine gidecektim de buraya geldim.

İyilerin mezarından yardımcı olmaları için geldim.

Yaa bunları size niye anlatıyorum ki ben anlamadım.

Buraya intihar etmeye geldim aslında.

Daha doğrusu bir tinerci beni keşke öldürse diye geldim dedi.

Kötülüğü temenni etme başına gelir.

O konuşurken adam işin ciddiyetini düşünürken, bir yandan da bu bir rol mü oyun mu diye de aklından geçiyordu.

Konuşmalarını kozalak toplayan o 2 kadın duyuyor olmalıydı, bundan tedirgin oldu ama onlara da bakmadı.

Zihni biraz dağılmış gibiydi. Bu mezarlıkta ilk defa böyle şeyle karşılaşıyordu.

Hava güneş ağaçlar harika bir güzelllik ve iyimserlik saçıyordu. Vakit ikindiye yakın ve gölgeler uzamıştı.

Bir an ordan uzaklaşmak istedi ama bunu doğru bulmadığı gibi ödlekçe de geldi.

Bu arada kadın konuşuyor adam ise kısa ve anlamlı şeyler demeye çabalıyordu.

Yolun kenar taşlarına oturup konuşmak istedi.

Genç ve mesture kadın ise; ya ayıpta oluyor etraftan bize ne derler dedi.

Adam açık alanda ve açık açık konuşmanın esaslı bir mahzur oluşturmadığını düşünüyordu.

Kadın, 
-ben bunları size niye diyorum ki, ben yeni girdiğim işten atıldım biliyor musun?

– Benim bir suçum yoktu. O Allah belasını veresice iş arkadaşım… beni işten attırdı iftira attı dedi.

Adam işte mi çalışıyordunuz ne işiydi dedi.

Kadın, boşver ne işi olduğunu benim suçum yoktu.

– Ben o kadınlarla yemeğe çıkmayım demiştim meslektaşıma.

O da yanına yalan iftira katıp patrona jurnallemiş ve işten atıldım.

Ben kötü bir şey demedim, sadece ben o kadınlarla öğle yemeğine çıkmam, onlar cıvık cırtık dedim dedi ve ağlamaya başladı.

Bir yandan da çekinik ve sırrını ifşa ediyormuş gibi bir hali vardı.

Adam da rahat değildi.

İş nereye varabilirdi lakin ortada ciddi bir trajedi olduğu kanaati oluşmuştu.

Dedi ki;
-Allah’tan istemek yerine ölüleri mi aracı yapıyorsun bu doğru değil.

Bak iyi arıyorsan bu şehidler iyidir diye şehitler bölümünü gösterdi.

Ve oturup konuşalım diyecekken kadın, o zaman şu şehidler kısmına gidelim dedi.

O an kadınların çok yönlü ve erkeklerde olmayan temkinli ve çözümcü karakteri geldi.

Şehid mezarlarının olduğu kısma geçip, bir mezarın 2 taraftaki oturağına karşılıklı oturup mezardakilere okuyup dua ettiler.

Kadın ağlayarak aynı şeyleri tekrarlıyordu.

40 yaşında yeni bir işe girmiş ve haftasında işten çıkartılmış.

Adı Aynur’ muş.

Yakın bulduğu kadın meslektaşına, onlar cıvıklar onlarla yemeğe çıkıp sokakta öyle görünemem demiş.

O da işyerinin patroniçesine eklemelerle ihbar etmiş ve haftasına varmadan işten atmışlar.

Oysa ne umutlarla, ayakları üzerinde durup emekli olmayı düşlüyormuş.

Adam hâlâ bu işte bir bityeniğ olabilir mi, tv dizi parçası gibi diye düşünmeden edemiyordu.

Bir yandan da bir kumpas bir oyun olabilir mi derken kalbini yokluyor, kalbinden ikircikli güvensiz sinyallar gelmiyordu.

Bu işi sonlandıracaktı fakat benzer şikayet olayları yaşaması cesaret veriyordu.

Kadın iş arkadaşına en ağır beddualar ediyordu.

– Bak beddua etme haksızsan seni vurur.

-Vursun haksızsam ben belamı bulayım.

– Alah onun müstehakını versin pişman olup senden özür dilesin.

– Ben şimdi ne yapacağım, neyle geçineceğim.

– Üniversitede okuyan oğlum mahvoldu.

– Ona niye bildirdin.

– Bildirmedim izne gelmişti.

– Sen oğlunla konuş, artık normal görmeye başladığını söyle.

– Ben kötü insan değilim başıma niye geldi bunlar, bir daha iş bulamam ki.

– Senin ana baban yok mu.

– Var onlarla kalıyorum.

– Eşimden ayrıldım nafaka alıyorum.

– Şimdi neyle geçineceğim.

– Aynur sen bu yaşa kadar neyle geçindin.

Senin burdan rızkın bu kadarmış.

Senin rızkın başka yere kalkmış.

– Alın yazın bu kadarmış.

– Kaderin kaza olmuş.

Dökülen sütü kimse yerine getirebilir mi, toz yonga olan bir tomruk eski haline gelmez.

Bunu anla artık.

– Ben iyi insanım kimseye kötülüğüm olmadı.

– Tamam iyisin ama daha yeni tanıştığın birine; aynı işyerinde birilerini kestin gıybet yaptın, kendini üstün ve temiz gibi tanıtmış oldun.

– Beni anlamıyorsun ben kötü bir şey yapmadım.

-Bak kardeşim arı su içer bal yapar, yılan su içer zehir akıtır. İnsanlar da böyledir.

– Ben doğruyu yaptım.

– Tamam da mazlum ve mağdurluk diye bir şey var.

Sen ne ilk ne son mağdursun.

Hem bu dünya hem ahrette bunun bir hesabı olur.

– Her doğruyu her yerde söyleyemezsin.

Herkes senin gibi iyi niyetli olmayabilir.

– Hem nefis ve şeytan daima kötülüğü emreder ve sağdan yaklaşır.

– O ne demek?

– Seni iyisin namazlısın diye kandırır.

-Sen bu gerçeği içinden doğru bil yeter.

Bana başkasına itiraf etmen gerekmez.

– Sen beni anlamıyorsun?

Sıkça bunu diyordu kadın.

Hep kendi konuşmak isiyordu. Adam araya girince sen beni anlamıyorsun diyordu devamlı.

– Tabii ben yerden bitme otum hiçbir şey yaşamadım.

– Aman Allahım itibarım değerim kalmadı artık.

Bir de sen bunları herkese anlatırsan tamam.

Niye anlatıyorum ki bunları sana.

Aman Allahım çıldıracağım yaa.

– Tabi tabi anlatırım hem de sitemde yazarım.

– İnsan insanı yüzünden gözünden biraz tanır.

– Ben de bunları bu şehirde yayarım.

– Ben burda misafirim insanların çoğunu tanımam.

– Bak sen daha iyi bir iş bulabilirsin
neden olmasın?

– Yeter ki sen sadece Allah’tan iste.

İyiler ve ölülere ümit bağlama bu şirktir.

-Hayrılısyla ondan iste.

-Bir de Arif varmış iyilerden

– Arif amcayı tanıyorum.Senin gibi benim gibi iyi bilinen bir insan. Eğer biz iyiysek.

– Essah mı

– Essah tanıyorum Arif emmiyi.

– Beni kötü bilecekler ne yapacağım ben şimdi?

– Seni beni Allah iyi bilsin yeter

O iyi bildikten sonra tüm insanlar kötü dese bir manası yok.

O kötü bildikten sonra tüm insanlar iyi dese yine bir anlamı yok.

– Kadın biraz kendine gelmiş gibiydi

Artık kadına beddua yerine; hakkımı helal etmem alırım.

İnşaallah pişman olup kapıma gelsin diyordu.

– İnşaallah öyle olur.

– Biliyormusun buraya kendimi
öldürmeye geldim.Daha doğrusu bir tinerjiye denk gelsem öldürse diye geldim.

– Yaa ben ne saçmalyorum ki böyle

– Konuşana değil konuşturuna bak.

Buluşana değil buluşturana bak.

Bak ben annemgilden sonra dadıma gidip okuyacaktım.

İlk defa yukarı doğru yöneldim.

Hatta mezarlığa gelmek bile düşündüğüm şey değildi.

Demek sen samimi idin buraya yönlendin ben de buraya istihdam edildim ki sevap kazanayım. Tevafuk oldu.

Adam kendini mecburi psikolog gibi görüyor ve gittikçe faydalı olduğunu düşünüyordu.

– Namaz kılıp Kur’an okuduğunu söylemişti.

Bu arada İnşirah suresini de okuyuvermişti.

Aslında bozuştukları ile uzlaştırıcı olmayı bile göze almıştı. Ama Allah’ tan bunu istemedi.

Sonunda kadın ayağa kalktı batmaya meyyal güneşe merceğini yöneltti ve birkaç fotoğraf çekti.

Sanki normale dönmüştü.

– Şu güzel havada intihar ne be, olur mu öyle şey.

– Yaa ben zaten korkağım ama ne bileyim
.
– Sonra ayakta şehitlere okuyup dua etmeye başladı.

– Onlar seni duyar fakat cevap veremez.

– Bak anneanen de burda ve iyi bir insanmış.

– Ona gel oku ve arkadaş gibi dertleş tamam mı Aynur.

– Tamam öyle yapacağım.

– O anda ikindi ezanı okunurken kadın gözyaşları içinde dua etti.

 


 

İşlerinin olması, yeni bir iş bulması, sabretmesi ve oğlunun iyiliği için.

Adam da yüksek sesle bol bol amin dedi.

– Ve ayağa kalkıp;

birbirimize dua edelim tamam mı?

– Ben sana dua edeceğim.
Annebaban ve kardeşlerinle iyi geçin.

Bak bu da geçer. İnşaallah yakında daha iyi bir iş bulursun.

Neden olmasın.

Bunu O’ dan iste. O isterse her şey olur.

Genç ve mesture kadın; o anda içten ve derinden  bir şekilde gülümsedi.

İç dünyası iyileşmiş olmalıydı.

– Adam el kaldırıp hoşçakal derken kadın;
“abi adın neydi’ dedi.

Adam “Hasan” dedi.

Adam’a dair tek bildiği şey adıydı…

Hüseyin Çeşitcioğlu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Hristiyan İnancında Kudüs 

Hristiyan İnancında Kudüs Melek Yalvaç Kudüs, Yahudilik ve Müslümanlıkta olduğu gibi Hristiyanlık için de kutsal …

Kapat