Ana Sayfa / Yazarlar / Mîzah Dükkânı

Mîzah Dükkânı

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

MİZAH DÜKKÂNI

  “İnsan çenesini tutunca daha rahat nefes alır.”

St. Lec

 “Mizah, düşünceyi boyama sanatıdır.”

                            John Keats

 “Vaizi tilki veriyorsa, kümese göz kulak ol!”

Alman sözü

“Şaka, çok ciddi bir sanattır.”

Bernard Shaw

     “Nüktedan bir insan, eğer aptallar olmasaydı, çok defa ne söyleyeceğini bilemezdi.”

La Rochefoucould

    KÜÇÜK BİR TERSLİK   

    Şair Eşref’le Hoca Hayret Efendi, vapura binmişlerdi.

    Devrin cahil paşalarından biri tam karşılarına oturdu. Elinde bir de kitap vardı. Sanki okuyordu. Ancak kitabı ters tuttuğunun farkında değildi.  

    Eşref, göz ucuyla durumu Hayret Efendi’ye gösterdi.

    Paşanın kâhyası, onların duruma gülüştüklerini görünce efendisinin kulağına eğildi:

    – Paşam, kitabı ters tutuyorsunuz, diye uyardı.

    Hayret Efendi, kâhyanın sözlerini duymuştu. Taşı gediğine koydu:

    – Evlat, paşa hazretleri için kitabın öteki tarafı da terstir!

    HARAMİ

    Ahmet Rasim, eski devlet adamlarından Hasan Rami Paşa’nın adını “H. Rami” şeklinde yazar ve “Harami” okunmasına sebep olurmuş.

    Bir gün İkdam gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet Bey, Ahmet Rasim’e ismi neden böyle yazdığını sorar. 

    Rasim Bey’in cevabı hayli iğneleyicidir:

    – Eee… dostum, der. Kısa zamanda Karun kadar zengin olan birine “harami” demezsek, kime deriz? (harami: Yol kesici)

    MAÇ   

    Boks maçı hayli heyecanlı geçiyordu. İki boksör kıyasıya dövüşüyorlardı. Ancak birinin durumu kötü görünüyordu. Yüzü kan içindeydi. Yumruklar havayı dövüyor, bir teki bile rakibine isabet etmiyordu.

    Arada menajerine sordu:

    – Maçı alma şansım var mı?

    – Elbette var, diye cevap verdi çalıştırıcı. Sen havayı dövmeye devam et. Adamı zatürreeden öldürebilirsin.

     KASAP

     Ünlü mizah ustası Tristan Bernard, bir ameliyatın yapılışını izliyordu. Doktor meşhur ustaya şöyle dedi:

   – Herhalde beni kasaba benzetmişsinizdir.

    – Hayır hayır… kasaba benzetmedim. Çünkü kasaplar, hayvanı öldürmeden derisini yüzmezler…

    DEĞİRMEN TAŞI

    Hasırcızâde Mehmed Ağa, Keçecizâde Fuat Paşa’nın parmağındaki yüzüğe dikkatle bakar. Ardından da sorar:

    – Paşam, bu ne taşı?  

    – Elmas.  

    – Bu taş, sana kaç para getiriyor?  

    – Hiç.  

    – Benim dede yadigârı bir taşım var, her yıl elli altın getirir.

    Paşanın: 

    – Ne taşıdır bu? sorusuna Hasırcızâde:

    – Değirmen taşı paşam, değirmen taşı… karşılığını verir.

   SİGARANIN FAYDALARI (!)

   Sigara içeni köpek ısırmaz. Çünkü yanında baston taşır.

   Evine hırsız girmez. Çünkü sabahlara kadar öksürür.

   Üzerine sinek konmaz. Çünkü buram buram nikotin kokar.

   Fazla yorulmaz. Çünkü yorulunca tıkanacağını bilir.

   Yürümek için zorlanmaz. Çünkü tekerlekli sandalye ile gezdirilir.

   Yaşlanmaz. Çünkü erken yaşlarda yolcu olur.

   Benzine renk gelir. Çünkü dudakları, tırnakları sapsarı olur. 

   (C. Suavi, Kırk Gram Tebessüm: Zafer Yayınları)

  VEREM YETENEĞİ

  Genç şairlerden biri öksürürken Yahya Kemal’e:

  – Affedersiniz, dedi. Bende verem istidadı (yetenek) var da…

  Yahya Kemal şefkatle konuştu:

  – Öyle mi evladım, demek sende verem bile istidat halinde!..

    SÖZ    

    Süleyman Nazif, söz verdikleri yere zamanında gelmeyenlere çok kızarmış. Yazar arkadaşlarından biri, verdiği sözü tutmamakla meşhurmuş. Bir gün, onun randevuya vaktinden önce gelmesi üzerine, şaşıran Nazif Bey, yanında bulunan Abdülhak Hâmid’e dönerek:

    – Vallahi, şu insanlara güvenilmiyor Hâmid Bey. Bakınız, arkadaşımız söz verdiği halde gelmiş!  

    PIRLANTA

    Ahmet Vefik Paşa’ya sordular:

    – Attığınız her adımda, yaptığınız her işte başarılı oluyorsunuz. Bunun sebebi nedir? Paşa’nın cevabı ikna edicidir:

    – Yapacağım her işi, önceden İstanbul’daki Rus elçisine danışırım. O, kendisine göre, bana işin nasıl yapılacağını anlatır. Ben de onun söylediklerinin tersini yaparım! 

    Bir gün, Sadrazam Fuat Paşa’ya, Vefik Paşa’nın nasıl birisi olduğunu sormuşlar. Şöyle cevap vermiş:

    – O, binek taşı büyüklüğünde bir pırlantadır. 

     HOCA’NIN MERHAMETİ

     Nasreddin Hoca, kasabadan bazı kitaplar almış. Bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı da sırtına alıp eşeğine binmiş. Köyüne doğru gidiyormuş.

     Yolda Hoca’yı görenler sormuşlar: 

     – Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın?  

     – Ne yaparsın demiş, Hoca. Zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor.   Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı. 

     DEVE KUŞU  

     Tavşan, ormanda neşeyle geziyormuş. Tam o sırada karşısına tanımadığı bir varlık çıkmış. 

     – Nesin sen? diye sormuş. 

     – Ben katırım. Annem eşek, babam ise bir attır.  

     – Çok ilginç! diyerek yoluna devam etmiş tavşan. 

     Derken yine tanımadığı bir hayvana rastlamış. 

     – Sen nesin? 

     – Ben bir kurt köpeğiyim. Annem köpek, babam ise kurttur. 

     Tavşan “enteresan” diyerek ilerlemiş. Bu sefer karşısına garip bir hayvan daha çıkmasın m! 

     – Sen de kimsin? 

     – Ben deve kuşuyum. 

     – Yok ya…

        BELLİ  

      Necip Fazıl, konferansında isim vermeden gazetelerin tenkidini yapıyormuş. Fakat öyle açık konuşuyormuş ki, bu işlerle azıcık ilgili olan bile hangi gazeteden söz edildiğini anlarmış. Dinleyenlerden biri hatibin sözünü keserek:
    – Hangi gazeteden söz ediyorsunuz?
    Necip Fazıl sorar:
    –  Ne iş yapıyorsunuz?
    – Keresteciyim.
    – Belli, otur!

 AYININ KARNINDAKİ CENAZE

     Belediye başkanı Temel, tatil için Türkiye’ye gelen John’un ailesine, bir telgraf çekmiş:  

     – John öldü… Cenazesi ay sonunda Londra’da olacak…

     Gün geldiğinde John’ın ailesine kafes içinde iri bir ayı teslim etmişler. 

     Bu sefer aile, Türkiye’ye telgraf çekmiş:

     – Ayıyı aldık… John’un cenazesini bekliyoruz…

     Bizimki cevap vermiş:

     – Cenaze ayının karnında…

     ÜÇ EŞEK YÜKÜ      

     Devlet erkânı:

     – Hocam, demişler. Ava çıkacağız. Bizimle gelir misin?

     Hocamız kırmamış onları. Yola koyulmuşlar. Sabah serinliğinde epeyce yol almışlar. Ancak bir yandan da güneş kızdırmaya başlamış. Vezirlerden biri rica etmiş:

     – Hocam, terledim. Şu kürkü tutar mısın?

     Az sonra diğeri aynı mazereti söyleyerek kürkünü Hocamıza vermiş. Üçüncüsü de kalın kürkünü Hoca Nasreddin‘in kucağına koymuş.

     Yolda rastladıkları biri:

     – Hocam, demiş. Maşallah kucağınızda bir eşek yükü kürk var?

     Nasreddin Hocamız’ın cevabı tâ bize ulaşacak kadar ilginç:

     – Ne bir eşek yükü evlat, tam üç eşek yükü…

     TEK EKSİK    

     Meşhur bilim adamı, mezarlıktan kendisine güzel bir yer almış. O çevrenin en iyi mermer ustasına görkemli bir mezar yaptırmış. Teslim sırasında mezara bakan zengin bilim insanı:

     – Acaba demiş. Bir eksik kaldı mı?  

     Mezarcı, sözde de usta olduğunu göstermiş:

     – Tek eksiği var efendim, o da mübarek vücudunuz…

     KOVASINA BAĞLI   

     Bir ara Hoca Nasreddin’e:

     – Hocam, demişler. Akşehir Gölü kaç kova gelir?

     Hocamız, her zaman hikmetli konuşur. İnsanları kırmamaya çalışır. Bu sefer de öyle yapar:

     – Kovasına bağlı evlat!

        SU YOLUNDA   

      İki dost kaplumbağanın suyu bitmiş. Düşünmüşler taşınmışlar. Çaresiz yola koyulmuşlar. On yıl sonra bir göle varmışlar. Ancak kova almadıklarını anlayınca biri:  

     – Ben bir kova alıp geleyim, demiş. Ben dönünceye kadar su içmeyeceksin tamam mı? 

     Aradan on yıl geçmiş. Göldeki kaplumbağa:

     – Galiba gelmeyecek, demiş. Su içeyim de neslim devam etsin bari. 

     Tam içecekken çalılıklardan bir ses gelmiş:
    – Bak böyle yaparsan gitmem ha…

     BRAVO TEMEL   

     Temel, tekneyle Boğazda turist gezdiriyormuş. O günkü yolcusu Amerikalıymış. Turist, Dolma Bahçe Sarayı’nı göstererek sormuş:

     – Bunu kaç yılda yaptınız?

     – Beş.

     – Biz olsaydık iki ayda yapardık.

     Bu sefer Yeni Cami’yi göstermiş:

     – Bunu?

     – Dört senede.

     – Yazık, bizde bunu bir ayda tamamlarlardı.

     Boğaz Köprüsünü sormuş.

     – Haa… o mu? Dün burada yoktu.

      İHTİLÂLİN MANTIĞI

      Yazar Dursun Gürlek, Nakışlar Yayınevi’nin sahibi rahmetli şair H. Cengiz Alpay’ın Cağaloğlu’ndaki küçük dükkânına uğrar. Şevket Süreyya Aydemir’in bir kitabını sorar:  

      – İhtilâlın Mantığı var mı? 

      Alpay, babacan tavrıyla cevap verir:

    – İhtilâlin Mantığı yok. Ama Menderes’in Dramı var!

     ZOR GÜNLER

     Bu, köyümüzde anlatıla gelen yaşanmış bir hikâye. Bizimkiler, sohbetlerin kıvamını bulması için o olaya sık sık atıfta bulunurlar. 1920’li yılar. Bizim köyden birisi Ankara’ya inşaat malzemesi götürür. Kağnıya yüklettiği ağaçları Saman Pazarı’nda bir yere boşaltacaktır. Eski, dar sokaklardan geçmek pek kolay olmaz. Kağnı bir fırının duvarına dayanır. Adam, bir türlü kağnısını kurtaramaz. Öküzleri sağa yönlendirir olmaz, sola çevirir yine olmaz. Durumu penceresinde izleyen güngörmüş bir nine şöyle seslenir:

     – Oğlum, madem arabanı kurtaramadın fırını geriye itekleyiver bari… 

     Kağnısının yerini değiştiremeyen zavallı, binayı yerinden oynatabilir mi? Büyük hanımın şakası, bunalan amcamızı tebessüme getirmeye yetmiş.

     YAN ÇİZMEK

     Kıymetli karikatürist dostum Osman Suroğlu’na, arkadaşı bir ricada bulunur. Vefalı sanatçı Suroğlu, nasılsa bir mazeret ileri sürerek işi biraz ağırdan alır. Arkadaşının karşılığı tam da ‘taşı gediğine koymak’ türündendir:

     – Osman beeey! Yan çizmeyelim.

      ACEMİ BERBER

      Hoca Nasreddin, berbere gitmiş. Çok geçmeden adamın acemi olduğunu anlamış. Çaresiz, sakalı acemi berbere teslim etmiş. Adam, usturayı Hocanın yüzünde gezdirdikçe, Hoca içinden “Kelime-i Şehadet” getiriyormuş. O sırada korkunç bir böğürtü duyulmuş. Hoca, ses benden mi çıktı diye kendinden korkmuş.       

     – Hayırdır, bu ses de neyin nesi?
    – Biz artık duya duya alıştık, Hocam demiş berber. Yandaki nalbanttan geliyor. Öküz nallıyorlar da…
    Hoca, ya sabır çekip:
    – Ben de demiş. Birini tıraş ediyorlar sandım!

      GEÇ KALDINIZ

      Gazeteci, bir cinayet sonrası olay yerine gelir. Bazı notlar almaya başlar. Polis, adamın önüne geçer ve şöyle uyarır:

      – Olmaz. Kesin emir aldık kimse yaklaşamaz.

      Gazeteci cevap verir:

      – Ama ben gazeteciyim. Cinayet için gönderildim.

      Polis, hüzünlü bir ses tonuyla:

      – Ne yapalım beyim? der. Geç kaldınız. Cinayet çoktan işlendi.

 

   BİR LÂTİFE

Merhum Ahmed Davudoğlu Hoca, Bulgaristan Deliorman doğumludur. Yani cihan pehlivanı Koca Yusuf’un hemşehrisidir.

Bir gün güreş üzerine sohbet ediliyordu. Söze şöyle karıştı:

– Bu dünyaya benzeri görülmedik iki büyük güreşçi gelmiştir. Biri Koca Yusuf, biri de ben. Yalnız Koca Yusuf hiç yenilmemiştir. Ben hiç yenemedim. Farkımız bundan ibarettir. (Ölüm Daha Güzeldi’den)

Mahir Duman

Yazar : Mahir DUMAN

1955’te Ankara, Kızılcahamam Hıdırlar köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve lise eğitimini Ankara’da tamamladı. 1979’da Bursa Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde çalışmaları neşredildi. İstanbul'da yayımlanan bir gazetede Şamil İmamoğlu müstearı ile günlük yazıları yayınlandı. Köprü, Zafer, Sur, Diyanet Çocuk, Kültür Dünyası, Moral Dünyası, Kültür Edebiyat, Tepe Edebiyat, Üslup… gibi dergilerde denemeleri ve hikâyeleri yayınlandı. Bir gazetenin düzenlediği makale yarışmasında birincilik ödülü aldı. Edebiyat ve Türkçe öğretmeni olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çalıştı. 2008 yılında emekli oldu. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Yayınlanmış eserleri: 1. Çocukluktan Gençliğe (Çocuk Eğitimi) 2. Harman (Osman Suroğlu ile) 3. Espri Dükkânı 4. Moral Saati 5. Güller ve Dikenler (Osman Suroğlu ile) 6. Sevgi Zaferdir 7. Tebessüm Saati 8. Onların Penceresinden 9. Bizim Köyün Öyküsü 10. Söz Güzeli 11. Gülümseyen Sözler 12. Bahar Bestesi 13. Gönüller Sultanına 14. Güldüren Düşünceler

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’an Açısından Bitkileri ve Hayvanları Korumak

Kur'an Açısından Bitkileri ve Hayvanları Korumak (...) Hayvanları Koruma İslâm dinine göre insanın, yalnız insan …

Kapat