Ana Sayfa / Yazarlar / Mısır ve Berlin

Mısır ve Berlin

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Mısır ve Berlin

Prens Abbas Halim Paşa, zaten bu seyahati onun yardımıyla yapıyorum. Bu cevap Anberi’nin yüzünü güldürdü. Öyle ise onu öven bir kaside yazacaksınız. Hayır yazmayacağım, yazılarımda manzarayı tasvir edeceğim, müslümanların perişan halini anlatacağım. Anberi artık Akif’in nasıl biri olduğunu anlamıştı. İri kıyım bir adam olan Mısırlı edebiyatçı yerinden güçlükle kalkarak Akif’e yaklaştı, ellerini yakalayıp öptü. Mısır gezisi iki ay sürdü Akif Medine’de Hz. Peygamberin kabr-i şerifini ve mescid-i muallasını da ziyaret ettikten sonra Mart başında İstanbul’a döndü.

1914 yılının Ağustos ayında  Akif’in Safahat serisinin dördüncü kitabı Fatih Kürsüsün’de yayımlandı. Şair bu şiirinde ciğeri sökülürcesine  feryad eder. 

Bekayı hak tanıyan sayi bir vazife bilir

Çalış çalış ki beka say olursa hak edilir.

(ideolojik reçetelerle bir millet kurtulsaydı işte halimiz, herkes şucu bu ama ortada çalışan üreten yok)

Akif aynı yılın Eylül ayında Darü hilafet-i Aliye Medresesinde  Türkçe ve edebiyat öğretmenliği görevine başladı.

O günlerde çocukluğunda Kur’an-ı Kerim hocası olan Fatih Camii baş imamıHafız Mehmet Rasim Efendi’yi ziyaret etti. Camiiye gittiğinde hocasını öğrencilerine tefsir okuturken bulmuştu. Sessizce öğrencilerin arasına oturup dersi dinledi. Bir ara Akif gözüne iliştiğinde  Mehmet Rasim hoca duygulandı. Şöyle anlatacaktır. “Bana çocukken gösterdiği saygıdan daha fazla saygı gösterdi. Ölene kadar öğrenciniz kalmak benim için şereftir” dedi.

Yumruklarımızla Savaşmalıyız!

Uzun zamandır beklenen  büyük savaş, Haziran 1914‘de patladı.Savaşın bir tarafında  Ruya, ingiltere ve Fransa, öbür tarafında da Almanya ve Avusturya Macaristan imparatorlukları vardı. Kasım 1914 de Osmanlı Devleti de  Almanya’nın yanında savaşa girdi. Çünkü Rusya, ingiltere ve Fransa iyice zayıfladığını düündükleri Osmanlı’yı parçalayıp paylaşmak için anlaşmışlardı. Devleti yönetenler Almanya’nın yanında savaşa girerek bunu öneyebileceklerini düşündüler.

“Mehmet Akif, savaşın başladığı dönemde kaleme aldığı bir yazıda milleti bu harpte elinden gelenin en iyisini yapmaya çağırıyordu. Gerçek iman sahipleri alçalmaz. İman demek gerekirse şereifle ölmeyi bilmek demektir. Şimdi bizi parçalayıp yok etmek isteyenlerle  silahlarımızla silahımız  yoksa dişimizle yumruklarımızla savaşmalıyız”

Mehmet Akif Berlin’de 

Almanların esirleri ingilizlerin, Fransızların ve Rusların sömürgelerinden toplayıp ateş hattına sürdüıü müslümanlardı. Ne acıdır ki önce yurtları sömürgelerin buyunduruğu altına girmişti, sonra da o sömürgeciler için şavaşırken esir düşmüşlerdi.

Büyük şair Berlin’de güneş gibi farladı. Aynı heyette bulunan Tunuslu Şeyh Salih’in Arapça konuşmalarını anında Fransızcaya çevirebilmesine herkes hayran oldu.  

“Akif’in Berlin’in en iyi otelinde  kalması yönündeki teklifi reddetti. Ve Mütevazi bir otelde konakladı. Kendisine eşlik eden yitkiliye şöyle dedi. “Şahsen zengin olsaydımsize bu otelin parasını da ödetmezdim. Ben, memleketim için hizmet  ediyorum.”

Mehmet Akif Berlin’de birçok insanla görüştü. Bunlardan biri de Ünlü doğu dilleri  ve edebiyatları bilgini Richard Hartmann‘dı. Hartmann görüşme sırasında Doğu’ya dair bilgisiyle övünüp durdu. Fakat bu görüşme ilginç bir şekilde sona erdi. Hartmann yanlışlarını birbir gösteren  Akif’e kendisine biraz ders verip veremeyeceğini soruyordu.

Berlindeki bazı Türk öğrenciler  Akif’i ziyaret etmekteydi. Akif bunlardan biri olan Halil Edip Törehan‘ı otelde akşam  yemeğine davet etti. Yemekten sonra hesap pusulası geldi Gezinin bütün masrafları Alman hükümetine ait olduğu için Akif bu pusulaları yalnız imzalıyordu. Fakat o akşam gelen hesabın içinde misafiri  Halil Edip’in yemek parası da vardı.

Garsona “Halil Bey’in parasını hesaptan çıkarın. Onu ben ödeyeceğim” dedi. Garson Efendim siz Alman hükümetinin misafirisiniz sizden para alamayız deyince Akif ”Alman hükümetinin misafiri benim, bu genç ise benim misafirim. Onun yemek parasını ben ödeyeceğim” cevabını verdi. Garson Akif’i ikna edemeyince  önce başgarson, sonra otelin müdürü geldi. Onlar da “Sizin misafiriniz bizim de misafirimizdir. Sizden kesinlikle para alamayız,” dediler. Fakat Akif o kadar kararlı davrandı ki sonunda Halil Edip’in yemek parasını almaya mecbur kaldılar. Mehmet Akif ‘in anlayışı fırsatını bulmuşken her masrafını yabancı bir devlete ödetmek gibi basitliklere izin vermezdi. O vatanının ve devletinin şerefini kendi şerefi bilirdi.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Gafil, Riyakâr, Cimri

Gafil, Riyakar, Cimri Allahu Teala (c.c.) şöyle buyuruyor: “Vay o namaz kılanların haline ki, namazlarından …

Kapat