Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / Mirliva Sadık Paşanın Hâl Tercemesi / Prof. Dr. Mehmet Serhat YILMAZ

Mirliva Sadık Paşanın Hâl Tercemesi / Prof. Dr. Mehmet Serhat YILMAZ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Daha önce bu sayfada “Mirliva Sadık Paşa’nın Terekesi-I” ve “Mirliva Sadık Paşa’nın Terekesi-II” başlıkları altında Plevne kahramanlarından Sadık Paşa hakkında iki yazı yazmıştık. Hicrî 1309-1311, Miladî 1892-1894 yılları arasını kapsayan 4553 Numaralı Kastamonu Şer’iyye Sicil Defterini yüksek lisans tezi olarak yaptırmış, söz konusu sicilin içerisinde Sadık Paşa’nın terekesini nde bulunduğunu ifade etmiştik. Hicrî 1309-1311, Miladî 1892-1894 yılları arasını kapsayan 4553 Numaralı Kastamonu Şer’iyye Sicil Defterinin 2. sayfasında 2. belge Plevne Kahramanı Mirliva Sadık Paşa’nın terekesidir. Terekede paşanın vefat tarihi (15 Şaban 1309) 15 Mart 1892 Salı günü olarak kaydedilmiştir.

Plevne savunması sırasında 64 yaşında olan Sadık Paşa, Gazi Osman Paşa ile birlikte esir düşer. Sadık Paşa tabya kumandanıydı. Bu iki paşaya Rus Çarı Prens Nikola kılıçlarını geri vermiştir. Sadık Paşa, 1879’dan sonra Kastamonu Askerlik Fırkası Mirlivalığına, daha sonra da komutan vekilliğine atanmış ve ölümüne kadar 15 yıl (1892) bilfiil bu görevde kalmıştır. Kastamonu’da “Liva Paşa” olarak tanınmıştır. Liva Paşa Konağı günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.

Geçenlerde Hazreti Pîr Şeyh Şa’bân-ı Veli Camii haziresinde ona ait kabrin kitabesini okudum. Vefatı münasebetiyle dönemin Kastamonu basınında onun hakkında yazılar olacağını düşündüm. Dönemin tek gazetesi olan Kastamonu’nun 21 Mart 1892 tarihli nüshasında “Sadık Paşa” adlı bir yazı gördüm. Yazıda onun kısa bir biyografisi sunulmuştu. “Sadık Paşa”, Kastamonu, Yıl:21, Sayı:931, (9 Mart 1308), s.2-3.

Bu yazımız Sadık Paşa’nın Kastamonu gazetesinde vefatı dolayısıyla yayınlanan biyografisi üzerine olacaktır. Kastamonu gazetesindeki yazı, “Hassa Ordu-yı Hümayunu İkinci Kastamonu Fırkası Kumandan Vekili Mirliva Sadık Paşa’nın tercüme-i hâlidir” diye başlıyor ve yıl yıl onun askerlik hizmeti ve başarıları hakkında bilgiler veriliyor.

Yazarı belirtilmeyen bu tercemede yazar, “elde edebildiğimiz malumat bizim aradığımızdan çok noksan ise de merhumun 66 seneye varan askeri hizmetlerini” ele alacağını ifade ediyor ve başlıyor. Metni sadeleştirerek burada veriyorum.

Sadık Paşa Kastamonu merkez sancağı mülhakatından olan Daday kazasının Eflani köylerinden birisi olan Benle köyünde doğmuştur. Kendisinin hayatta iken hal tercümesini yazdırdığı bir varakadan yola çıkarak hal tercümesinin kaleme alındığı anlaşılmaktadır.

Merhum ilk defa Cephane Taburu 6. Bölüğünün 6. Onbaşının 9. Neferliğiyle askerlik hizmetine dahil olmuştur. Doğum tarihi hakkında sahih bir kayıt yoktur. O zamanlara göre askerlik mesleğine dahil olabilmek için yirmi, yirmi beş yaşını ikmal etmiş olma lazım geleceği mülahaza olunur ise, merhumun doğum tarihinin hicrî bin iki yüz yirmiden daha yukarı olamayacağı anlaşılmaktadır.

İlgili varakada beyan olunduğuna göre, merhum, Sultan Mahmud Han zamanında 1244 senesi sonlarında açılan Rusya muharebesinde o vakit Sadrazam ve Serdar-ı Ekrem bulunan Reşid Mehmet Paşanın maiyetiyle Tuna sahilinde bulunmuş, daha sonra Arnavutluk’ta baş gösteren bazı karışıklıkların teskini için Mehmet Reşid Paşa ile birlikte tarafa gitmiş ve İşkodra gailesi sonunda İstanbul’a geri dönmüştür.

1247 senesinde yine Sadık Paşa Mehmet Reşid Paşa ile Konya ve 1248 senesinde Çengeloğlu Tahir Paşa maiyetindeki donanma ile Sakız cihetlerine giderek oralardaki askeri harekâtlara son verildikten sonra İstanbul’a gelmiştir.

Bulunduğu yerlerde gösterdiği azim ve şecaatten dolayı mükâfaten 1250 tarihinde İstanbul’da bulunduğu sırada mülazım-ı sanîlik (Teğmen) görevi elde etmiştir. 1251 tarihinde mülazım-ı evvellik (Üsteğmen), 1253 tarihinde Yüzbaşılık rütbelerini almıştır.

1253 tarihinde Çerkes Hafız Paşa ve 1255 tarihinde Selim Paşa maiyetinde bulunmuş ve Selim Paşa maiyetiyle Akka’ya sevk olunduğu sırada o zaman saltanat-ı seniyyede hizmete mucip olmuş olan meşhur Mareşal Moltke ile arkadaşlık etmiş, o sırada Dürzîlerin çıkardığı isyanın bastırılmasında bizzat gayret etmiş, 1259 senesinde İstanbul’a geri dönmüştür.

1260 tarihinde tekrar eden karışıklık üzerine yine Arnavutluğa sevk olunarak asayişin tamamen sağlanmasına kadar orada bulunmuş ve 1263 senesinde Sol Kolağalığı rütbesiyle dilşad olmuştur. 1264 tarihinde Kalas’ta Rif’at Paşa maiyetine gönderilmiş ve oradan ibdal ile memur olup görülen iyi hizmetleri karşılığı Sağ Kolağalığı rütbesiyle taltif edilmiştir.

Bir müddet Bükreş’te Serdâr-ı Ekrem Ömer Paşa maiyetinde, Ada Kale’sinde, Vidin’de, bulunduktan sonra Ömer Paşayla birlikte bulunduğu muharebelerde dahi şecaat göstermiş, binbaşılık rütbesi almıştır.

1268 senesinde İsmail Paşa maiyetiyle Karadağ’a giderek muzaffer olduktan sonra Travnik ve Vilene’de bulunduğu sırada 1270 tarihinde Rusya’ya harp ilan edilmiş İstanbul’a celp ile bir Fransız harp gemisine binerek Trabzon’a ve oradan Çıldır Fırkası’na sevk olunmuştur. Burada bir müddet seyyar olarak askerî vazifede bulunmuş iken sulh akdini müteakip İsmail Paşa refakatinde Kars’ı teslim alarak üç sene orada kalmış, daha sonra İstanbul’a dönmüştür.

İstanbul’da kırk gün kadar ikametten sonra Zabtiye Müşir’i Mahmud Paşa maiyetiyle asayişi sağlamak üzere Girid’e gitmiş, orada iki yıl ikametten sonra tekrar baş gösteren Karadağ aklanmasının teskini için İşkodra’ya gitmiştir. 1276 tarihinde İşkodra’dan Podgoriçe’ye giderek Karadağlılarla bir hayli müsademelerde bulunmuş, oradan İşpoz’a, İşpoz’dan bir başka yere geçerek oralarda üç yıl ikamet etmiş ve etrafındaki kalelerin bakım ve onarımını ikmal etmiştir.

Hizmetlerinin karşılığı olarak 1280 tarihinde kaymakamlık rütbesine nail olmuş, Belgrad’da kale muhafızlığıyla iki sene kaldıktan sonra iki taburla İstanbul’a celp ile Yenişehir’e sevk olunarak orada Abdülkerim Paşa maiyetinde seyyar surette askerî vazife icra etmiş, 1283 tarihinde Miralay rütbesi almıştır. Bu sırada yine Abdülkerim Paşa maiyetinde olarak iki taburla beraber Varna, Şumnu, Tırnova cihetlerine sevk olunarak üç sene mütemadiyen Varna’da ikamet ettikten sonra 1291 senesinde Sırp isyanı üzerine alayı ile birlikte Vidin’e gitmiştir.

Sadık Paşa, 1292 tarihinde Gazi Osman Paşa maiyetinde Zayçar üzerine giderek buradaki başarılarından dolayı 1293 tarihinde Mirlivalık rütbesine getirilmiştir. 1293 yılında son Rus savaşı başında Gazi Osman Paşa emriyle altı tabur, bir batarya topla Vidin’den hareket etmiş Rahve (Orehovo) cihetinde seyyar suretiyle bulunmuş ve bu sırada aldığı emir üzerine 24 taburla Plevne’ye ulaşmıştır. Sadık Paşa en büyük başarısını Plevne’nin tabyalar grubu kumandanlığı sırasında göstermiştir.

Neticede ne kadar başarı gösterse de Gazi Osman Paşa’nın maiyetindeki taburlarla birlikte esir düşmüştür. Daha sonra kurtuluşu ermişler, 1295 tarihinde Kosova Kolordusu Kumandanlığına gönderilmiş, orada da iyi hizmetler göstermesi sonunda Kastamonu Askerî Fırkası Mirlivalığı Kumandanlık Vekâletine tayin buyrularak vefat ettiği tarihe kadar bu görevde kalmıştır.

Sadık Paşa askerlik hizmetine girdiği günden beri Osmanlı Devleti’nin içine girdiği pek çok muharebede yer almış, düşmana karşı cesaretle göğüs germiş, devlet ve millete hizmet ve sadakatten ayrılmamış, vücudu hemen her muharebenin az çok daimi bir yadigârı ve hatırası olan yaralarla nişanlanmış şecaat örneği bir asker ve kumandan olmuştur.

Sadık Paşa’nın içinde bulunduğu çeşitli muharebelerde gösterdiği cesaret ve liyakat eseri olmak üzere İşkodra, Akka, Bosna, Karadağ, Plevne, umum Rusya üçüncü rütbeden Osmanî, ikinci rütbeden Mecidî nişanları bulunmaktaydı. Merhum vefat ettiği dönemde 18-19 yaşlarında büyük oğlu Mehmet Ali, 10-11 yaşlarında küçük oğlu Tahsin beylerle 15-16 yaşında bir kızı bulunmaktaydı. Vefat ettiği sırada büyük oğlu Mehmet Ali Bey Mekteb-i Harbiye’de baba mesleğini icra etmek üzere eğitim görmekteydi.

Yeni Kastamonu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonulu Şeyh Said Efendi

Şeyh Said Efendi (1834-1889) Şeyh Said Efendi uzun süren şeyhliği döneminde kendisini çevre halkına sevdirmiştir. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Beşerin nefs-i emmaresi: Batının mimsiz medeniyeti

MİMSİZ MEDENİYET Medeniyet kelimesinin Osmanlı Türkçesindeki ilk harfi mimdir. Bu mimi kaldırdığımızda geriye deniyet kalır. …

Kapat