Ana Sayfa / Yazarlar / Miraç İzlenimleri

Miraç İzlenimleri

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Defalardır Mirac’ı okuyorum, en çok bu okuduğumda hayret ettim, o kadar düzenli, ama o kadar takibi zor, mu’dil ve yerine göre muğlak bir bahis. Zengin olsaydım şampiyona, “Miraç şampiyonası” diye bir yarışma açardım, kim en iyi şerhederse ona tatminkâr ödül verirdim, veya mükafat-ı ulviye.

Miraç nasıl okunur, önce bir muhtelif alanlarda iyi uzmanları bir araya getirmeli, konuşmalarını bir televizyon ekranından topluma açılmalı. Çok iyi Osmanlıca kelime bilgisi, terkip tavzihi, imajların yerini, yerindeliğini, peygamberimizin hayatını, miraç öncesi ve sonrasını bilmeli, her şeyin oluş öncesi ve sonrası vardır ya işte öyle. Batılılar buna backraund diyor. Bizimkiler de aynı anlama gelen iki kelime kullanıyor ama şimdi hatırıma gelmedi, minel bab ilel mihrab bu değil ama ona yakın, yani kapıdan mihraba kadar bir bahsin öncesi ve sonrası gibi. Peygamberimiz akrabasının birinde uykudayken uyandırılır,

Miraç peygamberimizin eşinin Hz. Hatice’nin ve koruyucusu Ebu Talib’in öldüğü çileli yıllara, ambargo senelerine rastlar, Allah habibini psikolojik güce ihtiyacı olduğu bu dönemde yanına mülk ve melekûtuna, huzuruna çağırır, onu taltif ve tatyib eder. Her şey ne kadar mantıki.

Bir gece Kâbe-i Muazzama’nın Hatîm mevkiinde yatarken, Cebrail gelip mübarek göğüslerini yardı, kalbini zemzem suyu ile yıkadıktan sonra içini iman ve hikmetle doldurup eski hâline koydu. Sonra beyaz bir binek Burak ile (normalde bir aylık mesafedeki) Mescid–i Aksa’ya uçtular. Orada bütün peygamberlerin ruhlarına imam olup namaz kıldırdı. Bu, onların şeriatlerinin asıllarına mutlak vâris olduğunu ifade ediyordu. Bir de kendisine su, şarap ve süt takdim edildi. Hazreti Muhammed sütü içti. Bu ümmetinin doğru yola iletildiğini ifade ediyordu. Ardından yüceliklere yükseltici bir mirac (manevî asansör) ile göklere çıkartılıp yedi kat semaları bir bir dolaştırılmıştır.
1. kat semada: Hz. Adem’le,
2. kat’ta Hz. İsa ve Hz. Yahya,
3. kat’ta Hz. Yusuf, 
4. kat’ta Hz. İdris, 
5. kat’ta Hz. Harun, 
6. kat’ta Hz. Musa
7. kat’ta Hz. İbrahim ile görüştü.
Melekleri, Cennet ve Cehennem’e kadar bütünüyle ahiret hayatını müşahede etti. Miraç gecesi bütün mülk ve melekût âlemlerini dolaştı. Cebrail Hazreti Muhammed’i daha da yükseklere çıkardı, öyle bir fezaya vardılar ki kaderleri yazan kalemlerin cızırtıları duyuluyordu. Nihayet varlıklar âleminin son sınırı olan Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaştılar. Cebrail:

-“İşte burası Sidretü’l-Müntehâ’dır. Ben buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam, yanarım” dedi. 

Hz. Muhammed’e Sidre’de dört kutsal nehir ve her gün yetmiş bin meleğin ziyaret ettiği Beyt-i Ma’mûr gösterildi. Sonra kendisine şarap, süt ve bal dolu üç bardak sunuldu. O, yine sütü tercih etti.

Hazreti Muhammed o gece şehitlerin ve muttakilerin cenneti olan Cennetü’l–Me’vâ’yı temaşa etti. Cebrail’i geride bırakan Hz. Muhammed, burada Refref’e binerek Arş-ı A’lâ’ya geçti ve Kâb–ı Kavseyn olarak belirtilen “imkân dairesinin bitiş, vücûb dairesinin başlama sınırına” ulaştı. Huzûr-u Kibriya’da Allah’a ok yayının iki ucu kadar, hattâ daha fazla yaklaştı. Cemâlullah’ı perdesiz ve vasıtasız olarak onunla zaman ve mekandan menüzzeh konuştu. Daha sonra tekrar Refref’le Sidre’ye geri döndü. Orada Cebrail’i asıl hüviyetiyle –tıpkı ilk defa Hira’da gördüğü şekliyle– gördü. Müteakiben de yine Cebrail ile birlikte göz kırpması kadar kısa bir zaman parçasında dünyaya döndü. 

Bediüzzaman Mirac’ı anlatırken Mirac’ın imanın esaslarından ışık aldığını söyler, yani imanı güçlü olan insan Mirac’ı kabulde zorluk çekmez, imanın ışığı şek ve şüpheyi öldürür.

Bediüzzaman bir Allah canibinden bakar bir de peygamber canibinden olaya. Mirac’ın vaka eşhası Allah ve peygamberidir, ikisi arasındaki bir muamele mükâleme, görevlendirmedir. Peygambere göre olunca, bir seyahattır ama yüksek büyük bir çıkıştır, uruc kelimesini kullanmış Bediüzzaman. 

Uruç kelimesi yukarı çıkma, yükselme, ağma anlamlarına gelir. Mirac kelimesine bundan müştak yani doğmuş, uruc-ı küllî yani çok yönlü geniş coğrafyası olan bir seyahat, yükselme. Cüz’î seyahat olsa bir şahsa ait olur, ama küllî olunca birçok varlığı, kendini, insanlığı ve Allah’ı alakadar eder bir yükselme, seyahat-ı ulviye; tabi bu seyahat ama hızı beşeri mantığın almayacağı bir hız. Burak’ın bir adımı, gözün gördüğü mesafenin bir ilerisine atan, iki kanadı olan bir canlı. Peygamberi taşımak için özel üretilmiş demektir. Berk, şimşek kelimesinden türetildiğine göre yani onun gibi hızlı demek. Peygamberimiz burakın sırtında iken gördüğü coğrafya semavat ve biraz da ahiret coğrafyasıdır, ona göre üretilmiş bir göz ve hayreti yükseltilmiş bir kalple gezmiş. Sultanın mülkünde dolaşan bir Yaver-i Ekremdir, Süleyman Çelebi “neler gördü neler” diyor, romantik anlatımı ile. Bizim edebiyatımız Miracnâmelerle bu seyahatı halkın anlayacağı bir dille anlatmış, Süleyman Çelebi de ünlü Mevlid’inde Mirac kısmını anlatmış, harika tasvirlerle. Çocuktum, annem mevlid okuduğunda harika bir talâkat sesle okurdu, coşardı insanlar ve kendi, bir yer gelir velâdet-i nebevî kısmında bütün kadınlar ayağı kalkar, sultan-ı kâinatı karşılarlardı. Şimdi edebiyat fakültelerinde Mevlid belki okutulur ama mevlidi köyde kentte icra eden insanlar çıkmaz ebediyat fakültelerinden, siyasi efkâr ile ülke ancak bu kadar kurtulur, siyasi milliyetçilik yoksa millete hizmet üzerine değil, milleti seven Yavuz gibi Bediüzzaman gibi, Demirel gibi adamlardır, Urfa’ya baraj yapılsın diye sayısız borular gönderir, falan ırkın filan ırkın mezarında yatmaz kafası hepsi onun milleti. Batı demokrasisin mektebi ilk başbakanları yetiştirdi büyük işler yaptılar Menderes Demirel, Özal gibi ne zaman dar ideolojilerin eline geçti ise bu makamlar, o zaman ülkenin de ufku daraltı. Demirel bunu hissetmiş “bu memleketi, memleketi kurtaranlardan kurtarmak lazım” demiş. Bir kömür tevzi kurumunda üç yüz memur çalışırdı, aslı on kişi, kimse uğramazdı, üç partinin döküntüleri devlet inek yiyen sağanın hesabı yok, devletin koruyucuları bunlar.

Devlet diye diye tıkındık yiye yiye
Bize kim ne söyleye inek öldü biz
Yiyoruz biteviye, belki inek dirile

Bediüzzaman bize devletten yemeyi değil millete ve devlete hizmeti öğretti, bizden yemeye alışanlar, değiştiler ihlasları bozuldu. İn ecriye illâ alellah’ı anlamamış adamlar, çok sıkıntı çektiler, ama ba’deharâbil Basra. Darülhikmet’ten aldığı maaşı kitap bastırıp tekrar millete dağıtıyor, devletin verdiği maaşı kişinin kendi yemesinin bir oranda mantıklı olduğunu ama hepsinin değil, nice bakanlar neler kazandılar, araştırınca dedelerinin yatağından çıktığını söylediler. Daha miraca gelmedik, hayırlısı…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Selamün Aleyküm Hocam; sizin yazılarınızı her zaman zevkle okuyorum. Mirac izlenimleri yazınızı da okumaya başladım. Peygamberimizin mir’acını ne güzel anlattınız. Sonra validenizin okuduğu mevlitten bahsediyordunuz. Yazınız çok güzel akıcı bir şekilde gidiyordu. Ben mevlitten, bize yabancı kavram ve manaları açacak diye beklerken, yazının üslup ve konusu aniden değişti. Siyasetin mülahazalarıyla konu; birden siyasete, Menderes, Demirel ve Özal’a evriliverdi. Sonra; Yavuz’u Bediüzzaman’ı, Demirel’i bir cümle içine sokuverdiniz. Bu zatlar birbirinin dengi ve aynı meslekten kimseler değil ki beraber aynı cümle içinde milletini seven sıradan kimseler gibi bahsediyorsunuz. Hepsinin kameti kıymeti nazarımızda ayrı ayrıdır. Burada cümlenin gelişinden Bediüzzaman da Demirel gibi milletini sevmektedir derseniz. Veyahut Demirel de Yavuz gibi milletini sevmektedir derseniz. Benim büyük tanıdıklarımı küçültmüş olursunuz. Burada Mir’acı anlatırken siyasi kimseleri misal vermek tuhaf olmuş. Konuyla alakası yok. Ben beklerdim ki Süleyman Çelebi’nin mevlidini bize anlatasın ve açasın. Gene kuvvetli kaleminizi bekler. Yanlış bir şey söylediysem sizden özür dilerim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ey Bu Yerlerin Hâkimi! Senin Bahtına Düştük…

Şu an başımıza gelen malum hastalık musibet gibi görünse de kanaatimce aslında hayr tarafı da …

Kapat