MÜFESSİR ALAEDDİN

MÜFESSİR ALAEDDİN HAZRETLERİ

13. yüzyıl Kastamonu ulema ve evliyasındandır. Aslen Belh veya Buhara’dandır. Hac için Mekke’de bulunduğu sırada manevî bir işaretle(rüyada Hz Ebubekir’in kendisini ikazı suetiyle vuku bulan bir işaret olduğu rivayet edilir), Medine’de bulunan evini vakfederek Kastamonu’ya gelmiştir. Çobanoğulları döneminde Kastamonu’da yaşamış,

Müfessir Alâeddin Hazretlerinin çeşitli eserleri olduğu nakledilmektedir. Döneminde tefsir sahasındaki dirâyetinden söz edilmiştir. Dolayısıyla bir tefsiri olduğu muhakkaktır, ancak bu esere kesin olarak ulaşıldığı kabul edilmiş değildir. “Cevâhirü’l-Esdağ” adlı, Kastamonu’da o dönemde yazılmış eserin, bu zatın tefsiri olduğuna dair bazı araştırmalar (Prof. Dr.Abdülkerim Abdülkadiroğlu) bulunmaktadır. Ancak Fazıl Çiftçi, bu kanaate biraz mesafeli görülmektedir.) Müseylimetü’l-Kezzab’a karşı, hadis tetkiki kaynaklı bir eseri olduğu da bazı kaynaklarda zikredilmektedir.

Müfessir Alâedddin Efendi, çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Hatta bir rivayette, vefatı dolayısıyla yarım kalan tefsir derslerini (defnedildiği gece taleberinin rüyalarına girerek kabrine gelmelerini istemiş) vefatından sonra tamamladığı anlatılır.

Mevlâna’nın torunu Ulu Ârif Çelebi de bu Alaeddin efendiyi ziyaret edip kendisinden bahsedenlerdendir.

İlme hürmeti ve talebe ve ulemânın ciddiyeti konusundaki hassasiyetiyle de bilinir. Hatta talebelerinin ciddiyete uymayan hallerini gördüğünde onları, vefatından sonra da ciddiyete devam hususunda ikaz etmiştir.

Ali Senâî gibi çok büyük bir âlim-velî ve diğer büyük zevatla birlikte, Aşıklı Sultan Türbesinin (Kale Kapısı mevkii) yukarısındaki Tevser (tefsir) Tepesinde bulunan türbesi çok sayıda mü’min tarafından ziyaret edilegelmektedir.
Bu türbe de yıkılamaması ve bir dönem buradan, gözlenebilen bir ışık hâlesi yayılması, hatta fotoğraflarda da görülmesi ile tanınır.

Rabbim şefaatlerine nâil eylesin. Âmin.