Ana Sayfa / Yazarlar / Minnet Almayışınız Şimdi “Kanaat” Şeklinde Yaşanmalı Milletçe

Minnet Almayışınız Şimdi “Kanaat” Şeklinde Yaşanmalı Milletçe

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

MİNNET ALMAYIŞINIZ, ŞİMDİ “KANAAT” ŞEKLİNDE YAŞANMALI MİLLETÇE

“Kalbi zengin olmak” diye bir deyim var, istiğna manasınsa; halk zekâsının ve dilinin, kullanma tarzının bulduğu orijinal bir yaklaşım. Bizzat yaşadığınız bu tabir, “Aslında zengin olmasa bile kendini, hiçbir insana muhtaç değilmişçesine zengin bilen.” manasını taşıyor; maddi – manevi her nesneden feragat etmeyi içine alıyor. Değerli araştırmacı ŞAHİNER, bu yönünüze şöyle işaret ediyor:

“O zamanlar Doğu Anadoluda, medrese teşkilâtındaki hususiyet şöyle idi: İcazet almış bir âlim, istediği köyde bir medrese açardı. Medrese talebelerinin ihtiyacı -iktidarı olursa- medrese sahibi tarafından, eğer imkânları yoksa halk tarafından zekâtla veya başka şekilde temin edilirdi. Hoca da ücretsiz ders verirdi.Yalnız genç Said hiçbir surette zekât ve sadaka almıyor, başkasının minnet eseri olan yardımı kat’iyyen kabul etmiyordu. Minnet altına girmek, ruhuna çok ağır geliyordu. Bir gün talebe arkadaşları zekât toplamağa gitmişlerdi. Said ise onlarla gitmedi. Bu durumdan çok duygulanan ve Said’in tok gönüllü oluşunu takdirle karşılayan köylüler, kendi aralarında topladıkları bir miktar parayı ona vermeye çalıştılar. Fakat Said, teşekkür ederek bunu kabul etmedi. Bunun üzerine köylüler parayı, Said’e kabul ettirmek üzere biraderi Molla Abdullah’a verdiler. Molla Abdullah’la aralarında şöyle bir latife geçti:  

Said:

“Şu sizdeki paralarla bana bir tüfek alınız.”

Molla Abdullah:

“Hayır olmaz.”

“Öyleyse bir tabanca alınız.”

“Hayır, bu da olmaz.”

Said tebessüm ederek,

“Öyleyse bana bir hançer alınız.”

Ağabeyi Abdullah  gülüp,

“O da olmaz! Yalnız sana üzüm alırım. Böylece işi tatlıya bağlarız” dedi.”

Aşağıya aldığım tasviriniz ve hayat safhanız,  bu yönünüzü pek güzel gösteriyor:

“Belinde hançer ve tabanca, göğsünde fişeklik ile tam bir erkân-ı harb (harbin vazgeçilemez rüknü; kurmay)  kıyafetinde olan Bediüzzaman’a bir gün dostlarından Malazgirtli Acem Ağa: 

“Seyda! Siz bu kadar yüksek ilim sahibi olduğunuz hâlde, niçin ilminizle mütenasip bir kıyafete girmiyorsunuz?” der. 

Bediüzzaman da,

“Acem Ağa, sen ne söylüyorsun? Bitlis Valisi Ömer Paşa bu kıyafeti terketmem için bana köşkünü, bin altın para ve kızını vermek istedi. Ben yine de keyfimi onlara değiştirmedim” diye cevap verir. “

Yaşadığınız bölgenin üretimi mallara verdiğiniz kıymeti bedahetle gösteren hatıranız, giyim-kuşamda bile “müstağni” bir ruh hâli içinde olduğunuzu izah ediyor.

***

Bu mevzuda o kadar ileri gittiniz ki, elinizin tersiyle ittiğiniz mal, mülk, makam ve rütbe gibi pek çok teklif, bugünün insanlarının dudağını uçuklatacak cinstendi. “Mustafa Kemal sana üçyüz lira maaş verip, Kürdistan’a (Doğuanadolu’ya); vilayat-ı şarkıyeye, Şeyh Sünusî yerine vaiz-i umumî (genel vaiz) yapmak teklifini ne için kabul etmedin? Eğer kabul etseydin, ihtilâl yüzünden kesilen yüz bin adamın hayatlarını kurtaracaktın “Ben de onlara cevabımda dedim ki, yirmi otuz senelik hayat-ı dünyeviyeyi o adam hakkında kurtarmadığıma bedel, yüzbinler vatandaşa, herbirisine milyonlar sene hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayiatın yerine binler derece fevkinde (daha fazla) iş görmüş. 

“ Eğer ben kabul etseydim, hiçbir şeye âlet ve tâbi’ olmayan; sırr-ı ihlası (halislik sırrını) taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi. En mahrem kardeşlerime yazmışım ki, Ankara’ya giden Risale-i Nur’un şiddetli tokatları için beni idam eden zâtlar (mesela), eğer Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp idam-ı ebedîden (sonsuz Cehennem azabından) necat bulsalar, ben de ruhu canımla onları helâl ediyorum.”

Maalesef bu müspet tavrınızı, ne o zamanın insanları anladı ne de bu zamanın insanları… Ama öylesi “takipçi” ve talebeleriniz görüldü ki, ayakları altına hangi imkânlar serilirse serilsin, hepsinden istiğna gösterdiler; ömürleri boyunca hep aynı davranışı göstereceklerini dost ve düşmana ilan ediyorlar. 

Onları görmekten mesrur olduğunuzu çok iyi biliyoruz. Hele bugün, cemiyet planında ekonomik saldırı altındayken bu hayat tarzınızı, şükrün mikyası olan (İktisat-Şükür risalesi) KANAATKÂRLIĞA ne kadar muhtacız.

***

“Ben memleketimde mektep-medrese  açtırmak için geldim.” diyordunuz. Ama 1907’de  İstanbul’a varıp da menfaat teklifleriyle karşılaştığınızın bu isteğinizin ötelenmesi için. “ Bunu isterim, başka bir şey de istemem.” diye istiğna gösterdiniz. Bu isteğinizi değerlendiren Divan-ı Harbi-i Örfi (Örfi Hukuk ve Sıkıyönetim Mahkemesi) başlıklı eserinizin takdim yazarı matbaacı Ahmet Ramiz, eserin zeylinde, yani neticesinde şunları yazıyordu: “Tâbir-i aherle (başka bir tabirle) Bediüzzaman iki şey istiyordu. Vilayat-ı şarkiyenin (doğudaki vilayetlerin)  her tarafında mektepler açtırmak ve başka şey almamak istiyordu.” 

“İşin orijinal tarafı bu meslek, kendi şahsına münhasır kalmamış; talebelerine de kudsî bir mefkûre hâlinde intikal etmiştir. Nur deryasında yıkanmak şerefine mazhar olan bir Nur talebesinin istiğnasına hayran olmamak kabil değildir…” satırları istiğnanız hakkında yazılanlardan biridir sadece ve daha hayatta iken Ali ulvi KURUCU tarafından kaleme alınmıştır. Bundan sonra Bediüzzaman tekrar “Zabtiye Nezareti”ne gönderilir. Hikâyenin gerisi, Zabtiye Nazırı Şefik Paşa’yla yaptığınız konuşmanızda bulunmaktadır. Bunu anlatan satırlar bizzat sizindir.

“Zabtiye Nazırı: ‘Padişah selam etmiş, bin kuruş da maaş bağlamış, sonra da memleketine döndüğün vakit, o maaşı otuz lira yapacak.’

“Cevaben, ‘Ben maaş dilencisi değilim, bin lira da olsa kabul edemem. Kendim için gelmedim, memleketim için geldim. Hem de bu bir rüşvettir. Binaenaleyh, bana vermek istediğiniz rüşvet, hakk-ı sükûttur (sus payıdır) .’

“Nazır: ‘İradeyi reddediyorsun, irade reddolunmaz.’ ‘Reddediyorum, ta ki Padişah darılsın, beni çağırsın; ben de doğrusunu söyleyeyim.’ dedim. Nâzır dedi: ‘Neticesi vâhimdir.’

“Cevaben, ‘Neticesi deniz olsa, geniş bir kabirdir. İdam olunsam bir milletin kalbinde yatacağım. Hem de İstanbul’a geldiğim vakit, hayatımı rüşvet getirmişim; ne ederseniz ediniz. Bunu ciddi söylüyorum. Ben isterim ki vatandaşlarımı ikaz olsunlar; bu da  devlete intisap ( memurlukla bağlanmak)  hizmet içindir. Maaş kapmak için değildir. Hem de benim gibi bir adamın millete ve devlete hizmeti nasihatladır. O da hüsn-ü tesir iledir. O da hasbilikledir. Bu da garazsızlık, o da ivazsızlık (çıkar için tavizkârlık değil, fedakârlıkla ve feragatladır), o da şahsî menfaatları terk iledir. Binaenaleyh, ben maaşın kabulünden mazurum.’ “Nazır: 

‘Senin, Kürdistan’da (Doğu vilayetlerinde) neşr-i maarif olan maksadın Meclis-i Vükelada derdest-i tezekkürdür. [Bakanlar Kurulunda görüşülmektedir.]’

“Cevaben, ‘Acaba maarifi tehir, maaşı tacil etmeniz hangi kaide iledir? (Eğitimi ileri bir zamana  atmanız, aylığı öne almanız hangi kanunladır?) Menfaat-i şahsiyemi menfaat-i umumiye-i millete tercih ediyorsunuz (şahsi çıkarımı, milletin genel çıkarına tercih ediyorsunuz.). ‘ Nazır hiddet etti. “Dedim: ‘Ben hür yaşamışım, hürriyet-i mutlakanın (sınrsız ve meşru’ hürriyetin) meydanı olan Anadolu’nun dağlarında büyümüşüm; hiddet bana fayda vermez. Nafile yorulmayınız. Beni nefyedin; Fizan olsun, Yemen olsun razıyım. Ben de yüksekten düşmekle incinmekten kurtulurum.’ 

“Nazır: ‘Ne demek istiyorsun?’ Cevaben dedim: ‘Sigara kâğıdı kadar ince ve nizam namiyle bir perdeyi, feveran eden (birdenbire ortaya çıkan)  bu kadar efkâr ve hissiyata karşı, herkesin üstüne örtmüşsünüz. Herkes onun altında, sizin tazyikatınızla (baskınızla)  meyyit-i müteharrik (hareket edene ölü) gibi inliyor.

“Ben acemi idim, o perdenin altına girmedim, üstünde kaldım. Bir kere mabeynde (Başbakanlıkta) yırtıldı. Şişli’de bir Ermeni’nin evine düştüm. Orada yırtıldı. Şekerci hanına düştüm, orada da yırtıldı. Tımarhâneye düştüm. Şimdi de tarassuthâneye düştüm. 

“Hasılı, siz de o kadar yamacılık yaparsınız ki ben de incinirim. Hem de Kürdistan’da (O anki Doğu Vilayetlerinin COĞRAFİK adı) sizi iyi bilirdim. Bu ahval sizin sırlarınızı bana iyi öğretti. Bahusus tımarhane, bu metinleri bana iyi şerhetti. Hem de bu hâllere teşekkür ederim. Zira su-i zan yerine hüsn-ü zan ederdim.” Bunun gibi sayısız  istiğna örneklerinden biri olan hayat sahneniz, yapılan menfaat tekliflerinin temel dinamiğini de açıklıyor gibidir. Umumun, yani milletin rahat ve huzurunun önüne set çekme, yani “ızrar-ı nası”  isteme. (Münazarat, shf 7-8)

Böylesi bir maaş teklifini reddeden insanın, hamiyetsiz insanlara göre, “akıllı”  muamelesi görmesi olacak iş midir? Aynen böylesi bir zanna kapılan “Zabtiye Nazırı”, Toptaşı tımarhanesine havale etti sizi; doktorla yaptığınız o muhteşem mülakatta dedikleriniz, bütün zamanlar için gerekli ölçüleri içine alır.

Üstad’ın bu istiğna ve kanaatını, “birazcık” andıran bir “yaşantıyı” göstermeye muhtaç bir dönemden geçiyoruz; “bir kırtik” sabır!

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Anne Kucağı

ANNE KUCAĞI “Çocuğun ilk muallimi anasıdır.” Risale-i Nur’dan “Anne sözü dinlemek, insana peygamber hırkası giydirir.” …

Kapat